16 Temmuz 2023 Pazar

16 Temmuz 2023 16:30 Pazar TORUNLARIMA MEKTUPLAR...........Nerede kalmıştık?


16 Temmuz 2023 Pazar

Sevgili torunlarım,

Zaman su gibi akıp gidiyor. Bir ay önce bu günlerde Susurluk’tan Mavi trenle Ankara’ya dönmüştük. Ayın 23'ünde ikizler artık 2 yılı geride bırakmış, 3 yaşın merdivenlerinden çıkmaya başlamışlardı. Barış sitesindeki bahçeli evlerinde farklı bir yaşam içindeydiler. Böyle bir ev Sibel'le Cüneyt'in hayaliydi. Çocuklarının tam da bu yaşlarda apartman katında değil de, yeşil bir ortamda, ayakları toprağa değecek şekilde, börtü böcekle daha özgür büyümelerini istiyorlardı.Haklıydılar da.

Aldıkları karar, taşınma ve evlerini satıp kiraya çıkmaları bu yüzden gerçekten büyük bir cesaret örneği oldu. Ama hayatlarındaki bu değişiklik hem kendileri hem çocukları için gerekli ve doğruydu. Evleri Cüneytin çalıştığı Çevre ve Şehircilik bakanlığının hemen yanında. Aynı zamanda Sibel'in muayenehanesine yürüyüş mesafesinde. Part time çalıştığı Lösante hastanesi, Ece'nin bu yıl başlayacağı ilkokul ve ikizlerin kreşi yakın bir hat üzerinde. Barış sitesi neredeyse Orjan gibi. Evlerin mimarisi ve yerleşim düzeni çok benziyor. Orjan gibi eski bir kooperatif, yeşillikler içinde, bahçelerde her türlü meyve ağacı ve çiçek var. Umarım mutlu olurlar, dilerim bu zor günleri aşıp daha güzel zamanlara erişirler. 

İkizlerin doğum gününden 4 gün sonra Kurban Bayramıydı. Cüneytlerdeydik ve bayram namazını Hamdi Akseki camiinde kıldık. Bayramlaşırken çocukların halini görmek lazımdı. El öpmeyi ve "Bayramın mübarek olsun" demeyi öğrenmişler. İkinci günü hep beraber Gerede'ye gittik. Allah kabul etsin kurbanımızı da vekaletle orada kestirmiştik. Bir buçuk iki saatlik yol birlikte olduğumuz için sorunsuz geçti. Hep birlikte bayramlaştık. Sadece Nazlı yoktu. O çalıştığı Muğla Dalyan'dan Dalaman havaalanından uçakla İstanbul'a düğüne gelecekmiş. Elifler bizi ev yaptırdıkları köye götürdü. Oradan Yeniçağa'da göl kenarındaki park-mesire yerine gittik. Gerede serin ama bunun dışında herşey çok güzeldi. Çocuklar cıvıl cıvıldı. Cüneyt'le Sibel içinde değişiklik ve dinlenme imkanı olacaktı. Ama ne yazık ki gece Sibel de ben de rahatsızlandık. İstifra ve ishal şimdiye kadar hiç yaşamadığım bir haldi. Sibel'e göre çocuklarda olan salgın bize de bulaşmış. Bu yüzden çok duramadılar ertesi gün Ankara'ya döndüler.

Bayramın son günü 1 Temmuzda dini nikah için İstanbul'a gitmemiz gerekiyordu. Bu yüzden otobüsle sabah gidip gece döndük. Hastaydım ve gidiş yolculuğu benim için çok kötü geçmişti. Bereket hastaneye acilden başvurup muayene olmuş ve ilaç almıştık. Akşam nikah sırasında dünürler benim görünüşümden biraz endişe ettiler ama "iyiyim" dedim. Herhangi bir sorun da çıkmadı. Her şey güzel oldu, nikah için gelen hoca arkadaş gayet açıklayıcı ve rahatlatıcı şekilde Oğuzhan'la Esra'nın nikahını kıydı. Çocuklarımızın hali görülmeye değerdi. Çok güzellerdi ve birbirlerine yakışıyorlardı. Duamızı yaptık ve iki saatlik bir sohbetten sonra evden ayrıldık. Oğuzhan bizi yine Samandıraya otobüsümüze bıraktı. Gece saat 3 gibi Gerede'ye döndük.

Biz üç gün daha kaldık Gerede'de. Dağın yamacındaki Esentepe mesire alanında kahvaltı yaptık. Alış veriş yaptık, dışarı çıkıp bir şeyler yedik içtik. Dinlendik. İlaçlar iyi gelmiş üç günde kendimi toparlamıştım. Ama tartındığımda 66,5 kiloya indiğimi hayretle gördüm. Bu biraz fazlaydı, Sibel'e danıştım ve Glifor hapına ara verdim. Düğüne kadar daha iyi olmam lazımdı. 5 Temmuzda yeniden İstanbul'a döndük. Bu kez bizi Samandıra'dan Aslı gelip aldı. Nafiye'lere gittik. İki gün onlarla da dolu dolu güzel vakit geçirdik. Safiye de bu değişiklikten mutlu oldu. Bana çok daha iyi gibi geldi. Bu seferki ameliyat ilkinden daha kolay ve faydalı olmuş. Cuma sabahı Aslı bizi Beşiktaş misafirhanesine kadar götürdü sağolsun. Orada oda sorunumuz da suit oda verilmek suretiyle çözüldü. Böylece Eliflerle birlikte 5 kişi iki odalı bu suitte daha rahat edecektik. Girişimizi yaptık ve kahvaltıya geçtik.

Selma hanım dinlenirken ben Cumayı Dolmabahçe saat kulesinin hemen yanı başındaki camide kıldım. Cumadan sonra TBMM Saat kafesinde bir arkadaşla sözleşmiştik. Sabahaddin bey, Orjan yazlıkçılar face grubunun kurucusu ve yöneticisiydi. Tanıştık, konuştuk, anlaştık. Artık ben de o grubun bir yöneticisiydim. Grubun ismi 3 Ağustostan itibaren "Orjan site yönetimi dayanışma grubu" olacak, bundan böyle de Orjan'ın site yönetimine geçmesi için yazı ve görüşlerimi oradan paylaşacaktım. Böylece grubun bu hedef doğrultusunda bilinçlenmesi ve dayanışması için elbirliği ile çalışacaktık. Hayırlısı olsun inşallah.

Saat 3'e doğru Elifler de misafirhaneye geldiler. Birlikte yeniden saat kafeye gittik. Elifin pek hoşuna gitti boğaz kenarındaki bu mekan. Biraz pahalıydı ve eskiden TBMM emeklilerine uygulanan indirim kalkmıştı ama olsun. Zaten kaç yılda ancak gelebiliyoruz. Birlikte güzel birkaç saat geçirdik. Misafirhaneye döndüğümüzde neredeyse akşam olmuştu. Biraz dinlenmenin ardından yemeği Beşiktaş çarşı içindeki Balkanlar lokantasında yedik. Orası ev yemekleri çıkaran bir tür esnaf lokantasıydı. Gayet de hesaplıydı.

O gece erken yattık, dinlenmeliydik. Çünkü 18 saat sonra düğünümüz vardı.  8 Temmuz Cumartesi sabahı güzelce kahvaltımızı yaptık. Duşlarımızı aldık, giyindik. Saat 14 gibi Cüneyt'le Ece de misafirhaneye geldiler. Cüneyt Eceyi bize bırakıp bazı işleri için gitti. Saat 16'da gelin alıcıya gitmek üzere Oğuzhan'ın evinin önündeydik. Nafiye, Safiye, Nazlı ve Aslı da geldi. Arkadaşları, gelin arabası ve biz 5 arabalık konvoy halinde Esra'nın evinin olduğu Kadıköy'e gittik. Saat 16.30'du. Evin otoparkına bir bando-müzisyen takımı gelmişti. Yaklaşık bir bir buçuk saat onlar çaldı biz oynadık. Bu arada bana da para saçma görevi düşmüştü. Bando anında topladı paraları.  Gelini almaya Elifle Oğuzhan'ın arkadaşı Emir çıktılar. Saat 18'i geçtiğinde biz de gelini almış düğünün yapılacağı yere doğru yola çıkmıştık. Her şey aksaksız, sorunsuz, güzel gidiyordu.

Düğün yeri Beylerbeyi sırtlarında, 15 Temmuz şehitler anıtının tam karşısındaydı. Manzara boğaza ve köprüye hakimdi. Düğün saatine kadar üst taraftaki çay bahçesinde zaman geçirdik. En önce Mihriban öğretmen, oğlu Sermet ve gelini Nalan hanım geldiler. Hemen gidip karşıladım, iki elini de öpüp kolumda masalarına indirdim. Çok mutlu olmuştum. Oturduk, o anlatıyor ben dinliyordum. Bu arada onun gelişi bunca yıl sonra Nafiye ile safiye için de büyük sürprizdi doğrusu. Hatice de geldi kendilerini tanıttılar. O durmamacasına anlatıyor, mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Düğün boyunca da herkesin ilgi odağı oldu zaten.

Ece pembe kıyafetini giyince pek güzel olmuştu. İlk defa 5-6 saat tren yolculuğu yapmıştı ama amcasının düğününe geldiği için o da çok mutluydu. Nazlı'yı görünce doğrusu biraz şaşırdım, pek güzel olmuştu. Yağız bile dedesinin verdiği kıyafetle delikanlı gibiydi. Bize gelince mutluluğumuza, neşemize ölçü yoktu. Selma hanım ve Elif yeni kıyafetleriyle göz dolduruyorlardı. Bense kendimi çok iyi hissediyor, son evladımızın düğününü yapıyor olmaktan dolayı Allaha hamd ediyordum. Kıyafetim yeni değildi, lacivert bir takımımı kuru temizlemeye vermiştim. Açık mavi manşetli gömlek ve ona uygun kravatla gayet iyi olmuştu. Artık 70 kiloya indiğim için giyemediğim bu takımlarımı rahat kullanabiliyordum. Her şey güzel gidiyordu.

Saat 19.15'de dünürlerimizle hoş geldin karşılamasına başlamıştık. Misafirler de gelmeye başlamıştı. Bu arada fotoğraflar da çekilmeye başlamıştı. Fotoğrafçı işinin erbabıydı. Gereken komutları vererek daha düğün başlamadan ve güneş ışığı varken gelin, damat ve ailelerin fotoğraf işini halletti. Daha sonra çektiği fotoğrafları görünce gerçekten iyi fotoğrafçı olduğunu daha iyi anladım. Tanesini 100 liraya satıyorlardı. Ben biraz pazarlıkla 19 fotoğrafı 1250 liraya kredi kartı çekerek aldım. Pahalıydı ama olsun düğün mükemmeldi, keyfim yerindeydi ve bu masrafı bir kez yapacaktım.

Birkaç kişi hariç beklediğimiz misafirler gelmiş, yemekler masaya konulmaya başlanmıştı. Cüneyt de bu arada işlerini bitirip düğüne katıldı. Böylece saat 20 gibi evlatlarımızın resmi nikahı kıyıldı. Çok mütevazı ve doğaldı. Özellikle bir masa koymamışlar. Zaten düğün boyunca da oturmadılar. Herkesten fazla oynadılar. Ecem bile herkesle konuştu, bol bol oynadı. Bizi de Selma hanımla sık sık oynamaya zorladılar, biz de nazlanmadık. Saatler çabucak geçti takılar takıldı, pasta kesilip yendi. Yeniden yeniden oyunlar oynandı. Oğuzhan artık smokinini çıkarmış geline ayak uydurmaya çalışıyordu. 10-15 kadar arkadaşları vardı. Ortadaki oyun alanı hiç boş kalmadı.

Saatler 23'e gelirken yavaş yavaş misafirler çekilmeye başladı. Önce Mihriban öğretmenler ayrıldı. Koluma alarak arabalarına kadar yolculadım. Kadıncağız tekrar tekrar yazlıklarına davet ediyordu. Eylülde Amerika'daki oğlu da gelecekmiş. Söz vermiş bulundum, inşallah Orjan'dan İstanbul-Gerede'ye giderken uğrarız. Sonrasında yine dünürlerimizle birlikte uğurladık gidenleri. Cüneyt'le Ece'yi trene Emir götürdü. Güzel torunum bir günde 15-16 saat tren yolculuğunu yaşadı. Büyümüş te amcasının düğününe babasıyla birlikte gelmişti. Babasıyla doyasıya oynamış, dedesine, nenesine, amcasına, esra yengesine, halalarına eşlik etmişti. Parmak şaklatmaya "parmak ıslığı" yakıştırmasını da o gece yaptı. Kuzucuğum benim.

23.30'dan sonra artık ayrılma vakti gelmişti. Çocuklarımızla vedalaştık. Yarın birkaç günlüğüne Bodrum'a gideceklermiş. Esra'ya "Artık iki baban, iki annen var" diyerek elimi öptürdüm. Dünürlerimizle de sarılıp birbirimizi tebrik ettik. Aydın bey üzgün görünüyordu. Biricik kızından artık ayrılıyor olmak etkilemişti onu. Teselli etmek kastıyla "Esra bize emanet, sakın merak etme" dedim. Kardeşlerimle de vedalaşıp ayrıldık. Aydın'ın arabasıyla misafirhaneye döndük. Hemen herkes düğünün iyi geçtiğinden, her şeyin güzel olduğundan bahsediyordu. İşte Allaha şükür nihayet bir senedir ne zaman, nasıl, nerede olacak dediğimiz düğünümüzü de yapmış içimiz huzurla dönüyorduk. Herşeyi yapmış, hala cebimizde hesabımızda para kalmıştı.

Misafirhanede son gecemizi bu duygularla deliksiz uykuyla geçirdik. Sabah herkesi kahvaltı için uyandırdım. Buranın kahvaltısını seviyordum. Saat 12 gibi hesabı ödedim. 5 kişi için iki gece suit oda, kahvaltı ve ekstralar dahil toplam 750 lira tuttu. Bence gayet güzeldi. Çantalarımızı alıp bahçeye çıktık. Çok güzel düzenlemişler. Kameliye altında biraz vakit geçirdik. İhtiyaçlar giderildi ve bizi saat 15 gibi Söğütlüçeşme istasyonuna bıraktılar. Ankara'ya gitmesi geren giysi çantalarımızı onlara bıraktık. Nasıl olsa Ankara'ya gelecekler. O zaman getirirler. Doğrusu eşyasız, çantasız seyahat ne güzelmiş. YHT'imiz saat 16,25 de hareket etti. Fotoğrafın altına "kürkçü dükkanına dönüş" diye yazdım.

Ankara'ya saat 21'de vardık. Çıkıp sıhhiye kadar yürüdük. Otobüsle eve varmamız saat 22.30'u bulmuştu. Pazartesi günü bir yere çıkmadık evde dinlendik. Çünkü Salı günü torun nöbetimiz başlıyordu. Geldiğimizde ikizler kuşlar gibi "dedde! Nenne!" diye çığrışıyorlardı. Öptük sevdik onları. Sanki daha bir büyümüş gibiydiler. O gece banyolar yapıldı, oynadılar ve saat 23'e doğru uyudular. Çarşamba günü geldiklerinde bahçeye çıkıldı. Koştular, oynadılar, sallandılar, hamağa bindiler. Saat 21 gibi içeri girdik içerde de bir posta oyun, koşturmaca, dedeye neneye şımarma, ağlama ve nihayet uyuma zamanı. Ancak onlar uyuyunca anne babasıyla konuşabiliyoruz. Çocuklardan gözlerini ayırmadıkları için buna zamanları olmuyor. Hep yorun ve uykusuzlar. Bu yüzden çocuklar uyur uyumaz onlar da erkenden de uyumaya çalışıyorlar.

Sattıkları ev parasından kalanla 22. katta 1+1 bir daire alacaklar. Paranın erimemesi için. Bir yıl sonra da duruma göre hareket edeceklermiş. Perşembe günü Elifler geldi. Aydınla Yağız Cuma'dan sonra Gerede'ye döndüler. Anlaşıp bekledikleri ustalar nihayet işe başlayacaklarmış. Bu arada Elif bizimle kalacak. Bu arada Selma hanımın tarlasının bir kısmını satmaya anlaştık. Yoksa bileziği bozdurup kaporayı iade edecektik. Yine de Kızılay'a gittik. Safiye ve Elif için altın aldık. Sonra da meclis bahçe lokantasında yemek yedik. Kızımı böyle getirip yedirmeyi seviyorum. O bizim için ailemizin direği olacak çok farklı, vefalı bir evlat.

Cumartesi günü Selma hanım yine yemeklerini yaptı, çantalarla Elifle birlikte Cüneyt'lere gittik. Daha saat 14 civarıydı. En çok o şaşırdı zaten. Çünkü 6,5 yediden önce gelemiyorduk. İkindiden sonra hep birlikte Barış sitesinde üç park gezdik. Çocuklar için büyük değişiklikti. Hızımızı alamadık uzun bir yürüyüşle Cüneyt'in bakanlığının karşısındaki Madoya gittik. Çocuklar için orada da park vardı. Kalktığımızda nerdeyse saat 21.30 oluyordu. Yine yürüyerek eve döndük. Bereket yanımızda çocuklar için dört tekerlekli arabayı da götürmüştük. Buna rağmen dönüşte bizimle birlikte yürümek istediler.

Dün aynı zamanda 15 Temmuz Demokrasi ve Milli birlik günüydü. Darbe ve işgal teşebbüsünden bir yıl sonra Resmi tatil ilan edildi. 7 yıl önce milletçe hezimete uğratılan hain Fetöcü kalkışmanın yıldönümü bu yıl da yoğun programlarla anıldı. Rabbim şehitlerimize rahmet, gazilerimize sağlık sıhhat versin. Onlara şükran borçluyuz. Bu yüzden "UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ" diye bir şehitler köprüsü fotoğrafı paylaştım sayfamdan.  Allah bu millete bir daha böyle sınamalar yaşatmasın.

İşte yine nöbet başındayız. Bu hafta hafta sonuyla birlikte çarşambaya kadar torunlarlayız. Elif de yanımızda. Gelecek hafta da bu tekrar edecek. Sonrasında 31 Temmuzda inşallah izne çıkacağız. Önce trenle Susurluğa gitmeyi, bir hafta 10 gün orada kaldıktan sonra Orjan’a geçmeyi düşünüyoruz. Böylece nihayet bu yılın orjan günleri başlamış olacak. Ekim ayına kadar oradayız. Belki arada bir Muğla Dalyan (Nazlı’ya) gezisi, Tekirdağ Marmara Ereğlisi (Mihriban öğretmen) ziyareti, İstanbul (Oğuzhan-Esra) misafirliği ve Gerede panayırı (Elifler) kaçamağı olabilir. Ekimin sonunda yine 10 gün Susurluk planımız var. Sonrası yine “nerede kalmıştık?” Eh üç aylık izin de fena değil. İnşallah diyelim.

Bu ay bizim için de önemliydi.  İkizler artık 2 yaşındalar. Cüneytler ev değiştirdi. İncekteki evlerini sattılar. Fiyatlar öyle uçtu ki bayram sonrası ellerinde kalanla ancak ofis gibi 1+1’lik bir daire alabildiler. Nazlı Muğla Dalyanda çalışmaya başladı. Elifler köydeki evlerini tamamlamaya çalışıyorlar. Biz Selma hanımın tarlasını bir türlü satamadık. Bir sürü sorun çıktı. En sonunda az bir kısmını satalım, geri kalanı için dava açalım noktasına geldik. Bakalım yılsonuna kadar bitirebilecekmiyiz. Oğuzhan da 8 temmuzda İstanbul’da evlendi. Bu mürüvvet iki yıldan beri gündemimizdeydi. Gün gün adeta tespih çeker gibi gün saydık. Onlar da aileleri olarak bizler de gerekenler için adeta sınırlarımızı zorladık. Ama işte o da oldu, bitti, geçti bile.

Geçtiğimiz Memur ve emekli maaşlarına temmuz zamları verildi. Bu biraz bizim gibi emekliler için adaletsiz oldu ama en zoru, fiyat artışlarının ipinden boşanmış gibi katlamalı artması. Durum eskilerin “köpekleri salmış, taşları bağlamışlar” deyimiyle ancak anlatılabilir. Bu arada vergi, akaryakıt ve kamu hizmet zamları yağmur gibi yağıyor. Hükümet bu konuda dikkat çekici bir şekilde sessiz. Sanırım yıl sonuna kadar bir iyileştirme ve adalet paketi gündeme getirecekler. Bunu da yapmazlarsa çok kötü bir puan almış olacaklar. Sorun zaten şu: memura emekliye zam yapacaklarını 6 ay öncesinden suyunu çıkara çıkara anlatıyorlar. Bu arada mukabil fiyat artışları kontrolsüz yada bilinçli olarak oluyor. Biz parayı aldığımızda yine içerde olmuş oluyoruz. Vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz sözü de havada kalıyor. 

Ne diyelim Allah encamımızı hayreylesin. Sizler de böyle fırtınalar görmeyin, yaşamayın. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder