9 Nisan 2021 Cuma

09 Nisan 2021 16:00 Cuma CORONA GÜNLERİ.............................El-Vekîl/Hamdele-El-Kavî/İttikaya davet

El-Vekîl/Hamdele

Bugün üç ayların 55.ncisi, Corona günlerinin de 392.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın ellibeşincisi “El-Vekîl’' var. Yine Cuma vakti imam tarafından merdivenlerde I.nci Hutbe başında okunan Hamdele" ile ilerliyoruz.

EL-VEKÎL: الوكيل Sözlükte “işinin görülmesini başkasına havale etmek” anlamındaki vekl (vükûl) kökünden türeyen vekîl “işin havale edildiği kimse” demekmiş. Terim olarak “bütün yaratıkların işlerinin görülmesinde güvenilip dayanılan, bu konuda tam yeterli olan varlık” mânasına geliyor.

Vekîl on dört âyette zât-ı ilâhiyyeyi nitelendirmekte, O’nun güvenilecek en güzel varlık olduğu, kendisine güvenen kimseyi koruduğu ve her şeyi gördüğü ifade edilmekte. Vekîl ayrıca on civarındaki âyette Resûlullah’a nisbet edilerek onun insanlara karşı zor kullanacak ya da insanların kötü davranışlarına kefil olacak bir karakterde yaratılmadığı anlatılmakta.

Kırk civarındaki âyette ise “tevekkül” kelimesi geçmekte, “Kendisi için ölümün söz konusu edilemeyeceği ebedî hayat sahibine güvenip dayan” âyetinde (el-Furkān 25/58) görüldüğü gibi Allah’a tevekkül emredilmekte, peygamberlerle müminlerin tevekkül, dua ve niyazları dile getirilmekte.[1]

Vekîl ismi Tirmizî ve İbn Mâce’nin esmâ-i hüsnâ listelerinde yer almış[2], çeşitli hadis rivayetlerinde “vekl” kavramı Allah’a nisbet edildiği gibi[3] vekîlin mânasına açıklık getiren “Hasbüne’llāhü ve ni‘me’l-vekîl” (Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir) âyeti (Âl-i İmrân 3/173) hadiste de geçmekte.[4] [5]

'O' tevekkül sahiplerinin işini üstlenen, Vekil kılınan, onlardan daha iyi onu emniyete alan, kendisine güvenilip dayanılan, hayatını Allah’a tevekkül ederek düzenleyen ve böylece O’na sığınanların işlerinde kendilerine yardım eden, tevekkül eden kullarının işlerini en iyi sonuca ulaştıran, kendisine güvenilip dayanılan, tevekkül edenlerin dilek ve isteklerini en iyi bir biçimde yerine getirecek olan" demek.

HAMDELE: Hamdele; “Elhamdülillâh” (Allah’a şükürler olsun) cümlesinin kısaltılmış şekli oluyor. Allah’a olan şükür ve övgüyü bildirmek için bilhassa vaaz ve hutbelerin, konuşma, kitap ve yazıların başında genellikle besmele ve salvele ile birlikte kullanılıyor.

Bir defasında Rasûl-i Ekrem Efendimiz, sahâbîlerden birinin Allâh’a hamd ve Rasûlü’ne salevât getirerek duâya başladığını gördüğünde, onu takdîr ederek: “Ey namaz kılan zât! Duâ et, (duâna hamdele ve salvele ile başladığın müddetçe) duân kabûl olunur” buyurmuş.[6] 

Bu yüzden iç ezan bittikten sonra hatip ayağa kalkarak 7. basamakta Cuma hutbesine"hamdele" ile başlar.


"Elhamdü lillâh,  Elhamdü lillâh, Elhamdü lillâhi rabbil alemin. Vesselatü vesselamü ala resulina muhammedin veala ali vesahbihi ecmain. Elhamdülillahi  nahmedühü  ve nestağinühü ve nestağfirühü . Ve neğuzü billahi min şüruri enfüsina ve min seyyeati ağmalina. Men yehdillahü fele mudillelehü ve men yüdlil fele hadiye lehü şerike leh.Ve neşhedü enne seyyedena muhammeden abduhü ve resulühü. "

"Hamd Allah’a mahsustur. Hamd, Allah’a mahsustur! Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur! O’na hamd eder; O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Salât ve selâm Peygamberimiz Muhammed’e, onun ehlinin ve ashabının tamamına olsun! Hamd, Allah’a mahsustur! O’na hamd eder; O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve işlerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayete erdirdiği bireyi kimse saptıramaz; O’nun saptırdığı kişiyi de kimse hidayete erdiremez. Biz, Allah’tan başka ilah olmadığına ve O’nun ortağının bulunmadığına şahitlik ederiz. Biz, Efendimiz Muhammed’in (s) de O’nun kulu ve elçisi olduğuna da şahitlik ederiz." [7] 

Hamdele'nin son kısmında devamla;

“Sallâllahü ‘leyhi ve ‘alâ alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etba‘ih ve hulefa ihir- raşidine'l - mehdiine min ba‘dih ve vüzeraihi'l-kâmiline fi ‘ahdih. Hususam-minhüm ‘alel-eimmeti hulefa rasülillâhi ale't-tahkîk. Ümerai'l-mü'minin hazret-i eba Bekrin ve ‘Umer'a ve Osmane ve ‘Aliy ve ‘alâ bakıyyeti's sahabeti ve't-tâbi‘in. Rıdvanü'llahi te‘alâ ‘aleyhim ecme‘in” der.

“Allahım Efendimiz Hz. Muhammed’e onun ailesi ve tüm ashabına salat ve selam et. Allah ona, ailesine, eşlerine, ashabına ve ona tabi olanlara (tabiin) ve raşid (ergin) halifelerine, ondan sonraki mehdilerine (hidayet eden, hidayete götüren), onun ahdindeki kamil (olgun) vezirlerine (yükünü, emanetini omuzlayanlara) salat (ve selam) etsin. Hususen onlardan (o halifelerden) müminlerin emirleri hazreti ebu bekir ve ömer ve osman ve ali ve sahabenin geri kalanı ve tabiinlere. Allah teala hepsinden razı olsun."


[1] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vkl” md.)

[2] (“Daʿavât”, 82; “Duʿâʾ”, 10)

[3] (Wensinck, el-Muʿcem, “vkl” md. [VII, 305, 306])

[4] (Müsned, I, 326; III, 7; Tirmizî, “Ḳıyâmet”, 8)

[6] (Tirmizî, Deavât, 64/3476)

[7]file:///C:/Users/User/Downloads/1.%20HAFTA.pdf

El-Kavî/İttikaya davet

Bugün üç ayların 56.ncısı, Corona günlerinin de 393.ncüsü. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın ellialtıncısı “El-Kavî’' var. Yine Cuma vakti imam tarafından merdivenlerde I.nci Hutbede Hamdeleden sonra okunan “İttikaya davet" ile ilerliyoruz.

EL-KAVÎ: القويّ  Sözlükte “güçlü olmak, gücü yetmek, bir işi gerçekleştirmek için aklen ve bedenen yeterli olmak” anlamındaki kuvvet kökünden sıfat olup Allah’a nisbet edildiğinde “her şeye gücü yeten, kudret sahibi" mânasına geliyor.

Ebû Bekir İbnü’l-Arabî kavî ile kādir arasında bir fark bulunmadığını söylemekle birlikte [1] Ebû İshak ez-Zeccâc’dan itibaren âlimler, kavî isminin “kemiyet ve keyfiyet bakımından üstün kudrete sahip olan” anlamında farklılık kazandığını kabul etmişler.

Fahreddin er-Râzî kavî isminin muhtevasını iki şekilde açıklamış: Ona göre “Allah’ın, hiçbir ferdi ve birimi dışarıda kalmamak üzere kâinatı etkilemesi” mânasına alındığında kādir, “hiçbir şeyden etkilenmemesi” mânasında kullanıldığında ise vâcibü’l-vücûd niteliğini taşır. [2]

Kuvvetli oluş vasfı yaratılmışlara da izâfe edilir, ancak onlardaki kuvvet sınırlıdır ve devamlılık arzetmez. Kavînin ayrıca “kuvvet veren” (mukvî) anlamına gelebileceği söylenmiş. Nitekim Kur’an’da, Hz. Hûd’un kavmine verdiği öğütler nakledilirken bağışlanmalarını dileyerek Allah’a döndükleri takdirde O’nun güçlerine güç katacağını ifade ettiği haber verilmiş (Hûd 11/52).

Kavî ismi dokuz âyette Allah’a nisbet edilmiş. Bunlardan ikisi “cezası çetin olan” anlamındaki şedîdü’l-ikāb terkibi, diğerleri ise “yegâne galip” mânasındaki azîz ismiyle birlikte kullanılmış ve her iki grup âyet Allah’ın muktedir olmasını gerektiren anlatımların sonunda yer almış. Kur’an’da ayrıca kuvvet kelimesi de Allah’a izâfe edilmiştir.[3]

Hem İbn Mâce hem Tirmizî rivayetinde yer alan kavî ismi [4], hadis metinlerinde ayrıca fiil kalıbında ve kuvvet kelimesiyle birlikte Allah’a nisbet edilmiş.[5]

Müslümanlar arasında kullanılan “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” (bütün tasarruf, güç ve kudret Allah’a aittir) ifadesi de birçok hadis kaynağında mevcut. [6] [7]

'O' çok kuvvetli kudretli, her şeye gücü yeten, kuvvet ve kudret sahibi, güçlü ve sınırsız kuvvet sâhibi olan, kudreti en üstün hiç azalmayan, kudret ve kuvveti karşısında herşey güçsüz olan" demek.

İTTİKAYA DAVET: İttikâ  اتكا "Sakınmak,Çekinmek, Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek, Takvâ ile amel etmek" demek oluyor. Cuma hutbesinin bu kısmında hatip minberde dinleyenleri "Allahtan hakkıyla korkup ona itaat etmeleri" için uyarıyor.

Emma bağdü feya ğıbadellah! (Bundan sonra, ey Allah’ın kulları!)

Eyyühe'l - mü'minine'l - hazirûn! (Ey burada hazır olan müminler topluluğu!)

İttekul-lahe ve etı‘ûn! (Allah’a karşı gelmekten sakının; O’na itaat edin!)


"İnne'l-lâhe me‘allezine't-tekav ve'l-lezinehüm mühsinün."
  (Nahl 16/128)

üphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir.” [8]

"Çünkü Allah takvâ ile hareket edip iyiliği seçenlerin yanındadır."[9] 

“Muhakkak ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyi olanlarla beraberdir”[10]

Yani hutbenin bu kısmında hitapla birlikte ayet meali ele alındığında dinleyenlere şöyle denmiş oluyor:

"Bundan sonra, ey Allah’ın kulları! Allah’a karşı gelmekten sakının; O’na itaat edin! Şüphesiz Allah, ondan korkanlarla, muttakilerle (takva ile sakınanlarla), iyilik yapanlar ve işini en güzel şekilde yapanlarla, ihsan edenlerle (muhsin olanlar) beraberdir." [11]

Daha sonra imam hutbenin Türkçe kısmını okumak üzere; “Yüce Allah, Kerim kitabında şöyle buyurmuştur"……" ve “Hz. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: "……" diyerek hutbe konusuyla ilgili bir ayet ve hadis okumaya geçer.


[1] (el-Emedü’l-aḳṣâ, vr. 60a)

[2] (Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 291)

[3] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḳvy” md.)

[4] (“Daʿavât”, 82; “Duʿâʾ”, 10)

[5] (Müsned, II, 298, 469; V, 297; Tirmizî, “Ṭıb”, 29)

[6] (bk. Buhârî, “Eẕân”, 7, “Teheccüd”, 21; Müslim, “Ṣalât”, 12; “Mesâcid”, 139; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 101)

[10] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 396

[11] file:///C:/Users/User/Downloads/1.%20HAFTA.pdf

7 Nisan 2021 Çarşamba

07 Nisan 2021 23:30 Çarşamba CORONA GÜNLERİ.............................Eş-Şehîd/Salavat ayeti-El-Hak/Minber duaları

Eş-Şehîd/Salavat ayeti

Bugün üç ayların 53.ncüsü, Corona günlerinin de 390.ncısı. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın elliüçüncüsü “Eş-Şehîd’' var. Yine Cuma vakti imam mimbere çıkarken müezzin tarafından okunan Salavat ayeti" ile ilerliyoruz.

EŞ-ŞEHÎD: الشهيد Sözlükte “bir şeyin mahiyetine vâkıf olmak, onu bilmek, sözle ifade etmek” anlamındaki şehâdet kökünden türeyen şehîd “kesin olarak bilen, bildiğini haber verme konusunda güvenilen kimse” demekmiş. Bu kelime Allah’a nisbet edildiğinde “her şeyi gözetlemiş gibi bilen, hiçbir şey ilminden gizli kalmayan” mânasına geliyor.

Râgıb el-İsfahânî şehâdeti “iç veya dış duyular yoluyla meydana gelen bilginin ifade edilmesi” diye açıklamakta ve zât-ı ilâhiyye için kullanılan “âlimü’l-gaybi ve’ş-şehâde” nitelemesini “insanların duyularına ve sezişlerine gizli kalan hususları bilen” şeklinde yorumlamakta. [1]

Gazzâlî ise asıl anlamı “bilen” olan şehîd ile muhteva yakınlığı içinde bulunan diğer ilâhî isimlerin özelliklerini şöyle belirtmiş: İlim kavramı kayıtsız olarak düşünüldüğünde alîm ismi, bâtınî hususlara nisbet edildiğinde habîr, zâhirî konulara izâfe edildiğinde ise şehîd isimleri kullanılır. [2]

Şehâdet kavramı yedi âyette fiil kalıplarıyla, iki âyette şâhid ve on dokuz âyette şehîd biçiminde Allah’a nisbet edilmiş, bir âyette zât-ı ilâhiyye ism-i tafdîl ile “en büyük şâhid” (ekberu şehâde) diye nitelendirilmiş. Ayrıca “âlimü’l-gaybi ve’ş-şehâde” ibaresi on âyette geçmekte ve dolaylı şekilde şehîd isminin mânasını pekiştirmekte. [3]

Şehîd ismi İbn Mâce ve Tirmizî rivayetlerinde yer almış [4], Hz. Peygamber’in Vedâ haccında irat ettiği hutbenin sonlarında, “Allahım, emirlerini tebliğ ettim, şahit ol, sen şahit ol!” anlamındaki sözleriyle Allah’a nisbet edilmiş. [5]

Âlimler, şehîd isminin temel mânasının “bilen” olduğu ve şâhidden daha zengin bir muhtevaya sahip bulunduğu hususunda ittifak etmiş. Bu manada Şehîd “müşahede yoluyla meydana gelmiş ilme sahip olan varlık” demek.[6]

'O' her şeye şâhit olan, bilinenin ve bilinmeyenin şahidi olan, her zaman ve her yerde hazır ve nazır olan, her an her şeyi hakkıyla gören gözetleyip bilen, her şeyi görüp gözeten" demektir.

SALAVAT AYETİ: Cuma günü imam minbere çıkarken müezzin tarafından okunan Ahzap suresi 56.ncı ayetidir. İmam namazını, her günkü oturduğu yerde değil de cuma günleri cemaati rahatsız etmemek için minberin kapısı önünde kılar. Müezzin euzü-besmele çekerek bu ayeti okurken imam da merdivenleri çıkmaya başlar.


"İnnell
âhe ve melâiketehü yüsallûne ‘ale'n-Nebiy. Yâ eyyühe'l-lezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ."(Ahzap suresi 56.ncı ayet﴿

üphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin."[7]

"Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun."[8]

"Allah ve melekleri Peygamber'e salât etmektedirler. Ey iman edenler! Siz de O'na salât edin ve bütün içtenliğinizle kendisine esenlik dileyin!" [9]

Müezzin okuduğu ayetten sonra Peygamberimize (asm) salavât getirir.

"Allahümme salli ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve ‘alâ ali Muhammed."

"Allah'ım! Efendimiz, büyüğümüz Muhammed'e ve Muhammed'in ümmetine rahmet eyle"

Müezzin Salevât-ı şerîfe bittikten sonra ayağa kalkar ve iç ezan okur. Bu arada imam minber merdivenlerindedir. İçerde okunan bu ezan ise Cuma ezanıdır.


[1] (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şhd” md.)

[2] (el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 137, 173)

[3] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “şhd” md.)

[4] (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82)

[5] (Müsned, V, 30; Buhârî, “Ḥac”, 132; İbn Mâce, “Menâsik”, 76; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 56)

[8] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3589/56-ayet-tefsiri>

[9] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 410

El-Hakk/Minber Duaları

Bugün üç ayların 54.ncüsü, Corona günlerinin de 391.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın ellidördüncüsü “El-Hak’' var. Yine Cuma vakti imam tarafından merdivenlerde okunan Minber Duaları" ile ilerliyoruz.

EL-HAK: الحقّ Hak kelimesi “gerçek, doğru ve sabit olmak, gerekli ve lâyık olmak, olabilirlik niteliği taşımak, sürekli var olmak, gerçeğe uygun bulunmak; bir şeyi sabit ve gerekli kılmak” anlamlarında masdar ve bu anlamlara dayalı bir sıfat olup Allah’a nisbet edildiğinde “bizzat ve sürekli olarak var olan, gerçekliği mevcut bulunan, varlığı ve ulûhiyyeti fiilen tahakkuk eden” mânasına geliyormuş. [1]

Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, esmâ-i hüsnâyı dil açısından incelediği eserinde kelimenin kapsamlı muhtevasından hareketle hak için şöyle demektedir: “Allah’ın zâtı hak olduğu gibi O’ndan gelen ve O’na rücû eden her şey de haktır; ayrıca emrettiği ve yasakladığı hususlar uyarınca hareket etmek de kullar için haktır yani gereklidir”.[2]

Kur’ân-ı Kerîm’de hak kelimesi yirmisi harf-i ta‘rifsiz olmak üzere 247 yerde geçmekteymiş. Buna aynı kökten türeyen on dört isimle yirmi altı fiil sîgası da eklenince sayı 287’ye ulaşıyor. [3] Bu zengin kullanım içinde hak kavramı Allah’a pek çok yerde nisbet edilmekte olup bunların bazısında esmâ-i hüsnâdan biri olarak doğrudan zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmekte (bk. el-Kehf 18/44; el-Hac 22/6, 62; en-Nûr 24/25; Lokmân 31/30).

Hak bir âyette, “görünen ve görünmeyen âlemlerin sahibi” mânasındaki melik ismiyle birlikte kullanılırken (Tâhâ 20/114) bazı âyetlerde, doksan dokuz isim listesinde yer almayan “besleyip geliştiren” anlamındaki rab (Yûnus 10/32), “ulûhiyyeti veya adaleti apaçık” anlamındaki mübîn (en-Nûr 24/25; Beyzâvî, III, 192), “gerçek dost ve yardımcı” mânasındaki mevlâ (el-En‘âm 6/62; Yûnus 10/30) isimleriyle muhteva zenginliği kazanmakta.

Hak, muhtelif âyetlerde hakkın Allah’tan, Allah nezdinden olduğu, O’nun vaadinin mutlaka gerçekleşeceği belirtilmek suretiyle de O’na nisbet edilmiş, ayrıca çeşitli ilâhî fiillerin hakla vuku bulduğu anlatılmış.

Kur’ân-ı Kerîm’in tamamına yakın kısmında sık sık tekrarlanan hak kavramı Allah’tan başka Hz. Peygamber’e (meselâ bk. el-Bakara 2/119; et-Tevbe 9/62; en-Neml 27/79), Kur’an’a (el-Bakara 2/176; Yûnus 10/94) ve dine de (et-Tevbe 9/29, 33; el-İsrâ 17/81) nisbet edilmekte.

Hak kavramı, Tirmizî (“Daʿavât”, 82) ve İbn Mâce’nin (“Duʿâʾ”, 10) esmâ-i hüsnâ listeleri dışında başka hadislerde de çeşitli sîgalarla Allah’a nisbet edilmiş. [4] [5]

'O' Vacib ul vücut olan, varlığı hiç değişmeden devam edip duran, varlığı hiç değişmeyen, hiç yok olmayan ve gerçek olan, varlığı ve ulûhiyeti hak ve gerçek olan, Hak ve hakikatin kendisi" demek.

Minber duaları: Cuma namazının geçerli olmasının şartlarından biri de farz olan cuma namazından önce hutbe okunması. Cuma hutbesinin rüknü, İmamı Azam'a göre, Allah'ı zikirden ibarettir. Onun için hutbe niyeti ile yalnız: "Elhamdü lillah" yahut "Sübhanallah" yahut "La ilahe illalah" denilecek olsa, yeterli olur. İki İmama (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre, hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden ibarettir. Bunun en az olan derecesi, Tahiyyat mikdarı hamd ve salavat ile Müslümanlara duadır.

Hutbenin vacibleri, hatibin taharet üzere bulunması, avret sayılan yerlerin örtülü olması ve hutbeyi ayakta okumasıdır. Hutbenin sünnetleri ise, hutbeyi iki kısma ayırmak ve bunlar arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar bir zaman oturmaktır.

Bu nedenle buna iki hutbe deniyor. Bu iki hutbeden her biri hamdi, kelime-i şehadeti, salât ve selâmı kapsamalı. Birinci hutbe, bir ayetin okunması ile insanlara öğüt vermeyi, ikinci hutbe de Müslümanlara duayı kapsamalıdır. Ayrıca imamın sesi, ikinci hutbede birinci hutbedekinden daha hafif olmalıdır. Bunlar hutbenin sünnetlerinden. Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnet.

Minber merdivenlerindeki duaların okunması güzel olmakla beraber okunmadığı takdirde herhangi bir sakıncası olmadığı gibi, hutbeye veya namaza da bir eksiklik gelmiyor. Ayrıca belli bir duayı okumak da şart değil. İstediği şekilde dua edilebilir.

Ayet okunmaya başladığında imam yerinden kalkar ve minberin önünde gizli olarak bir dua okur:


“Allah
ümme ifteh aleynâ ebvâbe rahmetike ve yessir aleynâ hazâine fazlike ve keramike ya ekramelekramine ve ya erhamerrahimin.”

“Ey Cömertlerin en Cömert’i ve Ey merhametlilerin en merhametlisi Allah’ım, bize rahmet kapılarını aç, iyilik ve kereminin hazinelerine ulaşmamızı bize kolaylaştır.”

Ondan sonra, merdivenleri yavaş yavaş çıkar ve 3. basamakta durup şöyle bir dua daha yapar:


“Rabbi’şrahl
î sadrî ve yessir lî emrî vehlül ukdeten min lisânî yefkahû kavlî. Rabbi kad âteyteni minelmülki ve allemteni min te’vilil ehâdis. Rabbi zidnî ilmen ve fehmen, ve elhıknî bissâlihin. "

“Rabim göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Rabbim; gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Rabbim ilmimi ve anlayışımı artır, beni sâlihlerden eyle”.

5.nci veya 7. Basamakta:


“Allah
ümme hâzaşşe’nü leyse bişâni. Ve hâzelmekani leyse bimekani. Allahümme yessir lî emrî, ve tekabbelhü minni. Ve selamün ala cemîilenbiyai velmürselin. Velhamdülillahirabbilalemin”

“Allah’ım! Bu şerefi ben elde etmedim sen verdin. Bu makamı ben kazanmadım sen verdin. Allah’ım işimi kolaylaştır ve yaptığım işi kabul eyle. Tüm Rasullere ve Nebilere selam olsun. Hamd âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur.”

Bu duaları okumak müstahsendir ama yüksek sesle okumak bid’at görülmüş. [6] İmam dua bittikten sonra cemaata yüzünü dönüp 8. basamağa oturur ve bu esnada iç ezanı dinler. Ezan sonlandığıunda ayağa kalkarak 7.nci basamakta hutbeyi okumaya başlar.


[1] (Bağdâdî, vr. 89b; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ḥaḳḳ” md.)

[2] (İştiḳāḳu esmâʾillâh, s. 178)

[3] (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥḳḳ” md.)

[4] (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “ḥḳḳ” md.)

[5] Kaynak <https://islamansiklopedisi.org.tr/hak--esma-i-husna>

[6] (Mecmua-i Hutbe-i Şerîf, 1284 tarihli taşbaskısı, sahife: 2-3)

07 Nisan 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı208................................Str.1.1.1 Hedefleri(VI)

Str.1.1.1 Hedefleri(VI)

‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından biri olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz.  Yöntemimiz ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı Stratejik amacımızın  ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde öngörülen hedeflerin ‘Nasıl yapılacağını’ ortaya koyabilmek. ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı ikinci aşamada bu strateji için toplam 71 hedef belirlenmişti. Geçen hafta itibariyle bu hedeflerden ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında 3, ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ başlığında 3, ‘04-ULAŞIM’  başlığında 3, ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2, ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığında 4, ‘07-TURİZM’ başlığında 11, ‘08-SANAYİ’ başlığında 8 ve ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ başlığı altında belirlenmiş 23 hedeften ‘TARIM’ boyutuyla ilgili 9 adet olmak üzere toplam 45’i ile ilgili çalışma tamamlanarak REİS gazetesinde yayınlanmış oldu. Bu hafta da inşallah aynı yöntemle  ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörünün ‘TARIM’ boyutuyla ilgili 7 hedefin daha nasıl gerçekleşebileceği hakkında önerilerimizi okuyacaksınız. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘nasıl?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizin uygulanması. Zira söz konusu strateji Susurluk için belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda öngörülmüş bulunan güçlü yönlerden ve orta vadede çevreden yönelecek fırsatlardan azami ölçüde yararlanmayı hedefliyor. Böylece ilçemizin güçlü yönlerinin daha da güçlendirilmesi ve orta vadede doğacak fırsatlardan yararlanması mümkün olabilecek.

‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörünün ‘TARIM’ boyutu için ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde ‘fırsatlar’a dayalı olarak 7 hedef belirlenmişti. Durum analizi çalışmasına göre bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun gelişmesine katkı sağlaması beklenen fırsatlar: FRS.09.2-Uygulanan yeni teşvik sistemi’, ‘FRS.09.3-Tarımsal desteklemeler’,  ’FRS.09.7-Milli tarım kapsamında yürütülen çalışmalar’ ve ‘FRS.09.14-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız’ olarak tespit edilmişti. Bunlar ilçemizin mevcut tarım sektörünün dayandığı altyapının orta vadede güçlenmesine katkı sağlayacak ve gelişmesinde değerlendirilmesi gereken çevresel faktörler. Zaten ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi de bunu öngörüyor. Böylece inşallah ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı Stratejik amacımızın da gerçekleşmesi söz konusu olacak.  Şimdi bu faktörlerin sektörün TARIM boyutundaki gelişmeyi nasıl hızlandırabileceğine bir bakalım. Çünkü mademki ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ istiyoruz ve mademki bu konuda StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ şeklinde bir stratejimiz var o halde elbette bu yöndeki hedeflerimiz için söz konusu fırsatları nasıl değerlendirebileceğimizi ve onlardan nasıl yararlanabileceğimizi de düşünmeliyiz.


Ülkemizde son yıllarda bu sektörde avantajlı ve karlı bir teşvik sistemi uygulanıyor. 2012 yılında başlatılan ve Ekonomi Bakanlığı’nca uygulanan yeni teşvik sistemi ile gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki hem yerli hem de yabancı yatırımlara ivme kazandırılması öngörülmüş. Örneğin dünyada %25-%35 olan kurumlar vergisi ülkemizde %20 olarak uygulanıyor. Bu yatırım yapacak kurumsal markalar için teşvik edici önemli bir avantaj. Bu sebeple ‘HDF.1.1.1.53-Tarım işletmelerimizi uygulanan yeni teşvik sisteminden yararlanmaları için yönlendirmek’ hedefiyle hareket etmekten daha doğal ne olabilir? Ancak teşvik sistemine tüm hak sahibi paydaşların adil bir şekilde ulaşabilmesi çok önemli. Kuşkusuz bu noktada tüm ilgililere ve eğitim kurumlarına büyük görevler düşüyor. Zira teşvik sisteminden doğru faydalanabilmek için bilgiye erişim ve yetişmiş insan gerektiği ortada. Aksi halde teşviklerin ihtiyacı olana değil de parası olana gittiğini görmeye ve şikâyet etmeye devam ederiz. Bu açıdan ‘HDF.1.1.1.54-Teşvik sistemlerini takip, talep ve uygulayabilen nitelikle bilinçli insan sayısını arttırmak’ zorunlu görünüyor. 

Aynı şekilde halen uygulanan birçok tarımsal destekleme var. Milli Tarım projesi kapsamında mazot, gübre, tohum, ürün, fide-fidan, tıbbi aromatik bitki ve yem bitkileri gibi birçok önemli prim ve destekleme uygulamaları var. Ayrıca çiftçilerimize hibe, teşvik ve faizsiz kredi verilmeye devam ediliyor. O halde’HDF.1.1.1.55-Çiftçilerimize Tarımsal desteklemelerden hakkıyla yararlanabilmeleri için bilgi,  danışmanlık ve denetim hizmeti vermek’ suretiyle yardımcı olmak gerekiyor.

Tarım Bakanlığınca son yıllarda geliştirilen Milli tarım projesi kapsamında birçok çalışma yürütülüyor. Projeye göre artık havza bazlı üretim yapılacak. Havzalardaki parçalı araziler birleştirilerek verimin arttırılması amaçlanmış. Çiftçinin ekeceği alternatifli ürünler devlet tarafından belirlenecek ve ona göre destek verilecek. Çiftçi de kendi havzasında, o planlama çerçevesinde alternatif ürünleri de dikkate alarak üretim yapacak. Ülkemizde bulunan 941 havzada bu çalışmaların yürütüleceği anlaşılıyor. Hangi bölgede hangi ürünün daha sağlıklı ve verimli bir şekilde üretileceği de önceden belirlenmiş durumda. Destek verilen tarım ürünleri destekleme ödemeleri de ona göre olacak. Ziraat Bankası da aynı proje kapsamında doğal afetlerden zarar gören vatandaşların ihtiyaçlarını giderecek kredi imkânları sağlayacak. Bu sayede ekim yapılacak alanların veriminin arttırılması, üreticinin de yüksek gelir elde etmesi sağlanacak. Üreticiler belirlenen bölgelerde farklı ürünler ekerse bu konuda devlet tarafından destek göremeyecek ve verimsiz bir üretim yapmış olacaklar. Tarım Bakanlığının hangi illerde hangi ürünlerin ekilmesi gerektiği, hangi ürüne destek verileceğinin yer aldığı havza bazlı üretim projesine göre 2021 yılında Desteklenecek ürünler listelenmiş bulunuyor. Buna göre: Susurluk’ta 8 üründe; Arpa, Buğday, Çeltik, Kanola, Mısır (Dane), Ayçiçeği (Yağlık), Yem Bitkileri ve Yulafa destek verilmesi öngörülmüş. Demek ki mutlaka ‘HDF.1.1.1.56-Milli tarım kapsamında yürütülen uygulamaları bilmek ve ona uygun üretim yapmak’ lazım. Bu meyanda Şeker fabrikamızın pancar ekimine bağlı olduğunu hatırlatmakta yarar var. Yeterince ekilmezse zaten tekleyen fabrika daha da çıkmaza girebilir.

Bütün bunlar nasıl olacak? Söz konusu alan tarım olunca işletme sahipleri, çiftçiler, köylüler ve ortalama ziraat insanlarından bahsediyoruz demektir. Normalde bir ilçede böyle teşvik sistemlerini ve uygulanmakta olan tarımsal desteklemeleri tam olarak bilen ve takip eden insan sayısı oldukça azdır. Bunlar da zaten hizmet sektöründe mümkün olduğunca bu işten para kazanmaya çalışanlardır.  Ancak amaç bir avuç insanın değil, onlarla birlikte konunun gerçek ihtiyaç sahiplerince yaygın bir biçimde öğrenilmesi. Bu yüzden tarım sektöründe teşvik talep eden, tarımsal desteklemelerde hak sahibi işletme ve uygulayıcıların bu konuda mutlaka bilgilendirilmeleri şart. Ne yapılabilir?  Öncelikle teşvik ve desteklemeler konusunda mahalli basında, sosyal medyada, afiş ve elektronik billboardlarda GÜNCEL BİLGİLENDİRMELER gerekiyor. Ayrıca çiftçilere Ziraat odasınca bu konularla ilgili küçük BİLGİ BROŞÜRLERİ hazırlanıp dağıtılabilir. Teşvik ve desteklemelerden yararlanabilenlerin sayısı arttıkça nitelikli ve bilinçli insan sayısı da artacaktır. Bundan başka teşvik ya da destekleme değişikliklerinde, yeni uygulamalarda İlçe Tarım Müdürlüğü-Ziraat odası-Tic.San.Odası Borsa (TSOB) işbirliği ile periyodik BİLGİLENDİRME SEMİNERLERİ de yapılmalı. İşletmelerimizin, çiftçilerimizin teşvik ve Tarımsal desteklemelerden hakkıyla yararlanabilmeleri için gerektiğinde bu konularda DANIŞMANLIK HİZMETİ alabilmeleri de mümkün olmalı. Bunun için de bu alanda güncel takip yapabilen, deneyimli ve bilgi sahibi hizmet sektörü danışmanlarına da ihtiyaç var elbette. İlaveten teşvik ve destekleme veren kurumların da uygulamanın etkin şekilde yürütülmesini TAKİP VE DENETİM altında tutmaları gerekiyor. Son olarak ilçemizde milli tarım kapsamında yürütülen uygulamaları bilmek ve ona uygun üretim yapmak sosyal ve ekonomik kalkınmamız için gerekli bir konu. Bu husus da güncel bilgi, bilgilendirme ve takip gerektiriyor. Elbette MİLLİ TARIM PROJESİ KAPSAMINDA İLÇEMİZE UYGUN STRATEJİK SEÇİMLER YAPMAK ve uygulamak için. Bu bağlamda yukarıda sayılan araçları bu konuyu da içerecek şekilde kullanabilmeliyiz. Böylece, yıldan yıla teşvik sistemlerini, tarımsal desteklemeleri ve milli tarım projesi gereklerini bilen, takip, talep ve uygulayabilen nitelikle bilinçli insan sayısının artışı oranında tarımda daha güçlü hale gelmemiz mümkün. 


Yerli tohumlarla üretim yapmak bu projenin temel çıkış noktalarından biri ve bu konu ülkemiz için ihmal edilmemesi gereken stratejik bir alan. O halde ‘HDF.1.1.1.57-Yerli tohumu öncelemek, üretmek ve bu alanda bölge öncülerinden birisi olmak’ bir hedef olarak önümüzde.  Bunun için öncelikle yöremizde atadan kalma genetiği bozulmamış YERLİ TOHUMLARIN ÇOĞALTILMASI gerek. Bu maksatla çalışan işletmelere mutlaka ihtiyaç var. Zira devletçe de teşvik edilen bu alanda faaliyetin sürdürülebilmesinin sadece ilçemiz için değil ülkemiz için de stratejik bir önemi var. BU TÜR ÇABALARI, AMACI BU YÖNDE İNSANLARI VE KURULU İŞLETMELERİ GÖZETMEK, YARDIMCI OLMAK vazifemiz. Onları sahiplenmek sadece güne değil geleceğe yatırım yapmakla da eş anlamlı. Öte yandan ÜRETİLMİŞ TOHUMLARI ZİRAAT ODASI VE TARIM KREDİ KOOPERATİFİ VASITASIYLA TOPLAYIP PLANLI BİR ŞEKİLDE ÜRETİCİYE DAĞITMAK, bu süreci izleyip sağlıklı bereketli ürün elde edilmesine yön vermek işin bir diğer önemli kısmı. Hiç kuşkusuz MİLLİ TARIM PROJESİNİN BU KONUDAKİ PERSPEKTİFİ bize rehberlik edecektir. Bu proje kapsamında belirlenmiş uygun havzalarda sadece yerli ata tohumlarının kullanılması yıldan yıla elde edilen kazanç artışına paralel olarak giderek yaygınlaştırılabilir. Bu faaliyet zamanla ORGANİK TARIMA DA KATKI SAĞLAYARAK daha sağlıklı, daha kazançlı ürünlerin yetiştirilmesine de imkân verecektir. Dahası yerli tohumdan yetiştirilmiş SUSURLUĞA ÖZGÜ ÜRÜNLER elde edilmesine yol açacaktır. Bununsa ticaretten sanayie, lojistikten alternatif turizme kadar pek çok alanda olumlu etkileri görülebilir. Bu meyanda SEÇİLMİŞ STRATEJİK ÜRÜNLER Susurluğun tanıtımına da önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. Bu süreç emin olunuz hem yetiştiricilikte, hem pazarlamada, hem de tanıtımda bize katlamalı avantaj olarak döner. Kolay bir değişim dönüşüm değil, azim kararlılık ve sabır gerektiriyor. Ancak yerli tohumu önceleyen, yayın bir şekilde üreten bir Susurluk sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sağladığı gibi bu alanda da bölge öncülerinden birisi olacaktır.

İlçemiz ulaşım ağı bakımından çok önemli bir konumda. İstanbul-İzmir otobanı, tren ve karayolu varlığı ile ticaret ağının yoğun olduğu bu illere eş değer uzaklıkta.  Ayrıca karayolu olarak Bandırma ya 55 km Balıkesir İl Merkezine 45 km mesafede yer alıyor. Bu bağlamda konumu itibariyle İstanbul İzmir Bursa gibi büyük Pazar ve tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız tarım sektörü için önemli bir avantaj. Gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve alternatifimiz çok. Tarımsal Pazarlama Sistemi ve örgütlenmede sorunlar olmakla birlikte talebi karşılayacak düzeyde yer mevcut. Öncelikle üretilen ürünlerin daha etkin pazarlanabilmesi için HDF.1.1.1.58-Kooperatif ya da birlik olma konusunda eksiklerimizi gidermek ve bölgede lider konuma gelmek’  hedefine yönelmemiz gerekiyor. Öyle görünüyor ki orta ve uzun vadede tüketim merkezlerine yakınlık ve ulaşım imkânlarıyla ilgili avantajımız devam edecek. Bu yüzden HDF.1.1.1.59-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımızın avantajını maksimum oranda değerlendirmeyi sürdürmek’ hedefiyle hareket etmek özen göstermemiz gereken bir diğer performans. Nasıl yapacağız? Kim yapacak? Neye dayanarak ve nelere dikkat ederek bu hedefler gerçekleştirilecek? Öncelikle orta vadede hangi tarım ürünlerimizin stratejik önem kazanacağını ve GELENEKSEL PAZARLAMA ALT YAPIMIZDAKİ EKSİKLERİMİZİ GÖREBİLMEMİZ gerekiyor. Bunların sağlıklı değerlendirilmesi bazı ürünlerde satınalma, depolama, işleme ve pazarlama açısından KOOPERATİF ÖRGÜTLENMELERİNE İHTİYAÇ olduğunu gösterecektir. Örneğin sebze-meyvecilikte çok taze ve lezzetli ürünlere sahip olduğumuz biliniyor. Ancak bunlar dayanıklılık ve hızlı pazarlama sorunu olan ürünler. Organik ürünlerin de yetiştirilmelerindeki özen kadar SAKLAMA, İŞLEME, PAKETLEME VE SATIŞ SÜRECİNE DE YATIRIM yapmak gerekiyor. Bir başka örnek bu topraklarda ata tohumundan yetiştirilen nohut ve fasulye gibi bilinen ürünleri var. Bunlar da üreticisinden satın alma, depolama, işleme ve markalı ürünler olarak ambalajlanarak pazarlanması halinde çok daha fazla kazanç sağlayacaktır. Günümüzün internet ortamında BİLGİSAYAR ÜZERİNDEN SATIŞ VE İHRACAT İMKÂNLARI son derece elverişli hale geldi. Bu alanda yetişmiş gençlerimiz vasıtasıyla ilçemize özgü ürünlerin kooperatif oluşumları üzerinden pazarlanabilmeleri mümkün. Kuşkusuz böyle hamleler önce zihinlerde şekillenip girişimci insanlar sayesinde hayata geçirilirler. Ancak her yeni kooperatif üretim ve istihdam yönüyle Susurluğun sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sağlayacağı gibi ticaret ve lojistik sektörlerine de güç verecektir. Böylece kendine özgü bir stratejiyle belli ürünlerde bölgede lider konuma gelmek de mümkün. Bu arada TÜKETİM MERKEZLERİNE YAKINLIK VE ULAŞIM İMKÂNLARIYLA İLGİLİ AVANTAJIMIZIN BİLİNCİNDE OLMAK ve bu konumumuzu maksimum oranda değerlendirmeyi sürdürebilmemiz gerekiyor. Çünkü bu hedefe yönelik göstereceğimiz özen ve performans her alanda sosyal ve ekonomik kalkınma stratejik amacımıza ulaşmayı da kolaylaştıracak. Ancak bu işin nasılı TİCARET VE LOJİSTİK SEKTÖRÜMÜZÜN GÜCÜYLE de yakından ilişkili. Bir önceki hedefte öngörülen kooperatif oluşumları için de tüketim merkezlerine yakınlık ve ulaşım imkânları bir ortak payda durumunda.  

Bunun için öncelikle TARIM alanında faaliyet gösteren üreten deneyim sahibi işletmecilerimize, üreticilere, çiftçilerimize, tohumculukta bilgi görgü sahibi olanlara ihtiyacımız var elbette. Ayrıca bize bilgili iş insanları, ziraat mühendisleri, kooperatifçilik bilgisine sahip girişimciler de lazım. Yani ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ Susurluk için önemli. Bunlar arasından lazım gelen nitelikli insan gücü karşılanabilir.  Genelde tarım ürünlerimiz,  özelde seçilmiş stratejik sebze-meyve ürünleri gibi kooperatif kurulumunu gerektiren önde gelen ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ söz konusu. Yerli tohumdan elde edilen ürünler de bugün değilse de gelecekte böyle anılacaklar. Yöremizde mevcut tarıma dayalı sanayimiz bizim her daim olmazsa olmaz gücümüzdür. Özellikle bu ürünlerimizi işleyen mevcut konserve, salça, donmuş gıda ve meyve suyu  ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ bizim için stratejik önemde. ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ zaten her konuda olduğu gibi tarım sektörümüz için de başlı başına bir avantaj ve her konuda elimizin altında. Ayrıca ilçemiz bazı tarım ürünleri ve yerli tohum ile sebze ve meyvecilik alanında gerçekten dileyenlere son derece ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da sunuyor ilgilenenlere. Bununla birlikte korumak zorunda olduğumuz bir ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz var. Sahip olduğumuz bu varlık özen göstermemiz gereken çok önemli bir değer. İşte bütün bu değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde bize güç verecektir. Bu değerleri esas alarak ve onlara dayanarak etkin yol almamız mümkün.  Yolculuğumuzun sürdürülebilirliği bu ilişkinin kopmamasına bağlı. Bu istikamette çalışırken elbette bize ışık olacak ve rehberlik edecek bazı temel ilkeler de var. Bunlar; ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ olacaktır. Bu hedefleri gerçekleştirmek için önem ve öncelik sırasına göre;, Ziraat odası (İZO), Tic.San.Odası Borsa (TSOB), İlçe tarım müdürlüğü (İTM), Kaymakamlık (K), Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) müşterek görev ve sorumlulukları olması ve birlikte çalışmaları gerekiyor. Elbette Ziraat Bankası,  Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK), Esnaf odası (ESO), Yağlı Tohumlar ve Pancar Kooperatifleri de bu işbirliğinin içinde olmalılar.

yyalcin3@gmail.com