18 Mart 2020 Çarşamba

18 Mart 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı153.....................................Coronavirüs

Coronavirüs

Bu hafta Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek bir 'Fırsat’ olarak Ziraat fakültesi açılmasıyla ilgili yazacaktım. Planım buydu. Ancak, korona virüs ile ilgili gelişmeler bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de gündemin ön sırasında.  WhatsApp grubumuzdan bir arkadaşımızın "Sizce Susurluğun gelişmesini zorlaştıracak, engelleyecek ve zarar verebilecek dış 'Tehdit' ler nelerdir?" sorusuna bir korona virüs videosu göndererek katkıda bulunması üzerine bu yazı yazılmış oldu. 

Aslında küresel çapta doğal felaketler ve salgın hastalıklar sadece Susurluk gibi bir belde için değil ülkeler, hatta kıtalar için de dikkate alınması gereken büyük tehditler arasında. Kuşkusuz dünya çapında ve ülkeler bazında da gereken tüm tedbirler alınıyor ve alınacak. Bu tür doğal felaketler ve salgın hastalıklar gelecekte Allah göstermesin bizim ülkemizde, hatta bizim şehirlerimizde de olabilir. Böyle salgınlar çıkabilir, deprem, yangın, toprak kayması ve sel basması yaşanabilir. Böyle durumlarda elbette ki hem ekonomik, hem sosyal hem de insani kayıplar söz konusu olacaktır. Bu nedenle yaşanabilecek ‘Doğal felaketler ve salgın hastalıklar’  Susurluğun gelişmesini zorlaştıracak, engelleyecek ve zarar verebilecek dış 'Tehdit' ler arasında sayılabilir.

Neden? Çünkü; böyle hallerde adeta hayat yoğun bakıma alınıyor. Ekonomik yatırımlar erteleniyor ya da vazgeçiliyor, mevcut tesisler çalışmıyor, üretim, ticaret ve ulaşım aksıyor, insanlar can ve mal derdine düşmüş oluyor. Sosyal hayat kısıtlanıyor, para dönmüyor ve en önemlisi insanların ruh dünyasında derin travmalar oluşuyor. Yaralar sarılıp hayat normale dönünceye kadar da belli bir süre geçiyor doğal olarak. Bunlar elbette tabiatı icabı gelişmeyi zorlaştıran, engelleyen, mal ve can zararlarına yol açan felaketler.  Bu sebeple Susurluk için sadece korona virüs gibi salgın hastalıklar değil, özellikle deprem ve su basması gibi potansiyel tehlikelere karşı da yapılabilecekler üzerinde düşünmek gerekiyor. Çözümleri, bu çözümlere ulaştıracak stratejileri, amaç, hedef, proje ve faaliyetleri ortaya koymak gerekiyor. Zira, bu riskleri dikkate almayan bir plânlama eksik olur, gerçekçi de olmaz.

Bakınız, aralık ayında Çin'in Wuhan kentinde çıkan korona virüs salgını hızla tüm dünyaya yayıldı. Çin’den sonra İran’da görülen salgın önce Avrupa’ya, sonra da Amerika’ya sıçradı. İtalya üzerinden kıta Avrupa’sına yayıldı ve oradan da dünyayı tehdit etmeyi sürdürüyor. Maalesef ülkemizde de görülen vakalar şimdilik İtalya’dan dönen bir vatandaşın etkileşimde bulunduğu yakın çevresi ve ailesiyle sınırlı. Dünyada bugün için korona virüsten ölenlerin sayısı 3 bini aşmış durumda. Ölenlerin kahir ekseriyeti Çin’de. Salgın İran'da 77, İtalya'da 79, Güney Kore'de 28, Japonya'da 12, Fransa'da 3, ABD'de 6, Avustralya, Tayland, Tayvan ve Filipinler'de de birer kişinin ölümüne sebep oldu. Çin'de salgın nedeniyle sadece son 24 saatte 38 kişinin öldüğü, 119 yeni vaka tespit edildiği bildirildi. Buna karşılık virüs bulaşma durumları şüpheli olan kişilerin sayısı 520’ye, müşahede altına alınan kişilerin sayısı ise 36 bin 432’ye gerilemiş durumda. Yapılan açıklamaya göre iyileşerek taburcu edilen hastaların sayısı 49 bin 856 imiş. Sağlık Bakanımız ülkemizde tespit edilen ilk hastanın virüsü Avrupa’dan aldığı ve kendisinin dış dünyadan tamamen izole edilmiş olduğunu açıkladı. Daha sonra aynı aile ve çevreden dört kişiye daha virüs bulaştığı anlaşıldı ve onlar da gözetim altına alındılar. Çok şükür ki şu ana kadar herhangi bir ölüm söz konusu değil.
Özetle; Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyada korku ve paniğe neden olan korona virüs salgını belirti veren bir hastalık olarak kabul ediliyor. Kuru öksürük, halsizlik, ateş, eklem ve kas ağrıları, solunum yolu sıkıntıları, nefes darlığı gibi pek çok grip benzeri belirtiler veriyor. Daha çok hayvanlarda görülse de bu salgınla ilk kez insanlarda da görülmeye başladı. Bulaşıcı olması sebebiyle mutlaka tedbir alınması gereken bu virüs halen tüm dünyanın gündeminde. Muhtemelen de havaların ısındığı Nisan Mayıs ayına kadar da hayatı olumsuz etkilemeye devam edecek. Muhtemelen tedavisi de bulunacaktır. Ancak bulunmasa bile virüsün güneş ısısı ve kuru hava ile birlikte yok olup gideceği biliniyor. Kuşkusuz hem dünyada hem de ülkemizde alınan tedbirler var. Ulaşım ve toplu etkinlikler kısıtlanıyor, okullar ve işyerleri kapatılıyor hatta metropol şehirler karantina altına alınıyorlar. 
Birleşmiş Milletler'e bağlı Dünya Sağlık Örgütü vaka sayısı dünya çapında 120 bini aşan bu yeni tip Korona virüs (Kovid-19) tehdidini Küresel salgın (Pandemi) olarak ilan etti. Ancak aynı zamanda virüsün ‘Kontrol edilebilir bir pandemi’ olduğu açıklamasını da yaptı. Pandemi; en basit tanımıyla dünyada eşzamanlı olarak çok yaygın bir şekilde çok fazla sayıda insanı tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen isim oluyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) tanımlamasına göre, bir hastalığın pandemi olabilmesi için kabaca üç kriter aranıyor: Yeni bir virüs olması, İnsanlara kolayca geçebilmesi ve İnsandan insana kolay ve sürekli bir şekilde bulaşması. 2009 yılında domuz gribi de pandemik hastalık ilan edilmişti. O zaman domuz gribi nedeniyle yüz binlerce kişinin öldüğü sanılıyor.  Korona virüsler (CoV), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Ağır Akut Solunum Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklara neden olan büyük bir virüs ailesinden. Hasta bireylerin öksürmeleri aksırmaları ile ortama saçılan damlacıkların solunması ile bulaşıyor. Hastaların solunum parçacıkları ile kirlenmiş yüzeylere dokunulduktan sonra ellerin yıkanmadan yüz, göz, burun veya ağıza götürülmesi ile de virüs alınabiliyor. Bu nedenle kirli ellerle göz, burun veya ağıza temas etmek oldukça riskli. Enfeksiyonun yaygın belirtileri solunum semptomları, ateş, öksürük ve nefes darlığı ile kişinin güçlükle nefes alıp vermesi.  Daha ciddi vakalarda, pnömoni, ağır akut solunum yolu enfeksiyonu, böbrek yetmezliği ve hatta ölüm gelişebiliyor.
Peki, ne yapılacak? Öncelikle el temizliğine dikkat edilecek. Eller en az 20 saniye boyunca normal sabun ve suyla yıkanacak. Sabun ve suyun olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptikleri o da yoksa her evde bulunan limon kolonyası kullanılabilir. Öksürme veya hapşırma sırasında burun ve ağızın tek kullanımlık kâğıt mendil ile örtülmesi, kâğıt mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirsek içinin kullanılması gerekiyor. Toplu taşıma ve kalabalık ortamlara dikkat! Mümkünse kalabalık yerlere girilmemeli. Elbette tedbir alınacak, mutlaka derman da aranacak. Bugün bize garip gelen 'karantina' uygulaması insanlığın tarihi kadar eski kadim bir uygulama. Peygamber efendimiz zamanında da bizzat tatbik edilmiş. Zamanımızda çok daha etkili ve güçlü imkânlar var. Hem dünyada hem ülkemizde gereken yapılıyor, yapılacak da. Fakat, dikkat ediyor musunuz "TEMİZLİK" diyorlar, "ellerinize, aksırığınıza dikkat edin", “kalabalık yerlere bir müddet gitmeyin” uyarısı yapıyorlar, “belirtiler belli, dikkat edin, tedbirli olun” diyorlar. Tam da böyle günlerde soğukkanlı, sabırlı ve salim akılla hareket etmemiz gerekmiyor mu? Telaş, panik ve fırsatçılığın ne yeri ne de zamanı. Hatırlayın! Atadan, dededen bildiğimiz şeyler var. Temizlik de bunlardan biri değil mi? "Temizlik imandandır" denmemiş miydi? Çok basit tedbirlerle Allah’ın izniyle bu bela da atlatılacak. Nihayetinde bir aylık bir süreyle imtihandayız diye farz edelim. Baharın ilerleyen günlerinde hava sıcaklığı artacak ve güneş bu mikrobu yok edecek, bu kadar basit işte. Yetkililer ne söylüyorsa güvenip uyalım. İşi sulandıranların, bulandıranların, fitnebaz ve fırsatçıların kayığına binmeyelim. Sakin ve akıllı olalım. Tedbir almayı panik ve telaşla karıştırmayalım. İşin ciddiyetini mikroskopla büyütüp işi dünyanın sonu geldiye çevirmeyelim. Gerekeni yapıp ondan sonra Allah'ımıza sığınalım ve tevekkül edelim. Son kertede derdin de dermanın da sahibi odur.
Unutmayın, hayat devam ediyor. Peygamberimizin Ahmed b. Hanbel’in Müsned adlı eserinde geçen çok meşhur bir hadisi var: "Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz." Öyleyse biz de “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünmeye ve önerimizi şekillendirmeye devam edeceğiz. Şu anda Stratejik Plan yaklaşımının “Neredeyiz?” sorusuna cevap bulmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki hafta inşallah "Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’ olarak Ziraat Fakültesi açılması girişimini ele alacağız. Bu arada, Allah nasip ederse 21 Mart Cumartesiyi 22 Mart Pazara bağlayan gece Recep ayının 27’si, yani Miraç Kandili. Duaya da ihtiyacımız var. Kendi sağlığımız için, beldemizin ve ülkemizin sağlığı ve selameti için, hastalarımızın şifa bulması için bol bol dua etmeliyiz. Bu ‘Fırsat’ kaçmamalı ve değerlendirilmeli. Mübarek olsun.
yyalcin3@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder