148 16 Nisan 2014 Çarşamba 08:43 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER.............Bir çocuk, iki öğretmen

Bir çocuk, iki öğretmen
Beş yaşında okula gittim. Yaşadığımız köyde okul hemen evimizin karşısında, yolun öte yakasındaydı. Yüksek duvarların ardındaki okul bahçesinden kuş cıvıltılarını andıran çocuk sesleri geliyordu. Önceleri o bahçenin tılsımına kapılıp aralarına karıştım. Sonra da sınıflara. Tek derslikte birkaç sınıf birlikte oturuyorlardı. Çocuktum işte, kimse çıkaramıyordu beni onların arasından.
Ergen sivilceli bir öğretmen vardı. Ağlayıp zırlamışım ille de okula gideceğim diye. Babama bırak gelsin demiş, canı sıkılınca döner. Hiç te canım sıkılmamış, neye sıkılsın ki orada oyun var, çocuklar var, defter kalem, kitap, bol bol da resim var.
Kayıtlı değilim, ama bir tahta çantam, içinde defterim, kalemim silgim var. Bir de alfabem. O zaman okuma fişleri var tahtada. İkide bir parmak kaldırıyorum. Farkında değilim henüz okula başlamadığımın. Çok ciddiye alıyorum ama öğrenmeyi.
Ben hatırlamıyorum, müfettiş gelmiş galiba okula. Soru sormuş cevaplamışım. "Kaydedin bunu o zaman, böyle olmaz" demiş. Senenin yarısı okula yazmışlar beni.

Ben hatırlamıyorum, müfettiş gelmiş galiba okula. Soru sormuş cevaplamışım. "Kaydedin bunu o zaman, böyle olmaz" demiş. Senenin yarısı okula yazmışlar beni.
Oyun seviyorum, okulu da. İkisinde de etrafımla alakam kesiliyor, varsa yoksa o an. Sabah herkesten önce sınıftayım. Bir teneffüs bahçedeki kireç çukuruna girmişim, oynarken. Ayakkabılarım kireç içinde, ama, yine de sırama geçip oturmuşum en önce. O kadar haberim yok daha neyin ne olduğundan. Her tarafa bulaştırdığım bir tarafa, ayaklarım kavrulacak bilmiyorum. Bir anda herkes seferber olmuş ayaklarımı yıkamaya.
Eskiden mi kışlar fazlaydı, ben mi küçüktüm bilemiyorum. Kar neredeyse boyumca yağmış, yine de çantamı kapıp gitmişim yuvarlana yuvarlana. Sınıfta kocaman bir soba. Petrol varilinden yapılmış. Kömür filan yok, herkes evinden birer kucak odun getiriyor, öyle ısınıyor minik bedenler. Meşe odunu en iyisidir, güldür güldür yakar sobayı. Bizim soba da öyle harlanmış yani, bazı yerleri kor gibi al al kızarmış.
Etrafına dizilmişiz ellerimizi uzatıp. Isınmaya, kurulanmaya çalışıyoruz. Dedim ya sınıfta hem birinci hem de iki ve üçler var. Benden büyük hepsi. Arkadan yeni gelenler arasında bir itişme, ben zaten ufacığım. Casss !..diye bir ses hatırlıyorum. Ellerim olduğu gibi yapışıyor sobaya.
Etrafına dizilmişiz ellerimizi uzatıp. Isınmaya, kurulanmaya çalışıyoruz. Dedim ya sınıfta hem birinci hem de iki ve üçler var. Benden büyük hepsi. Arkadan yeni gelenler arasında bir itişme, ben zaten ufacığım. Casss !..diye bir ses hatırlıyorum. Ellerim olduğu gibi yapışıyor sobaya.

Dışarda kar lapa lapa. Okul bahçesi silme dolmuş. Üç büyük abi beni sırtlayıp kar yığınları arasında bata çıka zorla eve götürüyorlar. Bu defa annem salçayı yıkayıp yerine gazyağı sürüyor, yine acıyor, yine ağlıyorum.
Köy yeri işte, doktor hastane ne gezer. Kim ne biliyorsa onu uyguluyor. Nihayet hepsinden tecrübeli, bilgili komşu anne geliyor da "Ayy kızanım, siz na'pmışsınız büle ? Haşlanmış ya bu uğlan. Çabuk şurdan iki yumurta, az biraz da zeytinyağı getirin. Vah vah ! Ne etmişler kara oğluma beya ?." deyip çabucak bir karışım hazırlıyor ufak bir çanakta. Hadi bu sefer gazyağı temizleniyor ellerimden.
Avuç içlerimin her tarafı bakla bakla kabarmış, su toplamış hepsi de. Bazıları patlıyor bu sırada, etlerim görünüyor. Basıyorum yaygarayı. Artık ağlamaktan gözlerim şişmiş, sesim de çıkmıyor. Yeni melhemi sürüyorlar ellerime. Sanki bir serinlik duyuyorum avuçlarımda, içimi çeke çeke uyuyakalıyorum.
Avuç içlerimin her tarafı bakla bakla kabarmış, su toplamış hepsi de. Bazıları patlıyor bu sırada, etlerim görünüyor. Basıyorum yaygarayı. Artık ağlamaktan gözlerim şişmiş, sesim de çıkmıyor. Yeni melhemi sürüyorlar ellerime. Sanki bir serinlik duyuyorum avuçlarımda, içimi çeke çeke uyuyakalıyorum.
Uyandığımda, yanı başımda öğretmenim var. Ellerime bakıp başıma gelenleri hatırlıyorum. Yine de "Ödevimi nasıl yapçem ben şimdi ?" diye soruyorum, melhem sürülü avuçlarımı göstererek. Gülüyorlar, "Bugün okuma yaptık, sana da fiş getirdim. Ödevin bu" diyor öğretmen.
Hemen yanı başımda çantam, alfabem ve bir sürü fiş. Parmaklarımın ucuyla birini alıyorum "Kış" yazıyor. İkna oluyorum. Ama, o günün hatırası hala sağ başparmağımın hemen altında. O ize baktığım her seferinde olanları hatırlıyorum. Hatta iyileşip sınıfa döndüğümda tahtaya yazdığım ilk kelimenin de "KIŞ" olduğunu.
Hemen yanı başımda çantam, alfabem ve bir sürü fiş. Parmaklarımın ucuyla birini alıyorum "Kış" yazıyor. İkna oluyorum. Ama, o günün hatırası hala sağ başparmağımın hemen altında. O ize baktığım her seferinde olanları hatırlıyorum. Hatta iyileşip sınıfa döndüğümda tahtaya yazdığım ilk kelimenin de "KIŞ" olduğunu.

O yüzden ödevimi evde yapmayı sevmiyorum. Daha eve gelmeden bahçe duvarının üstüne yüzükoyun yatıp, gün ışığında bitiriveriyorum onları. "Ödevin yok mu senin ?" diyor babam merakla. "Bitti ki" diyorum oyuna kaçarken.
Bazen annem bahçemizdeki fırını yakmış oluyor. Mis gibi kokan, nar gibi kızarmış ekmekler karşılıyor beni eve dönünce. Ama en çok pide seviyorum ben. Hele de üstüne tereyağı sürülen o sıcacık pideleri. O kadar da mı güzel olur, o kadar da mı hatırlanır o lezzet ! Kokusu hala burnumda, tadı hala aklımda o zamanların.
Okula gitmek istemeyen komşu kızını bunu sen götür diye bana emanet etmelerini, elinden tutup nasılsa ikna edip götürüşümü, tahta çantalarımızı, ergen sivilceli öğretmenimizi unutmadım. Okulumu, sınıfımı, üzerinde ödev yaptığım yüksek bahçe duvarını unutmadım. Bulutlara bakıp harfleri, rakamları düşündüğüm o çocukluk günlerimi unutmadım. Hani tadı damağımda kaldı derler ya, işte öyle.
Okula gitmek istemeyen komşu kızını bunu sen götür diye bana emanet etmelerini, elinden tutup nasılsa ikna edip götürüşümü, tahta çantalarımızı, ergen sivilceli öğretmenimizi unutmadım. Okulumu, sınıfımı, üzerinde ödev yaptığım yüksek bahçe duvarını unutmadım. Bulutlara bakıp harfleri, rakamları düşündüğüm o çocukluk günlerimi unutmadım. Hani tadı damağımda kaldı derler ya, işte öyle.
Sonra, ne olduysa birden beni kasabaya dedemin yanına götürdüler. Sonradan öğrendim ki, babama "Bu çocuk okuyacak, imkanınız varsa onu şehirde okutun" demiş öğretmenim. Daha ikinci sınıfın ortalarındaydık.
Dedemlerin hemen karşısındaki okula gidecektim. Buradaki sınıflar öyle köydeki gibi de karışık değildi. Sadece ikinci sınıf ve bir öğretmen. Sınıf biraz kalabalıktı yalnızca. Yeni öğretmenimiz şehirli, bakımlı bir kadındı. O güne kadar bu kadar güzelini görmemiştim. Yalnız kaşları çatık, sert görünümlüydü. Sınıfta ondan izinsiz çıt çıkmıyordu.
Dedemlerin hemen karşısındaki okula gidecektim. Buradaki sınıflar öyle köydeki gibi de karışık değildi. Sadece ikinci sınıf ve bir öğretmen. Sınıf biraz kalabalıktı yalnızca. Yeni öğretmenimiz şehirli, bakımlı bir kadındı. O güne kadar bu kadar güzelini görmemiştim. Yalnız kaşları çatık, sert görünümlüydü. Sınıfta ondan izinsiz çıt çıkmıyordu.
Fakirdik, yalan değil. Üzerimde temiz ama yamalı pantolon, ayağımda da kara lastik ayakkabılar vardı. O zaman normaldi ya, şimdi akla ziyan tabi. Beni ön sırada bir kızın yanına oturttu. İlk ders okumaydı. Birkaç soru sordu ders sırasında. Benim bu sınıfa uyup uyamıyacağımı anlamaya çalışıyordu besbelli. Hiç sektirmeden cevapladım.
Çatık kaşlar çözüldü, gülümsedi bana. Sert tavrının arkasındaki sıcaklığı ve sevecenliği görmüştüm. Çabucak ona, sınıfa, arkadaşlarıma kaynaştım. Ama o iki yüzü, ergen sivilceli at kuyruk saçlı köy öğretmenini ve aydınlık yüzlü şehir öğretmenimi hiç unutmayacağım.
Zira ilki köyden çıkmamı, öbürü de daha büyük şehirlerde okumamı sağladı. İkisi de beni o yüksek duvarın üzerinden aşırtıp uçurdular.Onlara minnettarım.
Bugün geriye dönüp baktığımda kabına sığamayan yaramaz bir çocuk ve o iki öğretmenimi görüyorum. Ondan sonraki seçimlerim ne olursa olsun hayatımın başındaki o iki sihirli dokunuş bugünümü şekillendirdi. Elbet Rabbim ne dilerse o olur. Buna inanıyorum. Ancak o iki insan olmasa, sonrasında kader diyeceğim bir yaşamı önüme örülmüş duvarların gerisinde sürdürecektim belki de.
Şimdi bir kuşku var yüreğimde. Acaba onlara layık bir öğrenci olabildim mi? Daha okumayı yeni öğrendiğimde yerlerden gazete parçaları toplayıp okuyan ben, yeterince "okuyabildim mi ?" Hala okumayı yazmayı seviyorum. Sanki onların "okuyacak bu çocuk" dileklerini haklı çıkarmaya çalışıyor gibi. Buna bir son verirsem mutsuz olurlar sanıyorum. Bunun için okumaya, yazmaya devam ediyorum. Müsveddeyi temize çekme gibi. Hayatı ve kendi hikayemi de yeniden öğreniyorum böylece.
Yilmaz Yalcın, NE DÜŞÜNÜYORUM -I- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
16 Nisan 2017
'Hayırlısı olsun' ne güzel duadır. Allahın izniyle Hayr'a vesile olur. Oldu da.
HAYIRLI OLSUN !
Dudaklarınızın, bilgisayarınızın alıştığı bu duaya devam edin.
Yilmaz Yalcın, Yüreğimin sesi-I- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
16 Nisan 2018
Hoş geldin
Sefa geldin hoş geldin
Yüzümüzü güldürdün
Gönlümüzü doldurdun
Yıldız gözlüm hoş geldin
Çabucacık büyüsün
Dilerim yüzü gülsün
Pembe beyaz bir gülsün
Bahar dalım hoş geldin
Yüzü güleç dili tatlı
Gönlü temiz ağzı ballı
Canımıza can kattı
Ecem bize hoş geldin
Bahtın açık olsun kızım
Yolun ferah olsun kuzum
Ömrün dahi uzun olsun
Mercan taşım hoş geldin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder