Yilmaz Yalcın durumunu güncelledi.
Yilmaz Yalcın, Yüreğimin sesi-I- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
17 Nisan 2016
Yilmaz Yalcın, Çocuk albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
Yilmaz Yalcın, Gazete yazıları II albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
Hayatın anlamı
Bence biz insanlara en güzel dua ‘kitabın özü’ Fatiha
suresinde öğretiliyor. Daha ilk ayetinde “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a
hamdolsun!” diye başlıyor bu sure. Kutlu bir kapıdan girer gibi başlıyoruz
Kur’ana. Günde beş vakit namazda en az kırk defa okuyoruz onu. Yine de manâsını
pek az düşünüyoruz sanki. Her gün geçim sıkıntısından, darlıktan, dünyanın
dertlerinden çokça şikayet ediyor, daha az şükrediyoruz. Ancak, yine bizzat
yaratıcımızın İbrahim suresinin 7. Ayetinde “şükrederseniz artırırım” dediğini
pek azımız biliyor. Peki, hamdetmek, şükretmek neden bu kadar önemli ?
Peygamber efendimizin (sav) sözüyle "İnsanlar [insan olarak] bir tarağın
dişleri gibi eşit” yaratılmış. “Rabbiniz bir, babalarınız, dininiz ve
Peygamberiniz de birdir. Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi,
kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine
üstünlüğü yoktur. Ancak takva bakımından biri diğerinden üstün olabilir"
denmiş.
Rabbimiz yüce kitabında bize takva yeteneğimiz kadar zaaflarımızı
da hatırlatıyor. Meselâ İsra suresi 11. ayette “İnsan pek acelecidir” deniyor. Peygamber
efendimiz (sav) ise “Acele şeytandan
teenni ise Rahman’dandır” diyerek bizi uyarıyor. Önerisi ise şu: “ iyilik
yapmada acele etmelisiniz ki şeytan ve nefis sizi ondan vazgeçirmesin.” Hatta “Neyi
bekliyorsunuz? Güç yetiremediğiniz ihtiyarlığı mı, yoksa aniden gelecek olan
ölümü mü?” o halde “İyilik ve takvada yardımlaşın” diyerek yeniden
uyarılıyoruz. İşte bu yüzden insanoğlu bizatihi varolmuş olmasından, kendisiyle
birlikte yaratılmış olan iyilik duygularından dolayı Rabbine hamd ve teşekkür
etmelidir. Burada övünmek ya da gurur ve kibirden söz edilmiyor. Şükretmekten
bahsediliyor. Neden ? Çünkü, Bediüzzaman’ın ifadesi ile “İnsan kendisine
takılan göz, kulak, kalp ve akıl ile övünemez. Zira kendi malı değildir.
Allah’ın takdir ettiği ve kendisine verdiği güzel duyguları ve ahlakı ile
övünmeye hakkı yoktur. Zira onları da kendisine veren ve iyilik yapma
kabiliyeti ile insanı yaratıp, ondan iyilikleri isteyen ve bunun sebeplerini
yaratan Allah’tır. Öyle ise bunların hakiki sahibi odur ve insanın bütün
bunlara karşılık ancak imanla, iyi niyetle, ihlâsla ve teşekkür ederek bunlara
sahiplenmiş olur."
Demek, hayatın anlamı iyilik üzere olmak ve hamd etmekle
yakından ilişkilidir. Zira "Sizin en iyiniz, kendisinden hep iyilik
beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunandır" sözü Peygamber
efendimize (sav) ait. Peki, iyiliğe
nasıl ulaşılır, sonrası nedir ? Onun da formülü veriliyor o kutlu insanın
dilinden: “Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik ise insanı cennete götürür. Yalan
insanı kötülüğe, kötülük ise insanı cehenneme götürür.” Bu yüzden “İçinizde insanları
hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun.
İşte kurtulacak olanlar onlardır” deniyor. Ali-i İmran suresinde 104. Ayet
olarak geçen bu davet tabi ki biz Müslümanlara. Çünkü, hemen takip eden 110.
Ayette “Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan
alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz” ifadesi var. Diğer ümmetlere
farkımız da bu, keşke inanmış olsalardı. Bu, elbette kendileri için daha
hayırlı olurdu
Allah resulü bizim için rehberliğine devam ediyor. Hadisi
şeriflerinde diyor ki: "İki şey var ki, ondan daha iyisi yoktur: Allahü
teâlâya iman ve Onun kullarına iyilik etmek, şefkatli olmak. İki şey var ki,
ondan daha kötü iki şey yoktur: Şirk ve insanlara kötülük etmek." “İyilik
güzel huydur (güzel ahlaktır), kalbin rahat ettiği (insanın kalbini rahatlatan,
gönlüne huzur veren) şeydir. Kötülük ise kalbin rahatsız olduğu ve halkın
bilmesini istemediğin (insanların muttali olmalarından rahatsız olduğun) şeydir.”
Görüyorsunuz hamd edecek ne kadar çok şey var. Sadece yol gösterilmiyor, nasıl
olunacağı, nasıl yürüneceği de tarif ediliyor.
Şu sözü dikkatle okuyalım: “Bir zaman gelecek fitneler
çoğalacak, insanlar dünya menfaati karşılığında dinlerini satacaklar. Bu
zamanda iyilik yapmakta acele etmelisiniz.” Acaba bu günler mi kast ediliyor,
muhatabı da biz miyiz acaba, ne dersiniz
?
Peki öyle ise ne yapacağız ? Sinip, silinecek miyiz. Bu
da bir bakıma o fitnelerin ateşine odun atmak değil de nedir ? Yok, hayır !
Daha ölmedik. Küçük büyük demeden yapacak çok şeyimiz var. Öncelikle “Ameller
niyete göredir. Herkesin niyeti ne ise eline geçecek de ancak odur” sözünden
işaret alacağız meselâ. Karamsarlık yok, ümitsizlik yok. "Ömründe hiç
hayır yapmayan bir Müslümanın, başka Müslümanlara zarar vermesin diye bir
dikeni, bir taşı, bir engeli yoldan kaldırması, Allah indinde makbul görülerek
Cennete gitmesine sebep oldu" sözü bize fener olacak inşallah. Allah için
söyleyiniz: Fitnenin çoğaldığı bir zamanda "Cehenneme girmesi haram olan
ve Cehennemin de onu yakması haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu
kimse, insanlara kolaylık, yumuşaklık gösteren mümindir" sözü bizler için
bir müjde değil midir ?
Yine içinde geçen ve ‘zaman’ anlamına gelen ‘ed-Dehr’
kelimesinden dolayı Dehrsûresi diye de bilinen ‘İnsan’ suresinde başlıca,
ahiret hayatıyla ilgili meseleler ve özellikle takva sahiplerinin cennette
kavuşacakları çeşitli nimetler konu edilmekte. Özellikle 5-8 ayetlerde
olağanüstü bir tasvir var: “İyiler cennette kâfur katkısı bulunan kadehlerden
içerler. Bu Allah’ın has kullarının içeceği bir pınardan doldurulmuştur.
Allah’ın has kulları ise adaklarını ifa ederler. Kötülüğü her yönden kuşatmış
olan ahiret gününden korkarlar. Onlar seve seve yoksula, yetime, fakire ve
esire yemek yedirirler. Bunu yaparken de ‘Biz sadece Allah rızası için sizi
yediriyoruz, sizden ne bir teşekkür ve ne de bir karşılık beklemiyoruz’
derler.” Bu kutlu mesajı aldıktan ve anladıktan sonra mümkün müdür istikametten
şaşmak ?
Kutlu üç aylar yolculuğumuzda ışıklı bir durağa daha
geldik. 19 Nisan Cuma gününü Cumartesiye bağlayan gece aynı zamanda beş
kıymetli geceden biri olan Berat Kandili. Şaban ayının onbeşinci gecesi
yani. Bu menzil aynı zamanda onbir ayın sultanı Ramazan ayının da ön habercisi.
Çünkü onbeş gün sonra bir sonraki durağımız oruç ayına, yani kutlu Ramazan
ayına girmiş olacağız. Kuşkusuz Berat Kandili, Yüce Mevla’mızın rahmet ve
mağfiretine sığındığımız, gönüllerimizi tövbe ile arındırmaya çalıştığımız özel
gecelerden biri. Geleneğimizin bize ulaştırdığı bu manevi iklimde inşallah
beratımızı alanlardan oluruz. O gece, Rabbimizin rahmet ve mağfiretine
sığındığımız, gönüllerimizi tövbe ile arındırdığımız çok özel bir durak. Öyle
ki, bu mübarek gecenin bize sunduğu manevi iklimde inşallah beratımızı
almamızın Yüce Rabbimiz’in ilahi mesajına kulak vermekle, bize öğretilen ahlaki
erdemleri hayatımıza yansıtmakla mümkün olabileceğini bir kez daha anlamış
oluruz.
Öyleyse, gönüllerimizin müstesna bir coşku yaşadığı bu
mübarek gecede, her türlü ayrılık ve ayrımcılığı, bencillik ve düşmanlığı
geride bırakarak dünyaya hikmet gözüyle bakmaya çalışalım. Günah, şirk ve
isyanın her çeşidini terk ederek dünyaya Kur'an ve sünnet penceresinden yaklaşalım.
Yaşadığımız hayatın geçici olduğunu, Allah katında kalıcı olanın ise imanımızın
ve yararlı işlerimizin olduğunu fark edelim. İnsanı insan olduğu için sevip, yaradandan
dolayı hoş görüp dünyaya biraz da rahmet penceresinden bakalım. Hiç olmazsa
bundan sonra etrafımıza kin ve nefret yerine, sevgi ve barış tohumları ekelim. Bu
duygu ve düşüncelerle; kandilinizi tebrik eder, bu gecede yapılan duaların
birlik ve beraberliğimizin güçlenmesine, insanlık aleminin barış ve huzuruna
vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder