23 Mart 2023 Perşembe

23 Mart 2023 18:30 Perşembe TORUNLARIMA MEKTUPLAR.............Uzun bir mektup

23 Mart 2023 Perşembe 18:30

Sevgili torunlarım,

Size en son üç hafta önce yazmışım. Bu kadar uzamasının sebebi yoğunluk. Bugün size bu yüzden epey uzun bir mektup yazdım. Sizler de dahil, ailemizin üç haftalık güncesini okurken umarım sıkılmazsınız.  


Bir haftalık ziyaretten sonra memleketten yeni döndük. Ondan önceki hafta mecliste yaptırdığımız tahlil sonuçlarını doktorla konuşmuş, nennenizin diş tedavisi için görüşmeye gitmiştik. Ondan önceki hafta Şubatın 27'sinde Mecliste genel kontrol amaçlı tam sayım kan vermiştik. Ayrıca nenneniz Guatr ultrasonu da olmuştu. 


Bu uzun yıllar sonra korkusunu yendiği bir gündü. Bu yüzden çocuklarıma "Günaydın. Anneniz başardı!" diye yazmıştım. Tabi bunda aldığı bir çeyreklik ödülün faydası oldu. Ama olsun, korkusunu yenmiş olması önemliydi. Bu yaştan sonra doktora hastaneye gitmek olağan şeyler. Onun geçmişte yaşadığı olumsuz davranışlar yüzünden hissettiği korku beni de korkutuyordu. 


Hamdolsun onu birlikte yendik. Nitekim bir sonraki Pazartesi sabahı 6 Martta da yine meclisteydik. Sonuçları uzman doktor Şermin Baloğlu ile konuştuk. İkimizin de sonuçları iyi imiş. Mesela şeker değeri bende 91 onda 96 çıktı. Total kollestrol da 169 ve 202 imiş. İlaçlarınıza devam edin dedi. İlaveten ikimize de D vitamini verdi. O ürik asit nedeniyle ben de guatr biyopsisi için daha sonra bir kez daha gideceğiz. Elif "Bravo" demiş, Oğuzhan "Annem çeyreği kapmış belli ki" derken Elif "Bu da bir tek bizde olur" diye de eklemişBu keyifle Mecliste yeni bina 5.nci katta güzel bir kahvaltı ettik. Milli saraylar satış yerinden alışveriş yaptık ve birkaç ziyaretten sonra saat 13 gibi meclisten ayrıldık.


Kızılayda ciltlenmek üzere verdiğim kitaplarımı aldım.  "Susurluk İçin Bir Stratejik Plan Önerisi" adlı 450 sayfalık bu eser Corona günleri'nden sonra 6.ncı kitabım oluyor. "Susurluk gençlerine" ithaf ettiğim bu eser 2,5 yıllık bir emek ve vefa ürünü. Biri bende kalacak diğer ikisini inşallah Susurluğa götürmeyi düşündüm. Orada birini Hakan Beytur'a, öbürünü de İlçe Halk Kütüphanesine verilmek üzere bizzat Kaymakama vermeyi planlamıştım.

Bu arada Elif'ler köy evinin temelini atmış, beton dökmüş, birinci katın demirleri bağlanıyordu. Sık sık köye gitmeleri bu yüzdendi. Elif "Köyde gece" fotoğrafı paylaşınca Oğuzhan "İnşaaatı mı bekliyonuz" demiş, Elif de "Ustalar elektrik istedi. Komşudan kablo çekmek için gittiydik" diye cevap vermiş. Elif bu evi otantik döşemeyi düşünüyor. Hatta "Antikaları toplamaya başladık" diyerek eski bir saat resmini koymuş. Oğuzhan, "Hayırlı olsun abla" derken biz de "Pazartesi biz de bakmıştık. 900 TL dediler" diye konuşmaya katılmıştık. Meğer Elif o saati bedavaya bulmuş.  "İyiymiş. Biraz bakımla güzel olur" dedim sevinerek.


Oğuzhan, "Ne zaman biteceğini öngörüyorsunuz" demiş, Elif, "Kabası 2 aya biter sanırım. Bu arada elimizdeki parada bitecek" diye cevaplamış. "Sonrası Allah Kerim" diyerek. Oğuzhan, "Kolay iş değil, Allah yardım eder" diye yüreklendirmiş ablasını. Bense "Maşallah maşallah. Allah tamamına erdirsin. Çok güzel olacak" demişim dua niyetine. Elif de "Amin inşallah" demiş.

Bu iş onların hem hayali hem de bir başarı hikayesi olacak. İkisi de heyecanla büyük bir yükün altına girdiler. Bu arada öğreniyorlar da. Elif, "Teftiş sonucu kolonlarda 12 ile 14 demir olduğunu da öğrendim" demiş mesela. Aydın için "Yakında müteahhitliğe başlayacak sanırsam" diye de ilave etmiş. "Eh bu kadar tecrübe işe yarasın bari" dileğimize "İlkini alnımızın akıyla bir bitirirsek o da olur belkim" diye cevaplamış. "İnşallah" demişiz mukabeleten.

 

5 Martta kurbanlarını da kestiler Allah kabul etsin. Rabbim kaza bela vermesin. Güzel günler görsünler inşallah. Nazlı, Oğuzhan ce Cüneyt "Hayırlı olsun, Allah kabul etsin" demişler. Bu dualara ve hayırlı olsun dileklerine Elif de "Aminn" diye cevap vermiş.

Hilal sağolsun sık sık Tuna'nın fotoğrafını gönderiyor. Bu kez formalı bir fotoğraf paylaşınca Elif "Forma mı giymeye başladı?" diye sormuş. Hilal de "2 tip formaları var. Bi bu diğeri de spor olan. Ama zorunlu değil isterse. Taylılar seviyor forma işini. Yakın arkadaşlar, aileler bir örnek giyinmeyi seviyor hatta. Öğretmenlerde haftada 3 forma giyiyor diğer günler serbest" diye açıklama yapmış.

 

Ben biraz endişelenerek "Kuzum benim. Biraz zayıflamış mı ne?" diye sordum. Hilal, "1kg aldı aslında boyu da uzadı ondan" diye cevap vermiş. Cüneyt dayısı "Tunaya selam" demiş. Maşallah kuzuma. Her geçen gün onu daha fazla özlüyoruz.

1 Martta Hilal: "Çalışma iznim çıktı" haberini vermiş. Hepimiz sevindik, "Gözün aydın, hayırlı olsun.." diye kutladık. Elif: "Hadi inşallah darısı Tuna ile Ümit'e" diye yazmış. 2 Martta "Hilal kızım, bir çanta kargoyu gönderebilmemiz için açık adresini yazar mısın" dedim. Gönderdi. Adresleri; 1/14 Moo 3, Sri Sunthon su-District Thalang District Phuket, Thailand imiş. Hilal, "+66 61 843 5084 telefon numarasını da yazarsın baba" diye de ilave etmiş.

 

3 Mart Cuma idi. Evlatlarıma "hasbünallahü veliğmel vekil, niğmel Mevlâ ve niğmen nasir." O bizim mevlamızdır. O ne güzel vekildir. Hayırlı cumalarımız olsun inşallah" diye yazdım. Elif, "Hayırlı cumalar", Oğuzhan, "Amin" diye cevaplamış. Ertesi gün Ulus postanesinden Tayland'a kargoyu gönderdik. Epey bir canımız yandı ama torunum Tuna'ya feda olsun. İyi ki zeytinyağı, diş macunu ve peyniri almadılar. Olsaydı ne olurdu kim bilir? 15 günde gider dediler.

 

Dedim ya bu günler ülkemiz kadar ailemiz için de oldukça yoğun geçti. Oğuzhan amcanız/dayınız dört yıldır severek kaldığı Beşiktaş'tan taşındı. Haberi 3 martta "Hayırlı akşamlar. Muhtemelen önümüzdeki hafta Beşiktaş maceram bitiyor" diye vermişti. Buldukları ev Esraların evine yürüme mesafesindeymiş. Bina 12 senelik ama içi sıfır, ankastreli imiş. Ayrıca otoparkı da varmış


Elif, "Çok mu kirası?" diye sormuş, Oğuzhan, "Yani size çok Piyasaya göre normal. Ama daha iyisi zor" diye kaçamak cevap vermiş. Böyle şeyleri biz üzülmeyelim diye söylemez. Ne yapalım haklarında hayırlısı olur inşallah. Ağız tadıyla, mutlulukla otursunlar da Allah kolaylığını verir elbet. Ablası "Evin resimlerini de atarsın" derken muzip abisi "kadıköyün kutlu olsun oğuzhan" diye laf atmış kardeşine.


6 Mart Pazartesi günü sabah Elif, "Karla uyandık" demiş. 6 Şubat depremi üzerinden bir ay geçti. Atık herkes ona "asrın felaketi" diyor. Sayılar gerçekten de çok büyük. Sarsıntılarsa hala devam ediyor. Bölge sık sık artçı depremlerle sallanmakta.

Hilal, "İlk defa hastaneye gittik. Okulda ufak bir kaza olmuş. Arkadaşı tahta blokla vurmuş kafasına. Şişlik ve ezilme vardı. Kontrolleri yapıldı, çok şükür iyi" demiş Tayland'dan. Çok geçmiş olsun dedik tabi ki hep birlikte. Hilal de "Sağolun" demiş. O akşam aynı zamanda Ramazan müjdecisi, dua ve iltica fırsatı Berat kandiliydi. Duamız kur'an diliyle "Hasbünallahü veliğmel vekil, niğmel Mevlâ ve niğmen nasir. Gufraneke Rabbena ve ileykel masir" olsun. Evlatlarımızla birbirimizi mübarekledik. Rabbim korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail eylesin.

 

Ertesi gün Oğuzhan'dan haber geldi: "Biz evimizi tuttuk". Hilal ta Tayland'tan, "Hayırlı olsun çalışma odası olması güzel" demiş. Nazlı, Sibel, Aydın da hayırlı olsun demişler. Annesi, "Hayırlı olsun annem sağlıkla huzurla mutlulukla oturun inşallah" derken  Elif de, "Çok güzel. Bu kadarı Şam da kayısı" ifadesini kullanmış. Ben de "Hayırlı olsunnn. Hadi bakalım sıra taşınmada" dedim. İşte gözde büyüyen bütün zorluklar böyle birer birer aşılıyor işte.


Oğuzhan bir taraftan, hayırlı olsun dileklerine teşekkür ederken öbür yandan yine yapacağını yapmış: "Ev hediyesi listesi atıcam buraya. Ahahahaha…Yemek masası sandalyeler…Televizyon…Tül perde…" Evin fotoğraflarını ve adresini de paylaşş: Udi Hasan Bey sokak No:15, Açelya apartmanı 8 numara. Cuma günü sabah temizlik için kadın işe başlamış. Sibel, "haydi bakalım, tertemiz uğurlu bir ev olsun sizin için" demiş, Oğuzhan da "Amin inşallah ablacım" diye mukabele etmiş ona.

Hilal beklenen öbür haberi de verdi; "Ümit viza turuyla malezya sınırına gitti sabahtan tekrar giriş yaparak vizesini uzattı". O da hayırlı olsun. Hilalin ilginç ve iyi bir komşusu var. Sabah taksiyle işe gittiklerini görünce çıkışta araç gönderip eve getirmiş onları. Oğuzhan, "Ne güzel komşu" demiş, Elif de "Sağ olsun" diye sağlık dileğinde bulunmuş. Hilal bu arada başka bir anekdot daha paylaşş; "bugün bir konuda konuşurken İngiliz müdür 'tahtaya vur' dedi ve tahtaya vurdu, şaşırdım. Bize özgü zannederdim" demiş. Batıl inancın sınırı yok demek ki. İyilik de hurafeler de insanoğluna sari. Allah hepimizi iyi olanlardan, iyilerle karşılaşanlardan eylesin.


Bu arada bütün bunlarla birlikte İncek mesaimiz de kesintisiz devam ediyordu. Martın ilk haftası Salı-Perşembe oradaydık. Banyoları yapıldı. Akşamları kreşten geldikten sonra neredeyse 11'e kadar uyumuyorlar. İkizler de ablası da sürekli hareket halinde. Sadece anne babasıyla hakedilecek gibi değiller. Salon tepeleme oyuncak dolu. Ne kadar düzeltilse 10 dakika içinde yine aynı oyuncak tarlası görünümünü alıyor. 

Bazen öyle ilginç enstanteneler oluyor ki kaçırdığım zaman hayıflanıyorum. Yandaki fotoğraf da yakalayabildiğim böyle ilginç anlardan birisi. Elif, "Oyuncakların arasında iki minik" diye tarif etmiş tabloyu. Oğuzhan birinin kitap karıştırması diğerinin bir elinde elma diğeri abaküs oyuncak olmasına bakarak "Karakterler kendini belli ediyor" yorumunda bulunmuş.

 

Sabahları uyanır uyanmaz saat 7.30 gibi salona bize getiriliyorlar. Ondan sonra yaklaşık 1,5 saat bizim onlarla mesaimiz oluyor. İnci doğru nennesinin yanına yatıp sabah şekeri durumu oluyor. Selim'se "deddem!" diyerek benim yanımdan ayrılmıyor. Zahmetleri olsa da sevimlilikleri yüzünden sıkıntı değil. Bol bol sevip, koklayıp, öpüyoruz. İnci birşeyler giyip çıkarmayı, takıp takıştırmayı seviyor. Selim'se oyuncakların birini bırakıp ikisini eline almayı. Ece daha ziyade etkinlik türü şeylerle ilgileniyor. Saat 9 gibi çıkarken hiçbiri zorluk çıkarmıyor. Asansöre binerken de el sallamayı ihmal etmiyorlar bize.


İkinci hafta İncinin ateşi çıkmış. 8 Mart Çarşamba günü bizimleydi. Aslında sorunsuz bir çocuk. Kendi kendine oyun oynayan biri. Hasta olmadığı sürece karnı doyurulup, altı temizlenince gayet tatlı. O gün de azıcık ateşi çıktı ilacını verdik, öğleyin uyudu. 1,5-2 saat kadar uyudu. "Kuzucuk uyandı. Ateşi yok" diye anne babasını haberdar ettim. "Keyfimiz yerinde" diye de ilave yaptım. Annesi, "küçük meleğim benim" demiş fotoğrafa.

Akşam Cüneyt morali bozuk geldi. Bakanlıktan deprem bölgesine gönderilecekler listesinde o da varmış. "Gitmek isterdim ama gidemem" demiş. "Israr ederseniz de istifa ederim!" Tabi bu durum akşam evdeki hali daha da zorlaştırdı. Zaten İnci hasta, biz Cuma günü akşamına tren bileti almışız gideceğiz, bir de Cüneyt göreve giderse Sibel tek başına ne yapabilir? Bir de görev öyle birkaç gün değil 15 gün. Geç saat bu konuyu biraz konuştuk. Önce sakin olmasını, istifa filan gibi şeyler söylememesini istedim. Mutlaka bir hal çaresi bulacaktık. Seçeneklerden birisi de Selma hanımın gitmemesiydi. Ben tek başıma Susurluğa gider yapılacakları yapabilirdim.


Ertesi sabah 9 Martta Cüneyt'ten haber geldi: "Diyarbakıra gitmiyorum, sabah haber verdiler. Anne baba siz Susurluk planınızı bozmayın". Ben "Keşke gidebilseydin. Ama mazeretiniz var, kör sağır değiller ya anlamışlardır. Yine de böyle sonuçlanmasına Sevindik. Bak Allah nasıl önünü açtı. Hamdolsun ona" dedim. Elif, "Gönderme sebepleri ne?" diye sormuş. Cüneyt, "Hasar tespit" diye cevaplayınca Elif de "İptal olması iyi olmuş dedi. İnci de o kadar ateşlenmedi. Saat 2 civarında uyudu.


Ece abla oldu. Bir ay sonra 16 Nisanda 4 yaşını doldurmuş olacak. Düzgün konuşan, ilginç sorular soran ve akıllıca kelimelerle cevaplar veren bir çocuk. Uyumlu, kombin giyinmeyi seviyor. Onu bir başka seviyoruz. Çok tatlı. O bizim prensesimiz. Bu yıl sonbaharda okula gidecek mi gitmeyecek mi göreceğiz. Ama anne baba uygun okul arıyorlar. Yaşına göre boylu, o da onu akranlarına göre daha büyük gösteriyor. En büyük şikayeti "Ben neyi elime alsam onlar da istiyor. Annemi özlüyorum" Böyle durumlarda "onlar senin kardeşin, küçükler" diyoruz ama ne kadar anlatabiliyoruz orası meçhul.
 

9 Mart saat 18:46'da Elif köyden bir fotoğraf göndermiş. "Okuldan sonra beton sulayan Sunalar" demiş altına da. Oğuzhan, "Çıkmış baya" deyince Elif de "Evet" demiş. Gerçekten de iyi gidiyor maşallah. Ramazan bayramına kadar kabası biter bu gidişle. 

Ben de şimdiden bahçelerine ekecekleri kayısı, elma, vişne, asma üzümü gibi meyve fidan çeliklerini, hanımeli ve gül gibi çiçekleri hazırladım. Hilal Tayland'ta çiçek edinmiş. Tuna'nın çok sevdiği karpuz çekirdekleri de filizlenmiş


Son yıllarda fırsat olduğunda, müsait bulduğum her yerde  ben de fidan ve çiçek ekip yetiştirmeye çalışıyorum. Torunlarım için de blok bahçesine hep ağaç ve meyve fidanları diktim. Olup olmayacağını, olursa da görüp göremeyeceğimi bilemiyorum. Ama çiçek ve fidan bana göre umudu temsil ediyor. Bir tür evlat yetiştirmek gibi.

 

10 Mart Cuma günü evlatlarıma umutları diri kalsın, zorluklardan yılmasınlar diye "Allahümme yâ müfettihal ebvâb. İftah lenâ hayral bâb" duasını paylaştım. Manası "Ey kapıları açan Allah'ım. Bize hayır kapılarını aç..Ey halden hale çeviren Allah'ım, halimizi en güzel hale çevir" demek. Hayırlı cumalarımız olsun inşallah. 

Trenimiz akşam saat 20'deydi. Adetimiz üzere bir fotoğraf çekip altına "Nasipse gidiyoruz" dedim. Elif'ten "İyi yolculuklar", Oğuzhan'dan "Hayırlı yolculuk" ve Sibel'den de "iyi yolculuklar, sağlıkla gidip gelin" karşılığı geldi.


Nasipmiş, 11 Mart Cumartesi sabahı saat 06 gibi sağ selamet Balıkesir'e indik. Susurluğa ilk araba 07'deymiş, eve varmamızla saat 08 çeyrek oldu. Nenneniz uyumak için evde kaldı. Ben hemen üstümü değişip bahçeye indim. Biraz sonra işçimiz Halil İbrahim de geldi zaten. Çocuklarıma "Susurluktan herkese selam" dedim. Her zamanki gibi hemen Elif'ten cevap geldi: "Aleyküm selam baba".

Öğleye kadar çalıştık. İşçimiz kazma ve bel ile soğanların arasını temizledi, çapaladı. Ben de asma üzümlerini öğrenebildiğim kadar budadım ve sağlamladım. İnşallah bahçenin sağ tarafı olduğu gibi üzüm bağı olmuş olacak. Sol taraf ta meyvelik. Öğlen saatinde yağmur indirdi, paydos ettik. Çarşamba günü hava güzel olacakmış. Çalışmaya o gün devam etmek için sözleşip ayrıldık.


Biz bahçede çalışırken aynı anda Oğuzhan da artık Beşiktaşa veda etmek üzereydi. Saat 09:12'de "Çıktık evden", 10:34'te de "Hoşgeldim Ataşehir" mesajı geldi. "Eşyaları attım bitti" demiş kuzum. Belli ki rahatlamıştı. Çünkü onun için gözünde büyüyen bir başka adımı daha geride bırakmıştı. Nazlı torunum "Hayırlı olsun" demiş dayısına. Elif de "Yeni başlangıçlara merhaba" diyerek umutlandırmış kardeşini. Sibel, "Eski ev vb konusunda duygusal olmayın, nice güzel evleriniz olsun, kendi evleriniz olsun" diye gelecek için yüreklendirmiş.  Hilal, "Hayırlı olsun oğuzhan" demiş taa Tayland'tan.

 

Hilal ayrıca "Biz de 5 ay sonra Türk kahvaltısı yaptık, Balıkesir'li bir arkadaşla tanıştık bugün. Eşiyle beraber 1,5 yıldır buradalarmış. Altınolukta yazlıkları varmış. Çok sevindim. Hemşehri de bulduk yani" diye güzel haberler vermiş. "İyi iyi, güzel" dedim. Gurbetlik zordur, insan hemşehrisini, memleketlisini bile bir başka görür sever. Sibel de "süper yaa, Hilal çok sevindim" demiş bu habere. Elif "Güzel olmuştur" diye tamamlamış sözü. Belli ki Hilal'in bu haftasonu baya güzel geçmiş. "Yarın Afrikalı bir arkadaşla buluşcam, akşam da komşu bizi bir hayır işi yemeğine götürcek" diye ilave etmiş. Elif kardeşini desteklemiş, "Oh iyiymiş 😊"

Saat 15:55'te Oğuzhan'dan yeni bir haber daha var: "Ev yerleştiriyoruz esrayla. Baya kolayladık. Ama ben bittim. Günlerdir stres yorgunluk. Mis gibi merkezi sistem. Kemiklerim ısındı." Güzel kızım Elif yine kardeşini yalnız bırakmamış: "Kolay gelsin. Resim at bize de". Rakun'u sormuş bir de. Daha Esra'lardaymış. Ev hazır olunca gelecekmiş.  "Kolay gelsin oğlum" dedim. "Güzel günleriniz olsun inşallah". Yarın Pazar dinlenir, temiz ve sıcak evin keyfini çıkarsın. Bu akşam Cumartesi TRT1'de Gönül Dağı akşamı. Bizim televizyon çalışmıyor. "Nerede seyredeceğiz, nereye gidelim?" derken misafir geldi gidemedik. Emine abla, oğlu Halim, gelini Nurgül ve iki kızı ev ziyaretine geldiler. Gittiklerinde artık geç olmuştu. Biz de kendi bilgisayarımızdan seyrettik bu bölümü.


Pazar günü biz de evde dinleniyoruz. Yarım gün de çalışş olsam vücudum alışık değil. Dün öğleyin Selma kalkana kadar simitçi Yakup'tan simit, süt üreticilerinden de kahvaltılık alıp gelmiştim. Bu arada Çarşamba gününe hazırlık olmak üzere iki bağ makasımı Şoraların dükkanında onartmış oldum. Yepyeni oldular. Çünkü Ankara'dan getirdiğim kaliteli makası Hacı Mehmet'e hediye vermeyi düşünmüştüm. Eve gelince güzel bir kahvaltı yaptık. 


16.30'da Hakan geldi. Salı gününün programını yaptık. Kitabımdan birini kendisine verdim. Sağ olsun başta onun çok büyük desteği olmuştu. Halen de Susurluk'ta bu kitabı sahiplenecek tek kişi de o.  Beklediğimiz elektrikçi de nihayet geldi ve televizyonumuz 400 liralık bir uydu cihazıyla çalışır hale geldi. Artık hiçbir eksiğimiz kalmadı çok şükür.

Pazartesi sabahı ben erken çıktım evden. Amacım kahvaltıdan önce bazı işleri halletmekti. Matikten para çektim, sarraf Cemil'e giderek 3.ncü ata lirayı aldım. Altın giderek yükseliyor. Onsu 2000 doları geçmiş. Geçen hafta Amerikada iki banka iflas etmiş. Bunun etkisi deniyor. Zaten ekonomide dünya ABD ve dolar hegemonyası altında. Onlar nezle olsa biz grip oluyoruz. Her nasılsa orda kriz de olsa, iyi de olsalar bizdeki etkisi doların ya da altının yükselmesi oluyor. Oğuzhan'ın düğününe kadar 4 ata lirayı tamamlamam gerekiyor. 5.nciyi Oğuzhan kendisi alacak. Bu sefer eldeki yarım ve çeyrek altını vererek bir Ata (7.950 TL) lira ile hediyelik bir gram (1.125 TL)altın almış oldum. İnşallah önümüzde üç ay var diğerlerini de yapabiliriz diye düşünüyorum. Dönüşte rahmetli annemin evine gittim. Herhangi bir sorun yoktu. Yakup'tan oval simit alıp eve döndüm. Çıtır simitle iyi bir kahvaltı yapmış olduk.

 

Öğleden sonra önce müteahhide uğradık.  Evimizin iskan raporu çıkmış, onu aldık ve 1800 TL borcumuzu kredi kartıyla ödedik. İlişkilerimiz iyi, asansör de çalışıyor. Ama evin arkasındaki çukurun doldurulmasını istiyoruz. Bu sefer sanki yapacağım gibi bir tavır içindeydi. Aksi halde bina arkadan rutubet alacak. Oradan yine yeni mahalleye geçtik. Bulvardaki evlerinde Nafiye halayı ziyaret ettik. Allah sağlık versin 95 yaşında ama bize kapıyı o açtı. Ailemizin en yaşlısı o. Ziyaretimizden mutlu oldu. Kalmamızı istedi ama gönlünü alıp oradan Zübeyde yengeye geçtik. Bu arada ben köylüm olan berberde traş oldum. Zübeyde yenge sağolsun halaoğlu rahmetli Mesut abinin yadigarı. İyi bir insandır, konuştuk, ikramını yedik, namazları kıldık ve çıktık.

 

Sonra hemen yan sokaktaki Şirin evlerde oturan Rahmi dayı ve eşi Melahat yengenin evine gittik. Yaşlı ve hastalar. Ziyaretimizden çok memnun oldular tabi. Bir sürü dua aldık. Hava serin ve ıslaktı. Dondurmacı kervan kapalıymış. Demek kışın kapatıyor. Çok ucuza dondurma satar. Yazın önü daima kalabalıktır. Parkın yanından dolanıp cadde üzerinde bulunan kokoreççiye gittik. Onun kokoreçi bize göre bir numara. Her gelişimizde mutlaka gelip yemeye çalışıyoruz. Oradan çıkışta tatlı bir şey yiyelim mi diye düşündük ama artık vakit geç olmuştu. Biz de cebimdeki çukulatalı şekeri paylaşıp evimizin yolunu tuttuk.


Daha Ankara'da iken 14 Mart Salı günü saat 11.30 için randevulaşştık. Susurluk kaymakamı Muammer Köken iki yıldır orada. Artık hem Susurluğu hem sorunlarını iyi biliyor. Kendisine son kitabım "Susurluk İçin Bir Stratejik Plan Önerisi" eserimi takdim ettim. Daha fazla konuşabilmek için o da Hakan'la beni köfteci Niyazi'ye götürdü. Oraya geçerken Ahmet Eroğlu'nu da çağırdık. 

Yaklaşık bir saat kadar güzel bir sohpet oldu. Söylemem gerekenleri anlattım. Şimdi emanet onda. Bakalım yeniden basım ve ekip kurma konusunda söylediklerini yapabilecek mi.

Kaymakam kitabı takdimde yazdığım şekliyle İlçe Halk Kütüphanesine verecek. Zaten kendisine elektronik ortamda PDF olarak da göndermiştim. Yeter ki okusun.

 

Ayrıldıktan sonra Belediyede yazar Ramazan Serdar Topraktepe'yi ziyaret ettim. Kardeş gazetesinde haftalık yazıları çıkar, okurum. Beni de sever sayar, yazdıklarımı da okuyanlardandır. Çıkarken alt katta emlak tahsilatında çalışan kısmen akrabam Özkan Çetin'i de gördüm. O da kardeş gazetesinde yazı yazıyor. Daha Pazartesi günü yüzyüze yeni tanıştık. Yazdıklarıma karşı ilgisi olan Susurluğun genç kuşağından. Muhtemelen belediye başkanlığına aday. Onu da akşamüzeri çarşı caminin altındaki rahmetli Mehmet abinin kahvesindeki sohpete davet ettim. İkindi namazından sonra aşağıda 5-6 kişi bir araya geldik. Konu son kitabımdı tabi ki. Onu Hakan hocanın şahsında Susurluk gençlerine emanet ettiğimi, bundan sonrasını onlardan beklediğimi anlattım.

 

Oradan çıkar çıkmaz minibüsle Karşıyaka'ya geçtim. Hafızlar akşam yemeği için davet etmişlerdi. Sözleştiğimiz üzere nenneniz daha önceden gidecekti. Ben de gecikmeden vaktinde gitmiş oldum. Sağolsunlar yine ellerinden geleni yapmışlar. İbrahim gece çalışğı için yoktu. Oğulları Furkan'la konuşmuş olduk yemek sırasında. Yemek sonrası çay, sohpet, televizyon haberleri, namaz derken saat geçiverdi. Son minibüs 22.15'de olduğu için erken ayrılmak zorunda kaldık.

 

15 Mart Çarşamba günü hava oldukça iyiydi. Bahçe işlerini bir gün içinde bitirmek durumundaydım. Erken kahvaltı edip 8.30'da aşağıya indim. Halil ibrahim de sözleştiğimiz gibi vaktinde geldi. Ona 25 kadar fidan çukuru kazdırdım. 

Önce bahçenin sağ sınırına 10 kadar kuş üzümü çeliği ektik. Sağ olsun bizim köyden akrabamız Dursun abiden istemiştim, Yenal'la göndermiş. Çocukluğumdan bildiğim kuş üzümünü yıllar sonra onun bahçesinde görmüştüm. İnşallah tutarlar da bahçenin sağ tarafı onlarla sarmaşık gibi doğal çit olur. Bu arada Selma hanım termosta çay yapıp gönderdi doğrusu pek iyi geldi, soluklanmış olduk. O akşamki davet için Göbel'e gidecekti. Ben de iş bitince son minibüsle yemeğe katılacaktım.

 

Öğleye yakın Göbel'li Hacı Mehmet geldi sağolsun. Yanında bir sürü aşı kalemi getirmiş. Minnetimi belirtmek, gönlünü almak için ona Ankara'dan getirdiğim yeni bağ makasını hediye ettim. Önce nar ve ıhlamuru usulüne uygun budadık. Özellikle ıhlamuru o söyledi ben budadım. Böylece budama nasıl yapılır öğrenmeye çalıştım. Bu arada İbrahim de 4 yeni meyve fidanı ve 4 yediveren gülü ile geldi. Meyveleri bahçenin sol tarafındaki boşluklara belli bir sıraya dikkat ederek paylaştırdık. Sonra da gülleri platform önüne koyduk. Bu arada söylediğim pide ve lahmacun geldi yedik.

 

Namaz arası verdik ama bu arada küçük bir kriz çıktı. Evin anahtarını bulamadım. Düşürüp kaybettiğimi sandım. Panikle telefon ettim, minibüse vermelerini istedim. İbrahim gidip motorla yazıhaneden alacaktı. Sıra fidanları dikmeye ve aşı işlerine gelmişti. Biz İbrahim'le dikim işleri ile uğraşırken Hacı da aşılamaya girişti. Halil ibrahim de sarımsakların olduğu bölgeyi belleyecekti. Bu şekilde armut, elma, vişne ve şeftali fidanları toprakla buluştu. Ön tarafa da güller dikildi. Ayrıca önde iki yana pembe bahar dalları yerleştirdik.

 

Lavabo suyunun aktığı yerde geçen yaz ektiğim ortanca tutmuş, ona çok sevindim. Rahmetli annemden hatıra olacak. Hemen karşısına bir melisa ile iki yanına da gül çeliği diktim ilave olarak. Hacı da eriği, bademi ve elmayı aşıladı. Böylece ağaçlarımıza süt eriği, mor erik, kayısı, kırılabilen tatlı badem ve amasya elması aşılanmış oldu. Önce İbrahim sonra da işi bitince Hacı gittiler. Biz Halil ibrahimle çalışmaya devam ettik. Bir kez daha göztaşı bordo bulamacı ilaçlaması yaptım. Saat 17.30 gibi paydos ettik.

 

Minibüsle Göbele giderken yorgundum ama mutluydum da. Çünkü Allaha hamd olsun bu mevsimde yapılması gereken tüm bahçe işlerimizi (budama, aşı, ot yolma, belleme, ilaçlama) işini bitirmiştik. Malum atalardan kalan güzel bir söz var: "bakarsan bağ bahçe, bakmazsan dağ olur"muş. Rabbim yağan rahmet yağmurlarıyla güzel bir bahçe görmeyi, meyvelerinden yemeyi ve huzur içinde sizlerle oturup dinlenmeyi nasip etsin. Sağolsun Hacının hanımı, Selma hanımın halasının kızı Feride'nin elinden güzel bir akşam yemeği yedik. Bülent ve eşi yüksel de oradaydı. Bizi Emine ablayla birlikte evimize getirip bıraktılar. Emine abla gece bizde kalıp yarın bahçede sarımsak dikimi yapacak. 

 

Ertesi sabah perşembeydi. Kahvaltıdan sonra ablayla bahçeye indik. O dün bellenen yerin bir kısmına sarımsak ekti. Kalan kısma Allah nasip ederse biraz domates biber ekecek. Ben bahçe kapısı ve yolunu işaretledim. Yolun üzerinde kalan marul vb. şeyler de kaldırılıp belli bir bölgeye dikilecek. Öğleden sonra Selma hanım misafir bekliyor. Dayısının kızı ve akranı Güner evimize hayırlı olsuna gelecek. Bu yüzden o yukarda kısır yapıp misafire hazırlanmakla meşgul oldu. Emine abla da Güner gelmeden evvel işini bitirip gitti.

 

Eve çıktığımda Güner gelmişti. Salonda sohpet ediyorlardı. Bana da verildi ikramlar. Doğrusu acıkmışım, çayla kısır iyi geldi. Bu arada taa Tayland'tan [17:18] "Abla deprem mi olmuş" diye bir mesaj geldi ailemiz grubuna. Elif, "Evet 4.7 Bolu. Biz okulda hissetmedik" demiş. Geçmiş olsun  dedik, Allah korusun. 20.30 gibi Eliften bir haber daha geldi: "köye geçiyoruz. Dua edin. Bolu'da yine olmaya devam ediyor." Oğuzhan: "Dikkatli olun" demiş, Elif: "İnşallah" demiş. Geç vakit [23:20] "Kızım nasılsınız" diye sordum. "Köyde amcalardayız" diye cevap verdi. Belli ki korkmuşlar. "Allah korusun kızım. Selam söyle" diye yazdım.


"
Çok geçmiş" dilekleri sabah da devam etti. Güvende olup olmadıklarını, devam ediyor mu diye sordular. Elif: "Sağ olun. Dün gece rahat uyudum" diye cevap verdi. "Biz hissetmiyoruz küçük küçük devam ediyor. En son 9 da 2 olmuş" diye de devam etti. Hepimiz "Allah korusun" dedik. Ankara'da bile hissedilmiş. Son depremlerden sonra hepimiz ürker korkar olduk. Duaya sığınıyoruz neticede; "Hayırlı cumalarımız olsun inşallah" diye yazdım ama hemen ardından da ilave ettim; "Allah nasip ederse bugün Bursaya gideceğiz".

 

Cuma namazı sonrası Bursa'ya gittik. Terminalden Kanalboyu semtine belediye otobüsü varmış onunla ve navigasyon kolaylığı sayesinde teyzemin evini kolayca bulduk. Dört katlı bir ev. Bütün katlarda onlar var. Oğlu evlenen kızı Meral 4.ncü katta, 3.ncü katta Saime, onun altında kızı Melek oturuyor. Teyzem giriş katında. Çok çile çekmiş bir kadın. Genç yaşta kocasını kaybetti. O evi yaptı ve çocuklarını tek başına büyüttü. Seksenli yaşlarda, Allah sağlık ve hayırlı ömür versin. Şadiye de oradaymış. Işın'ın nikahı için Fuatın eşi, küçük kızı Umay ve kayınvalidesi de gelmişler. Muhabbet ettik, yemek çıkardılar yedik. Saat 18.00'de Elif kızım sağolsun, "İyi yolculuklar" dilemiş.


Elif: "Nazlı da artık pasta şefi 😉" haberini verdiğinde henüz Meraldeydik. Biz dayımlara geçtiğimizde haber konuşulmaya devam ediyordu. Oğuzhan: "Nazlı aşçı oldu", Nazlı: "Aşçı değil pastacı", Oğuzhan: "Pardon pastacı hanımefendi", Nazlı: "Bi cookie yaptım begendiler menüye eklencek", Cüneyt: "Cookie? Kurabiye değil mi?", Nazlı: "Evet", Aydın: 👍☺️" 

Gece dayımlarda kaldık. Erdal'la Ayhan'da gelmişlerdi. Muhabbet ettik. Dayım da çok yıpranmış. Bir damadını, iki gelinini kaybetmiş yaşlı bir adam. Psikiatrik tedavi de görmüş ama duygusallığı hala devam ediyor. Son zamanlarda başka sıkıntılar da yaşamaktaymış.

 

Sabah onlarla vedalaşıp yeniden Meralın evine gittik. Zaten dayımların evi teyzemlere çok yakın. Onlarla da görüşüp nikahları için "hayırlı olsun" dedik, hediyesini verdik. Hatıra olsun diye bir de selfie çektim paylaştım. Böylece teyzem, Meral, Saime, Şadiye, Selma ve ben aynı karede bir araya gelmiş olduk. 

Bu arada Şadiye bana bir sürpriz yaptı annemin bir genç kızlık fotoğrafıyla Elifin ortaokul çağından resmini bulup gösterdi. Annemin resmini kardeşlerime gönderdim tanıyamadılar, annem dedim "Aaaa!" dedi Nafiye. Elife de fotoğrafını, "Bu kim acaba🙂" diye paylaştım. "O eşarp hala var😅" demiş cevaben "Selam söyleyin" diyerek.

 

O sabah saat 10:36'da Hilal'den "Kargo geldi 👍" haberi aldık. İki hafta önce ptt kargo ile Tayland'a gönderdiğimiz çanta onlara ulaşş. İçinde Tuna ve Hilal için aldığımız kıyafetler, birde Ümit'e Corona günleri kitabı vardı. Ayrıca biraz tarhana göndermiştik. Onlar için aldığımız 2kg'lık Vakıf zeytinyağını ve peyniri kabul etmemişlerdi. Toplam 3,5 kiloluk kargo için bin lira ödemiştim. Sanırım bir daha kargo düşünemeyiz. Belki oraya giden arkadaşları olursa öyle.

Hilal teşekkür etmiş. Elif: "Tuna ya oldu mu kıyafetler?" diye sormuş ona da "Tek tek denemedik ama olur" demiş Hilal. Orası sıcak, daima yaz olan bir memleket. Güle güle giysin kuzucuk.

İnternetten Susurluğa dönüş biletimizi almıştım. Sağolsun Erdal'da terminale getiriverdi. Susurluğa geldiğimizde saat 16 olmuştu. Çorbacı Hasan ustada karnımızı doyurduk.Üç saat sonra Balıkesir'e gitmemiz gerekiyordu. Son arabaymış. Trenimiz de 23.15'teydi. Gittiğimizde bir saat rötar olduğunu öğrendik. Sorun değildi bekleme salonu sıcaktı ve telefonumuzdan "Gönül Dağı'nı izleyerek vakti değerlendirdik.

 

Aynı vagonda aynı koltuklarda Ankara'ya döndük. Tren hem ucuz hem daha rahat. Gidiş dönüş ve yaş indirimi var. Pulman koltukları geniş, vagonlar ferah ayrıca temiz WC'leri var. Kütahya'dan sonra dört beş saat uyuyabildik. Bu yolculuğu otobüsle yapsaydık gidiş dönüş 1.500 TL'yi bulacaktı. Bu şekilde Susurluk gidiş gelişleri dahil toplam 700 TL'ye, neredeyse yarı yarıya oldu. Sabah saat 10 gibi gardaydık.  WhatsApp Ailemiz'e "Ankara'dayız. Geldik çok şükür" yazdım. Sibel kızım "hoşgeldiniz ❤🖐" diye karşılamış. Bu arada Hilal, "Yan tarafımıza yeni komşu taşındı , Tuna 3 ay büyük" diye yazmış. Sibel "yaşasın, arkadaş geldi Tunacığa🤗", Elif, "Tuna sevinmiştir 😊" demişler.


Geldiğimiz günün (Pazar) akşamı Cüneyt aradı. Selim ateşlenmiş. Gelip alayım sizi dedi. Yorgunduk ve Pazartesi için planlarımız vardı. Düşünelim dedik. Ertesi gün pazartesiydi ve zor durumda oldukları anlaşılıyordu. Nenne güne gitmekten vazgeçti, ben de kızılay'a erken saatte gider dönerim diye düşündüm. Böylece arayıp "yarın öğleye sizde oluruz" dedik. Çaresiz o saate kadar Cüneyt işe gitmeyecekti. 


Öyle de yaptık gittiğimizde saat 13 gibiydi. Sibel Lösante'den gelmiş, Cüneyt de işine gitmiş. Selim her zamanki sevimliliği ile "deddem!" "nennem!" diyerek koşup sarıldı. Gece bir ara ateşi çıksa da durumu fena değilmiş. Yetişmiş olduk, annesinin de yapılacak işleri varmış.

 

Pazartesi Selimle ilgilendik. Akşam İnci ile Ece de geldiler. Onlarla da sarılıp özlem giderdik. Biz de olunca biraz daha hareketli oluyorlar. İnci baya konuşkan olmuş. Bıcır bıcır. Bir kelimeyi tekrar edince söyleyebiliyor. Selimin ateşi normale düştü. İlaçları da veriliyor tabi. Salı sabahı kreşe gittiler. Temizlikçi kadın geldi gün boyu dağılmış evi toplayıp temizledi. Ben de bilgisayarda biraz çalışma fırsatı buldum. Akşam çocuklar geldi, her zamanki hareketli saatler başladı.

 

Salı banyo günüydü. Birer birer alınıp temizlendiler. Yıkanan salonda bize veriliyor. Hemen kucağımıza zıplıyorlar. Hem nennesi hem ben böyle anlarda çok mutlu oluyoruz. Bizim bardağımızdan su içmeyi pek seviyorlar. Biz olduğumuzda çorba ve mamalarını elimizden yiyorlar. İnci  özellikle nennesinin soğumuş çayından içmek istiyor. O zaman Selim de geliyor yanına tabi. O manzarayı görmek lazım. Nennesi bir birine, bir diğerine yudum yudum çay içiriyor.  Tıpkı kuş yavrularının beslenme saati gibi. Tabi nenne çayı tatlı oluyor ne olsa. Dede kucağı da öyle. Bu yüzden Elif kızımız da o fotoğraflara bakıp "Kavuşulmuş😉" notu düşş.

 

Selim dedeci, İnci daha çok nenneye düşkün. Bizimle oldukları zaman çok sorun çıkarmıyorlar, ama anne baba salonda olunca daha çok olay oluyor. Özellikle de uyumaya yakın saatte. Üçü de anne babaya çok düşkünler. Onlarla birlikte olduğumuzda müdahil olmamız mümkün değil. Sadece bizimleyken daha sakinler. Ece artık iyiden "abla" havasında. Yanlışlıkla "mama" kelimesini kullandım, hemen kaşlarını çatıp itiraz etti "Hayır! Ben bebek değilim. Yemek demelisin". Daha önce de yazdım herhalde Ece düzgün konuşan, kelimelerin farkında olan bir çocuk.   

 

21 Mart Çarşamba sabahı artık Selim oldukça iyi görünüyordu. Gece uykularında da sorun olmamış. Gidecekleri zaman epey heyecanlı oluyorlar. Saçlarını tarıyoruz. Kabanlarını giydiriyoruz. Kıpır kıpırlar, zaptetmek zor. Kreşe gitmekte oldukça istekli görünüyorlar. Bizim kucağımızdan anne babalarına uçarcasına geçiyorlar. Sonra da bize el sallıyor kuzucuklar. Bu manzaraya ben "Sabah serenomisi" diyorum. 

Rabbim sağlık versin, hasta olmasınlar. Neşeleri, yüzlerinden gülümsemeleri eksik olmasın. Anne babalarına da Allah gayret kuvvet versin. İşlerinde bol kazançları, evlerinde huzur ve mutlulukları daim olsun. Kuzucuklar böyle böyle büyüyorlar işte. Önümüzdeki ay Ece 5 yaşında, Haziranın 23'ünde de ikizler 2 yaşında olacaklar inşallah.


Sevgili torunlarım, 


Dün akşam ilk teravihimizi kıldık, ilk sahurumuza kalktık. Bugün Ramazan-ı şerifin ilk günü. Böylece kuşaklar boyu "11 ayın sultanı" diye nitelendirilip nesilden nesile devreden kutlu Ramazan ayına girmiş olduk. Bu ay Kur'an, oruç ve iyilik ayıdır. Faziletleri saymakla bitmez. 

Feyiz ve bereketlerle, af ve mağfiretlerle dolu olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın toplum hayatında yoğunluk kazandığı, ibadet hayatımızın zenginleştiği bu ay peygamber efendimizin ifadesi ile “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” olan bir aydır.


Her şeyden önce yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda indirilmiş. Cenab-ı Allah bunu kendi kelamıyla şöyle bildirmiş: "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.” (Bakara suresi 2/185)


Yine “bin aydan hayırlı” (Kadir suresi 97/2) olan “Kadir gecesi” de bu ayın içinde yer alıyor. Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. (Bakara suresi 2/183-185) Ayrıca o, sabır ve yardımlaşma ayıdır. Bu ayda sağlık ve bereket vardır denilmiş. Oruç tutarak kendini çirkinliklerden uzak tutan, iyilik çabalarını arttıran müminlere ne mutlu. İnşallah sizler de bu rahmet ve fırsat ayına eriştiğinizde onu değerlendirenlerden olursunuz. Duam budur.


Hayırlı mübarek olsun inşallah. Rabbim hepimizi sağlıkla bayrama eriştirsin. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder