8 Haziran 2020 Pazartesi

08 Haziran 2020 Pazartesi 20:00 CORONA GÜNLERİ...........................Asabiyiz galiba

Asabi haller

Corona günleri biraz asabımızı bozmuş gibi görünüyor. Son günlerdeki gözlemlerim bende böyle bir intiba bıraktı. Kurallara uyup iki aydır evden çıkmayanlar dışarıya uyum sağlamakta zorlanıyor olmalı. Anlaşılabilir bir durum aslında. Evlerde hep aynı kişlerle kontrollü davranmaktan gerilmiş olabiliriz. Bu yüzden dışarda sesimizi ayarlayamıyor, başka insanlarla aynı ortamda biraz huysuzluk ediyoruz galiba. 

İlk örneğe bir pastanede rastladım. Hanımefendi pasta alacak, siparişini biraz yüksek sesle emrederek veriyor. Esnaf olgun ve sakin. Gülümseyerek siparişi hazırlıyor "Buyurunuz hanımefendi" diyerek paketi uzatıyor. Kadın bu kez esnafın telefon numarasını istiyor ve buzdolabına yapıştırmak için diye üsteliyor. Öyle bir "Verir misin?" diyor ki emirden farksız. Esnaf "Tabi veririm, hem de iki tane!" diye bu talimatı da yerine getiriyor gülerek. Yalnız bu sefer "Yeter ki sen kızma" diye de ilave ediyor. Kadın "Ben mi kızıyorum, yok canım" dese de olayı sosyal mesafe nedeniyle kenardan izleyen ben gülmeyeyim diye kendimi zor tutuyorum. Kadın gayri ihtiyari etrafına bakınıp destek almaya çalışıyor. Bu arada benim gülmemeye çalışan halimi görünce de mahçup oluyor. Şu sözlerle özür dileyip dükkandan kaçarcasına çıkıyor: "Ya kusura bakma kardeşim, iki aydır evden çıkmayınca konuşmayı da unutmuşuz. Özür dilerim. Hayırlı işler."

Yazlığımızın bulunduğu site oldukça büyük, tam 1803 ev var. Dubleks tipi, bahçeli, 22 konutluk bitişik nizam adalar halinde dizayn edilmiş. 1979'dan bu yana 40 yıllık bir oluşum. Başlangıçta Orman Bakanlığı mensupları ile Jandarma Komutanlığı personeli ağırlıklıydı. Daha sonra yıldan yıla satıp gidenler ve yeni gelenlerle çok farklı bir dokuya büründü. Genelde komşuluklarımız iyidir. İstisnalar dışında sorun çıkmaz. Yalnız genel kurullar çok kalabalık olduğu ve gündemler de önemli olduğu için gergin geçer. Üç gün içinde çevremde dört olayın şahidi olunca "Ne oluyoruz?" dedim şaşkınlıkla. Evimiz sitenin girişinden denize kadar uzanan ana bulvar üzerinde. Geçen gün iki araç arka arkaya geçiyor. Arkadaki sürekli korna çalıyor. Biraz ilerde durdular ve sesler yükseldi. Genelde bazen süratli geçenler olur ama münakaşa edildiğini pek duymayız.

Gayri ihtiyari baktım. Arkadaki önde giden araç şoförüne "Sellektör yapıyorum görmüyor musun? Korna çalıyorum duymuyorsun" diye bağırıyor. Öndeki sürücü altta kalmıyor "Burası site içi, kaçla gidiyorsun? Bir de benden yol istiyorsun" diye karşılık veriyor. Diğeri hala hatasını anlamamış: "Ben İstanbul'dan geliyorum. Bana sürücülük mü öğreteceksin?" diye bağırmayı sürdürüyor. Beriki: "Bak! Zaten iki aydır dışarı çıkmamışım, asabım bozuk. Beni delirtme, geç git!" diye "Fesüphanallah!" çekiyor. Araya girenler iki tarafı da yatıştırmaya çalışıyorlar. Kapılar ardı ardına "Çat! Çut!" diye kapanıyor. En son arkadaki sürücünün şöyle dediğini duydum: "E arkadaş sanki biz seyrandaydık, biz de evlerimizden çıktık geldik buraya. Bir nefes alalım, açılalım diye. Bismillah olaya bak!" Gazlara basılıyor ve gidiyorlar. Kendi kendime "Çık çık çık!..bunlar da corona gazileri" dedim içimden. 

Geçen sabah yanı başımızda bir cayırtıdır koptu. Baktık; İstanbuldan gelen komşumuz bitişiğinde yapılan tadilatın ona sorulmadan başlatıldığını, balkon demirlerinin kesilip tuğla duvar işlenmesine yüksek sesle tepki gösteriyor. Ustalar mahçup, kendilerini savunmaya çalışıyor. Biz de şaşkınız, haber verilmiş olduğunu sanıyorduk. Komşumuz haklı, ama iş işten geçmiş, olan olmuş.  Usta bildiğimiz insan, son derece yumuşak huylu, herkesle iyi geçinen çalışkan biri. Hemen hemen herkesin işi düştüğünde aradığımız insan. Ayrıca iki komşumuzu da iyi biliyoruz. Şimdiye kadar hiç bir münasebetsizlik görmedik. Ama gelen komşumuz oldukça tepkili, hatta şaşırtıcı ölçüde yüksek tonda bağırıp çağırıyor. Aradan bir süre geçip karşılıklı "Hoş geldiniz, nasılsınız" muhabbetine geçtiğimizde durumu daha iyi anladım. Kadıncağız sürekli olarak corona günlerinde evde yaşadıklarından, stres ve tedirginlik içinde olduğundan, eşinden, oğlundan hatta herşeyden şikayet ederek yana yakıla dertleniyor. Normalde sakin, hanımefendi biri. Belli ki corona günleri onu da fena etkilemiş.

Çarşı pazar halleri

Bizim buraların pazarları hep güzeldir. Hele de baharda, yazda türlü türlü meyve sebze bulunur. Hem de yörenin en tazesi, lezzetlisi ve ucuzu toplanır gelir pazarlarımıza. Özellikle de köylü kadınların sattıkları. Onların yere seriverip sergiledikleri doğal ürünleri sadece seyretmek bile büyük zevktir. Susurluğun ve Edremit'in pazarı Çarşamba günüdür. Havranın Cuma,  Burhaniye'nin Pazartesi, Ayvalığın da Perşembe günü kurulur. Akçay'da, Zeytinli'de, öğretmen evlerinde hemen her gün çevremizde bir Pazar vardır mutlaka.

Pazarlarımızda sadece meyve sebze olmaz tabi ki, buralar zeytin memleketi. Zeytinin yeşili, çiziği, kırığı ve selesinin en iyisi bu yöreden çıkar. Özellikle de körfez zeytinyağının üstüne yağ tanımam. Biz ailece kızartma yağı hariç hem yemeklerimizde, hem de salatalarımızda sadece zeytinyağı kullanırız. Zeytinyağı aynı zamanda şifadır. İçerseniz sindirim sisteminizi yumuşatır, yüzünüze, saçlarınıza sürebilirsiniz. Yanık ya da yaranız varsa ona da iyi gelir. Nerdeyse her derde devadır yani.

Balıkesir kırmızı ve beyaz et konusunda olsun, süt ve süt ürünleri açısından olsun bir numaradır. Peynirin türlü çeşidini bulabilirsiniz. Kahvaltılık yağlı loru ise bir harikadır. Biz mihalıç peyniri denilen kelle peynirini severiz. Ama sepet peyniri, İzmir tulumu denilen türü, yağlı teneke koyun peyniri de güzeldir. Son yıllarda çörek otlu keçi peyniri de yapıyorlar. O da çok güzel oluyor. Bizim pazarlarımızda işte bütün bu çeşitliliği bir arada bulabilirsiniz. Bir de kadınların pek sevdiği çaput pazarları var tabi ki. Oralarda da giysiden züccaciyeye, oyuncaktan çerez çeşitlerine, takı sergilerinden nalburiye esnafına kadar pek çok şeyi görüp en ucuzundan temin etmek mümkün.

Bugün pazartesiydi, zorunlu ihtiyaçlar için Burhaniye gittim. Minibüsler Corona düzenine tam alışamamışlar. Normalde 20 dakikada yarım saatte bir olan seferler bir saate 2 saate çıkmış. 1 Hazirandan itibaren yeni gelenler kalabalıklaşınca 45 dakikaya kadar düşmüşler ama ne onlar memnun ne de müşteriler. Her iki taraf da şikayetleniyor. Şoför sabahtan beri boş gidip geliyorum diyor, yolcular da çok bekledik niye hiç dolmuş gelmedi diye sızlanıyorlar. Normal zamanlarda da bu atışmalara alışığız. Özellikle İstanbul'da yaşayanlar burada aynı düzeni bulamayınca oturdukları yerden seslerini yükseltiveriyor. Bu münakaşalar siyasi gündeme göre bazen maksadını aşıp iktidarı eleştirmeye kadar varıyor maalesef. Malum buralar onların kendilerini daha iyi hissettikleri yerler. Karşılarında cevap veren de olmayınca tam gaz gidip, hükümet bozup hükümet kuruyorlar kendilerince. Arada canımı sıksa da genellikle ibretle izliyorum hallerini. Onların okudukları gazeteyi, peşinde oldukları siyasi partiyi ve "çarşı her şeye karşı" muhalefet tarzlarını çok iyi tanıyorum çünkü. Bu seferki atışma minibüsler üzerinden oldu ama davranışlarda Corona günleri etkisi de açıkça belliydi.

Pazara girerken etrafımı gözledim. Çok kalabalık sayılmazdı, 3 kişiden ikisi maskeliydi. Ama sosyal mesafe konusunda aynı şeyi söyleyemem. Satıcıların neredeyse hiçbirinde maske görmedim. Elleme ve seçmece konusunda çoktan 'normalleşmeye' geçilmiş. Bağırmalar çağırmalar aynen devam. Neyse, dikkat ederek hızlıca alacaklarımı alıp pazardan çıktım. Fırından ekmek, mandıradan lor peynir alacağım. Önce peynir ürünü satan dükkana uğradım. Şerit çekmişler, uzaktan siparişimizi veriyoruz. Arkadan bir kadın, adeta sırtıma çıkarak yüksek sesle tezgahtara bir şeyler soruyor. Zaten maskelerden ne benim konuştuğumu tezgahtar anlayabiliyor, ne de onun söylediğini ben duyabiliyorum. Bir de kadının öyle bir cırtlak sesi var ki, ortamda tam bir parazit oluşturuyor. Durdum durdum dayanamadım; "Kardeşim lütfen biraz bekle, alışverişim bitsin sen de girersin!" Kadın tepkime şaşırdı ve sustu. Çıkarken o özür dilemeye çalışıyor, ben de neden bu kadar ileri gittiğimi düşünüyordum. Normalde böyle durumlarda daha sabırlı davranırdım. En azından sesimi yükseltmezdim. Corona günleri benim de asabımı biraz bozmuş olmalıydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder