9 Nisan 2021 Cuma

09 Nisan 2021 16:00 Cuma CORONA GÜNLERİ.............................El-Vekîl/Hamdele-El-Kavî/İttikaya davet

El-Vekîl/Hamdele

Bugün üç ayların 55.ncisi, Corona günlerinin de 392.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın ellibeşincisi “El-Vekîl’' var. Yine Cuma vakti imam tarafından merdivenlerde I.nci Hutbe başında okunan Hamdele" ile ilerliyoruz.

EL-VEKÎL: الوكيل Sözlükte “işinin görülmesini başkasına havale etmek” anlamındaki vekl (vükûl) kökünden türeyen vekîl “işin havale edildiği kimse” demekmiş. Terim olarak “bütün yaratıkların işlerinin görülmesinde güvenilip dayanılan, bu konuda tam yeterli olan varlık” mânasına geliyor.

Vekîl on dört âyette zât-ı ilâhiyyeyi nitelendirmekte, O’nun güvenilecek en güzel varlık olduğu, kendisine güvenen kimseyi koruduğu ve her şeyi gördüğü ifade edilmekte. Vekîl ayrıca on civarındaki âyette Resûlullah’a nisbet edilerek onun insanlara karşı zor kullanacak ya da insanların kötü davranışlarına kefil olacak bir karakterde yaratılmadığı anlatılmakta.

Kırk civarındaki âyette ise “tevekkül” kelimesi geçmekte, “Kendisi için ölümün söz konusu edilemeyeceği ebedî hayat sahibine güvenip dayan” âyetinde (el-Furkān 25/58) görüldüğü gibi Allah’a tevekkül emredilmekte, peygamberlerle müminlerin tevekkül, dua ve niyazları dile getirilmekte.[1]

Vekîl ismi Tirmizî ve İbn Mâce’nin esmâ-i hüsnâ listelerinde yer almış[2], çeşitli hadis rivayetlerinde “vekl” kavramı Allah’a nisbet edildiği gibi[3] vekîlin mânasına açıklık getiren “Hasbüne’llāhü ve ni‘me’l-vekîl” (Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir) âyeti (Âl-i İmrân 3/173) hadiste de geçmekte.[4] [5]

'O' tevekkül sahiplerinin işini üstlenen, Vekil kılınan, onlardan daha iyi onu emniyete alan, kendisine güvenilip dayanılan, hayatını Allah’a tevekkül ederek düzenleyen ve böylece O’na sığınanların işlerinde kendilerine yardım eden, tevekkül eden kullarının işlerini en iyi sonuca ulaştıran, kendisine güvenilip dayanılan, tevekkül edenlerin dilek ve isteklerini en iyi bir biçimde yerine getirecek olan" demek.

HAMDELE: Hamdele; “Elhamdülillâh” (Allah’a şükürler olsun) cümlesinin kısaltılmış şekli oluyor. Allah’a olan şükür ve övgüyü bildirmek için bilhassa vaaz ve hutbelerin, konuşma, kitap ve yazıların başında genellikle besmele ve salvele ile birlikte kullanılıyor.

Bir defasında Rasûl-i Ekrem Efendimiz, sahâbîlerden birinin Allâh’a hamd ve Rasûlü’ne salevât getirerek duâya başladığını gördüğünde, onu takdîr ederek: “Ey namaz kılan zât! Duâ et, (duâna hamdele ve salvele ile başladığın müddetçe) duân kabûl olunur” buyurmuş.[6] 

Bu yüzden iç ezan bittikten sonra hatip ayağa kalkarak 7. basamakta Cuma hutbesine"hamdele" ile başlar.


"Elhamdü lillâh,  Elhamdü lillâh, Elhamdü lillâhi rabbil alemin. Vesselatü vesselamü ala resulina muhammedin veala ali vesahbihi ecmain. Elhamdülillahi  nahmedühü  ve nestağinühü ve nestağfirühü . Ve neğuzü billahi min şüruri enfüsina ve min seyyeati ağmalina. Men yehdillahü fele mudillelehü ve men yüdlil fele hadiye lehü şerike leh.Ve neşhedü enne seyyedena muhammeden abduhü ve resulühü. "

"Hamd Allah’a mahsustur. Hamd, Allah’a mahsustur! Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur! O’na hamd eder; O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Salât ve selâm Peygamberimiz Muhammed’e, onun ehlinin ve ashabının tamamına olsun! Hamd, Allah’a mahsustur! O’na hamd eder; O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve işlerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayete erdirdiği bireyi kimse saptıramaz; O’nun saptırdığı kişiyi de kimse hidayete erdiremez. Biz, Allah’tan başka ilah olmadığına ve O’nun ortağının bulunmadığına şahitlik ederiz. Biz, Efendimiz Muhammed’in (s) de O’nun kulu ve elçisi olduğuna da şahitlik ederiz." [7] 

Hamdele'nin son kısmında devamla;

“Sallâllahü ‘leyhi ve ‘alâ alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etba‘ih ve hulefa ihir- raşidine'l - mehdiine min ba‘dih ve vüzeraihi'l-kâmiline fi ‘ahdih. Hususam-minhüm ‘alel-eimmeti hulefa rasülillâhi ale't-tahkîk. Ümerai'l-mü'minin hazret-i eba Bekrin ve ‘Umer'a ve Osmane ve ‘Aliy ve ‘alâ bakıyyeti's sahabeti ve't-tâbi‘in. Rıdvanü'llahi te‘alâ ‘aleyhim ecme‘in” der.

“Allahım Efendimiz Hz. Muhammed’e onun ailesi ve tüm ashabına salat ve selam et. Allah ona, ailesine, eşlerine, ashabına ve ona tabi olanlara (tabiin) ve raşid (ergin) halifelerine, ondan sonraki mehdilerine (hidayet eden, hidayete götüren), onun ahdindeki kamil (olgun) vezirlerine (yükünü, emanetini omuzlayanlara) salat (ve selam) etsin. Hususen onlardan (o halifelerden) müminlerin emirleri hazreti ebu bekir ve ömer ve osman ve ali ve sahabenin geri kalanı ve tabiinlere. Allah teala hepsinden razı olsun."


[1] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vkl” md.)

[2] (“Daʿavât”, 82; “Duʿâʾ”, 10)

[3] (Wensinck, el-Muʿcem, “vkl” md. [VII, 305, 306])

[4] (Müsned, I, 326; III, 7; Tirmizî, “Ḳıyâmet”, 8)

[6] (Tirmizî, Deavât, 64/3476)

[7]file:///C:/Users/User/Downloads/1.%20HAFTA.pdf

El-Kavî/İttikaya davet

Bugün üç ayların 56.ncısı, Corona günlerinin de 393.ncüsü. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın ellialtıncısı “El-Kavî’' var. Yine Cuma vakti imam tarafından merdivenlerde I.nci Hutbede Hamdeleden sonra okunan “İttikaya davet" ile ilerliyoruz.

EL-KAVÎ: القويّ  Sözlükte “güçlü olmak, gücü yetmek, bir işi gerçekleştirmek için aklen ve bedenen yeterli olmak” anlamındaki kuvvet kökünden sıfat olup Allah’a nisbet edildiğinde “her şeye gücü yeten, kudret sahibi" mânasına geliyor.

Ebû Bekir İbnü’l-Arabî kavî ile kādir arasında bir fark bulunmadığını söylemekle birlikte [1] Ebû İshak ez-Zeccâc’dan itibaren âlimler, kavî isminin “kemiyet ve keyfiyet bakımından üstün kudrete sahip olan” anlamında farklılık kazandığını kabul etmişler.

Fahreddin er-Râzî kavî isminin muhtevasını iki şekilde açıklamış: Ona göre “Allah’ın, hiçbir ferdi ve birimi dışarıda kalmamak üzere kâinatı etkilemesi” mânasına alındığında kādir, “hiçbir şeyden etkilenmemesi” mânasında kullanıldığında ise vâcibü’l-vücûd niteliğini taşır. [2]

Kuvvetli oluş vasfı yaratılmışlara da izâfe edilir, ancak onlardaki kuvvet sınırlıdır ve devamlılık arzetmez. Kavînin ayrıca “kuvvet veren” (mukvî) anlamına gelebileceği söylenmiş. Nitekim Kur’an’da, Hz. Hûd’un kavmine verdiği öğütler nakledilirken bağışlanmalarını dileyerek Allah’a döndükleri takdirde O’nun güçlerine güç katacağını ifade ettiği haber verilmiş (Hûd 11/52).

Kavî ismi dokuz âyette Allah’a nisbet edilmiş. Bunlardan ikisi “cezası çetin olan” anlamındaki şedîdü’l-ikāb terkibi, diğerleri ise “yegâne galip” mânasındaki azîz ismiyle birlikte kullanılmış ve her iki grup âyet Allah’ın muktedir olmasını gerektiren anlatımların sonunda yer almış. Kur’an’da ayrıca kuvvet kelimesi de Allah’a izâfe edilmiştir.[3]

Hem İbn Mâce hem Tirmizî rivayetinde yer alan kavî ismi [4], hadis metinlerinde ayrıca fiil kalıbında ve kuvvet kelimesiyle birlikte Allah’a nisbet edilmiş.[5]

Müslümanlar arasında kullanılan “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” (bütün tasarruf, güç ve kudret Allah’a aittir) ifadesi de birçok hadis kaynağında mevcut. [6] [7]

'O' çok kuvvetli kudretli, her şeye gücü yeten, kuvvet ve kudret sahibi, güçlü ve sınırsız kuvvet sâhibi olan, kudreti en üstün hiç azalmayan, kudret ve kuvveti karşısında herşey güçsüz olan" demek.

İTTİKAYA DAVET: İttikâ  اتكا "Sakınmak,Çekinmek, Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek, Takvâ ile amel etmek" demek oluyor. Cuma hutbesinin bu kısmında hatip minberde dinleyenleri "Allahtan hakkıyla korkup ona itaat etmeleri" için uyarıyor.

Emma bağdü feya ğıbadellah! (Bundan sonra, ey Allah’ın kulları!)

Eyyühe'l - mü'minine'l - hazirûn! (Ey burada hazır olan müminler topluluğu!)

İttekul-lahe ve etı‘ûn! (Allah’a karşı gelmekten sakının; O’na itaat edin!)


"İnne'l-lâhe me‘allezine't-tekav ve'l-lezinehüm mühsinün."
  (Nahl 16/128)

üphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir.” [8]

"Çünkü Allah takvâ ile hareket edip iyiliği seçenlerin yanındadır."[9] 

“Muhakkak ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyi olanlarla beraberdir”[10]

Yani hutbenin bu kısmında hitapla birlikte ayet meali ele alındığında dinleyenlere şöyle denmiş oluyor:

"Bundan sonra, ey Allah’ın kulları! Allah’a karşı gelmekten sakının; O’na itaat edin! Şüphesiz Allah, ondan korkanlarla, muttakilerle (takva ile sakınanlarla), iyilik yapanlar ve işini en güzel şekilde yapanlarla, ihsan edenlerle (muhsin olanlar) beraberdir." [11]

Daha sonra imam hutbenin Türkçe kısmını okumak üzere; “Yüce Allah, Kerim kitabında şöyle buyurmuştur"……" ve “Hz. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: "……" diyerek hutbe konusuyla ilgili bir ayet ve hadis okumaya geçer.


[1] (el-Emedü’l-aḳṣâ, vr. 60a)

[2] (Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 291)

[3] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḳvy” md.)

[4] (“Daʿavât”, 82; “Duʿâʾ”, 10)

[5] (Müsned, II, 298, 469; V, 297; Tirmizî, “Ṭıb”, 29)

[6] (bk. Buhârî, “Eẕân”, 7, “Teheccüd”, 21; Müslim, “Ṣalât”, 12; “Mesâcid”, 139; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 101)

[10] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 396

[11] file:///C:/Users/User/Downloads/1.%20HAFTA.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder