Torbadan çıkan öcü mü, tavşan mı ?
Ankara’da yaşanan
demokrasi biraz tuluat tiyatrosuna benzer. Gündeme göre senaryo yazılır, dekor,
ışıklar herşey hazırlanır ve açılan perde ile birlikte oyuncular karşılıklı
sahne alırlar.
İktidar bir şey
söyler, muhalefet cevap verir. Muhalefet konuşur hükümet daha fazlasıyla
karşılık verir. Liderlerindir salı günkü grup toplantıları. Karagöz Hacivat
gibi atışırlar, gövde gösterilerine dönüşür konuşmaları. Biri ak der, öbürü
kara.
Hemen ardından medya
korosu da dahil olur bu kakafoniye. Gazeteler çarşaf çarşaf yayınlar yaparlar,
manşetler atılır sıcak sıcak. Köşe yazarları köşelerinden mitralyöz ateşine
başlarlar ertesi gün. Televizyon kanalları da eksik olmaz bu sahnede. Açık oturumlar,
yorumlar, canlı bağlantılar peş peşe gelir.
Gündem birdenbire
rayından çıkar, “o ne dedi, bu ne cevap verdi, şu nasıl konuştu, helal olsun !
Nasıl da esti gürledi demi !” ye kadar iner. “Bugün hava bulutlu”, “Sen bana
ördek mi dedin ?” “Yok, aslında sen bana komplo kurmuşsun”, “Anneniz hamfendiye
saygılarımı sunarım” gibi abuk sabuk mecralara gider doğaçlama konuşmalar.
Konunun aslı kaybolur bu gürültüde, seyirciler almak istediklerini seçer
alırlar bu oyundan. Artık, gündemdeki konunun ne olduğunun hiç bir önemi
yoktur, bir imaj ve algı savaşıdır yaşanan.
Oyunu izleyenler her
biri filin bir yanını tutup “Fil kulaktır !”, “Yok hayır, fil hortumdur”, “Olur
mu canım, fil basbaya dört adet bacaktır”, “Amma yaptınız, fil dediğin aha şu
elimle tuttuğum kuyruktur” münakaşasına girerler. Evinde gazetesinden başını
kaldıran adam, televizyonunu kapatan kadın, internetten çıkan genç de artık
kurulmuş bir saat gibidir. Nasıl dolduysa öylesine cırlar durur etrafına.
Biz öyle gördük,
böyle bilirdik. Ama günümüzde demokrasinin kapsamı daha da tartışmalı bir
biçimde genişledi galiba. Parlamentonun, siyasi parti faaliyetlerinin, hatta
yazılı ve görsel basının sınırlarını aştı ve sanal dünyaya da sıçradı. Şimdi
artık sosyal medya da bu tiyatroda arzı endam ediyor. Hem de bu alanda oldukça
yaygın, güçlü ve etkin biçimde rol çalarak.
Özellikle son birkaç
yıl içinde yaşanan bazı tarihi olaylar bu gücün nasıl yıkıcı olabileceğini de
gösterdi maalesef. Amerika’daki protestolar, Avrupa’da meydana gelen sokak
olayları, Arap baharı, Mısır devrimi, Gezi parkı kalkışması, Güney Amerika’da
halen devam eden çatışmalar ve nihayet Ukrayna örneği.
Diğer taraftan
internetin yaygınlaşmasıyla siber suçlar çoğaldı. Doğal olarak bu alanı
düzenleyen yeni bir hukuk dalı da giderek gelişiyor. İnsan sağlığının,
özellikle de çocukların ve gençlerin korunması devletlerin anayasal
görevlerinden. Elbette düpedüz insan ve
uyuşturucu ticareti yapan internet siteleriyle, bu yolla çeşitlenen
dolandırıcılık ve sahtekarlık örnekleriyle, hatta şirketleri, kurumları ve
ülkeleri hedefleyen siber saldırılarla mücadele edilmesi gerekiyor.
Klasik hukuk
düzeninin dışında gelişen bu tür olayların adli takip gerektirdiği açık, hatta
geç kalınmış bile sayılabilir. Bu yüzden dünyadaki bütün hükümetler birbiri
ardına bu alanı düzenleyen yeni yasalar çıkarmaya çalışıyorlar. Ancak konuyla
ilgili düzenlemeler tam da bu sebeple bazen oldukça radikal ve tartışmalı
olabiliyor.
Ülkemizdeki uygulama
2007 yılında 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve
Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun’la
başlatılmıştı. Geçtiğimiz günlerde torba yasa mantığı içinde meclis’ten geçen son
düzenlemeler de işte bu kanuna dayanıyor.
Her gündemin kendine
özgü takma kod adları var. “Kamuoyunda bilinen adıyla” diye lanse edilip, öyle
yazılan, konuşulan, öyle hatırlanması istenilen başlıklar bunlar. Sözgelimi;
yargı paketi, çözüm süreci, danıştay davası, 4+4+4, gezi direnişi, demokratikleşme paketi, torba yasa
vs. gibi. Ankara’daki bildik tartışma bu kez de “internette sansür” ve "yasak" kavramları üzerinde odaklaştı.
Hükümetin ilgili
Bakanı’na göre bu bir internet yasağı değil. Temel amaç, kişilik haklarının
korunması ve vatandaşların mağduriyetinin giderilmesi. Bakan, "İnternet
yasaklanıyor, internete sansür geliyor, TİB her şeyi engelleyecek" gibi
söylemlerin gerçekle ilgisinin olmadığını belirtiyor. Hatta, "Biz,
İnterneti yasaklamıyoruz, internetin yasaklanmasının kolay olduğu mekanizmayı
ortadan kaldırıyoruz" diyor.[1]
Muhalefete göre, 5651
sayılı kanun zaten bugüne kadar birçok siteye erişimin engellenmesine sebep
olan bir kanundu. Son düzenlemelerse internette “sansür” ya da daha diplomatik
bir dille “devlet müdahalesinin” daha da artması anlamına geliyor. Dolayısıyla
bu düzenleme, başta kişisel hak, bilgi özgürlüğü ve diğer birçok konuda ciddi
sıkıntı getiriyor.
Hükümetse farklı
görüşte. Bu tasarı Türkiye'de yıllardır sıkıntı olan site engelleme, kapatma ya
da benzeri durumlara bir çeki düzen getirme amacıyla hazırlanmış.
Muhalefetin bir
kısmı “trafik bilgileri” konusuna takılmış. Ne alaka demeyiniz, bu trafik
bildiğiniz trafik değil. Çünkü yasaya göre herkesin hangi siteye girdiği, hangi
dosyaları indirdiği, hangi videoyu izlediği ve hangi müziği dinlediği gibi
bilgiler servis sağlayıcılar tarafından bir yıldan az iki yıldan fazla olmamak
kaydıyla saklanacak. [2] Muhalif görüşlere göre bu düpedüz
vatandaşın fişlenmesi. Ayrıca toplanan bilgilerin nasıl kullanılacağı, kimin
erişiminde olacağı da belirsiz.
Hükümetse daha çok erişimi engelleme konusuna odaklanmış gibi. Mesela ona göre bu
düzenleme YouTube gibi sitelerin tümden kapatılması sorununa çözüm getiriyor.
Artık bütün bir sitenin değil IP tabanlı engelleme olacak. Böylelikle örneğin
Yani youtube.com adresi tümüyle değil, içindeki bir videonun linki olan
youtube.com/xxxxx kapatılacak. Mağdur olan bir kişi herhangi bir sitedeki fotoğrafı
'müstehcen' bulup şikayet ederse, yalnızca o fotoğrafın bulunduğu sayfanın
kapatılması söz konusu olacak.
Bu değişiklik muhalefetin kulağına hoş gelse de, söz konusu içeriklerin yasal olup olmadığının nasıl
belirleneceği, bunu kimin nasıl yapacağı ve bu yetkinin nasıl kullanılacağında
kuşkuları var.
Her konu
gibi “müstehcenlik” konusunun da göreceli olduğunu düşünüyorlar. Bu yüzden ülkemizde “genel ahlak” kavramı zaten hep tartışmalı olmuştur. Doğal olarak burada da bir karışıklık söz konusu. Bu yüzden olmalı ki, hükümet tarafı
konuya “kişilik haklarının ihlali” olarak yaklaşırken, muhalefet “sizin aklınız
fikriniz pornoda” diye saldırıp durdu.
İşte bu hay huy arasında
malum torba yasa meclisten çıktı ve onaylanmak üzere Cumhurbaşkanı’na gitti.
Cumhurbaşkanı da tepkileri dikkate alarak 2 önemli husus üzerinde durduğunu
açıkladı. Bu gelişme üzerine hükümet hemen o iki noktada düzeltme yaptı.
İlkinde, trafik
bilgisi tanımı gözden geçirildi ve bir anlamda da kapsamı daralttı. Trafik
bilgisi içinde artık sadece IP adresi, başlama ve bitiş süreleri, yararlanılan
hizmetler, varsa abone bilgileri ve aktarılan veri miktarı olacak. Ayrıca, söz konusu
trafik bilgilerinin mahkeme kararı olmaksızın hiçbir şekilde verilememesi,
kullanılamaması da güvenceye bağlandı.
İkinci husus, özel
hayatın gizliliğinin korunmasına ilişkin gecikmesinde sakınca bulunan hallerde erişimi engelleme kararı verilebilmesiyle ilgili. Bu durumda TİB Başkanının 24 saat içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurması gerekecek. Engellemenin devam edip
etmeyeceği ise işte bu mahkeme kararına göre belli olacak.
Sonuç olarak,
hükümet Cumhurbaşkanı’nın dikkat çektiği her iki noktayı da mahkeme kararına
bağlamış ve o sorunlu hallere "yargı
freni" rötuşu yapmış oldu. İnternet kullanıcılarının hangi siteleri, ne kadar
süreyle ziyaret ettikleri ve internette kimlerle temasta oldukları gibi özel
hayat bilgileri, ancak soruşturma veya kovuşturma aşamasında yargı kararı ile TİB'e teslim edilecek. Bu düzenleme, idarenin, milyonlarca
insanın özel hayat bilgilerine istediği anda, yargı kararı olmadan [3]sahip olmasına karşı önemli bir adım
kuşkusuz.
Ancak, karşı
görüşlere göre bu adım, kısmi bir iyileşme getirmekle birlikte, yeni yasadaki
temel yaklaşım sorununu ortadan kaldırmıyor. Yürürlüğe giren yasanın ve hükümetin temel yaklaşımı, özel hayat ve kişilik haklarının ihlaline
ilişkin iddialarda önceliği "yasaklamaya" vermesi, yargı kararını
ikinci adımda araması.
Deniyor ki, “Burada
amaçlanan süratse, aynı sürat yargıyla da sağlanabilir. İdarenin, ifade
özgürlüğünün en temel alanı olan internette doğrudan içerik çıkarma yetkisine
tamamen son verilebilir. Böylece mahkemelerin önüne, yargı henüz bir
değerlendirme yapmamışken, idarenin engelleme iradesinin yansıdığı dosyalar
konmamış olur.”
İçerde, dışarda
çeşitli muhalif çevrelerin eleştirdiği yeni internet yasasında, hükümetin
sorunları tamamen gidermese de yargı ayarı yapmasının hiç kuşkusuz önemli bir
anlamı var. Ayrıca Cumhurbaşkanının devreye girmesiyle de olsa yapılan bu iyileştirme
demokrasi adına bir kazanç. “Tencere dibin kara”, “Seninki benden kara”
didişmesi içinde bu örneğe pek sık rastlanmıyor çünkü.
Ancak, bir kere daha
görüldü ki, bu düzenleme; sürece dahil muhalefet partilerini,
konuyu "internette sansür", muhalif kitleleri de “internetime dokunma” noktasına
savururken, hükümeti ve iktidar yanlılarını da "iktidar ne yaparsa onu
savun" pozisyonuna kilitledi. Bir taraf "müstehcenliği" özgürlük kavramıyla savunur hale gelirken, karşı taraf da internette özgürlük
tartışmasını "pornoculuk" ithamıyla bastırmaya çalıştı.
Bakana göre, bu,
gerçekten ülkenin ihtiyaçlarına cevap verecek bir düzenleme. Çünkü dünyanın
hangi gelişmiş ülkesine gidilirse gidilsin mahkeme kararı olmadan, bir çok
engelleme yapılabiliyor. Mesela Almanya hariç Avrupa'nın bütün ülkelerinde
trafik bilgileri saklanıyor. Yine bazı gelişmiş ülkelerde 100 binin üzerinde
kelime ve kavramın google arama motorunda engellenmiş durumda ve aranamıyor.
Ayrıca yeni yasa, kişilik haklarının ve özel hayatın gizliliğinin korunması açısından da önemli
uygulamaları barındırıyor. Türkiye'de bir çok yasa dışı dinlemenin, görüntünün
internet sitelerinde kullanıldığını ve kimsenin bunlar nasıl kullanılıyor diye
sormadığını belirten bakan, "Dünyanın hangi ülkesinde yasa dışı görüntüler
yayınlanabiliyor?" diye soruyor.
Sonuç olarak, bu
düzenlemelerle artık erişim engelleme kararları, sadece IP bazlı verilebilecek.
Yani bir web sitesinin yalnızca belli bir bölümü engellenebilecek, ayrıca DNS
değiştirerek erişime engelli sitelere giriş mümkün olmayacak.
Mevcut kanunda
yalnızca katalog suçlar [4] işlendiğinde o site erişime
kapatılabilirken, yeni düzenlemede kişilik hakkı ihlal edilen veya özel
hayatın gizliliği ihlal edilen kişiler de bu sitelerin erişime engellenmesini
talep [5] edebilecek. Şöyle ki, kişilik
hakkının ihlali varsa, söz konusu kişiler artık mahkemeye doğrudan başvurarak 24 saat içinde siteyi erişime kapattırabilecekler.
Diğer yandan Erişim
Sağlayıcılar Birliği [6] kurulacak ve internete erişim
sağlama hizmeti veren şirketler için örneğin telekomünikasyon firmaları için bu
birliğe üyelik zorunlu ve ücretli olacak. Birliğe üye olmayanların da bu alanda
faaliyet göstermesi engellenecek. Böylece bir karar verildiğinde
tek elden uygulanması sağlanacak ve denetleme kolaylaşacak.
Peki, şimdi bu yasal
düzenlemeden ne çıktı sizce ? Birilerinin sürekli “öcü geliyor !” korkutmasına
karşılık, hükümet torbasından “tavşan” mı çıkardı ? Ya da “Tavşana bak !”
derken başımıza ne çorap örüldü diye vehimlenelim mi ?
Ben şöyle
düşünüyorum; demokrasi dediğimiz şey keşke “erdem” yarışı olsa. Ülke için
doğruyu bulma, eksiği tamamlama, yanlışı önleme yeri olsa. Ancak, bu son derece
safdil bir bakış açısı galiba. İktidar mücadelesi hiç de öyle düz bir mantıkla
yapılmıyor. Biraz da satranç oyununa benziyor bu Ankara hastalığı. Piyonları,
taşları, şahı, veziri insanlar olan acımasız bir çarpışma oyunu.
Her çarpışma hasar
bırakır, hükümetin de bu süreçte ötesi berisi hırpalandı kuşkusuz. Fakat
internet dünyasını boş bulup yalanla, küfürle, iftirayla, ahlak dışı girişim ve
komplolarla şah mat yapacaklarını sananlar, karşı bir hamleyle bir kere daha
yıldızları saydılar.
Son sözüm de internet
korsanlarına. Sen yap et, sanal dünyayı ilkesiz kuralsız tepe tepe kullan,
adeta bindiğin dalı kes, sonra da internetime dokunma de. Böyle bir kurnazlığa, facebookta bir başka
kullanıcının biraz da argo cevabı geliyor aklıma, “Oldu canım, başka emrin ? Çay da var içen mi ?”
--------------------
[1] Bu ironik durumu da şöyle açıklıyor sayın
bakan: “Mevcut düzenlemede, özel hayatla ilgili istenmeyen görüntünün, kaydın
ya da herhangi bir içeriğin internet sitelerinde yayınlanması halinde
vatandaşın öncelikle yer sağlayıcıya başvurması ve 2 gün cevap beklemesi
gerekiyor. Genellikle bu cevap gelmiyor. Bunun üzerine vatandaş 2 gün sonra
mahkemeye başvurabiliyor. Mahkeme de 3 gün içinde kararını veriyor. Dolayısıyla
en az 5 gün vatandaşın mağduriyeti devam ediyor. Mahkeme 'internet sitesi
kapatılabilir' ya da 'içerik çıkarılabilir' şeklinde karar verebiliyor. İçerik
çıkarma kararı verdiyse vatandaşın bu 5 günde her tarafa yayılmış içeriği
çıkartmak için erişim sağlayıcılara bu kararı götürmesi gerekiyor. Yer veya
erişim sağlayıcı yurt dışında ise mahkeme kararını ekleyerek bir yazı ile
bildiriyor. Çoğunlukla bir sonuç elde edemiyor. Mahkeme kararı bile olsa eli
kolu bağlı kalıyor. Bu nedenle mahkemeler genellikle 'internet sitesi
kapatılmalı' şeklinde karar veriyor." İşte bu yüzden "Biz, İnterneti
yasaklamıyoruz, internetin yasaklanmasının kolay olduğu mekanizmayı ortadan
kaldırıyoruz" diyor sayın bakan.
[2] İşin bir başka önemli bir yönü daha var,
maliyet: Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre internet kullanıcı olan 30
milyon kişinin kişisel bilgilerinin servis sağlayıcıları tarafı tarafından
depolanması demek 2 yıl boyunca bu kayıtlar için çok ciddi bir yatırıma ihtiyaç
olacağı anlamına geliyor. Bunun için milyon dolar mertebesine ulaşacak bir
altyapı yatırımı yapılması gerekiyor. Bu yatırımı servis sağlayıcılar yapsa
bile bunun bir maliyeti olacak ve bu maliyet de (doğal olarak) son kullanıcıya
yansıyacak. Bu da dolaylı yoldan internet erişim fiyatlarının artması demek.
[3] Yasanın önceki halinde "özel hayat
ihlali olduğu ve gecikmesinde sakınca bulunduğu düşünülen hallerde idareye,
yani TİB'e, yargı kararı olmadan, doğrudan internet sitelerinden içerik çıkarma
yetkisi" tanınmıştı. TİB, özellikle haber alma hakkı karşısında sınırları
son derece tartışmalı olan "özel hayat ihlali" kararı verdiği anda
istediği içeriği, içerik sağlayıcılara da haber vermeden çıkartabilecekti.
Hükümet, yargıyı işte bu yetkinin kullanılma sürecine ekleyecek bir değişiklik
yaptı. Buna göre, TİB Başkanı internet sitelerinden çıkardığı her içerik için
24 saat içinde sulh ceza hâkimliğine başvuracak, mahkeme de 48 saat içinde
karar verecek. TİB 24 saat içinde mahkemeye başvurmazsa veya mahkeme içerik
çıkarma kararını yerinde görmezse engellenen içerik tekrar yayına girecek.
Böylece, yeni yasada, özel hayat ve kişilik haklarının ihlali gerekçesiyle
başvuru yapan kişiler için getirilen 24 saat içinde yargıya başvurma
yükümlülüğü, TİB Başkanlığı için de getirilmiş oluyor.
[4] a) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan; 1) İntihara yönlendirme (madde 84), 2) Çocukların cinsel istismarı (madde
103, birinci fıkra), 3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını
kolaylaştırma (madde 190), 4) Sağlık için tehlikeli madde temini (madde 194),
5) Müstehcenlik (madde 226), 6) Fuhuş (madde 227), 7) Kumar oynanması için yer
ve imkân sağlama (madde 228), suçları. b) 25.7.1951 tarihli ve 5816 sayılı
Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan, c) 7258
sayılı Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda yer alan suçlardır. Kısaca; 5651 sayılı Yasada belirtilen
suçlar ve daha sonra ilave edilen yasadışı bahis ve şans oyunlarına ilişkin
konularda erişimin engellenmesi kararı verilebilir.
[5] Bir İnternet sitesinde hak ihlali
durumundaki bir yayının engellenebilmesi konusu 5651 sayılı kanunun 9 uncu
maddesinde düzenlenmiştir. Bu durumda, öncelikle yayını yapan İnternet
sitesinin iletişim kısmındaki yetkililere (içerik veya yer sağlayıcı) içeriğin
çıkarılması için başvuruda bulunmanız gerekir. Talebiniz iki gün içinde
karşılanmazsa 15 gün içinde yerleşim yerinizdeki Sulh Ceza Mahkemesine
başvurarak mağduriyetinizin giderilmesini istemeniz gerekir. Mahkeme verdiği
kararı sitenin iletişim kısmındaki yer alan adrese tebliğ ederek kararın
uygulanmasını temin eder. Erişimin engellenmesi kararını Cumhuriyet
savcılıkları, ceza mahkemeleri ve Başkanlığımız erişimin engellenmesi kararı
verebilir. Ancak Başkanlığımızın bu kararı verilebilmesi için İnternet
sitesinin içerik veya yer sağlayıcısının yurt dışında olması gerekir. Yurt içi
yayınlarda sadece çocukların cinsel istismarı ve müstehcenlik suçunda hâkim
onayına sunmak şartıyla Başkanlık erişimin engellenmesi kararı verebilir
[6] Dünyadaki internet kısıtlama
uygulamalarına bakıldığında özellikle Batı'da devletin internete özel bir
müdahalesi yok. Bu iş ilgili kurumlar tarafından yerine getiriliyor. İşte bu
nedenle Türkiye’de de internet servis sağlayıcılarının yer alacağı “Erişim
Sağlayıcıları Birliği” kuruluyor. Bu birliğe üye olmayan şirketler artık servis
sağlayıcı olarak çalışamayacak ve bu birliğin temel görevi mahkeme kararlarını
uygulamak olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder