
Corona ile uğraşımız 92.gününde. Hayatımız onunla
birlikte adeta sonu belirsiz bir tünele girdi. 1 Haziranla birlikte yeni bir
dönemeci alıyoruz, sanki hava hafiften ağarıyor gibi. Sonun başlangıcına
yaklaştığımız geride bıraktığımızı sandığımız gündemlerin yine bir bir ortaya
çıkmasından belli. Gerek siyaset olsun, gerek terör, gerekse uluslararası
sorunlar bir biri ardınca arzı endam ettiler hayatımıza. Hepsi kendilerinden
daha güçlü gördükleri bir düşman karşısında pısıp sinen, sonra da ilk fırsatta ortaya
çıkıp caka satan kabadayılara benziyorlar. Yeni normalleşme işte bu kağıttan
kaplanlarla yaşamaya devam etmek de demek aynı zamanda. Ama en azından şunu
öğrendik; "Beterin beteri varmış, nelerle baş etmedik ki biz?"
Öte yandan farkına
varıyoruz ki, çok güzel şeyler de oluyor ülkemizde. Evlerimize çekilmeyi,
işyerlerinin kepenk kapatmasını genellemememiz lazımmış. Ülkemizin stratejik
üstünlükleri olabilecek pek çok alanda çalışmalar hiç hız kesmemiş. Bugün
anlıyoruz ki sağlık yatırımlarından savunma sanayiine, petrol arama
çalışmalarından millet bahçelerine, yerli milli tohum bankasından hidroelektrik
santrallerine, tarım ve hayvancılıktaki desteklerden diğer tüm sektörlere can
suyu vermeye kadar pek çok alanda güzel gelişmeler var. Bunları gördükçe,
işittikçe iftihar ediyor, kıvanç duyuyoruz.
Türkiye Vagon Sanayi ve
Aselsan işbirliği ile yapılan, %100 yerli ve milli elektrikli trenimiz 29 Mayıs
İstanbul’un fethinin 567’nci yıl dönümünde raylardaydı,
mutlu olduk. Olmasa mıydık? Türkiye'nin ilk yerli sondaj gemisi 'Fatih', Karadeniz'de
sondaj faaliyetleri gerçekleştirmek üzere aynı anlamlı günde sefere çıktı.
Allahın izniyle aradığını bulabilirse bağımlılıklarımızı daha da aza
indireceğiz demektir, ha gayret demeyelim mi? Dünya'da 'derin sondaj' yapabilen on ülkeden birisi de
Türkiye, iftihar etmeyelim mi? Doğu Akdeniz'de haklarımıza
sahip çıkıyoruz. Kıbrıs'ta, Libya'da konumumuza ve andlaşmalara dayanan
hakkımızı ama güzellikle ama çeliğin gücüyle elbette alacağız,
almayalım mı?
Çanakkale
boğazına yakışacak bir gerdanlık takılıyor sevinmeyelim mi? 2023'de ilk yerli
milli insansız savaş uçağımız TSK'ne teslim edilecek
gururlanmayalım mı? Türkiye'nin
yerli uçak gemisi yarı mamül durumda. Ne yapalım yani, memnun olmayalım mı ? Yerli
otomobil seri üretim montaj ve parça hazırlama tesisleri yapımı devam ediyor, umutlanmayalım
mı? Corona günlerinde iki ayda devasa salgın ve acil yardım hastaneleri yaptık. Bunlar bir
yandan kaçınılmaz İstanbul depremine hazırlık, yerine göre de sağlık turizmine
yönelik hastaneler. Evvet, işte bu! demeyelim mi yani? Aynı corona günlerinde yerli solunum
cihazları da ürettik. Çaresiz kalan büyük küçük pek çok ülkeye sağlık malzemesi
gönderdik, bu yardımların onurunu duymayalım mı?
'Kamil
odur ki; koya dünyaya eser'
demişler. Ülkedeki faydalı her iş
bizi mutlu eder, yapanlara dua eder, müteşekkir oluruz. Ne yani, hiçbir ayrım yapmadan candan yürekten bir "Allah razı olsun!" demeyelim mi?
Corona
sürecinde alınan son kararlar Cumhurbaşkanımız tarafından açıklandı: "Lokanta, kafe ve kıraathane
kapanış saatleri 24.00’de uzatılmıştır. Sinema, tiyatro ve gösteri merkezleri 1 Temmuz’dan itibaren faaliyete geçebilecektir. 65 yaş ve üstü vatandaşlarımız 10:00 ila 20:00
saatleri arasında dışarı çıkabilecektir her gün. 18 yaş
altı kısıtlaması kalkmıştır. Milli parklar gibi parklar 18 yaş altı, 65 yaş üstü için ücretsiz olacaktır. Nikah salonları
15 Haziran’da, düğün salonları belirlenen kurallara
uygun şekilde 1 Temmuz’dan itibaren hizmete başlayabilecektir."
Böylece
1 Haziran itibariyle başlayan yeni normalleşmede bir dönemeç daha geçildi.
Umarım gidişattan biraz rahatsız durumdaki 65+ büyüklerimiz bir nebze de olsa
mutlu olmuşlardır. 18 yaş altı çocukların aileleriyle olmak kaydıyla yasak
kapsamından çıkarılmış olmaları da olması gerekendi zaten. Bazı yerlerde sosyal
mesafeye uymamak sanki bir 'direniş' havasında. Onları birilerinin uyarması lazım. Salgınla ittifak olmaz, azrailin siyaset yaptığı görülmemiştir. Kimilerinin Korona virüsüne bile kendi muhalif düşüncesi üzerinden bakması oldukça garip.
İnsan
vardır çok konuşur, insan vardır su kadar sessizdir.
Hangisini tercih edersiniz? Sırf sevmiyor diye, söylenen yalanları alkışlayanlar nasıl bir haksızlık içindeler?
Ülkesinin yaptığı her iyi şeye dahi dönüp bakmayan yurttaşlar nasıl bir virüsün etkisindeler acaba? Eleştirme hakkı elbette herkes için var ve saygı duyulmalı. Tıpkı benim de eleştirme ve saygı bekleme hakkım olduğu gibi. Bence insan
sevdiğini daha mükemmel görmek için de eleştirebilir. Bu bir iyiliktir hatta. Aksine bunu yapmıyorsa
kötülük ediyor demektir. Sessizliğin 'hastalığa' dönüştüğü bir haldir.
Konuşulması gereken yerde konuşulmalı, susulması gereken yerde sessiz
kalınmalıdır.
Dünyada iz bırakmak isteyen yürümelidir. Durduğu yerde eser bırakan görülmemiştir. Bu arada yüzümüze karşı eleştiri yapan
dostlara ihtiyacımız olur. Ne kadar acı olursa olsun sevgi işaretidir çünkü uyarılar. Zira insan olana toprak değil, üreteceği mahsul lazımdır. Boş topraktan bir şey çıkmayacağı gibi dost olmayanlardan da iyilik üremez. Karşınızdakinin sözüne ve tavrına bakın. Eleştride bile adaleti gözetiyorsa gözünüzü de kulağınızı da açın söylediklerine. Değilse, uzak durun. Gerçeği kalbiniz, bilginizden önce anlar. Bakmak ama görebilmek
lazım.
Corona nasihatı
Tehlike geçti ya da geçmek üzere ya 'çarşı herşeye karşı' muhalefeti yine arz ı endam etti. Korona bir tiyatro değildi ki altında üstünde ne var ne yok vesveselenilsin. Ortaya konulan mücadele iktidarı muhalefetiyle tüm milletçe yapıldı. Hadi diyelim sağlığa yapılan yatırımları benimsemedin, hiç değilse sağlık ordumuzun başarısını niye görmezden geliyorsun? Alkış tutmanı beklemedik elbette ama iki çift güzel sözle takdir edilebilirdi. İktidarın yaptığı her neyse burun kıvırmak, "sattılar yediler" iftirasını atmak kolay olsa da hiç ahlaki değil. ''Dosyaya bakmadım, ama yapılan anayasaya aykırı!'' yaklaşımı nasıl bir mantık? ''Hepsini kapatacağız!'' deyip ne gerekçesinden, ne de yerine hangi çözümü koyacağından bihaber olmak ne büyük bir sorumsuzluk. Eleştirmek için de ne yaptığını bilmek, alternatifini de düşünmek gerek öyle değil mi? Peşinen, ezbere, körü körüne karşı olmak nasıl bir ruh halinin dışa vurumu acaba?
Bir şey kötüyse, ya da kötüye gidiyorsa eleştirmek hepimizin hakkı hatta ödevi. İyiye dönmesi için çaba göstermekse galiba 'erkişi' olmayı gerektiriyor. Ucuzcu çığırtkanlığı ile 'Ülke battı, bitti!' demekle bu ülke batar mı? Hepimizin içinde olduğu gemiye bile bile zarar vermek, hasmını açık düşürme çabasına kurban edilebilir mi? Bu namertliğin hangi kitapta yeri var. Açtığın yaralar için ilaveten uğraşılıyor. Yola mı bakılsın, içerdekilerle mi uğraşılsın? Bu alışkanlıklar yarın bigün "bu iş böyledir" diye senin de başına gelebilir. O zaman ne yapsan yama, tutmayacak. Üstelik olup biteni sessizce izleyip ne olduğunu görüp anlayan, hayırlı işlere dua eden insanları da karşında bulacaksın.
Şöyle desen daha doğru olmaz mıydı? ''Bunların hepsini gözden geçireceğiz! İyi olanları devam ettirmek yanlış olanları daha doğru olanlarla değiştirmek ödevimizdir. Bu yapılanları aşmak hedefindeyiz. Türkiye'nin yapabilecekleri çok daha fazladır. Ülkemizin önünü tıkayan şeyleri temizleyebilir ve Türkiye'yi en geç on yıl içinde şöyle, şöyle, şöyle daha ileri noktalara ulaştırabiliriz. Yakın gelecekte, orta vadede temel hedeflerimiz şunlar, şunlar, şunlardır…" Bunları diyemiyor, sadede konuşuyorsan kusura bakma 'laf ebeliğine' karnımız tok."Sen bu gemiyi yürütemezsin, sana güvenemem. Sana güvenip de elimdekinden de olmak istemiyorum. Yürü git başka kapıya."
Diyelim ki 2023'de Cumhurbaşkanlığı ve meclis aritmetiği değişti. Yine diyelim ki Kanal İstanbul'u durdurdun. Boğazı nasıl koruyacaksın? Möntrö kemendi hala boynumuzda mı kalacak? Kentsel dönüşümü beğenmediysen muhtemel istanbul depremine hangi dev projelerle hazırlanacaksın? TSK'nin Güneydeki sınır ötesi durumu ne olacak? Terörle mücadelesi nasıl ve hangi silahlarla yapılacak? SİHA üretmeyi sürdürebilecek misin? Aselsan,Tai, Roketsan, Havelsana sahip çıkabilecek misin? Uzay Araştırma Merkezi için bir vizyonun var mı mesela? Libya'daki, Afrika'daki askeri varlığımız ne olacak? Doğu Akdeniz'deki haklarımızı ne ile koruyacaksın? Sürmekte olan enerji, ulaşım, sağlık, su, sanayi yatırım ve projeleri için düşüncen nedir?
Senin Cumhur Başkanın ne yapacak, meclis ne yapacak çıkacak kaosa hazır mısın? Devirmek, bozmak kolay, dönen çarkları devam ettirmek, havada ikmal yapıp daha ileriye uçabilmek zor. Garantilerin olmalı, var mı? Bu iş stadda bağırıp çağırmaya benzemeyebilir. Oyumu istiyorsan enerjini demogojilere değil çözüm önerilerine harcamalısın. Beni, millete ve ülkeye hayrın dokunacağına, bunun için çalıştığına ve çalışacağına ikna etmek zorundasın. İstanbul örneğin ortada, işin sonunu düşünmezsen sonra tıkanır kalırsın. Benden söylemesi. Bundan da sade sen zarar görmezsin, hep birlikte alabora oluruz.
İktidarda olanlara da bir çift sözüm var. Çocukken meyva ağaçlarına taş ve sopa atardık. Erik, badem, armut, elma düşürmek için. Çam ağacına, çınara ya da kavak ağaçlarına bir şey atıldığını hatırlamıyorum. Ziya paşanın meşhur beytinde olduğu gibi: "Asude olam dersen eğer gelme bu cihâna/Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazâdan" denmiş. Eğer mutlu ve sakin olmak istersen bu siyaset sahnesine hiç çıkmayacaktın. Çünkü şu meydana bir defa düşen eleştiri taşlarından kurtulamaz. Şayet taşlanıyorsan da kızmayacaksın, aksine memnun olman lazım. Başkalarının hedefi olan meyvaların var demek ki. Yapıp ettikleriniz ağır eleştirilere uğramıyorsa hatta kendinden şüphe et! İnsanlardan övgü ve takdir kadar tenkid de bekleyeceksin. Sade biriyle olmaz ikisi de olmalı. Bu sizi doğru yolda tutar.

Tehlike geçti ya da geçmek üzere ya 'çarşı herşeye karşı' muhalefeti yine arz ı endam etti. Korona bir tiyatro değildi ki altında üstünde ne var ne yok vesveselenilsin. Ortaya konulan mücadele iktidarı muhalefetiyle tüm milletçe yapıldı. Hadi diyelim sağlığa yapılan yatırımları benimsemedin, hiç değilse sağlık ordumuzun başarısını niye görmezden geliyorsun? Alkış tutmanı beklemedik elbette ama iki çift güzel sözle takdir edilebilirdi. İktidarın yaptığı her neyse burun kıvırmak, "sattılar yediler" iftirasını atmak kolay olsa da hiç ahlaki değil. ''Dosyaya bakmadım, ama yapılan anayasaya aykırı!'' yaklaşımı nasıl bir mantık? ''Hepsini kapatacağız!'' deyip ne gerekçesinden, ne de yerine hangi çözümü koyacağından bihaber olmak ne büyük bir sorumsuzluk. Eleştirmek için de ne yaptığını bilmek, alternatifini de düşünmek gerek öyle değil mi? Peşinen, ezbere, körü körüne karşı olmak nasıl bir ruh halinin dışa vurumu acaba?
Bir şey kötüyse, ya da kötüye gidiyorsa eleştirmek hepimizin hakkı hatta ödevi. İyiye dönmesi için çaba göstermekse galiba 'erkişi' olmayı gerektiriyor. Ucuzcu çığırtkanlığı ile 'Ülke battı, bitti!' demekle bu ülke batar mı? Hepimizin içinde olduğu gemiye bile bile zarar vermek, hasmını açık düşürme çabasına kurban edilebilir mi? Bu namertliğin hangi kitapta yeri var. Açtığın yaralar için ilaveten uğraşılıyor. Yola mı bakılsın, içerdekilerle mi uğraşılsın? Bu alışkanlıklar yarın bigün "bu iş böyledir" diye senin de başına gelebilir. O zaman ne yapsan yama, tutmayacak. Üstelik olup biteni sessizce izleyip ne olduğunu görüp anlayan, hayırlı işlere dua eden insanları da karşında bulacaksın.
Şöyle desen daha doğru olmaz mıydı? ''Bunların hepsini gözden geçireceğiz! İyi olanları devam ettirmek yanlış olanları daha doğru olanlarla değiştirmek ödevimizdir. Bu yapılanları aşmak hedefindeyiz. Türkiye'nin yapabilecekleri çok daha fazladır. Ülkemizin önünü tıkayan şeyleri temizleyebilir ve Türkiye'yi en geç on yıl içinde şöyle, şöyle, şöyle daha ileri noktalara ulaştırabiliriz. Yakın gelecekte, orta vadede temel hedeflerimiz şunlar, şunlar, şunlardır…" Bunları diyemiyor, sadede konuşuyorsan kusura bakma 'laf ebeliğine' karnımız tok."Sen bu gemiyi yürütemezsin, sana güvenemem. Sana güvenip de elimdekinden de olmak istemiyorum. Yürü git başka kapıya."
Diyelim ki 2023'de Cumhurbaşkanlığı ve meclis aritmetiği değişti. Yine diyelim ki Kanal İstanbul'u durdurdun. Boğazı nasıl koruyacaksın? Möntrö kemendi hala boynumuzda mı kalacak? Kentsel dönüşümü beğenmediysen muhtemel istanbul depremine hangi dev projelerle hazırlanacaksın? TSK'nin Güneydeki sınır ötesi durumu ne olacak? Terörle mücadelesi nasıl ve hangi silahlarla yapılacak? SİHA üretmeyi sürdürebilecek misin? Aselsan,Tai, Roketsan, Havelsana sahip çıkabilecek misin? Uzay Araştırma Merkezi için bir vizyonun var mı mesela? Libya'daki, Afrika'daki askeri varlığımız ne olacak? Doğu Akdeniz'deki haklarımızı ne ile koruyacaksın? Sürmekte olan enerji, ulaşım, sağlık, su, sanayi yatırım ve projeleri için düşüncen nedir?
Senin Cumhur Başkanın ne yapacak, meclis ne yapacak çıkacak kaosa hazır mısın? Devirmek, bozmak kolay, dönen çarkları devam ettirmek, havada ikmal yapıp daha ileriye uçabilmek zor. Garantilerin olmalı, var mı? Bu iş stadda bağırıp çağırmaya benzemeyebilir. Oyumu istiyorsan enerjini demogojilere değil çözüm önerilerine harcamalısın. Beni, millete ve ülkeye hayrın dokunacağına, bunun için çalıştığına ve çalışacağına ikna etmek zorundasın. İstanbul örneğin ortada, işin sonunu düşünmezsen sonra tıkanır kalırsın. Benden söylemesi. Bundan da sade sen zarar görmezsin, hep birlikte alabora oluruz.
İktidarda olanlara da bir çift sözüm var. Çocukken meyva ağaçlarına taş ve sopa atardık. Erik, badem, armut, elma düşürmek için. Çam ağacına, çınara ya da kavak ağaçlarına bir şey atıldığını hatırlamıyorum. Ziya paşanın meşhur beytinde olduğu gibi: "Asude olam dersen eğer gelme bu cihâna/Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazâdan" denmiş. Eğer mutlu ve sakin olmak istersen bu siyaset sahnesine hiç çıkmayacaktın. Çünkü şu meydana bir defa düşen eleştiri taşlarından kurtulamaz. Şayet taşlanıyorsan da kızmayacaksın, aksine memnun olman lazım. Başkalarının hedefi olan meyvaların var demek ki. Yapıp ettikleriniz ağır eleştirilere uğramıyorsa hatta kendinden şüphe et! İnsanlardan övgü ve takdir kadar tenkid de bekleyeceksin. Sade biriyle olmaz ikisi de olmalı. Bu sizi doğru yolda tutar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder