21 Ocak 2024 Pazar

21 Ocak 2024 Pazar ; TORUNLARIMA MEKTUPLAR............................ANILAR; 21 Ocak


213 21 Ocak 2015 Çarşamba 20:50 NE DÜŞÜNÜYORUM..................Üzülme Osman

Üzülme Osman

Aradan yıllar geçti. Artık o bir Cumhurbaşkanı. Üstelik halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı. Fakat görüyorum ki hala yürüyor. Alışılmış bir Cumhurbaşkanı olmayacağını söylüyordu, ben de beklemiyordum zaten. Şimdi sadece ben değil dünya alem bunu görebiliyor. Ancak, onun hala bitmeyen yürüyüşünde başka bir şeyler var.

Sanırım 1976 yılı baharıydı. Okulun hemen yan tarafında, vatan caddesine bakan çay bahçelerinden birinde bir grup arkadaş oturmuş, sınavlara hazırlanıyorduk. O günler sancılı zamanlardı. Ne dersler düzenli, ne de biz istikrarlıydık. Bir araya gelip ders notlarımızı paylaşmak, topluca çalışmaktan başka çaremiz yoktu. Dışımızda dönen fırtınalardan ancak böyle birbirimize sokularak korunuyor, ancak bu şekilde çalışıp sınavlara katılabiliyorduk.

Açık fıstıki yeşil takım elbisesiyle o geldi. Fidan gibi boyu, temiz uyumlu giyimiyle gerçekten çok yakışıklıydı. İyi giyinirdi ve o geldiğinde pek çok gözün üstünde olmasından da rahatsız olmazdı. Çünkü, insanlar arasında dolaşmaya alışıktı. Hitabetteki gücü ve kendine güveni ise daha o günlerde farkedilebiliyordu.  

Aynı sınıfta değildik, hatta biz gündüz o akşam okulu öğrencisiydi. Yine de farketmezdi. Okulumuzda devam mecburiyeti yoktu ve olaylar nedeniyle her gün havayı kokluyor, birbirimizi bulmadan derslere girmiyorduk. O zaten meşguldü. Bir partinin İstanbul Gençlik kollarında çalışıyordu. Ortak yanımız; aynı okul öğrenci derneğinin üyeleri olmak ve daha çok MTTB faaliyetlerinde görüşebilmekti. 

O gün nasıl olduysa konu "Okuldan sonra ne yapacaksın ?" a gelip dayanmıştı. Ders çalışmaktan sıkılmıştık. Çayımızı yudumlayıp biraz dinlenirken bu muhabbet masaya neşe ve canlılık getirmişti. 

Herkes birşeyler söyledi. Kimi baba işini devam ettireceğini, kimi ticaret, kimi bankacılık, kimi muhasebe mesleğini düşündüğünü. 

Sıra ona geldiğinde, dünyanın en sıradan şeyini söyler gibi sadece "Siyaset yapacağım" dedi. Anlayamamıştık, "Nasıl yani ? Ne ? Siyaset mi ?" sözcükleri peşpeşe sıralandı ağzımızdan. Güldü "Siyaset işte. Ben bu yolda yürüyeceğim." 

Şimdi düşünüyorum da ben dahil bütün arkadaşlarım, eminim o gün yürüttüğü politik çalışmaları kastettiğini düşünmüştük. Bunun bir yaşam biçimi olduğu, ömür boyu sürecek bir yolculuk olacağı aklımızın ucundan bile geçmemişti.

Aynı dönemin, 70'li yılların gençleriyiz. Gündüz gravatlı, takım elbiseli etkinlik adamlarıydık, gece de afiş peşinde koşan gençler. Sokaklarda beraber yürüdük. Afiş astık birlikte. Beyazıt meydanında iki saat içinde yüzbinlerce insanı bir araya getirdiğimiz mitinglerde beraberdik. Coşkun 29 Mayıslarda da aynı saflarda.

İstanbulda nerede, ne zaman bir toplantı var, nerede bir konferans bilirdik. Zamanın ilim ve gönül adamları takibimizdeydi. Onlardan beslenmek, kendimizi yetiştirmek ve manen doymak istiyorduk. Kendimizi adeta sakarya ile bütünleştirmiştik. İnanıyorduk ki, zor geçitlerden aşıp ama eninde sonunda denize ulaşacaktık.

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne, / Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine; / Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. / Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? / Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur, / Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.

İşte böylesine çileli, yorucu bir rüyamız vardı bizim. Ama rahmetli Üstad Necip Fazıl gibi bir büyük usta yanı başımızdaydı. Zaten onsuz MTTB düşünülemezdi. Üstad olur da Sakarya türküsü olmaz mıydı ? O zaman da akla Tayyip'ten başkası gelmezdi. Üzerimizde üstadın, Sabahattin Zaim, Ayhan Songar, Nevzat Yalçıntaş hocaların, Kadir Mısıroğlu ve Ertuğrul düzdağ gibi daha onlarca şair, mütefekkir, ilim ve gönül adamının emeği var. Başkaları silah elde vuruşurken biz yürüyüşümüze devam ediyorduk.

İşte hep birlikte o günlerde yetiştik. O büyük insanların göznuru sayesinde bilendik. Camide, mescitlerde, kitap kokusunda, sohbetlerde demlendik. İnanmışlık taze yüreklerimize sinmiş, dava heyecanı genç bedenlerimizi sarmıştı.

Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! / Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! / Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte! / Ölsek de sevinin, eve dönsek de! / Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! / Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! / Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Ben bir kaç istisna hariç politikaya bulaşmadım. Onlar bile dava adınaydı. Ülkeye hizmet etmek, yeter artık söz de karar da milletin denmesi içindi. Ben memur oldum, düşe kalka ama yılmadan bu günlere geldim. 

O ise başladığı yolda il başkanı, Genel idare kurulu üyesi, Belediye Başkanı, Genel Başkan, Başbakan ve nihayet Cumhurbaşkanı oldu. 

Ama onun gibi yüzbinlerce "tayyip" bu mücadeleyi birlikte yaptı. Dava adamlığı, idealistlik hiç üstümüzden kalkmadı. Onun sık sık söylediği gibi "Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda."

Sonunda herkes onunla birlikte bazı menzillere ulaştı. Kimi üst düzey bürokrat oldu, kimi milletvekili bakan. Kimi iş adamlığında yükseldi, kimi de yazdı çizdi ünlendi. 

Ancak, o hala yürüyor. Bazen baktığımda koştuğunu bile düşündüğüm hızlı bir yürüyüş bu. Neden ? Siyaset yapacağım demişti, yapmadı mı ? Yaptı. Başarmadı mı ? Evet, başardı. İstese sarayına çekilip, başarısının tadını çıkarabilir. Onca yorgunluğu var, biraz olsun dinlenebilir. Hayır, neden hala yüksek perdeden hayalleri var. Niçin, hala acelesi var gibi ezber bozan, alışkanlıkları berhava eden çabalarına devam ediyor ? 

İşte bu, Gordiom'un kördüğümü gibi bir soru. Cevabı da bir İskender istiyor.

Bana sorarsanız ben onu anlıyorum. O sadece kuru bir yürüyüşe çıkmamıştı. Büyük rüyaları vardı onun. Biri bitse öbürü başlayan derin hayaller peşindeydi. Şimdilerde buna vizyon deniyor. 

Onun yürüyüşü, kazanmak için. Başardıkça bitmeyen, ulaştıkça yeni ufuklara yelken açtıran farklı bir kazanma. Şahitlik ederim ki bu ne hırstır ne de tamah. Benim gibi yol arkadaşları onu anlıyor. Başkalarının da anlaması için birazcık düşünme, biraz da kalp lazım.

Siz üniversiteyi yeni kazanmış bir öğrencinin ailesinden ayrılırken "Burayı bir sanayi şehri yapacağım !" rüyasını anlayabilir misiniz ? Henüz 16-17 yaşında bir gencin doğup büyüdüğü topraklar için böylesine dolu olmasını hayalcilik olarak mı görürsünüz ? 

Bilemem, o rüyayı gören bendim. Böyle hayaller tasarlamaktan, doğru bildiğim şeyler uğrunda çabalamaktan asla vazgeçmedim. Böyle her zaman, her durumda fikrim ve projelerim oldu.

Ülkem için hiç bir zaman umudumu yitirmedim. Şükürler olsun ki hayatımın hiç bir anında yakmayı, yıkmayı, zulmetmeyi düşünmedim. Bana böyle bakmayı, daima "yapmayı" öğreten insanlara şükran borçluyum.

Susurluk bugün bir sanayi şehri değil. Derelerimiz, Ulubat gölümüz, belki de aramızdan birçok insan kirlendi. Benim de sağım solum elim yüzüm yara bere doldu. Böyle birçok hayalim gerçekleşmedi. Ancak, ben değilsem bile dava arkadaşlarımın birçoğunun, sevdiklerimin bu ülkenin bakanları, başbakanı ve cumhurbaşkanı olduklarını gördüm. Bu ne büyük bir mutluluktur bilemezsiniz.

Bizi bugünlere ulaştıran merdivenlerin kum taşlarından birisi de benim diye düşünüyor, kıvanıyorum. Başarısız değilim, omuz verenler olmazsa nasıl yükselirdi bu zafer kuleleri.

Kabaran dalgaların uçlarındaki su damlacıkları diğerlerinden üstün oldukları için orada değiller. Aksine, dipten gelen milyonlarca su damlacığının gücüyle en yukarıya çıktılar. Bir süre sonra da yer değiştirecekler. Gelgitler gibi, köpürüp kıyıya vuran dalgalar gibi, dağ gibi yükselen tusunamiler de geri gelmek için tekrar aslına döner. Bu kaçınılmaz bir döngü.

O sarp kayalıkları nice dalga aşmaya çalıştı bugüne kadar. Menderes'ler, Erbakan'lar, Arif Nihat Asya'lar, Necip Fazıl'lar, Özal'lar ve daha niceleri omuz verdi o dalgalara. Bugün onlar yok. Peki başaramadılar mı ? Hayır, aksine kazananlar onlar oldu ve daha milyonlarca gizli kahraman.

Zaten böylesine bir kitlesel hareketin yükselişi sadece en yukarıdakinin başarısı olamaz. O zaman buradan bu yürüyüşte yer alan milyonlarca insanın başarısız olduğu gibi bir sonuç çıkar ki doğru değildir. Belki dört nesil biz o rüyayı birlikte gördük. Birlikte yüründü o çileli yıllarda. Görünürde 4 x 4 bayrak yarışında bitiş çizgisini göğüsleyenler başardı, evet. Ancak, 3 Kasımda kazanan aslında bütün takımdı. 

Malzemecisinden doktoruna, muhasebecisinden sporcusuna, taraftarından hocasına herkesin payı vardı bu başlangıçta. Fakir fukaranın, anaların, ninelerin, el açıp gözyaşlarıyla dua edenlerin gücünü de unutmayalım. Aslına bakarsanız bütün bunlar bile bir hiçtir. Yaradanın inayeti, takdiri, iradesi olmasa yaprak bile kımıldamaz. Bunu bilmeyen de zaten bu hali hiç anlamamış demektir.

Ha ! On iki yıl oldu, köprülerin altından çok sular aktı. Çok büyük hizmetler yapıldı, Türkiye esaslı bir değişim geçirdi. Değişenler de oldu tabi ki. 

Fırtınalı yolculuk hala devam ediyor. Bütün bu süreçte temsil makamında olanların eksikleri, yanlışları olmadı mı ? Mutlaka oldu. Ama, sözkonusu olan insan. Onların var da, başkalarının, benim, senin olmadı mı, olmuyor mu ? 

Önemli olan terazinin sağ tarafının ağır basması. Hizmetle anılmaları, yıkmakla değil yapmakla meşgul olmaları. Bu beni umutlandırıyor. Yeni Türkiye tasavvurları, 2023 hedefleri son derece etkileyici ve heyecan verici. 

Böyle oldukları sürece de dualarım onlarla. Zira biz çokluk rahmetini teklik olarak görebilen bir terbiyeden geldik. O halde en azından yarım asırlık mücadeleden süzülüp gelen vizyonları benim de hayalim. 

Yeni Türkiye'yi hazmedemeyenler var. Yollarına diken dökenler vazgeçmiyorlar. Eliyle yapamazsa diliyle sataşıyor küfürbazlar. Bir kardeşim bu saldırılara üzülmüş. O ve onun gibi birçok insanın ateşe atılan İbrahimin yanında olma gayretini anlıyorum. Bu duruşlarını her seferinde artarak, kenetlenerek gösterdiler. Ancak, bu insanları benim gibi en çok inciten şeyin "dava" hassasiyetini kaybetmek olduğunu da biliyorum. 

Sözlerim Osmanın şahsında hem kendime, hem dünya aleme. Bilmiyoruz, bilseydik doğru neredeyse orada olurduk. Biz ancak bildiğimiz, inandığımız ve yaptıklarımızdan mes'ulüz.

Üzülme Osman. Cumhuriyet hepimizin. Bu ülke, bu bayrak hepimizin. Sevgi küfürle, nefretle bir araya gelir mi ? Gelirse nasıl bir ruh hali olur. Güneş balçıkla sıvanmaz denilmiş. Teneke sesleri gerçeği örtebilir mi ? Kervan yürüyor kardeşim. Allah ıslah etsin. "Selam" diyelim geçelim.

Yüreğimin sesi-I-
 albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

21 Ocak 2017

 
Gidene gel denir mi
Gelene git denir mi
Ömrün her demi güzel
Olana bed denir mi
Gezdim gördüm erildim
Güzel sevdim sevildim
Şu dünyanın fendine
Aklım şaştı irkildim

Çok er yendim yenildim
Gök yerlere serildim
Şu yiğit meydanında
Namertlerden çekindim
Düştüm kalktım durmadım
İşten, zordan korkmadım
Hep yürüdüm hayatta
Çok engel var kalmadım
Çocuktum oynadım, koştum
Gençliğimde kitap oldu dostum
Silahım sade kağıt kalemdi
Terim ak'tı, haramdan korktum
Kardeş idim, abi oldum
Dayı iken amca oldum
Hocam derlerdi nedense
Bey amcalığa soğurdum
Önce birdim canım çıktı ikiye
Baba oldum düştüm geriye
Dışarda bey evde han idim
Dedelik makamı geldi beriye
Yaşam her dem güzel, hepsi hoş
Dünyanın sevinci derdi de bir hoş
Amma işin aslı yolculukta, varışta
Gerisi laf, baktım cebin içi bomboş

NE DÜŞÜNÜYORUM -I-
 albümüne yeni bir fotoğraf ekledi. 

21 Ocak 2019


Uçuyor beyaz bir kelebek gibi kar
Beyazlar giyinmiş bir melek gibi kar.
Bir çocuğun ruhu kadar saf ve temiz
Yayılır yerlere bir döşek gibi kar
Dökülür gökten tüy gibi kar taneleri
Açar yerde beyaz bir çiçek gibi kar.
Usul usul iner melek kanadında
Kirinden arınmış bir yürek gibi kar.
Uçuşur rüzgârda beyaz kuş tüyleri
Savrulur dönerek,bir etek gibi kar.
Yağar doruklara buram buram, yel yel
Tepeden bakar beyaz yaprak gibi kar.
Rahmet taneleri bu incecik yağış
Hoştur sevgiliyi özlemek gibi kar.
Vadilerde,yüce dağların sırtında
Durur lekesiz,beyaz gömlek gibi kar.
Açar sevecen göğsünde kardelenler
Sarmalar onları bir bebek gibi kar.
Canlının damarında dolaşan kandır
Can katar cana kutsal ekmek gibi kar.
Yağar lapa lapa; yağar yağar ağlar...
Akar gözyaşları,bir ırmak gibi kar.
Alır götürür ruhumu yücelere
İlham verir şiir söylemek gibi kar.
Ruhumda bir his,beyaz bir ürperiştir
Çakar beynimde benim,şimşek gibi kar.
İnce ince,kanat kanat,duygu duygu
Yağar başıma beyaz ipek gibi kar.
Göründüğü gibi masum değildir pek
Gece ayaza keser bıçak gibi kar.
İlkbaharda değince güneş yüzüne
Alçalır mütevazi toprak gibi kar.
Kar/Mehmet Cıngır

23 Ocak 2021 23:30 Cumartesi CORONA GÜNLERİ..............................WhatsApp üzerine

WhatsApp’lı Corona 

Bir mesajlaşma uygulaması olan WhatsApp’ın kullanıcılarına aniden yeni bir gizlilik sözleşmesi dayatması bir süredir tepkilere sebep olmuştu.Çünkü sözleşmenin 8 Şubat'a kadar onaylanması, kabul edilmemesi halinde uygulamanın akıllı telefonlarından silineceği tehdidi yapılıyordu. 

Bu durum Türkiye’de olduğu gibi dünyanın dört bir yanındaki kullanıcıların WhatsApp uygulamasını kitlesel olarak silmelerine yol açtı. Nihayet işte bu karşıt kampanya WhatsApp’ın geri adım attırdı.

Bir anda milyonlarca kullanıcı kaybeden Whatsapp doğrusu böyle bir tepki beklemiyordu. Çünkü WhatsApp’tan gelen emrivaki sosyal medyada infiale sebep olmuş, sanatçılar, siyasiler ve fenomenlerden gelen tepkiler bir çığ gibi büyümüştü. Bunun üzerine Facebook'un sahibi olduğu WhatsApp, son güncellemeyle ilgili kafa karışıklığı olduğunu belirterek, yeni hizmet şartlarını içeren güncelleme için verilen süreyi 15 Mayıs'a kadar ertelediğini duyurdu.


Corona günlerinin esas oğlanı Covid-19 maceralarına devam ediyor. Senaryoda whatsApp gibi bir çok da yan hikaye var. Aşı çıktı, çıkıyor, gelecek, geldi, aşılama başladı gibi haberler de bir alt karakter gibi yavaş yavaş kendini göstermekte. Corona sürecinde kepenk kapatan, paket servisle ayakta kalmaya çalışan, bir açılalım biz her türlü tedbiri alırız diyen oteller hikayenin başka bir tarafı.  “Yandık bittik kül olduk” diyen işletmelerin sızlanması ise fonda gerilim trajedi arası koro halinde.


Yiğidi öldür hakkını teslim et demişler; WhatsApp bu süreçte epey işe yaradı. Özellikle Türk toplumu onu bu günlerde keşfetti desek yeridir. Görüntülü konuşmalar, mesajlaşmalar ve iletişim grupları onun sayesinde hayatımızın bir parçası oldu. Amacı her ne ise biz onu kendi bildiğimiz gibi kullandık. Adı Türkçemize telefon gibi, Sana yağı gibi, PC bilgisayar ya da Laptop gibi yerleşti. Bu çağa ait bir iletişim biçiminin adı olarak yaygınlaştı.


15 Temmuz'la birlikte adını sıkça duyduğumuz "bylock" programının ne demek olduğunu toplum olarak anladığımızı sanmıyorum. Ancak, bundan sonra whatsApp'ı bırakıp hangi uygulamaya geçersek geçelim halk dilinde ona da uzun süre "vhatsap" denileceğinden eminim. Hele de bir çok farklı uygulama ortalarda dolaşıyor ise. Bunların arasında bildiğimiz anlamda iletişim olmayacağına göre önümüzdeki süreçte aralarında hızlı bir rekabet yaşanacağını öngörebiliriz. 


WhatsApp’lı günler

Whatsapp neden bu kadar kısa zamanda kitlesel bir yaygınlığa ulaştı? Çünkü bedava ve kolay bir iletişim aracı. Ama nihayetinde Whatsapp bir şirket. Ticari anlamda bu kadar büyük sayıda kullanıcısı olduğu için kazanç elde etmek istiyor. 

Anlaşıldı ki Facebook, WhatsApp'ı 2014'te 19 milyar dolara satın almış fakat uygulama üzerinden gelir elde etmekte zorlanmış. Peki ne yapacak? Kazanç amacıyla kişilerin konuşma içeriklerini, neyi sevip sevmediği gibi bilgi ve istatistikleri aynı platformdaki şirketlerine sunacak.

Bu risk yok muydu? Hep vardı. En başta onu satın alan facebookta da insanların kişisel bilgileri var. 8 Şubat’tan ya da 15 Mayıstan sonra bir şey değişecek mi? Hayır. Bu şirketlerden yararlananlar Whatsappın kullanıcı bilgilerini, müşterilerinin nelerden hoşlandıkları gibi detayları Facebook ve diğer şirketler ile paylaşmasını kabule zorlanacaklar.

Nitekim son gelişmeler nedeniyle WhatsApp kullanıcılarına bilgi verme görüntüsü altında yeni bir açıklama yapmış. Dünyanın en yaygın kullanılan iletişim araçlarından biri olan WhatsApp duyurusunda Hizmet Politikası ve Gizlilik Kuralları ile ilgili “doğruları” hatırlatmış. Uygulamanın son güncellemesiyle ilgili kafa karışıklığı olduğuna işaret edilen açıklamada, endişeye neden olan birçok yanlış bilgi olduğu ve herkesin uygulamanın ilkeleri ile gerçeklerini anlamasına yardımcı olmak istedikleri belirtilmiş.

WhatsApp, özetle şu mesajları paylaşmış:"Gizliliğinizi korumaya kararlıyız. Kişisel sohbetleriniz uçtan uca şifreli oldukları için WhatsApp bunları okuyamaz ve dinleyemez. WhatsApp paylaştığınız konumu göremez. WhatsApp kişilerinizi Facebook ile paylaşmaz. Kişisel mesajlarınız, aramalarınız, fotoğraf, video gibi medya gönderileriniz her zaman uçtan uca şifreleme ile korunuyor. Yapılan değişiklik daha çok işletmeler ile iletişim sağlanması amaçlı.

Çünkü mesajlaşma daha yoğun halde hayatımıza girmeye başladıkça işletmeler de iletişim halinde olmak için Whatsapp’ı tercih etmeye başladı. Gizlilik politikalarında bu yüzden değişikliğe gidildi. Gizlilik politikalarının ileride işletmelerin müşterileriyle olan WhatsApp üzerinden iletişimlerini yönetmelerine yardımcı olmak amacıyla güncellemek istiyoruz.

Yapılan bu güncelleme ile birlikte işletmelerin gelecekte arzu ederlerse Facebook üzerinden güvenli hosting hizmeti alabilmelerine imkan sağlanıyor. Ancak Whatsapp üzerinden bir işletme ile mesajlaşıp mesajlaşmamak yine kullanıcının tercihine bırakıldı. Benzer şekilde hosting hizmetini Facebook üzerinden alıp almamak da işletmenin inisiyatifinde, Facebook’un değil."

WhatsApp Ne/Değil?

Son günlerde WhatsApp üzerinden yaşanan hareketlenme sorunun “ne olduğu?”nu, “ne olmadığını?” anlamamız gerektiğini hatırlattı.  Çünkü tehdit devam ediyor. Kullandığımız uygulamalarla her türlü yazışma bir yerlerde depolanıyor. Bu facebook ta Whatsapp ta olabilir, başka uygulama da olabilir.

Facebook 2014 yılında 19 milyar dolar vererek WhatsApp'ı satın almış. Anlaşıldığına göre facebook ana şirket sıfatıyla kullanıcı datalarını kullanmak üzere istemiş. Sözleşmeyi kabul etmeyenlerin WhatsApp'ı 8 Şubat'tan itibaren kullanamayacağı mesajı ondan sonra geldi. WhatsApp o bildiriminde, kullanım koşullarını ve gizlilik ilkesini güncellediğini belirterek, kullanıcılarından yeni sözleşmeyi kabul etmelerini istiyordu. Birçok kullanıcı okumadan, güncelleme sanıp kabul etti.

Ancak bu bir anda gelen onay isteği, aynı anda sosyal medyada bir infiale de sebep oldu tabi. Anlaşıldığı kadar milyonlarca kullanıcı kaybeden Whatsapp doğrusu böyle bir tepki beklememiş. Facebook CEO’su bir açıklama yapmak zorunda kaldı ama bu da yeterli olmadı. Whatsapp’ın bağlı olduğu Facebook 100 veri üzerinden yapılan araştırmada 70 veri ile en çok veri kaydeden ilk firma oldu.

Whatsapp sadece ticari anlamda bu kadar büyük sayıda kullanıcısı olduğu için buradan menfaat elde etmek istiyor. Bu risk yok muydu vardı, ama bugünden sonra başka uygulamalar için de aynı amaç, aynı hizmet ve aynı risk var. Mevcut durumda Whatsapp’ın bu yeni durumda yeni sözleşmeye geçmekten vazgeçeceğini düşünüyorum, çünkü güveni kaybeder müşterisini de kaybeder.

Öncelikle bimemiz gereken şey şu; Bizden talep edilen şey konuşmalarımız değil, görüntülerimiz değil, sadece kişisel bilgiler. Whatsapp bilgilerimizi, kiminle yazıştığımızı, hangi konulara ağırlık verdiğimizi Facebook ve kendi şirketleri ile paylaşacak. Bugüne kadarki iletiler eğer bir yerde depolanıyorsa ki depolanıyor bunlara devletlerin ulaşmaları önceden de mümkün değildi, yine de mümkün olmayacak. WhatsApp uygulaması orada olduğu için belki ABD hariç.

Öyle görünüyor ki 8 Şubat’tan ya da 15 mayıstan sonra da bir şey değişmeyecek. Whatsapp kullanıcı bilgilerimizi, nelerden hoşlandığımızı, neyi sevip sevmediğimiz gibi istatistikleri ve bu tip detayları Facebook ve diğer şirketleri ile paylaşmayı sürdürecek. Çünkü Whatsapp’ın 2 milyarı aşkın bir kitlesi var ve bunu paraya çevirmek istiyor. Bu çabası whatsapp’ı ücretli hale getirememenin birikmiş maliyetinin sonucu. Ücretsiz Facebook vb. uygulamaları da bu yolla desteklenecek.

İnsanların Telegram, Signal, BİP gibi uygulamalara yönelmelerinin nedeni gizlilik ve buna duyduğu güven. Whatsapp bu durumu anlatamazsa müşteri kaybedecek. Mevcut durumda Whatsapp’ın gizliliği ortadan kalkmıyor, sadece bilgileri daha önce de paylaşıyordu bu paylaşımı ticari nedenlerle artıracak ve devletlere şahıs konuşmalarını açmayacak bu gizlilik devam edecek.

FaceTime ve Whatsapp üzerinden yapılan görüşmelerde eğer karşı taraf bunu kayda almıyorsa, gönderdiğin mesajı paylaşmıyorsa veya ortam dinlemesi yoksa, casus program yüklenmemişse o cep telefonuna, elbette o kaydın içeriğinin takibi mümkün değil. internet trafik bilgilerinden Whatsapp’a girebildiği görülebilir, ama kiminle ve ne konuşulduğu görülemez.

Whatsapp’tan bilgi almadan, kayda alınmadan, paylaşım yapılmadan, casus programına aktarılmadan konuşmaların elde edilmesi mümkün değil. Bunlara usulsüz müdahaleler varsa, hakim kararı olmadan bu kayıtlar kullanılamaz. Peki nasıl olur? Mesela birisine FaceTime ya da whatsapp üzerinden küfredilir ve bu kayda alınır, bu olur. Niye? Çünkü şahsa karşı suç işlendi ve bu onun delili. Ama izinsiz olarak dinleniyorsa, ortam kaydı yapılıyorsa olmaz, ama hakimden izinli ise o da geçerli.

Bunun bir kanun yok. Olsa bile Whatsapp Türkiye Cumhuriyeti’nde olmadığı için müdahale edemiyoruz. Whatsapp burada temsilcilik açarsa ne olur? Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti'nde sulh ceza hakimi bir dosyayla ilgili karar verecek. Whatsapp’ı dinlemeye aldırırsa ve Whatsapp bunu kabul ederse gizlilik ve güvenlik biter. Şu an bu aşama yok. Ama Whatsapp gelir Türkiye Cumhuriyet’inde temsilcilik açar, Facebook için temsilcilik açar işte o zaman değişir.

Facebook, Twitter, Instagram vb. uygulamalarının takibi ve yapılan paylaşımların suça konu olanlarının takibi başkadır, Whatsapp gibi iletişim hürriyeti kapsamında yapılan görüşmelerin, insanların özeline müdahale etmek başkadır. İkisini birbirinden farklı şeyler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder