Geçen haftaki son yazım ‘Anlamadan
olmaz’ başlığı ile çıktı. Bir özet mahiyeti taşıyordu. Zira; aldığım geri
bildirimlerden önerimin yeterince anlaşılmadığını düşünmüştüm. Gerçekten de
meseleyi 'anlamak' konuya giriş için daha ilk adımdı ve önemliydi. İnşallah artık
meseleye bir yakınlık sağlanmış olmalı. Çünkü önümüzdeki haftalarda
'Neredeyiz?' sorusuna cevap vermeye çalışacağız. Bunun için Susurluklu bazı değerli
dost ve arkadaşlarımı yazılarımdan ve görüşlerimden haberdar etmek, destek ve
katkılarını almak üzere bir WhatsApp grubu kurdum. Grup üyeleri elbette ki değişik
siyasi görüşlere sahip insanlar.
Nihayetinde politik bir amacım yok, aksine Susurluğun geleceği için bir konsensüs arıyorum. Amacımız yolumuzu tanımak, aydınlatmak ve Susurluğu buna hazırlamaktır. Ayrıca bu çalışma zaten önerimiz olan stratejik planın kendisi olmayacak. Onu bizzat Susurluk yapacak. Biz sadece yolu göstereceğiz. Anlamayı, benimsemeyi, inanmayı, destek ve katkı vermeyi kolaylaştırmaya çalışacağız. Kişisel olarak Susurluk'ta birlikte yürünebilecek bir zemin var mı yok mu diye çok merak ediyorum. Fark şu ki: olmasa da yazacaklarımı bitirmeden inşallah vazgeçmeyeceğim.
Nihayetinde politik bir amacım yok, aksine Susurluğun geleceği için bir konsensüs arıyorum. Amacımız yolumuzu tanımak, aydınlatmak ve Susurluğu buna hazırlamaktır. Ayrıca bu çalışma zaten önerimiz olan stratejik planın kendisi olmayacak. Onu bizzat Susurluk yapacak. Biz sadece yolu göstereceğiz. Anlamayı, benimsemeyi, inanmayı, destek ve katkı vermeyi kolaylaştırmaya çalışacağız. Kişisel olarak Susurluk'ta birlikte yürünebilecek bir zemin var mı yok mu diye çok merak ediyorum. Fark şu ki: olmasa da yazacaklarımı bitirmeden inşallah vazgeçmeyeceğim.
Şu anda odaklandığımız konu Susurluğun
geleceğine yönelik makro bir bölgesel / stratejik plan yapılması. O halde
radarlarımızı biraz daha geniş bir çapa ayarlamalıyız. Eminim yetişmiş pek çok
Susurluk değerinin bu tür bir makro plan çalışmasına katkısı olabilir. Artık biliyoruz
ki 'Neredeyiz?' sorusu 'Tehditler', 'Fırsatlar' 'Güçlü' ve 'Zayıf' yönlerle
ilgili. Bu aşamada en azından üzerinde konuşabileceğimiz bir listeye
ihtiyacımız olacak. Bir süre önce WhatsAppta bazı 'Tehdit' örnekleri vermiş, okuyucularımdan
katkı beklediğimi yazmıştım. O davetim hala geçerli. Bu yazımda da "Sizce
Susurluğun gelişmesini zorlaştıracak, engelleyecek ve zarar verebilecek dış
'Tehdit' ler nelerdir?" sorusunu yineliyorum. Misal de veriyorum
yardımcı olabilmek için: 'Deprem, sel basması, ekonomik kriz, çevre kirliliğine
yol açabilecek sanayi işletmeleri vb. gibi. Ayrıca "Sizce Susurluğun gelişmesini
kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek dış 'Fırsat’ lar
nelerdir?" sorusunu da ortaya koyuyorum. Ne gibi 'Fırsat' larla
karşı karşıyayız? Mesela Susurluk için organize sanayi bölgesi kurulması,
ziraat fakültesi açılması ve İzmir otoyolu vb. gibi gelişmeler bizim için birer
fırsat mıdır? Yine İstanbul sanayicisinin giderek kendine bu bölgede yer
araması, bölgenin otoyollar, demiryolu ve liman sahası olması, lojistik merkez imkânlarına
sahip olması, tarımsal üretimin sanayi, ticaret ve istihdamın gelişmesine temel
olabilecek potansiyel taşıması birer fırsat olabilir mi? Ne dersiniz?
Bu haftaki yazım, Susurluğun sahip
olduğu ‘Güçlü’ ve ‘Zayıf’ yönlerine bir örnek olacak. Evet, ilk olarak
sosyal-insani bir ‘zayıf yönümüz’ü, yolumuzdaki ‘Çakırdikenleri’ ni dile
getireceğim. Benim de pek çok kişinin de aklına hemen geliveren ‘Ama’ lardan en
önceliklisi bu. Millet olarak hep süreç başlatmakta iyi olduğumuz, ancak sonunu
aynı heyecanla getiremediğimiz düşünülür.
Sonuç için yeterince gayret sarf edilmediğinden, iyi niyetle çalışanların
engellendiğinden, yöneticilerin bu tür çabaları samimi ve içten
sahiplenmediklerinden şikâyet edilir. Bu 'zaaf' tabi ki Susurluk için de
geçerli. O nedenle konu Susurluğun bir 'zayıf' yönü olarak elbette masaya
yatırılmalı. Yol yürüyenler çakırdikenlerini bilir. Acısını tanırlar.
Sinsiliğini, batınca fark edildiğini yaşamışlardır. Önemsemediğiniz, hiç
dikkate almadığınız bir şeydir. Adeta nohut büyüklüğünde küçük bir deniz mayını
sarı sivri dikenlerle donanmıştır. Toprağa hangi yanıyla düşerse düşsün
ayağınıza batacak şekilde dururlar. Rüzgârla yola gelişigüzel saçılmışlar ve kuru
otlar arasında kendisini kamuflajlamışlardır. Kendinizi daha büyük engellere
hazırlamışken o küçücük şey ayağınıza batınca doğrusu canınız epey acır. İnsan
dili de çakırdikenine benzer biliyor musunuz? Bir Ezop masalında dile
getirildiği gibi o; hem dünyanın en tatlı şeyi, hem de en acı olanıdır.
Yumuşacık, küçücük bir şeyin bu kadar hain, bu kadar şeytani, bu kadar akrep
olabileceğini ancak batınca anlar insan. O ısırana, zehrini boşaltana kadar
anlayamazsınız düşmanlığını. Sahibi önce sizi duymaz görmez. Siz adım attıkça
yanınıza yanaşır. Sizden görünür, kulağınıza fısıldar, yolunuzdan saptırmaya
çalışır. Baştan yokmuşsunuz gibi davranan o tipler size yol yordam öğretmeye
çalışmaktadır. Kulak vermezseniz ufaktan etrafınızı zehirlemeye başlamışlardır
bile.
Sureti haktan görünerek kafalarda
soru işaretlerini çoğaltmaya koyulmuşlardır. Siz durmayıp yürüdükçe
muhalefetleri sinelerinde gizlenir ve büyür. Yola serptikleri çakırdikenleri
her adımda canınızı yakar.
|
Bu vesvese ve kibir baronları ise hep uzaktan seyrederler olan biteni. Yetinmezler, bir de etrafa “Ben demiştim” edasıyla hareket çekerler. Olumsuzluklara bizzat neden olanların düzeltmek için hiç çaba harcamaması insanın zoruna gider. Ya da sanki her konuya vakıfmış da onlar devlet sırrıymış gibi tavırlara girip, bilgi ve katkı vermemeleri insanı çileden çıkarır. Ortada duran sorunların birinci elden ilgilisi ve sorumlusu oldukları halde çözüm çabalarına uzak durmaları başkalarını da engeller.
Birde guguk kuşu gibi olanlar vardır ki doğrusu insana pes dedirtir. Bu guguk kuşları karakteri gibi kendileri de tipsiz ve çirkindirler. Yuva yapmazlar, hiç bir iş yapmadan ortalıkta gezinip yumurtlayan başka bir kuş gözetlerler. Gözlerine kestirdikleri kuş ayrılınca onun yuvasına bir yumurta bırakırlar. Diğer yumurtalardan bir gün önce çıkan guguk kuşu yavrusu diğerlerini aşağıya atar ve yuva sahibi kuşun sadece kendini beslemesini sağlar. Bu üçkâğıtçı kuşa benzeyen bazı insanlar da laf kalabalığından başka hiç bir iş yapmayıp, ya birilerinin fikirlerini çalıp kendisininmiş gibi pazarlar yada birilerinin kuyruğuna takılıp makam mevki sahibi olmaya çalışırlar. Fakat guguk kuşu şahsiyetleri, iş yapma kabiliyetsizlikleri nedeniyle her işi başkalarına yaptırarak ayakta kalmayı sürdürürler. Bütün gücün kendilerinde olduğuna, diğer insanların besleyici kuş gibi sadece kendilerine hizmet etmeye memur olduğuna inanmışlardır. Onlar büyük adam oldum edasındadır ancak memlekette sadece oturdukları koltuk kadar yer kapladıklarının farkında değildirler. Bu gibi insanlar da düz yolda gayretle yürüyenlerin ayağına batan çakırdikenlerine benzer. Diğerleri ayakları kan revan içinde bunlara bakıp son anda bizi de atar diye endişe ve güvensizlik içindedir. Yapılan çalışmaların sahiplenilmesinden hiçbir zaman emin olamazlar.
Birde guguk kuşu gibi olanlar vardır ki doğrusu insana pes dedirtir. Bu guguk kuşları karakteri gibi kendileri de tipsiz ve çirkindirler. Yuva yapmazlar, hiç bir iş yapmadan ortalıkta gezinip yumurtlayan başka bir kuş gözetlerler. Gözlerine kestirdikleri kuş ayrılınca onun yuvasına bir yumurta bırakırlar. Diğer yumurtalardan bir gün önce çıkan guguk kuşu yavrusu diğerlerini aşağıya atar ve yuva sahibi kuşun sadece kendini beslemesini sağlar. Bu üçkâğıtçı kuşa benzeyen bazı insanlar da laf kalabalığından başka hiç bir iş yapmayıp, ya birilerinin fikirlerini çalıp kendisininmiş gibi pazarlar yada birilerinin kuyruğuna takılıp makam mevki sahibi olmaya çalışırlar. Fakat guguk kuşu şahsiyetleri, iş yapma kabiliyetsizlikleri nedeniyle her işi başkalarına yaptırarak ayakta kalmayı sürdürürler. Bütün gücün kendilerinde olduğuna, diğer insanların besleyici kuş gibi sadece kendilerine hizmet etmeye memur olduğuna inanmışlardır. Onlar büyük adam oldum edasındadır ancak memlekette sadece oturdukları koltuk kadar yer kapladıklarının farkında değildirler. Bu gibi insanlar da düz yolda gayretle yürüyenlerin ayağına batan çakırdikenlerine benzer. Diğerleri ayakları kan revan içinde bunlara bakıp son anda bizi de atar diye endişe ve güvensizlik içindedir. Yapılan çalışmaların sahiplenilmesinden hiçbir zaman emin olamazlar.
Bugün için önümüzde Susurluk için önemli fırsatlar var. Güney Marmara
Kalkınma Ajansı da bunlardan biri. Kuşkusuz oluşmakta olan iki yeni gelişme de
bizim için çok kıymetli fırsatlar gibi görünüyor. Bunlardan biri Susurluk’ta
bir Ziraat Fakültesi açılması, diğeri de bakanlıktan onay alan Organize Sanayi
Bölgesi. Otoban konusunun ilk anda 'tehdit' gibi görünse de aslında
değerlendirilecek bir 'fırsat' olduğunu düşünüyorum. Yörsan ve Şeker fabrikası
konusunda da benzer görüşlerim var. Ancak, hepsi için Susurluk yararına ve geleceği
için çaba göstermek gerek. Elbette bu iş için başarabileceğine inanan bir ekip
çok önemli. Öte yandan zaten büyük işler hiç de kolay değildir. İnsanların
bazıları genelde okumadıkları, üstüne üstlük kahvehane alışkanlığı her konuda uluorta
konuşabildikleri halde, ortaya bir çözüm yolu koymak ve birlikte emek vermek
gerektiğinde ortadan kayboluverirler. Neden? Çünkü yazmak konuşmaktan zordur,
birlikte olup bir iş yapmaksa çok daha farklıdır. Her şeye rağmen bu sürece
dahil olacakların olumsuzluklara kafayı takmaktan kurtulmaları gerekiyor. Bundan
sonra şikayetlenmek de boşa böbürlenmek de olmamalı. Zira yol adım atarak
yürünür, çakırdikenlerine takılmamak lazım. Çözüme inanmak, katılmaya ve katkı
vermeye odaklanmak yoldaki acıları azaltabilir. Daha büyük
sulara varmadan küçük sularda boğulmamalıyız. Yol haritamızda şu an toplam 4-6 yazılık bir seriyle 'Durum analizi' var. Önümüzde
duran 'tehdit' ve 'fırsat' ları, 'güçlü' ve
'zayıf' yönleri hep o stratejik plan yaklaşımı içinde ele alıp analiz
edeceğiz. Sonuçta dört aşamalık tüm çalışma için yaklaşık bir yıl emek verilecek,
düşüncelerimizi paylaşacağız. Bunlar Susurluğun önderleri tarafından sahiplenilmesi
gereken adımlar. Amacımız işte bu süreci Susurluğa da mal edip benimsetebilmek.
Duymayan kulaklara, okumayan gözlere, umutsuz gönüllere ulaştırabilmek. İnanın
ki sonrası üç kişiyle de olur on kişiyle de.
Bakalım, niyet halis, inşallah akıbet de halis ola! Çok selam ve dua ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder