Hayat renkli bir
çarkıfeleğe benziyor. Hızla döndürüldüğü zaman renkleri ayırd edilmez olur,
durduğu zaman da kimin önünde duracağı belli olmaz. Dünya çarkıfeleği de çeşit
çeşit renkle dönüyor.
Nerden bakarsanız
bakın bu dünya da, ülkemiz de, insanlar da rengârenk bir karışım. Santrifüjlü
bir kazan düşünün içindeki karışımı hem karıştırıyor, hem dönüyor. Baktığınızda
sade bir renk görüyorsunuz: “Beyaz”. İçindeki zıt renkler, farklılıklar hepsi
bu kazanın içinde kayboluyor, bambaşka bir görünüm kazanıyor.
Şimdi soru şu:
Gerçek olan beyaz mı, yoksa ana renkler mi? Beyaz bir yanılsama ise kimbilir
daha neleri biz böyle görüyoruz. Demek; kibirle ve büyüklenerek hiç bir konuda
"Bu böyledir!" dememek lazım.
Hemân kendin sanır
mihnette herkes i’tikâdınca
Felek derler buna
bir kimsenin dönmez murâdınca
(Herkes sadece kendini sıkıntıda sanır. İşte buna Felek derler. Hiç kimsenin isteğine göre dönmez.)
Lâedrî (yazarı bilinmiyor)
Davranışlarımızın
da dili vardır. Sözümüz ya da davranışımız başkaları üzerinde rahatsız edici
hatta acı verici bir etki yapabilir. Bunu anlamak için o sözün ya da davranışın
bir an için kendimize yapıldığını düşünmek yeter. Buna şimdilerde ‘empati’
deniliyor. Atalarımız ise bu durumu 'İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır'
şeklinde anlatmaya çalışmışlar. Yani başkasına çuvaldız batırmadan önce iğneyi
azıcık kendine batırmak her zaman işe yaramış olmalı.
Bernard Shaw 'Birisini tenkit etmek istersek en münasip
yer aynamızın karşısıdır' demiş. Nedense insanlar kusuru hep başkalarında
arama eğilimi içindedirler. Kendileri ise mükemmeldir. Oysa önce kendilerine
baksalar belki hiç de mükemmel olmadıklarını görebilirler. Galiba bu yüzden
eleştirirken aynaya bakmak işimize gelmez.
Hiç kuşkusuz
eleştiri bir kusuru iyileştirmek, bir hatayı düzeltmek amacı ile yapıldığında
yararlı olabilir. Onu da ancak olgun insanlar kaldırabilir. Şeyh Şadi
Şirazi'nin 'Olgun bir adamı dost edinmek
isterseniz, tenkit edin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin'
demesi bundan olmalı. En iyisi eleştiri ve kritiğin karşı tarafı rencide
etmeyecek şekilde yapılması.
Hepimiz
birilerine kızıp onları yerden yere vurmuşuzdur. Hep haksızlığa uğradığımızı
düşünerek başkalarını eleştirmişizdir. Bizim hiçbir kusurumuz olmaz.
Hatalarımızı asla kabul etmeyiz. Boyuna kendimizi haklı çıkarmak için bahaneler
üretiriz. Peki öyle midir?
Aslında bu bir
bencillik. Dahası sadece tenkit eden insanlarda genellikle bir ego kabarması
gözlemlenebiliyor. Belki de bu yüzden benmerkezci tipler eleştirmeyi çok
seviyorlar. Jonathan Swift böyle insanlar için 'Hiciv öyle bir aynadır ki ona bakanlar, orada herkesin yüzünü görürler
de kendi yüzlerini göremezler' diyor. Oysa kişi birini eleştirecekse Bernard
Shaw'ın dediği gibi önce kendine bakmalıdır. Çuvaldızı başkasına batırmadan
önce küçücük bir iğne belki kendi kusurlarımızı görmemize yardımcı olabilir.
'İğneyi kendine,
çuvaldızı başkasına batır' dedikse rakibinizin maketini delik deşik edin demedik
tabi ki. Bu iş basit bir iğneleme,
eleştiri ya da kıskançlığı aşar. O iş resmen sihir ve büyüye giriyor, Allah
muhafaza! Oysa yeni tabiriyle empati yapmak, yani 'İğneyi kendine, çuvaldızı
başkasına batır' yaklaşımı iyi bir şeydir. Hem insan, hem de toplum için
faydalıdır. Yanlış olabilecek bir hareketi daha baştan frenlemeye ve
iyileştirmeye yarar.
Aslında bir insanın kendisini uyarmak için iğneye ihtiyacı yok. Başkaları için yanında çuvaldız taşımaksa elbette akla ziyan olur. Burada geçen iğne ve çuvaldız birer teşbih, bir atasözü. Yeri geldiğinde kullandığımız özlü söz ve deyimlerden. Lazım geldiğinde; ağzımızı açmadan, elimizi kaldırmadan, adım atmadan evvel 'iğneyi' azıcık kendimize batırabilmekle ilgili. Keşke bu davranış genel bir alışkanlık haline gelse ne iyi olurdu. Böylece sadece hatırlamak bile sonradan üzüleceğimiz davranışlardan vazgeçmemizi sağlayabilir.
İşin doğrusu
empati; kişinin kendini kontrol etmesi ve başkalarına sözle bile olsa zarar
vermemesi için oldukça gerekli. Eleştirip, söylendiğimiz hatta bazen de
hırçınlaşıp insanlara zarar verdiğimiz anlar olabilir. Zaman zaman diğerleri
hakkında yanlış algılara da kapılabiliriz. Ama hiç aklımıza gelmez ki ya
hakikat bambaşkaysa? Düşündüğümüz problem daima karşımızdakilerle ilgili
olmayabilir. Kim bilir belki de problem bizdedir. Çuvaldızı başkasına
batırmadan önce az biraz iğneyi kendimize batırsak uyanacağız.
İster o
politik arenada olsun, isterse işyerinde veya kahvede; başkalarına olan
davranışlarımızla kalp kırabilir, istemeyerek de olsa zarar verebiliriz.
Söyleyeceğimiz sözler can yakabilir. Bu sebeple düşünmeden söz söylememeli,
davranışlarımızı kontrol edebilmeliyiz. İnsanların söz, hal ve hareketlerine
çeki düzen vermesi, hiç şüphesiz sonradan doğabilecek acı pişmanlıkları ve
dostlukların zarar görmesini de engelleyecektir.
Unutmayalım, üzüldüğümüz ve zorumuza giden şeyler karşımızdaki kişiye de aynı etkiyi yapar. Çünkü iyi niyetle, hatta şaka bile olsa karşımızdakinin bizi nasıl anlayacağını asla bilemeyiz. Yine diğer insanlardan saygı ve özveri istemeden önce, bu durumun gerektirdiği fedakârlığın bir kısmını da biz üstlenebilmeliyiz. Bir iş ya da bir konu hakkında başkasına öğüt vermeden önce bunu kendimize de yapabilmeliyiz. Böylece, belki konuşmaya yüzümüz olur. Kendisi küçük bir kötülüğe katlanamayan kişi, başkasına daha büyük kötülükleri yapmadan evvel iki kere düşünmelidir.
Ne kadar çok yalan var ortada dönen ve
ne kadar çok yalan söyleyen. Şimdi yalanın adı 'paylaşım' oldu sanal dünyada.
Evet, 'Yalancının mumu yatsıya kadarmış' ama kendi sönse de isi kalıyor geride.
Tüketim toplumu olduk ya, sanal dünyada dönen yalanlar da çabuk tüketiliyor, o
kadar da çabuk unutuluyor. Eskiden olsa yalancının mumu sönmekle kalmaz el
aleme maskara da olur, gün yüzüne çıkamazlardı.
A be kardeşim! Kimin uydurduğuna, doğru
olup olmadığına bakmadan iki tıktık paylaşıveriyorsun. Söylenen şey bir iftira
mı, yalan mı, ihanet mi bilmiyorsun. Nasıl bir mikroba taşıyıcılık ettiğinin
farkında değilsin. Genellikle o tür yalan mikroplarını sanal dünya için üretip
saçanlar kendilerini gizliyorlar, anlamıyor musun? Çoğu sahte hesap ya da bir
takım organizasyonların kasıtlı tertipleri. Başkalarının piyonu oluyorsun
anlasana!
Paylaştığın senin düşüncen değil,
'kopya' bir söylemi ne diye vakit ayırıp okuyayım. O tür düşünceleri aslından
okuyup dinleme imkânım varken seni niye kaale alayım ki? Varsa sana ait, kendi
düşüncelerini paylaş yine de katılmayabilirim ama hiç değilse seni bilirim,
saygı da duyarım. Bu ülkenin tek renkli olmadığını, olamayacağını bilecek kadar
aklım fikrim var. Fizikteki F1, F2 kuvvetleri ile 'bileşke' çizimini bir
hatırla. Sen F1'sen ben F2'siyim, bunun daha F3'ü,F4'ü,milyonlarca Fx'i var.
Hepimiz aynı gemideyiz, birbirimizi, düşüncelerimizi ve yönümüzü etkiliyoruz.
Hiç kuşkun olmasın ki hepimizi taşıyan ülke, hatta dünya gemisinin gittiği yön
ne tam olarak benim ne de tam olarak senin istediğin yönde. Cumhuriyet ve
demokrasi dediğimiz şey de tam olarak bu değil mi zaten?
Eski zamanların arkadan kurmalı saatleri
gibi zembereği boşalana kadar tek bir ses: tık-tak, tık-tak, tık-tak da
tık-tak..Makinalar veya programlanmış elektronik aygıtlar belki, ama insanoğlu
böyle olabilir mi? Hangi insan öğretilmiş papağan gibi konuşur, ya da hangi
aklı ve dili olan insan bir kukla gibi başkaları tarafından oynatılır? İnsan ne
saattir, ne robot, ne papağan ne de kukla. İnsan her şeyden önce düşünebilen,
kendisi olabilen ve kendisini ifade edebilen bir varlık. Esaretin türlü çeşit
halleri var ama aklını, fikrini zalim taşeronların kullanımına sunmuş birine
özgür denilebilir mi? Özgürlük insana ait, farklı bir haldir, ama bunun
farkında olması beklenir.
Anladık okumuyorsunuz, okuduklarınız
daha doğrusu baktıklarınız bir iki satırlık paylaşımlardan ibaret. Hiç değilse
gönül gözünüz, ferasetiniz açık olsa. Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna
aklınızı kiraya verdiğiniz için gücünüz yetmiyor olabilir. Ancak, inanın ki
azıcık yüreğinizi dinleseniz o sizi yanıltmayacak. Aksi halde…Aksi halde, biraz
abartılı olsa da -teşbihde hata olmaz- bir gün kendinizi şöyle bir kara
komedyanın içinde bulabilirsiniz: ''Haber geldi, dünya dönmüyormuş; öyle dediler
!'' Aaa öyle miymiş, baksen şu aptallara dünyanın döndüğünü sanıyorlar! Cahil
işte, ne olacak!..''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder