22 Ekim 2020 Perşembe

22 Ekim 2020 Pazar 22:30 CORONA GÜNLERİ.....................................Tuna bebek (I)

Tuna bebek bir yaşında 

Tuna bebek 21 Ekimde dünyaya geldi. Bugün bir yaşında. O doğum telaşındayken dünya da corona virüse hamileymiş. Bugün artık corona günlerinin de 225.nci günü. 


Çok garip bir durum ama birlikte geliştiler sanki. Biri serpilip büyürken, diğeri bütün dünyaya yayılıp ejderhalaştı. Biri bütün sevimliliğiyle etrafına renk ve canlılık katarken, öbürü ürkütücü boyutlarla dünyaya kol budak sardı.

Oysa Coronanın Çinde doğduğu Aralık ayının meş'umluğuna karşılık, ondan bir ay önce Kasım ayı bizim için büyük mutluluktu. İlk bir ayı sabah akşam değişen bebek halleriyle geçti. Gözlerini açıp bocuk boncuk etrafına bakması, uyuması, uyanması, doyması, acıkması hep güzellikti bizim için.

 

Doğumdan sonra kızımızı bırakmamıştık. Dört artı bir evimiz 24 saat renkli ve canlıydı. O küçücük canlı kımıldadıkça, ağzını açıp gözlerini yumdukça hepimiz başındaydık. İlk başlarda ana kucağı denilen küçük bir beşikte uyudu. Göbeği düşünce 1 Kasımda ilk banyosunu yaptırmıştık. Tören gibiydi.

 

Halden hale giriyordu, görüyorduk. O kadar tatlıydı ki neredeyse kucaktan kucağa geziyordu gün boyu. Ağzı burnu kulakları küçücük, gözleri boncuk boncuktu. Saçları hafif kızıla kaçtığı için benim "kınalı kuzum"du o. Annesinin babasının bir tanesi, nenesinin de can paresiydi.


Doğduğundan beri hiç kundak görmedi. Zıbınlar filan da vardı ama hep ona göre giysileri vardı. Göğüslerimize yaslanıp bakınmayı seviyordu. Babasının avuçlarına yatabilecek kadar küçücüktü. Onun göğsünde bir tırtıl gibi duruyordu.


Kasımın 16'sında sallanan beşiğe yatırdık. E-bebekten almıştım. Kızak gibi eğri ayakları olan portatif ahşap bir şeydi. İpi vardı, sallanabiliyordu. Aynı gün 4.ncü kitabım "Kelimeler"i annesi Hilal'e hediye etmiştim. Bir aylık olduğunda da onun için evimizin karşısına meşe palamutları ekmiştim onun için. Birlikte büyüsünler, ulu olup yücelsinler diye.


Kasımın son günü anne ve babasıyla çok güzel resimler çektim. O akşam ilk "atta"sına Ece ablasına gitti. 1 Aralık eskilerin "40'ı çıktı" dedikleri gündü. Adet üzere nenesi iki yumurta verdi, ilk para hediyesini o gün aldı. O günlerde sabahları dedesiyle nenesinin arasına gelmeye başladı. Günaydınnn! dedik birbirimize. Hafiften gülümsemeleri de o günlerde başlamıştı. 


Aralık ayı hem Tuna için, hem benim için, hem de Corona için önemliydi. Tuna artık iki aylık olmuştu ve cicili bicili giysiler giymeye başlamıştı. Haymanaya bir termal otele gitmiştik o gün hep birlikte. Hareketlenmişti, etrafına gülücükler atıyordu ve sesler çıkarıyordu bebekçe. Yattığı yerden yukardan sarkıtılan renkli yumuşak oyuncaklara ellerini uzatıyordu. Solak mı acaba diye merak etmemiz o günlerden. 


Bizim yaklaşan fırtınadan haberimiz yoktu ama Çin'in Wuhan kentinde ilk koronavirüs vakaları görülmeye başlamıştı. Henüz dünya nasıl bir  salgının pençesine düşeceğini bilmiyordu. Ben de o günlerde "Susurluk için ne yapılabilir?" sorusuna haftalık gazete yazılarımla cevap aramakla meşguldüm. Ardından bir "stratejik plan" önerisi yapmaya karar vermiş, REİS gazetesinde yazdıklarım sadece Susurluk üzerine olmaya başlamıştı. Henüz o günlerde bu çabamın memleketim için neredeyse bir baş eser iddiasında olabileceğini bilemezdim. 


Tuna'nın seyir defteri

2020’nin Ocak ayına girdiğimizde Tuna bebek ilk defa kendi evine gitti. Kızım, alışmamız lazım arada gitmemiz iyi olur demişti. Evlerinde Suzi isminde dişi bir kedileri var. Galiba kıskanmış Tuna’yı. Önce görmezden gelmiş biraz da huysuzluk yapmış. Tabi fazla duramayıp geldiler. Zaten kızımın kışı bizde geçirmesini istiyorduk. Onlara alışmıştık, Tuna da bize. 


12 Ocakta Balder Balıkesirliler derneğinin Hakimevindeki kahvaltısına gittik hep birlikte. Böylece Tuna en genç Balıkesirli olarak ilk sosyalleşmesini yaşamış oldu. Evde yeni alınmış sallanan ana kucağında artık iyiden serpilen bir Tuna görüyorduk. 17 Ocakta Oğuzhan bize sürpriz yaparak hafta sonu için İstanbul’dan çıka geldi. Elifler de sömestr tatili fırsatıyla Adapazarı’ndan geldiler. Birlikte güzel bir hafta sonu geçirdik. Pazar günü Ankara’ya kar yağmıştı. Salı günü de Tuna üç aylık olmuştu. Salonun penceresinden birlikte dışarıya baktık. Ümit’le Yağız karşımızdaki tümsekte kızak kayıyorlardı. Tuna’nın bembeyaz olmuş manzaraya bakması ise görülecek şeydi.


Bu arada ben üç ay süreyle semtimizdeki yaşam merkezine gitmeye başlamıştım. Haftada üç gün bazen cumartesi de dahil dört gün orada spor yapıp havuza giriyordum. Tuna ise evimizde tam bir canlılık kaynağı olmuştu. Bazen hafta sonu cumartesi günleri Ece için İncek’e gidiyorduk. O da artık iki yaşına yaklaşıyordu. Ocağın 26 sında bu defa hep birlikte Ece’lerdeydik.  Sadece Oğuzhan yoktu aramızda. Cüneyt’in doğum gününü gecikmeli olarak kutladık. Tuna’yla Ece’nin birbirine ilgisi görülecek şeydi. 


27 Ocakta ben, eşim ve Elif’le Susurluğa gittik. O sırada annem İzmir’de kızkardeşimin yanındaydı. Henüz hastalığı ağırlaşmamıştı. Üç gün sonra da Oğuzhan’ın yanına İstanbul’a gittik.1 Şubatta Aydın’lar da Adapazarı’ndan geldiler. Vefa bozası içtik, Süleymaniye’de namaz kılıp kuru fasulye yedik. Ertesi gün Üsküdar’a öğretmenimin evine ziyarete gittik. Elif’ler Adapazarı’na biz de Ankara’ya döndük. Ankara’da yine kar vardı. Evimiz sıcak, Tuna da kucağımızdaydı.

 

22 Şubatta bu kez Yağızın doğum günü için Adapazarı’ndaydık. Cüneyt’ler de gelmişti. Her yıl bu gün sömestr tatilinde Cüneyt’inkisiyle birlikte Ankara’da kutlanıyordu. Bu sefer Elif gününde ve bizde olsun deyince onu kıramamıştık. Hafta sonunu değerlendirerek doğum gününü yaptık ve döndük.

 

Mart ayı kapımıza dayanmış, kazma kürek yakmak için değil ama zor günleri dayatmak için gelmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder