21 Mayıs 2018 Pazartesi

21 Mayıs 2018 Pazartesi 16:30 ANKARA HASTALIKLARI.............Alman vakıfları

Alman vakıfları

Geçen gün bir tv kanalı İstanbul'un Cihangir semtinde insanlarla ayak üstü konuşuyordu. Biraz izledim.

Bir vatandaş aynen şunları söyledi: "Burası Cihangir. Eskiden buraları Alman vakıfları karıştırırdı. Gezi olaylarının arkasında hep onlar vardı. Şimdi kontrol altındalar. Cihangir de eski cihangir değil artık. Biz her şeyin farkındayız."

Görüyor musunuz ? Vatandaş işi çözmüş. Bu vakıflar yıllardır ülkede cirit atmışlar, her fırıldağı çevirmişler. Acaba Ankara neredeymiş bu güne kadar ? 

Kamuoyu bu vakıfları biraz Bergama köylülerinin direnişinden, biraz Hasankeyf'ten, biraz da HES'lere olan itirazlardan biliyor. Son olarak 2002'de öldürülen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun çalışmalarından duymuştuk. 

Hablemitoğlu, Türkiye'deki gizli Alman faaliyetleri üzerine ciddi araştırmalar yapan önemli bir bilim insanıydı. Bir çalışması da Alman gizli servisi BND'nin Türkiye'deki faaliyetleri üzerineydi. 

BND'nin Alman vakıfları üzerinden PKK ve birçok yıkıcı ve bölücü örgüt ve derneklere finansal kaynak sağladığını dile getiriyordu.

Anlaşıldığı kadar Alman NGO'larının Türkiye'deki ilk sıçrama noktası Beyrut merkezli Morgenlaendische Gesellschaft'a bağlı Orient Institut'un İstanbul Şubesi ve Goethe Enstitüsü 

Türkiye'de faaliyet gösteren Alman vakıf ve enstitüleri, gerçekte Alman İstihbarat Servisi BND'nin kontrolünde çalışan, tüm masrafları Federal Bütçe'den karşılanan 'taşeron' NGO'lar.

Almanya'nın en büyük partilerinden biri olan Hıristiyan Demokratik Birliği-CDU Konrad Adenauer Vakfı'na, Yeşiller ise Heinrich Böll Vakfı'na sahip.

Aynı şekilde, Sosyal Demokrat Parti-SPD'nin Friedrich Ebert Vakfı, Hür Demokrat Parti-FDP'nin Friedrich Naumann Vakfı da aynı statü içindeki vakıflar.

2008 yılı Ekim ayında TBMM olarak Almanya'ya resmi bir ziyaret yapılmıştı. Heyette bir başkan vekili, idare amiri, katip üye ve bazı milletvekilleri vardı. Biz meclis yönetici ve uzmanları olarak heyete dahildik.

Berlin'de Alman parlamentosunu ziyaret ettik, genel sekreter bize bir öğle yemeği verdi. Alman parlamenterlerin bir komisyon toplantısına katıldık. 

Sonraki günlerde bazı sendika ve vakıflara götürdüler bizi. Götürdükleri vakıflardan biri Hristiyan Demokratların CDU Konrad Adenauer Vakfı ile Sosyal Demokrat Partinin SPD Friedrich Ebert Vakfı'ydı.

Gözlemim şu oldu; Adamlar ülkemiz hakkında oldukça hazırlıklıydılar ve bizimle çok ilgiliydiler. 

Sorularımız oldu, bunları bizim kan damarlarımızdaymış gibi ustalıkla cevaplandırdılar. 

Çok da rahat ve kendilerinden emin görünüyorlardı. O zaman bu vakıfların Türkiye'de eli kolu olduğuna kesinlikle emin olmuştum.

Devlet işi çok garip. Haini, provokatörü, ajanı biliyorsun ama gereğini yapamıyorsun, siyaset icabı el sıkışıyorsun. Üstelik birlikte yiyor içiyor, karşılıklı iltifatlarda bulunuyorsun. 

Dahası da var, bu 'kimin eli kimin cebinde oyunu' büyük devlet olmanın da tabii icabı görülüyor. Bile bile bu virüsler seni zehirliyor, altını oyuyor, sense mukabil bir şey yapacaksan kırk kere düşünüyorsun.

Aradan zaman geçti 2013 yılı Mayıs ayı sonlarında birdenbire gezi olayları başladı. Bir ay içinde o hale geldi ki neredeyse hükümeti devirmekten söz etmeye başlamışlardı. Neyse ki Başbakan R.Tayyip Erdoğan cesaretle kalkışmayı göğüslemiş ve inisiyatif göstererek başkaldırı önlenmişti.

Aradan beş sene daha geçti. Ne olup da birkaç ağacın sözde türk baharına dönüştürüldüğü üzerinde çok kafa yoruldu, çok konuşuldu ve yazıldı. 

Bugün artık biliyoruz ki bu kalkışmanın ardında bizim şer odakları dediğimiz güçler vardı. Onların yurt içindeki ortakları vardı. Bir türlü seçimle işbaşına gelemeyen ama fırsattan istifade etmek isteyen bazı partiler bu olayları kendi çıkarları için kullanmaya kalkışmışlardı. Protestocular sadece onların birer maşasıydılar o kadar.

Kuşkusuz bugün maskesi düşen ve kontrol altına alınan yabancı vakıflar Almanya'nın emperyal geçmişinin bir uzantısı. Bu güne kadar Türkiye'nin kendi yörüngesinde kalması için üst aklın truva atları olarak son derece etkili oldular.

Cihangir'deki durum hakikatse hükümetin bu odaklara karşı sessiz ama etkili bir tavır aldığı anlaşılıyor. İnşallah öyledir. Belki de Almanya'nın son yıllarda bize karşı huysuzluğu bu gibi tedbirlerden dolayıdır kimbilir. Ama onların bir başka şekilde, başka yollardan ellerinden geleni yapacaklarını da unutmamalı. Üstelik bu namert faaliyetler sadece Almanya cenahından gelmiyor. Bunun İsrail'i var, ABD'si var, İngiltere'si Fransa'sı var. Ve daha bir sürü şer kaynağı…

Dileriz Ankara, yaşadıklarının derin tecrübesiyle her daim uyanık, ferasetli ve akıllı olur. Bu hastalıklara karşı etkili mücadeleyi günlük anlayışlarla değil, hiç sonu gelmeyecek bir dirayetle sürdürür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder