Yilmaz Yalcın, KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER... albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
18 Nisan 2013
(Devam edecek)
149 18 Nisan 2014 Cuma 09:37 ANKARA HASTALIKLARI....................Zamanın kara delikleri; kapılarda beklemek
Zamanın kara delikleri; kapılarda beklemek
Arkası gelmeyen telefon görüşmeleri yapılır oralarda. Klavye takırtıları hiç bitmez. Fotokopiler, faks kağıtları, yazılar, mektuplar, gazeteler dolaşır elden ele.

İnsanlara "Randevunuz var mıydı ?" diye sorarlar. Bakışları biraz haincedir sanki. Sinirleri alınmış, duyguları gizlenmiş aşılmaz bir engel vardır karşınızda. Bekleyen, yüreği ağzında, her kapı açılışında içeri alınmayı gözleyen heyecanlı insanlara inat.
Hep kötü açıdan bakmamak lazım, bu tarz çalışma yöntemine samimiyetle inanan yöneticiler de tanıdım. Yıllar önce yakın çalıştığım genel müdür gecenin hayli ilerleyen bir saatinde bu tür uzayan görüşmeler nedeniyle baygınlık geçirmişti. Herkesle görüşmesini, onlarla beraber çok fazla çay kahve ve sigara içmesini doğru bulmuyorduk. Ertesi günü bunu kendisine de söyledik. Bize şöyle demişti:Sıraya girmek, öndeki tıkanıklığın sebebini bilememek, kaynak yapan uyanıkların diğerlerini hiçe sayan kurnazlıkları, uzun müddet ayakta kalmak, randevu saati geçtiği hala bekliyor olmak sinirlendirir beni.
Kendimle başbaşa
Bizi onbir ayın sultanı Ramazana ulaştıracak ışıklı bir iklimin içindeyiz. Sevabı bol, fırsatı çok, bereket dolu üç ayları yaşıyoruz. Kamerî ayların yedincisi Recep ayı ile başlayan, Şaban ayı ile devam eden ve onbir ayın Sultanı Ramazan ile tamamlanan bu mübarek iklim hayırlara vesile olsun inşallah.
Yaşadığımız günler geleneğin ötesinde anlamlarını yeniden hatırlayıp onları gerçekten ‘idrak’ etmemiz gereken günler. Böylece bu iklimde saklı manevi fırsatları da kaçırıp ıskalamamış oluruz diye düşünüyorum. Keşke bugünün müslümanları hiç değilse eski araplar kadar bu ayların kadim manasına saygı gösterseler.
Çünkü, Recep ayı aynı zamanda haram aylar denilen dört kamerî ayın da sonuncusu. Zi'l-Ka'de, Zi'l-Hicce, Muharrem ve Recep ayları Hz. İbrahim’den beri muhterem kabul edilmiş ve savaşmak haram sayılmış. İslam dini de tevhidî gelenekte var olan bu iyi ve güzel uygulamaya dokunmamışken, Kur`ân ancak, düşman tarafından taarruz edilmesi halinde, savaşa müsaade etmişken bugün İslam dünyasının haline bir bakınız. Ne içler acısı, ne yürek yakan, ne gönül burkan manzaralar yaşıyoruz.
Sadece bu mu ? Bazen içinden geçmekte olduğumuz dünya bana bir korku tüneliymiş gibi geliyor. Her köşe başını türlü çeşit zebaniler tutmuş sanıyorum. Geçenden yedi akçe geçmeyenden kırk akçe almaya kurulmuş bütün köprüler. İnsanlar yaşam kavgasını adeta modern bir sürü harami arasında, kırılarak, yaralanarak, incinerek sürdürüyor. Çevremizde ilan edilmemiş bir tür dünya savaşı var sanki.
Her kuytuda pusuya girmiş karanlık gölgeler seziyorum. Bazı yüzler sıcacık gülümserken birden engerek kılığına giriveriyorlar. Tıslıyor yaklaştığım her delikte çıyanlar; korkuyorum. Zalim mazlum karışmış. Sinek gibi ölüyor insanlar, kadınlar, çocuklar... Düşen kalkamıyor, yürüyen durmuyor. Sanki arada tv, bilgisayar camı var, sıkılınca zapladığımız. Kimse bana mısın demiyor; ürküyorum.
Görüyorum, hissediyorum, yaşıyorum. Ama, üzerime üzerime gelen vampirlerden kaçamıyorum. Sığınacak, korunacak tek liman var, biliyorum. Dilimde dua. Bu alacakaranlık kuşağından bir an önce çıkmayı diliyorum. Hasbiyallâh !
Elbet herkes kendince mücadele ediyor. En azından ayakta kalmaya çalışıyor. Bir tarafta gece gündüz demeden çalışanlar, öbür yanda canını verip şehadeti seçenler. Ne mutlu onlara ! Diğer yanda, aymazlar, hainler, sahtekarlar, yalancılar, nankörler, ne yaptığını bilmeyenler ve daha neler neler var. Yazıklar olsun onlara !
İyiliği
gerçekleştirme, kötülüğü men etme noktasında o kadar çok işimiz var ki. Kendi
kendime düşünüyor, konuşuyorum: ‘Ümidini yitirme ! Hüzünlenme, karamsar da
olma. Sen ne yaptın ki ?’ Nuh yüzlerce yıl uğraşmış halkı için. Ne deliliği
kalmış, ne yalancılığı. Kavga etmemiş yine de. Sabır ve inançla devam etmiş
yoluna, yapmış o koskocaman gemiyi. Sel gelince kurda, kuşa, kuzuya bile
sığınak olmuş o mekan. Ama ne yazık, oğlunu dahi kurtaramamış dalgalardan.
Her birisi dehşetli imtihanlardan geçmiş. Balığın yuttuğu tövbekar Yunus, kurtların kemirdiği Eyyup, değil halkını, karısını bile kurtaramayan Lut. Hangi birini sayayım. Ya İsa ? Kudüs sokaklarında zincirlenmiş, sürüklenmiş yine de "Rabbim onları affet, bilmiyorlar" demiş. Duası üzerine gökten yemek inen bu elçi, istese helak edilmesi mümkün düşmanlarına onca eziyete rağmen beddua dahi etmemiş. Bugün merhamet ve sevgi timsali olarak milyarlarca takipçisi var.
Hepsinde derin ibretler, örnek haller var değil mi ? Mesela tevbe, mesela sabır, mesela şükür. Dahası bugün dirayet, merhamet, tevazu gibi bütün o güzel hasletleriyle anılıyorlar. Hiç birini sokaklarda bağıran çağıran, kırıp döken, insanlarla itişip kakışan bir vaziyette duymadık, öğrenmedik.
Peki; o zaman yaşasaydık, Nuhun gemisinde, İbrahimin yanında, Süleyman'ın emrinde olmak en büyük şeref olmaz mıydı ? İnşa edilen o mabede taş taşımayı asırlara kazınan bir imza olarak tercih etmez miydik ? Neden bugün de aynı şeyi yapmıyor olalım ki ?
Ya rahmet peygamberi ? Dünya incisi o yetim ? Düşmanlarının bile el emin ve güvenilir saydıkları dosdoğru bir güzel adam. O, bir eline ayı, bir eline güneşi verseler yolundan sapmayacak kadar inançlı bir insandı. Çocukların başını okşamadan geçmeyecek kadar sevgi dolu bir babaydı. Hiç tıka basa doymadan yaşamış bir fakirdi. Kendisine yapılan eziyetlere sabreden, direnen, ama hakkı ve hakikati yine de susmadan söyleyen bir mücahiddi.
Kendisine kasteden şehrine muzaffer bir ordu komutanı olarak girdiğinde, intikam duygularıyla değil, af ve şefkatle hareket etmişti. Pek çok vasfı olmasına karşılık "güzel ahlak" timsali olarak öğülen bir örnekti. Yerine göre eline kılıç, yerine göre vahiy sayfalarını da alsa haddi asla aşmayan bir devlet başkanıydı.
Çünkü "Sizin dininiz size, benim dinim bana" demesi öğütlenmişti. "Sen sadece bir uyarıcısın, kimsenin başına bekçi değilsin" denilen bir elçiydi o. Hem bir resul hem de kuldu Rabbine. Biz de onun dua ettiği ümmeti değil miyiz ?
Dilerim ki
bu mübarek günler-aylar artık islam dünyasında akan kanın durmasına vesile
olur. Mazlumların kurtuluşunu, haramilerin yok oluşunu görürüz. Bir kutlu barış
gelir islam topraklarına, bayramımız bayram olur. Biz de o günün şahidi oluruz
inşallah.
Yilmaz Yalcın, Yüreğimin sesi-II- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
18 Nisan 2020
Bahar gelmiş neyime
Kapanmışım evime
Bilmiyorduk öğrendik
Korona diye bir kelime
Dışarıya hiç çıkamam
Hastalık var kapamam
Virüs pusuya yatmış
Çiçek açmış koklamam
18 Nisan 2020 Cumartesi 13:00 CORONA GÜNLERİ.............................Karışık duygular
---------
Karışık duygular İkinci hafta sonu yasağı birinci gününde. Gece 24'den itibaren herşey yolunda gibi görünüyor. Hava güzel. Baharın bütün güzelliği ile arzı endam ettiği günleri yaşıy
İkinci hafta sonu yasağı birinci gününde. Gece 24'den itibaren herşey yolunda gibi görünüyor. Hava güzel. Baharın bütün güzelliği ile arzı endam ettiği günleri yaşıyoruz. Evimizin camlı balkonu yeniden keşfedilmiş durumda. Dışarda cıvıl cıvıl kuş sesleri, yeşillenen toprak örtüsü, bazıları çiçeklenmiş genelde tomurcuklanan ağaçlar ortasında ailecek oturuyoruz. Henüz 6 aylık torunumuz da bizimle birlikte güneşleniyor.
Çok merak iyi değildir. Bu günlere dair yüreğimden yükselen ses ne demiş ona bakalım:
Bahar gelmiş neyime / Kapanmışım evime / Bilmiyorduk öğrendik / Korona diye bir kelime
Dışarıya hiç çıkamam / Hastalık var kapamam / Virüs pusuya yatmış / Çiçek açmış koklamam
Sabah olur akşam geçer / Günler nedir hafta biter / Dünya hep evlere sığdı / Bahar biter mi ey evciler?
Salgın tüm dünyayı sardı / Zalim mazlum ayırmadı / Pandemiymiş öğrendik / Sokaklar boş, kim kaldı?
Yaşanacakmış bu dert / Sabır ister ve metanet / Elbet fani bu da geçer / Şimdi gezer bir felaket
Ne acılar ne hayaller / Ne umutlar neler neler / Evlere sığdı bizimle / Sırtımızdaki tüm yükler
Her gün WhatSapp'tan görüntülü görüşüyoruz. Görüşüyoruz demem öylesine; konuşamıyor, bakıyor anlaşılmaz sesler çıkarıyor ama o kadar. Her gün biraz daha gücünün tükendiğini anlayabiliyorum. Rabbim sağlık, şifa versin. Hakkımızda en hayırlısı neyse o olsun inşallah.








Hiç yorum yok:
Yorum Gönder