13 Haziran 2020 Cumartesi

13 Haziran 2020 Cumartesi 23:00 CORONA GÜNLERİ..........................Corona ekonomisi

Ekonomik önlemler

Corona sadece insanlara bulaşmadı. Dünya ekonomileri de bu salgından büyük yara aldı. 2020 yılında dünya genelinde büyük üretim kayıpları, işsizlik oranlarında yükselişler bekleniyor. Hükümetler birbiri ardı sıra destek paketleri açıklıyor. Normalleşme talebi sadece yönetilenlerde yok, devletler de bir an önce normale dönmeyi ve dibindeki delikle bir türlü dolmayan, biteviye kan kaybeden rezervlerini kurtarmaya çalışıyorlar.

Finansı desteklemek amacıyla açıklanan her önlem paketi kan kaybını daha da büyütüyor. Kamu yardımlarının da ekonomilere ağır bedeller ödeteceği aşikar. Üstelik özellikle ABD’de ve Avrupa’da oldukça yüksek miktarları bulan destek harcamalarına rağmen ekonomideki düzelme son derece yavaş. Yani negatifin Mart öncesine dönmesi, sıfır noktasına ulaşması bile kolay görünmüyor. Değil ki pozitife geçilebilsin.

Yıl sonunda daha net görebileceğiz ama ülkemizde bu sürecin daha az zararla atlatılacağı ifade ediliyor. Sağlık alanında olduğu gibi ekonomide de hızlıca aldığı tedbirlerle Türkiye, salgının etkilerini en aza indirmeye çalıştı. Kimilerine göre de bunu başarmış görünüyor. Bir kere tüm vatandaşlarına ücretsiz tedavi imkânı sağlayan sağlam bir ekonomik yapıya sahipmişiz onu anladık. Ki bu imkan dünyada nadir ülkelerde var.

Ülkemizdeki sosyal ve ekonomik önlemler şu ana kadar salgının şiddetini daha az hissetmemizi sağladı. Meselâ son 3 ayda, 5,5 milyon aileye bin lira karşılıksız yardım yapıldı. Esnafımızın ve işletmelerimizin maliyetleri gerek Sosyal Güvenlik Kurumu gerek vergi ödemeleri ertelenerek hafifletilmeye çalışıldı. Nakit ihtiyaçlarının karşılanması sağlandı. Çalışanlar işten çıkarmalar yasaklanarak korundu. Ücretsiz izne ayrılanlara aylık bin 170 lira nakdi destek sağlandı.
Kısa çalışma ödeneği bu konuya destek oldu ve işletmelerin maaş yükü hafifletilmiş oldu. Bu bağlamda Mart ayından bu yana 3 milyondan fazla kişinin kısa çalışma ödeneğinden yararlandığı anlaşılıyor. Bu da toplam 5 milyar lira ödeme demek.

Salgın öncesi piyasalardaki belirsizliklerin yerini güvene bıraktığı, enflasyon ve faizlerin düşüşe geçtiği dengelenme sürecindeki kazanımlar yitirilmemeliydi. Bu amaçla gerçekten çok kapsamlı bir tedbir paketi devreye alındı. Üstelik bu paketler dışarıdan hiçbir yardıma ihtiyaç duymadan, uluslar arası kurumlardan herhangi bir şey talep etmeden gerçekleşti. Gelen her talep değerlendirildi ve ihtiyaca göre gereken destekler verildi. Konutta, Otomativde, turizmde lazım gelen finansman desteği sağlandı. Böylece 'ekonomik İstikrar Kalkanı' ve diğer tedbirler Türkiye’nin ekonomik açıdan ne kadar sağlam olduğunu göstermiş oldu.

Açıklamalara göre geliri 5 bin liranın altında olan 6,7 milyon vatandaşımıza 40 milyar lira finansman desteği verilmiş. Ayrıca Halkbank aracılığıyla 1 milyon 300 bin çiftçimize 27 milyar lira destek verilmiş.  197 bin işletmeye 154 milyarı aşkın finansman tahsisi yapılmış olması küçümsenecek bir olay değil. Elbette böyle bir salgın esnafımıza, sanatkarımıza, çalışanlarımıza zarar verdi. Devletin onların yanında yer alması çok doğal. Bu sürecin devam edeceği anlaşılıyor.

Diğer yandan pandemiye rağmen ülkedeki bütün büyük yatırımların hız kesmeden devam ettiği de biliniyor. Bundan elbette iftihar edeceğiz.  Türkiye'nin neler ürettiğine, neler yapabildiğine bakıp gurur duyuyoruz. Salgınla mücadeleyi  güçlü sağlık ordusuyla başarıyla yürüten Türkiye,  sağlık, gıda ve temizlik ürünleri tedarikinde de geride kalmadı. Bir yandan kamu düzenini başarıyla yöneten Türkiye, diğer yandan büyük hedeflerine doğru olan kutlu yürüyüşünü de aksatmamış oldu.

Herkesi içine alacak kapsamdaki Genel Sağlık Sigortası (GSS) sistemimiz dünyaya örnek olmuş durumda. Türkiye'nin gücü 45 günde 3600 yataklı hastane yapabildiğini de gösterdi. Eskiden olsa bırakın yapmayı, nasıl yapılacağına dair tartışmalar 45 günde bitmezdi. İstanbul'da Başakşehir Çam ve Sakura Hastanesi, Prof. Dr. Murat Dilmener Acil Durum Hastanesi, Prof. Dr. Feriha Öz Acil Durum Hastanesi ve Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş Hastanesi gibi çok önemli sağlık tesislerininin yapılması başlı başına birer başarı hikayesidir.  Hizmete açılan hastanelerin yatak ve yoğun bakım sayısı bile bazı ülkelerin toplamıyla yarışacak sayıda. 

Yeniden yapılan ve modernize edilen hastanelerimiz sayesinde daha güvendeyiz. Öte yandan maskeden solunum cihazına bu mücadeleyi yürütmek için tüm imkanlara sahip olabilmek gurur verici. Zaten bu öz güvenle 102 ülkeye sağlık yardımı yapabildik. Bu az buz bir başarı değil.

Bu kez farklı

Koronavirüs salgını dünya ekonomisinin çok kırılgan olduğu bir dönemde patlak verdi. Devletlerin salgına karşı almaya başladığı önlemler dünya ekonomisinin sorunlarını, kolaylıkla "küresel depresyon" olarak tanımlanabilecek bir düzeyde ağırlaştırdı. Dünyanın önde gelen ekonomistlerinin ve tarihçilerinin yorumları da bu yönde.

Koronavirüs ve neden olduğu Covid-19 hastalığının tetiklediği sert ekonomik sarsıntılar önce akla, 2007-2008 finansal krizini getiriyor ancak bu benzetmenin yeterli olmadığı hemen anlaşılınca, sıra 1929'da başlayan ve etkileri 1930'lu yıllar boyunca devam eden "Büyük Buhrana" geliyor. Gerçekten de Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) son Dünya Ekonomik Görünüm raporu, küresel ekonominin merkezlerinde koşulların, 1930'lardaki büyük buhrandan bu yana ilk kez bu kadar kötüleştiğini söylüyor.

IMF'nin eski baş ekonomisti olan Harvard Üniversitesi'nden Prof. Kenneth Rogoff, Project Syndicate sitesindeki yazısında, koronavirüs salgınını, "uzaylı istilası" filmlerindeki felaketlere benzetirken, "son 150 yılın en sert resesyonu" olarak tanımlıyor. Böylece Rogoff, ekonomi teorileri dalına "depresyon" kavramını sokan 1873-88 krizine kadar uzanıyor. Financial Times gazetesinin küresel ekonomi editörü Martin Wolf ise sözünü sakınmayarak, "Dünya ekonomisi çöküyor" diyor.

Gerçekten de koronavirüs salgını dünya ekonomisinde, kapitalizmin tarihinde benzeri olmayan etkiler yarattı. Örneğin, 1873-1888 ve 1929-1933 ve 2007-2008 krizleri esas olarak merkez ülkelerde yoğunlaşıyordu. 2007-2008 krizinde gelişmekte olan ülkeler büyümeye devam ettiler, krizden kaçan sermayeler için nispeten korunaklı sığınaklar sundular.

Bu kez gelişmekte olan ülkeler ne Covid-19'un bulaşıcı etkisinden, ne de özellikle bir önceki krizde yabancı sermaye girişiyle biriktirdikleri borç yükünün katkısıyla ekonomik etkisinden kurtulabildiler. İkincisi, Covid-19 krizi etkisiyle, tedarik zincirleri kırılmaya, sosyal mesafe uygulaması iş yerlerini kapatmaya başlayınca, ekonomilerde salt parasal genişlemeyle aşılamayacak, aynı anda hem arz hem de talep yetersizliğinden oluşan çok zor bir durum oluştu. Şimdi, hükümetlerin maliye politikalarına, ekonomiye doğrudan devlet müdahalesine kısacası, son 40 yılın neo-liberal politikalarını terk ederek Keynesyen politikalara yönelmesi gerektiğini savunan sesler yükseliyor.

Üçüncüsü, ünlü ekonomist Nouriel Roubini'nin dikkat çektiği gibi, gerek 1930'lardaki depresyonun, gerekse de 2007-2008 krizlerinin etkilerinin borsada, üretimde, işsizlikte ortaya çıkması yaklaşık 2-3 yıl sürmüştü. Covid-19'un etkileri ise 1-2 haftada kendilerini gösterdi.
------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder