1 Mayıs 2024 Çarşamba

02 Mayıs 2024 Perşembe TORUNLARIMA MEKTUPLAR.....................ANILAR 02 Mayıs


Yilmaz Yalcın
KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER... albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

2 Mayıs 2017


'Kamalayazağum da...Ah bir kalkabilsem !'
Bu milletin çarıklı erkânı çoktur. Onlara çarşıda, pazarda, kahvede, camide, yolda, hemen her yerde rastgelebilirsiniz. Görürseniz de zaten hemen tanırsınız. Çöküverin yanı başına, dinleyin sohbetini. Tadı uzun süre gitmez hatırınızdan. İstifade edersiniz.
Böyle birine çınar altında çay içerken rastladım. Kasketli, ince, uzuna yakın boylu, elleri nasırlı, yüzü kırış kırıştı. Muhtemelen yaşı yetmişin üstünde olmalıydı. Hayatın yükü omuzlarını ezmiş, hafif kamburu çıkmıştı. Yine de gözlüklerinin ardındaki çakır gözleri canlıydı. Yüzündeki zeki ve muzip ifadeye anlam katıyor, aydınlatıyordu.
Önceleri hemen yanıbaşımda geçen bir orta oyunu tadındaki tatlı sert atışma dikkatimi çekti. Sanırım karşısındaki ona takılıyor, üstüne üstüne gidecek sözler söylüyordu. O ise dudaklarında ince bir tebessüm, gözleri ışıl ışıl sakin çayını yudumlamakla meşguldü.
Üstü kapalı atışıyorlardı.Konunun ne olduğunu epey sonra anladım. Yaşlı boşnak muhacir 'hayır' oyu vermişti. Karşısındaki de 'Evet' .
Adam gülerek 'Sizden bir halt olmaz, sade konuşursunuz. İcraat lazım, icraat. 8 defa kaybettiniz, şapkayı önünüze koyup düşünmeniz lazım' mealinde onu sıkıştırıyordu.
Atışma o kadar tatlı ve akıcıydı ki, kendimi onları izlemekten alamıyordum. Arada yaşlı adamın da karşı atakları oluyordu, hem de ne atak. Yenir yutulur cinsten değildi söyledikleri. Ama karşısındaki de bu laflara gülüveriyor, o da kendince cevap veriyordu muhatabına.
O kadar dalmışım ki, bana da çay söylediler 'Buyur gel sen de katıl' anlamında. Selamlaştık, onlar ilaveten ayrı ayrı 'Merhaba' çektiler, gülümsedim. Çaylar geldi muhabbet aynı canlılıkta devam ediyordu.
Yaşlı adam bir ara 'Tepeleyeceğiz...Sap dönecek hesap dönecek, sıra bize de gelecek. Sıkı durun !' dedi gözlüklerinin üstünden bakarak. İrkildim, bu laf da doğrusu yenir yutulur cinsten değildi. Ama ne gam, ikisi de gülüyorlardı.
Ne tuhaf dedim içimden. Bu ne hoş görü, nasıl bir sabır, ne ince mizah anlayışı. Bu insanlar kavga etmeden de birbirleriyle atışabiliyorlar. Sanki tavla ya da dama oynuyorlar. Öylesine eğlenerek, birbirlerine ince ince giydirerek. Bu atışmayı meclistekiler, politikacılar da görmeliydi doğrusu.
Adam eliyle 'Oooo...Geçti borun pazarı sür eşeğini niğdeye. Siz kazanacaksınız da biz göreceğiz. Ölme eşeğim ölme dedi' bana da göz kırparak. 'Einizi tutan mı var ? Neye kazanamıyorsunuz ?'
Yaşlı adam çayından son bir yudum daha aldı sakince. Sonra bana dönüp bir fıkra anlattı 'Sana söylüyorum, sen anla gelinim' dercesine.
İki karadenizli delikanlıya bir gurup saldırmış. Biri kaçmış, öbürünü vur Allah vur altlarına almışlar. yer misin, yemez misin ? Sen misin delikanlı çalımları atan ? Al sana !...Al sana !
Öbürü uzaktan bağrıyormuş: 'Ula Temel ! Kamalasana onlari, kamalasana !.' Temel alttan cevap veriyormuş: 'Ula, kalkabilsem kamalayazağum da ! Kalkamiyrum ki !..'
Espri tam oturmuş olmalıydı. Bu sefer sade biz değil oradakilerin hepsi kahkahayı bastılar. Çaylar yeniden tazelendi.
Onlar böyle karagöz hacivat tadında atışıp şakalaşırken ben düşünüyordum. İşte demokrasi bu olmalıydı. Herkesin düşüncesini söylediği, diğerinin altta kalmadığı ama asla kavga edilmediği.
Herşeye rağmen nasıl ayakta kaldığımızın, nasıl olup ta birbirimizin gırtlağını sıkmadığımızın cevabıydı gördüklerim.
Hayatımızın temeli işte böyle küçük ama büyük şeylerle doluydu.

02 Mayıs 2020 Cumartesi 22:00 CORONA GÜNLERİ............................Coronanın düşündürdükleri


Deselerdi ki:

Geçen yıl; bir hastalık çıkacak adeta "hayatı durduracak, evlerimizden çıkamaz hale geleceğiz" denseydi kim inanırdı? "Çinin bilmemne kentinde, bilmem hangi hayvandan, bilmem kimin aldığı bir virüs üç ay içinde bütün dünyaya bulaşacak, en az beş milyon insanı hasta edecek ve yarım milyon insan bu yüzden ölecek" denseydi bunu aklımız alabilir miydi? Komplo teorisi der geçerdik. Yok yok "Dünyanın bütün sıcak gündemlerini bir anda solda sıfır yapacak, herkes bunu konuşacak, bütün devletler bununla uğraşacak, süper güçleri, ve gelişmiş ülkeleri sallayacak" diye ısrar etseydi "git işine be adam!" der miydik demez miydik?

"Bu virüs savaşlardan, bombalardan, en gelişmiş silahlardan daha tesirli olacak, bütün dünyayı adeta sığınaklara kapanmaya zorlayacak" şeklinde bir şey okusak "bilim kurgu yapmışlar, amma acaip şey!" diye düşünürdük herhalde. Onca bilim ve teknolojik gelişmeye rağmen bu virüs karşısında bocalayan, sıfırdan çare bulmaya çalışan binlerce bilim insanını, yüzlerce laboratuvarı, onlarca üniversite ve ilaç şirketini duysaydık hayret etmez miydik?

Bugün borsa endekslerinden daha fazla dünyadaki virüs merkezlerinin en güncel verileri izleniyor. Vaka ve ölüm sayıları ile istatistikler takip ediliyor. Nefes nefese bütün dünyada corona ile yarışıyoruz. Belki her şeyi bahis mevzuu yapan bazı kumarkolikler kimin kazanacağı üzerine oyun bile oynuyor olabilirler. Globalizmin tam anlamıyla hakimiyet kurduğu sanılan bir zamanda, tam tersine bir gelişme yaşandı. Küresel olarak ülkeler sınırları içine, bireyler de evlerine kapandı. Özgürlük çağında olduğumuz iddia edilen bir zamanda birdenbire yasaklarla, sınırlamalarla, karantina ve sokağa çıkma uygulamalarıyla burun buruna geldik. Yetmedi bütün devlet adamları hala gönüllü mahpusluk rica ediyor halklarından.

Camilere gidemiyoruz ama minarelerden canlı yayın hatırlatmalar ve dualar dinliyoruz. İnancı zayıf hatta ateist insanlar bile "Allahım bir an evvel kurtar bizi bu durumdan" diye konuşuyor ve yazıyorlar. Kimimiz bu musibeti Allahın bir cezalandırması olarak görüyor, kimimiz onda ibret alınması gereken hikmetli taraflar görüyoruz. Her halukarda insanoğlunun her şeyi öngöremediği, çaresiz kalabildiği görüldü. Hatta geçmişte vebada, cüzzamda olduğu gibi kadim ve basit bir müdafaaya yeniden mecbur kaldı: "Evden çıkma!"

Coronanın düşündürdükleri

Corona günleri 24 Nisandan itibaren mübarek ramazan ayıyla birbirine karıştı. Bu ay zaten bir anlamda okuma, muhasebe ve tefekkür etmenin yoğunlukla yaşandığı bir zaman dilimi. Doğal olarak Kur'an'la ve dini öğretilerle daha fazla haşır neşiriz. İster istemez yaşadığımız salgın hastalık hakkında da bu bağlamda düşünüyoruz. Meselâ; yüce kitabımız Kur’an ı kerimin bazı ayetlerinde dünyada insanın başına gelen azap ve cezalandırmalardan söz ediliyor. Dünya hayatının tümüyle bir imtihan olduğunu anlatıyor. İnsanlığın zorluk ve felaketlerle imtihanı da böyle. “Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele” diyor Bakara suresinin 155.ayeti. İnsan corona türü musibetlerin de en azından böyle bir silkeleme, sarsma ve uyarma vesilesi olabileceğini düşünüyor. Ancak, Kur'an böyle imtihanlardan yüz akıyla çıkabilmenin yollarını da göstermiş. İnsan olduğumuz, insan olarak sorumluluklarımız ve insan olarak üstünlüklerimiz olduğu hatırlatılmış sürekli olarak. İnsan olduğumuz için ilahi hitaba mazhar olmuşuz, bütün uyarı ve müjdeler insan olduğumuz için.

Demek corona gibi imtihanlardan da başarıyla ve sağlıkla çıkmanın olmazsa olmazı önce 'insan' olabilmek. Ancak her nedense giderek daha fazla trans-hümanizm (insan sonrası) ve post hümanizm (insan ötesi) bir topluma doğru yönlendirildiğimiz bir gerçek. Bu konuda şu anda büyük çoğunluğu Amerika’da yapılan binlerce araştırma ve çalışma tespit edilmiş. Adeta teknoloji, ekonomi, siyaset, sosyal hayat ve eğitim insan ötesi bir dünya için, dijital bir dünya için yeniden dizayn ediliyor. Genlerle, kopyalama denemeleriyle, yapay zeka ve mikro biyolojik şeylerle hadsiz ve sorumsuz şekilde mi oynuyoruz? Acaba orta ve uzun vadede insansız bir toplum mu amaçlanıyor? Hayvan sevgisine, hayvan haklarına, robot haklarına, robot hukukuna vs. romantik romantik bakarken insanlığımız elden mi gidiyor? İnsan türü nasıl bir tehlike ile karşı karşıya? Tamam olabilir, biz buna hazırız demek, yeni bir sömürü sistemine mi kapı açmış olacak? Bu gidişat bizi nereye götürecek? İnsan ve insani değerler aşındırıla aşındırıla nostaljik hale mi getirilmiş olacak? Bugün nostaljik olarak andığımız pek çok şeyin artık bir daha geri gelmeyecek şekilde elimizden kayıp gittiğini çok iyi biliyoruz. Bugün için akla gelen esas soru şu: acaba corona insanlığın bu yanlış gidişiyle ilgili olabilir mi?

Yüce Kitabımız, “O halde nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir, 81/26) ayeti ile gidişatımızı sorgulamamızı ve “ Ey iman edenler, iman ediniz…” (Nisa, 4/136) ayeti ile de imanımızı taze tutacak işler yapmamızı emrediyor. O halde bu salgından ve bunun gibi krizlerden sağlıkla çıkabilmenin bir başka yolu da müslüman olmak, müslüman kalmaya çalışmak olmalı. İslam inanç ve medeniyetini referans alarak, yeryüzünün İnsan’ sızlaştırılma, Allah’ sızlaştırılma ve Ahlak’ sızlaştırılma Projesine dur demeliyiz. Mevcut düşünsel birikimimizi kullanmalı ve yeni sürece uygun fikirler üretebilmeliyiz. Zira şurası açık ki içinde olduğumuz çağda insanlık, düşünsel ve teolojik bir travma yaşıyor. Özelde Batı dünyası sürüklendiğimiz gidişi önleyebilecek bir dini-felsefi derinliğe sahip değil. Bazı iyi niyetli çabalar da çıkan sorunları engelleyemiyor işte. İslamsa, insanlığın ihtiyacı olan kadim ve evrensel değerlere davet ediyor sürekli. Kuşku yok ki böylesi kriz dönemlerinde insanların ve toplumların yeni arayışlara girmesi doğal bir gelişme. İslam’ın evrensel ilkeleri ve ilahi değerleri bu arayışlara ve travmalara ilaç olabilir. Bence de asıl ilaç bu.

İnsanlığın ve müslümanların iyi örnekliklere her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Her birimiz Kur’an ve sünnetin öngördüğü iyi Müslümanlar olmaya çalışmalıyız. Müslümanlık etiketimizin önüne başka hiçbir hassasiyetimizi onu unutturacak şekilde geçirmemeliyiz. Hayatımızı dünya ve ahiret bütünlüğü içinde planlayabilmeliyiz. Bu dünyanın nihayetinde 'oyun ve eğlence' olduğunu (En'âm 6/100) unutmamalıyız. İslam sadece iyiliği yaymak amacını taşımaz. Aynı zamanda kötülüğe engel olmak amacını da taşır. Bir yandan iyiliği yaygınlaştıracak, diğer yandan kötülüğe ve kötülüklere engel olacak çalışmalar yapmalıyız. Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak bu korku kültüründen uzaklaşabiliriz. Kur’an’ın müjdesidir: “Kim Benim hidayetime uyarsa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (2/Bakara, 38).

Zor bir zamandan geçiyoruz. Şöyle diyor Kur'an: "Zamana yemin olsun ki insanoğlu hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler kurtuluşa erecektir." (103 / Asr 1-3) “Rabbim, İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin! ( / Araf 155)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder