Yilmaz Yalcın, Işık durakları albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
4 Nisan 2014
Yilmaz Yalcın
4 Nisan 2015
Yilmaz Yalcın, NE DÜŞÜNÜYORUM -I- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
4 Nisan 2017
4 Nisan 2018
Durun kalabalıklar !
‘Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak: Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!’ diye haykırır üstad bir şiirinde.
‘Destan’ adlı bu şiir 1947’de yazılmıştır. Yine üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Çile’ şiirindeki kendi ifadesiyle ‘Eski esvaplarım, tutun elimden; Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?’ dediği zamanlarda.
Aradan 70 sene geçmiş. Evet, çok şey değişti, o zamanlar hayal gibi gelen pek çok şey gerçekleşti. Dünyada ikinci dünya savaşı ardından kurulan iki kutuplu dünya sona erdi. Dünyada çok dengeli, Türkiye’nin de bir küresel güç olarak meydana çıktığı günlere geldik. Son elli yıl içinde baş döndürücü teknolojik gelişmeler gördük yaşadık, halen de bu yarışın içindeyiz. Olmaz denilen pek çok şey oldu. Hayatımız neredeyse tamamen değişti.
On cente muhtaç olan Türkiye bugün ilk yirminin içinde. Fert başına milli geliri on bin doların üstüne çıktı. 2000’lere girerken yaşadığımız krizler, yıllarca kader bildiğimiz koalisyon patinajları artık çok gerilerde kaldı. Türkiye on beş senedir güçlü ve istikrarlı bir iktidarla yönetiliyor. Hem de bir zamanlar düzenin ‘kunta kinte’ si olan ezilmiş kitleler içinden biri, sırf şiir söylediği için hapse atılmış bir ‘asımın nesli’ delikanlısının liderliğinde.
Türkiye yolları, köprüleri, havaalanları, metro ağları, deniz altından geçen tüp geçitleri, kentsel dönüşüm ve kanal İstanbul gibi bir çok dev projesiyle artık 2023 hedeflerine ‘take off’ yapmış durumda. Anlatmakla bitmeyecek kadar fazla, bir sürü siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel reformlar hayata geçirildi. 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle de hukuken bu müthiş değişim dönüşümün amiral gemisi şekillenmiş olacak.
Ama değişmeyen şeyler de var. Mesela Türkiye üzerinde oynanan oyunlar şekil ve mahiyet değiştirerek olanca hararetiyle devam ediyor. Adeta vardiya değişimi yapar gibi senaryolar, oyuncular, kuklalar ve kuklacılar değişiyor, ama bu toprakların kadim beka mücadelesi hiç bitmiyor. ASALA sönüyor, PKK başlıyor, daha o tükenmeden içimizden FETÖ pırtlıyor, DHKP-C ile savaşırken El Kaide, onu anlamaya fırsat bulamadan Daiş’le mücadelenin içinde buluyoruz kendimizi.
Vatanımızın ve İslam coğrafyasının üzerindeki bu kanlı oyun sürerken, yaşanan müthiş refah ve gelişim süreci içinde kendimizi mutlu hissedebiliyor muyuz acaba ? Ne yazık ki hayır ! Çünkü çağımız insanı hala kendisini ve anlamını aramaya devam ediyor. Neden ? Çünkü, onca gelişmişliğe rağmen mega şehirlerde, sanal dünyanın labirentlerinde ve öfkeli kalabalıklar arasında galiba insan insanlığını kaybetti.
Sanki
bütün güzel şeyler, mutluluklar, bereketli nimetler çok gerilerde kalmış gibi.
Nostalji olarak hatırlanıyor. Yerine gelen şeyler de tad vermiyor, eskisi gibi
tatmin etmiyor bugünün insanını. İnanıyorum ki ‘Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor /
Mekânı bir satıh, zamanı vehim / Bütün bir kâinat muşamba dekor / Bütün bir
insanlık yalana teslim’ diyen şairin haykırışı hala sinelerde yankılanmakta.
Bir taraftan, bol dijital malzeme ile orta malı paylaşımlarla dolu bir zamanı yaşıyoruz. Diğer yandan bilgi çağının doruğunda inanılmaz bir hızla gelişen bilgisayar ve benzeri elektronik araçların en yaygın kullanımıyla karşı karşıyayız.
İnternet devrimi ve cep telefonu dalgasıyla yeni bir dijital iletişim türü ortaya çıktı. Sanal dünyanın bu nevi haberleşme biçimi eskinin mektuplaşmalarını, muhabbetlerini hatta telefon görüşmelerini bile bitirdi. Şimdi SMS’ler, e-postalar, sohpet odaları, twitter, facebook ve instagram var. İnsanlar bilgisayarları başına geçip her gün kendi magazin sayfalarını yayınlayabiliyorlar. Durum böyle olunca da bizim sevimli “Ne var ne yok ?” sözcüklerimizin hiçbir anlamı kalmadı.
Çok çok eskiden dumanla, davulla, güvercinle mesajlaşan insanoğlu zaman tünelinde mors alfabesiyle ya da bayrak kullanarak çok değişik haberleşme yöntemleri kullandı. Telgraf, telsiz, teleks ve telefon araçlarıyla iletişim kurdu. Ama telefon telgrafı, Fax teleksi, e-mail de mektubu sonlandırdı. Günümüzde daha yaygın kullanılan tweet, direct message ve SMS’ler de neredeyse e-postaları bitirmek üzere. Mesaj dili bir tür tarzancaya, duygu ve düşüncelerin ifadesi de kısa emojilere dönüştü.
Daha da neler göreceğiz kim bilir. Barış diye diye insanların sinek gibi kitleler halinde öldürüldüğü, ülkelerin, doğal kaynakların göz göre göre gasp edildiği, güçlü olanın haklı olduğu, mazlumun cüzzamlı muamelesi gördüğü bir dünya var karşımızda. Yerkürenin güneyi bırakılsa kuzeye akacak durumda. Bugüne kadar onların iliğini kemiğini sömürmüş sözde çağdaş batı dünyası ise bırakınız paylaşmayı; göçmen karşıtı, ırkçı, islamofobik ataklar geçirmekle meşgul.
İnsanoğlu sanki koşa koşa insanlıktan çıkmaya doğru yol alıyor. Karamsar bir insan değilim ama bazen içimden ‘Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden / Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden’ diyesim geliyor.
Zamanın getirdiği bu hale teslim olacak değiliz. Günün imkanlarını da kullanarak ‘Emr-i bi'l ma'rûf’ yapmaya, ‘Cihad’ etmeye devam edeceğiz elbette. Bizi insanlıktan çıkaran her türlü yozlaşmaya karşı dik duracağız. Mesela ‘Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama / Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!’ diyeceğiz gür sesle. Yeri geldiğinde dünyanın beşten büyük olduğunu da vuracağız suratlarına.
Ülkemizde sağlanan iyi şeyleri, gelişmeyi yeterli saymayacağız. Daha iyiyi, daha güzeli aramaya devam edeceğiz. Yaralarımızı sarıp, insan için, insanlık için; içimize işleyen modern hastalıklara karşı savaşmayı sürdüreceğiz. Bu arada her şeye rağmen ve insan olmamızın gereği olan ‘okumayı, düşünmeyi, yazmayı, konuşmayı, sevmeyi ve inanmayı’ da bırakmayacağız. Rahmetli üstadın o muhteşem dizeleriyle haykıracağız bütün dünyaya:
‘Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz
sokak ! / Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak’
Yilmaz Yalcın, Divan şiiri I albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
4 Nisan 2019
http://www.edebiyatfatihi.net/.../divan-sairi-seref-hanm...
Yilmaz Yalcın, Gün batımı/Gün doğumu duyguları albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
4 Nisan 2019
4 Nisan 2022 22:00 Pazartesi CORONA GÜNLERİ...............................Mart kapıdan baktırır
Bu yılın Mart ayı gerçekten de zorlu geçti. Eskiler "Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır" demişler. Defalarca kar yağdı, galiba 35 yılın en zorlu kışıymış yaşadığımız. Bir taraftan kuraklık olmasın, barajlar dolsun dedik, bir yandan da bol bol şikayet ettik.
Ukrayna savaşı 24 Şubattan beri devam ediyor. İki ülke arasında ilan edilmemiş, orantısız bir savaş bu. Dünyanın gözü önünde bir ülke şehirleriyle, stratejik tesis ve masum insanlarıyla mahvediliyor. Rusyanın zorlanması, hedeflerine ulaşamaması ya da büyük ölçekli zayiatları sonucu değiştirmiyor.
Batılı ülkelerin bol reklam, bol laf, bol ambargo ve yaptırımları da şu ana kadar etkili olabilmiş değil. Üstelik Ukrayna üzerinden uzaktan kumanda düello davranışları gerçekten de tarihi bir ibret örneği. Savaşın oluşturduğu ekonomik tsunamileri hiç saymıyorum. Dünyada hiçbir uluslararası kurum ve ülke Türkiye'nin İstanbul buluşması kadar sorunun çözümüne yönelik olumlu bir davranış gösteremedi.
Salgın ve kış ortamında zaten patlamaya hazır enflasyon Ukrayna savaşıyla daha da erken başını kaldırmış durumda. Başlangıçta döviz kurlarının önlenemez yükselişi ile ilişiklendirilen pahalılık o mesele durdurulmuş olsa bile hızını kesmeden devam ediyor. Hükümetin KDV indirimleri dahi tam olarak etkili oldu diyemem.
Corona açısından da Mart ayı son derece gerilim dolu geçti. Bugün dünyada Corona günlerinin 832.nci, ülkemizde de 753.ncü günündeyiz. Şubattan 64 binlerde devralınan vakalar inecek mi, inmeyecek mi sorusu hepimizin aklındaydı. Adeta aralanan kapıdan endişe ile baktık gelişmelere.
Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın Türkiye’de İlk Vakanın görüldüğü 11 Mart 2020’de; “Şimdi yapmamız gereken hayatımızı tedbirler doğrultusunda bir düzene sokmaktır” açıklamasından sonra iki tam yıl geçti ve nihayet 2 Martta Koronavirüs Bilim Kurulu, salgınla mücadelede gelinen nokta ve kısıtlamaların tekrar değerlendirilmesi gündemiyle toplandı.
Yapılacak açıklamanın, başta maske konusu olmak üzere bir süredir beklenen haberleri getireceğini biliyorduk. Zira bir süredir salgının azalan etkilerine bağlı olarak dünya genelinde kısıtlamalar kaldırılıyordu ve hayatımızı yeniden düzenlemek için gerekli değişiklikleri yapmanın bizde de zamanı gelmişti.
Virüse karşı yaygın mücadele artık sadece aşıyla. Ki artık Covid-19 aşısı üreten 9 ülkeden biriyiz ve bu başarıya yaklaşık 22 ayda ulaşılmıştı. Yine de risk grubunda olan yakınlarımıza karşı koruyucu olmalı, zamanı gelen aşımız olup olmadığını takip etmeliyiz.
Bilim Kurulu Toplantısının ardından, tedbirlerde yeni dönem açıklandı. Salgınla, toplum olarak, kısıtlamalar aracılığı ile mücadele etme döneminden hastalıktan bireysel olarak korunma aşamasına geçilmiş oldu. Dolayısıyla genel olarak maske, HES uygulaması ve test mecburiyeti kalktı. Yeni dönemde de eğitim de kısıtlamasız devam edecek. Maskeleri hayatımızdan çıkarmıyoruz ama artık maskeyi, gerektiğinde hemen takmak üzere yanımızda taşıyoruz. Yani her durumda şart değil fakat risk durumunda mutlaka takılmalı.
17 Mart gününü 18 Marta bağlayan gece mübarek Berat Kandiliydi. Üç ayların ve Şaban ayının bu kutlu zaman durağı müminler için bir af ve bağışlanma gecesi. Gecemiz bereketli, dualarımız kabul olsun inşallah.
Ertesi sabah 18 Mart Deniz zaferimizin 107.nci yılıydı. O yıl yaşanan Çanakkale Savaşı, Cumhuriyetimizin kuruluşuyla sonuçlanan Kurtuluş Savaşından önce milletimizin hayat memat mücadelesiydi. O günün komutanlarını, tüm şehit ve kahramanlarımızı minnetle yâd ediyoruz. Ayrıca ne mutlu ki aynı gün açılan 1915 ÇANAKKALE KÖPRÜSÜYLE millet olarak hep gurur duyduk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder