Saraç İshak
8.10.1975, Meçhule Mektuplar II
"Sevgili
Meçhul !..
Birinci mektubumda epey hisli ve romantikmişim.
Fazlaca hayal kurmuşum. Gençliğimin seneleri akıp giderken ben derslerimin,
fikri mücadelenin, aile problemlerimin hatta malî krizlerin içinde sallanıp
duruyorum.
Şartlarım öyle tuzak kurmuş ki bana evlenmek fikrini
bile açmam sakıncalı. Hatta yasak. Öte yandan benliğim, ruhum fıtratı icabı
seni ve sevgini arıyor. Ancak gündelik şaka ve konuşmalarla bu hasreti
dindirmek bir parçacık mümkün.
Aslında korkuyorum. Seni bulamayacağımdan, bulsam da
sevmeyeceğimden korkuyorum. Pek iyi değilim. Arkadaşlarım cemiyet adamı
olduğumu söylüyorlar. Korkarım zaaflarım beni bu yola itiyor. Hissi dünyamdaki
boşluk, güvensizlik beni içtimaî hayatta ciddi, ağırbaşlı, tartarak söz
söyleyen bir adama dönüştürdü.
Belki ihtiraslıyım. Fakat yine de ürkekliğimden
kurtulamıyorum. Senin eksikliğini duymamın belli başlı sebebi de bu olsa gerek.
Sen ruhumda hissettiğim yaraların şifası, şahsiyetimin desteği olacaksın. Ama
ne zaman ? Başkalarına söylediğim gibi okul bitecek, staj yapacağım, sonra bir
meslek, ev, mobilya vs. vs. vs….
Ah ! Bilmiş olsam ki on sene bile olsa sana
kavuşacağım. O zaman belki daha rahat olurdum. Sana ulaşabilmek için seneleri
yutar, zamanı kulaçlardım sabırla. Fakat herhalde böyle boşlukta, yalnız
sallanıp durmadım.
İstanbul'da gezerken karşılaştığım yüzlerde,
bedenlerde, ellerde, hatta gözlerde bile seni arıyorum. Bana kızmamalısın.
Belki bir ümit karşılaşırız diye geçiriyorum içimden. Bazen iliklerime kadar
işleyen güzeller görmedim değil. Ama şu an hiç birini hatırlamadığım gerçeği de
ortada.
Bazen delicesine arzular şimşek gibi çakıyorlar
kafamda. Sana ihanet, ulu Rabbime karşı da günahkâr noktasına geliyorum. Ama
şükür ki halâ tertemizim. Bu noktayı aşmak bir adım kadar kolay, ya gerisi…Sana
kirli çıkmak görünüşte olmasa bile ruhumun derinliklerinde mazideki o çirkin
yarayı taşımak… Hayır, hayır ! İstemiyorum. Yüce Rabbimin de yardımıyla nefsimi
yeneceğim ve yalnız sana ait olarak çıkacağım."
Yukardaki satırları bitirdikten sonra biraz
durakladığım sırada gözlerim masamdaki gazeteye takıldı. Orada evli bir çift
kan uyuşmazlığı dolayısıyla bir doktora mektup yazıyorlar ve çocuklarının
doğduktan sonra öldüğünü bu durumda ne yapmaları gerektiğini soruyorlar.
"Gerçi bizim evliliğimiz için bu kötü ihtimali
düşünmek bile istemem ama ya çocuklar ?..Onların acısı içime çöreklendi kaldı
işte. Sen de seversin değil mi çocukları ? Hele de bizim, ikimizin olursa.
Kanıyla, canıyla bizden, ikimizden bir çocuk. Bu ne tatlı bir duygu ya Rabbim !
Sevgimizin mahsulü o küçücük canlar, çocuklar, çocuklarımız…"
Geçen bir aylık süre
zarfında neler oldu ?
Durumum ne halde ?
İlersi için
yapılacak şeyler neler ?
Hadiselerin yorum ve
kritiği…
Arada yazdığım bir
iki şey dışında bir aydan fazla bir süredir geleneksel muhasebemizi yapmamışız.
Epey şey oldu, toparlayabilirsek ne alâ.
Sınavlar bitti.
İstatistik biraz zorladı ama genelde iyi geçti. 12 ekimde seçimler vardı. Bir
ara bunun için Susurluğa gittim. Orada ilk kürsü konuşmamı bile yaptım. Üstelik
tam bir buçuk saat. Gecikmeli de olsa geldi ve ben hocayı takdim ettim. On
dakikalık bir konuşmaydı ama onun için toplananları memnun etmişti. Aklımda
kalan bana gülümseyerek elini uzatması ve konuşmasına başlarken 'susığırlıklı
kardeşlerim' diye hitap etmesiydi. Herhalde bir dil sürçmesi olmalıydı. (*)
Susurluk'tan büyük
umutlarla döndük. Bütün Türkiye'den de iyi sonuçlar bekliyorduk. Moralimiz
iyiydi. Bayramı İstanbul'da ders çalışarak geçirdim. Ayın 9'unda Medeni Hukuk
imtihanına girdim. Çok şükür bu defa iyi geçti. Allah'ın izniyle kalmam artık.
12 Ekim günü ben de
sandık kurulunda üye idim. Koca Mustafa paşa 516 numaralı sandıkta vazife
almıştım. Başkalarının seçmen kartlarıyla oy kullananlar yüzünden günümüz çok
olaylı geçti. Sonunda oylar sayıldı ve bize sadece üç oy çıktı. Moralim bozulur
gibi oldu ama bu sadece bir sandık sonucuydu. Türkiye için ölçü değildi
tabi. Ama o akşam ilk sonuçlar gelmeye
başlayınca büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. İlerleme değil gerileme vardı
sanki.
Nihayet sonuçlar
kesinleşti. Bingöl ve Diyarbakır'dan iki senatör kazanmıştık. Ana genelde %8 oy
73 seçimlerine göre %4 bir düşüş demekti. Anlaşılan senato seçimi olması
sebebiyle seçmen iki büyük partiye oy vermişti. DP tamamen silinmişti. MHP'de
çok cüz'i bir artış gözleniyordu. Böylece 12 Ekim seçimleri siyasi hayatımıza
yeni ve değişik bir boyut getirmişti.
Bu yıl yurtta
kalmaya hazırlanırken Susurluk'tan yeni bir arkadaş babasıyla çıkıp geldi. Ev
arıyorlardı. Ben de onlara kapıldım ve nihayet Beyazıt'ta bir apartman dairesi
kiraladık. Aylık kirası 1000 lira idi. Geniş üç odası ve bir salonu olan güzel
bir daireydi. Üç kişiye birer oda.
Ama evi düzmek
lazımdı. Haydi bu sefer eşya için kalktık Susurluğa gittik. Oysa oradan
getirdiğimiz eşya ancak birazı için ve mutfağa yetmişti.
Artık imtihanlarım
bitti. MTTB'ye arada sırada gidiyorum. Evdeki işler bitmedi. Bir sürü eksik
var. Yaptığımız masraflar da beni yeni borçlara soktu. Yurtta birlikte kalmayı
düşündüğümüz arkadaşlarla da ayrılmıştım. Onlar da bir yerlere gittiler,
dağıldık.
Yeni ve farklı bir
dönemin eşiğindeydim.
----------------------
(*) Çok zaman sonra
Susurluğun eskiden adının Susığırlık olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmış ve o
günü hatırlamıştım.
Evet, verdiğim bir
gün aradan sonra yine beraberiz. Nerde kalmıştık ?..Ha, evet: ilk madde
bitmişti. Yani bir aylık hadiselerin özetini yapmıştık. Şimdi sıra ikinci
maddede: Şu anda ne durumdayım ?
Şu anda amcaoğlum
Ziya ile ortak kullandığımız odadayız. Ziya da ben de bir şeyler yazıyoruz. O
ders çalışıyor, bu konuda bayağı hızlı. İnşallah bu heves sonra da devam eder.
Ben de yatağımın üzerine uzanmış defterime bu satırları yazıyorum. Ortada küçük
aygaz tüpüne koyduğumuz demlikte çayımız fokurduyor. Şimdilik sobamız yok ama
tüpün verdiği sıcaklık küçük odayı ısıtmaya yetiyor.
Soba dedim de aklıma
geldi, gaz sobası mı, kömür veya odun sobası mı olacak hala belli değil. Yani
hangisi bizim için daha kullanışlı olur karar veremedik. İrfan Susurluk'tan bir
tane gaz sobası getirmiş ama onun da boruları alınmadı henüz.
Evet, evin tek
eksiği soba değil elbette. Daha bir çok eksiğimiz var. Güzel bir daire olduğu
için öyle üstünkörü döşemek de olmuyor. Öte yandan masa ve askı gibi temel
şeyleri bile alamadık. Ani olarak gelişen bu ev meselesi ve peşinden sökün eden
masraflar zaten kritik olan mali durumumu daha da bozmuş durumda. Aralık ayına
kadar (-) bütçeyle yani borçla idare edeceğim. İnşallah aralık ayında üç yerden
para almayı umuyorum. Böylece zevahiri kurtarabilirim yoksa bu gidiş kötü.
Bu sene MTTB'de
vazifem Eğitim Müdür yardımcılığı. Sabah 8.30'dan akşam 10.30'a kadar mesaide
olacağım. Şimdilik günde 3-4 saat duruyorum. İnşallah bu yıl faal bir
müdürlükte, faydalı bir çok tecrübe kazanırım. Pazartesi günü okulum da
başlıyor. Sanıyorum bu sene çok az devam edebileceğim.
Öncelikli meselem ev
konusunu bir düzene sokmak. Sonra da mali durumumu dengeli bir şekilde
yürütebilmek. Dernek ve okul arkadaşlarımla bu sene en iyi şekilde beraber
olmak istiyorum. Sinema kulübüyle de ilişkilerimi geliştirmeliyim.
MSP şu sıralarda
günün konusu halinde. Seçimlerden hemen sonra kendi bünyesinde bir dizi
toplantı yaptılar. Bu toplantılarda alınan dış ve iç politika kararları
günlerdir kamuoyunda ve basında değişik tartışmalara sebep oluyor. Hükümet
ortaklarına ve özellikle AP'ne 12 maddelik bir mektup verdiler. Bu mektubun
gayesi hükümet protokolünde olup da uygulanmayan -veya bilerek
uygulanmayan-önemli meseleler. Sonuç olarak MSP hızlı girdi bu döneme, bakalım
hadiseler neler gösterecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder