20 Aralık 2021 Pazartesi

20 Aralık 2021 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..............................Hatırlatma dozları

Hatırlatma dozları

Bugün 20 Aralık 2021 Pazartesi. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden 727 gün geçti. Coronavirüs salgını ülkemizde de 648.nci gününde. Alfa, Beta ve Delta'dan sonra Omicron adı verilen yeni varyantın tehdidi altındayız. Paylaşılan bilgilere göre bulaşıcılığı 70 kat daha fazla ama hasta ediciliği bu ölçüde yüksek değil. 

Fakat Avrupa'da vaka sayıları da endişeler de günden güne artıyor.  Yeni varyantlara karşı bu kış 3.ncü doz, hatta 4.ncü hatırlatma dozlarına ihtiyaç olacağı anlaşılıyor. Bu bile bulaşmaya engel değil ama hastaneye yatırılmalara %70 daha az ihtiyaç olabilirmiş. 

Ülkemizde 15 Aralıkta Omicron Tedbiri olarak belirlenmiş aşı takvimi üzerinden üç aydan uzun süre geçenlerin 3.ncü ve 4.ncü hatırlatma dozunu olabilecekleri açıklandı. Hafta içinde Dr. Fahrettin Koca "Kış şartlarında hastalığın bulaşması kolaylaşacak. Havalandırması sınırlı, kapalı ve kalabalık ortamlardan mümkün ölçüde uzak durulmalıdır. Aşıların belirtilen sürelere göre yapılmasının daha iyi sonuç verdiği unutulmamalı. Alması tümüyle size bağlı tedbirleri almalısınız" dedi.

Dünyada corona vakaları toplamda 275 milyonu (275.351.215) geçmiş durumda. Haftalık vaka sayısı (275.351.215-270.678.636) 4.672.579 görünüyor. Halbuki bu rakam geçen hafta 3.762.816 idi. Fark (4.672.579-3.762.816) 909.763 olmuş, yani haftalık vakalarda (909.763/3.762.816) %24,18 artış söz konusu. Yine, bir günlük ortalama (4.672.579/7) 667.511 olarak gerçekleşmiş. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında da (667.511-537.545) 129.966 kadar bir artış görülüyor.

Corona vakaları bizde de bu hafta toplamda 9 milyonu (9.189.881) geçmiş durumda. Vakalar bir önceki haftaya göre (9.189.881-9.058.975) 130.906 artmış. Bu kümülatif olarak haftalık (130.906/9.058.975) %1,45'lük bir artışı gösteriyor. Geçen hafta bu rakam 137.825 idi. Fark, (130.906-137.825) -6.919 olmuş. Yani haftalık vakalarda (-6.919/137.825) -%5,02  bir azalış var. 

Haftalık vakaların bir günlük ortalaması ise (130.906/7) 18.701  seviyesinde. Oysa yine geçen hafta bu rakam 19.689 idi. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında (18.701-19.689) -988 kadar bir azalış söz konusu. Yani -%5,02 azalış, geçen haftanın -%8,59 azalışına göre (8,59-5,02) %3,57 daha az bir düşme anlamına geliyor.

Dünyada ölümler de artık 5,3 milyonun (5.373.860) üstünde. Bir hafta içinde (5.373.860-5.325.414) 48.446 can kaybı yaşanmış. Halbuki bu rakam geçen hafta 43.531 idi.  Fark (48.446-43.531) 4.915 olmuş. Yani haftalık can kayıplarında (4.915/43.531) %11,29'luk bir artış söz konusu. Geçen hafta ortalama can kaybı 6.219 idi, bu hafta ise bu rakam (48.446/7) 6.921'e çıkmış görünüyor. Aradaki fark (6.921-6.219) 702 olmuş.

Türkiye'deki vefatlarsa artık 80 binin üstüne çıkmış durumda. 13 Aralık itibariyle de maalesef 80.591 oldu.  Buna göre bir hafta içinde (80.591-79.322) 1.269 vefat gerçekleşmiş. Bu geçen haftaya göre (1.269-1.305) -36 daha az vefat demek. Haftalık artış (1.269/79.322) %1,6 oysa geçen haftanın artışı %1,7 idi. Fark (1,6-1,7) -%0,1 haftalık vefatların geçen haftaya göre binde 1 azaldığı anlamına geliyor. 

Bir başka açıdan günlük ortalama gerçekleşen vefat (1.269/7) 181 olurken geçen hafta bu rakam 186 idi. Bu durumda geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm sayısında (181-186) 5 kadar bir azalış olmuş. Nihayet artık 200'lerin değil 190'ların da altındayız. Ancak maalesef hala ortalama her gün bir uçak dolusu insan kaybetmeye devam ediyoruz.

Ancak 20 Aralık itibariyle iyileşenlerin toplamı 8.810.147'ye ulaşmış durumda. Bu da toplam vakaların 95,87% 'i demek. Geçen Pazartesi günü bu oran 95,35% idi. Demek ki yine çok küçük de olsa (95,87-95,35) binde 52 artış var. Neticede bu hafta da geçen  haftaların umut verici gelişmesinin devam ettiğini görüyoruz. Yani günlük iyileşmeler yeni vakaların üstünde gerçekleşiyor. Son haftayı esas alırsak ortalama olarak her gün 18.701 yeni vakaya karşılık 24.588 kişi iyileşmiş.

Bir karşılaştırma yapacak olursak: Dünyadaki haftalık vaka artışı %24,18 iken ülkemizde son bir haftada görülen artış sadece %1,45 olarak görülüyor. Vefatlarda ise haftalık artış oranları  %11,29 ve %1,6 gözüküyor. Yani hem vakalarda hem de vefatlardaki artış oranlarımız dünyaya göre çok daha yavaş. 

Bu hafta hastaneye başvurup test yaptıran her yüz kişiden 5,3'ü pozitif çıkmış. Geçen hafta bu rakam 5,6, bir önceki hafta 6,1 idi. 29 kasımda 6,9,  22 kasımda 6,6, 15 kasımda 7, 8 Kasımda ise 7,9 kişi olmuştu. Bu veriler de gösteriyor ki son iki ayda pozitif vaka oranında sürekli bir düşme eğilimi var. Ülkemizdeki vakalarda ve vefat sayılarında gözlenen düşme eğilimli yatay seyir, hiç kuşku yok ki aşı uygulamasının sonucu.

Sağlık bakanımız 19 Aralıkta: "Salgının sonuçlarının günlük tablodaki verilerle ölçülemeyeceği bir dönemdeyiz. Hayatın tamamını etkileyen Covid-19’un sağlık dışı etkileri zaten öngörülüyordu. Toplumca bize düşen, bu kritik mücadelenin hayatı savunmak anlamına geldiğini bilip, salgın şartlarını hızla aşmaktır" şeklinde bir paylaşım yaptı.

Gerçekten de artık hepimiz aşının sonuçlarını biliyoruz. Kişiyi koruma altına alıyor ve hastalığın genelde hafif geçirilmesini sağlıyor. Bu kadar mı? Hayır. Aşı, toplumsal hayatın normale dönmesini de kolaylaştırıyor, öyle değil mi?

16 Aralıkta YALOVA ikinci doz aşı oranında %75’in üzerine çıkarak Mavi, BİTLİS ise %65’in üzerine çıkarak Sarı kategorisine geçtiği açıklandı. Böylece oranlar yavaş da olsa her gün biraz daha fazla yükseliyor. Diliyoruz ki salgınla mücadele için aşılarını eksik bırakanlar bir an önce kendi sağlıkları ve sosyal hayat için doğru olanı yapmalı.

2020 Martını hatırlayacak olursak aşı olmayanlar ve aşılarını eksik bırakanlar açısından bugünle 21 ay öncesi arasında büyük bir fark yok. Eğer hastalığa yakalanırlarsa sonuçta aynı virüsle mücadele edecekler. Bu yüzden Covid-19’a karşı herkes aşıyla ve tedbirle kendini korumaya almalı.

Bir hafta önce 13 Aralık itibariyle  en az 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 91,10%  ve 2. doz ortalaması ise  82,10% olmuştu. Yine o gün itibariyle 1.(56.544.501), 2. (50.961.533) ve 3.(12.684.219) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 121.804.033'ye yükselmiş durumdaydı.

Bugün ise 20 Aralık itibariyle 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 91,32% seviyesindeyken 2. doz ortalaması da 82,49% olmuş. Ayrıca 1.(56.684.204), 2. (51.202.223) ve 3.(14.786.162) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 124.912.525'ye ulaşmış durumda.

Bu verilere göre; her gün ortalama (124.912.525-121.804.033=3.108.492/7=) 444.070 doz aşılama yapıldığı ve bir haftada (444.070/121.042.428) 0,0037 kadar çok çok az bir artış gerçekleştiği anlaşılıyor. Ancak bir başka açıdan da aynı veriler geçen haftaya göre günlük ortalamada (444.070-108.801) 335.269 kadar bir artış, yani (335.269/108.801) 3,08 misli bir artış olduğunu gösteriyor. Buradan aşılama uygulamasında son haftalardaki yavaşlık bu hafta geride kalmış görünüyor.

Sağlık bakanı Dr. Fahrettin Koca 17 Aralıkta yaptığı bir paylaşımda şöyle demiş: "Hatırlatma dozu Türkiye’de erken uygulanmaya başladı ve ani vaka artışları yaşanmadı. Bu doz, aşıların yeni varyantlara karşı etkisini de artırıyor. Belirlenen aşı takvimi üzerinden 3 aydan uzun süre geçen vatandaşlarımızın hatırlatma dozunu yaptırmasını ısrarla öneriyoruz."

Neticede salgının ülkemizdeki seyrini bizler belirleyeceğiz. Aşı ile korunup tedbirlere uyarak kayıplarımızı azaltacağız. Anlıyoruz ki, yok saymakla virüs yok olmuyor ama tedbir ve aşı ile sonuçta yenilecek. Belki de covid-19 seneye herhangi bir gripten farklı olmayacak. Biraz daha gayret.

 

BİR ÖNERİ HİKAYESİ (VI)

“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu için bizim verdiğimiz cevap: “Geleceğin Susurluğu için bir Stratejik Plan uygulaması” gerçekleştirilmelidir” idi. Önerdiğimiz şeyin hedefinde Güney Marmara Kalkınma Bölgesi içinde Susurluğun orta vadeli bir alt planının yapılması vardı. İşte bu dört aşamalı tüm çalışma için tam iki yıl emek verdim. Fikir ve düşüncelerimi paylaştım.

Böylece bir çıkış yolu olarak da ‘Susurluk için orta vadeli Bölgesel özellikli bir Stratejik Plan’ önerimiz hamdolsun tamamlanmış oldu. Ancak, bu yolun yürünebilmesi için elbette ki bu önerimizin resmi bir belgeye dönüşmesi gerekiyor. Ardından da gelecek için aynı vizyona inanmak, belirlenmiş stratejileri bilinçli bir şekilde uygulamak.

Evet, yürüyüşümüzün meyvesi bir şehrin içinde olduğu çemberi kırıp, geleceği kazanma çabası olarak artık olgunlaşmış vaziyette. Çünkü neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi tasvir ediyor. Allaha hamd olsun ki artık Susurluğun herkesi derleyip toplayarak yönlendireceği ortak bir misyonu var.

Bu ürün Susurluğun önderleri tarafından sahiplenilmesi gereken bir öneri. Amacımız başından beri işte bu öneriyi ve şekillenme sürecini Susurluğa mal edip benimsetebilmekti. Duymayan kulaklara, okumayan gözlere, umutsuz gönüllere ulaştırabilmekti. Zahmet edip yazılarımı okuyanları bu yolda düşünmeye, okumaya, Susurluğun geleceği için görüş ve önerileriyle destek vermeye davet etmiştim.

Nihayetinde politik bir amacım yoktu. Aksine Susurluğun geleceği için bir konsensüs arıyordum. Amacım yolumuzu tanımak, aydınlatmak ve Susurluğu buna hazırlayabilmekti. Ayrıca bu çalışma zaten önerimiz olan stratejik planın kendisi olmayacak, onu bizzat Susurluk yapacaktı. Biz sadece yolu gösterecek, anlamayı, benimsemeyi, inanmayı, destek ve katkı vermeyi kolaylaştırmaya çalışacaktık.

Neden? Çünkü, Susurluk bugün bir yol ayrımında. Yol çatırığına gelmiş ne yöne gideceğini düşünüyor. Elbet geçmişte pek çok hata yapılmış olabilir. Geleceği görememiş, elindekileri koruyup geliştirememiş ve zaman kaybetmiş olabilir. Elbet bunların bir bir değerlendirilmesi gerekiyor. Ancak, suçlu bulmanın, kabahati birilerine yüklemenin hiçbir yararı yok. Aksine, yapılan yanlışların tekrar edilmemesi, nelerin doğru olmadığının anlaşılması için onları bilmek gerek. Bilirsek, en uygununu bulmamız kolaylaşabilir.

İki yıl sonra Cumhuriyetimizin ‘100. Yılını’ kutlayacağız. Elbette 2023’te hem ülkemizin hem de ilçemizin etrafını saran kara bulutların dağılmasını, yolumuzun açık hale gelmesini istiyor ve diliyoruz. Ancak, bunlar kendiliğinden olmayacak. Bugünden yarına hemen olabilecek şeyler de değil. Bir yol çatırığındayız, hangi yöne gidersek gidelim yolculuğun çetin ve engebeli olacağının farkında olmalıyız. Kaybedilen fırsatlar ve zaman aleyhimize işlemiş. Mevcut olumsuzluklar ayağımıza dolanmış görünüyor. 

Kuşkusuz eğitimde, kültürde,  sosyal ve manevi hayatımızda sorunlar var. Özellikle ekonomik alanda gün geçtikçe büyüyen olumsuzluklar komplike başka rahatsızlıklara da yol açıyor. Örneğin işsizlik özellikle gençlere ve aile düzenine telafisi mümkün olmayan zararlar veriyor. Her geçen gün daha fazla genç doğup büyüdükleri yeri terk ediyor. Esnafa çırak, işyerlerine işçi bulunamaz oluyor. Nüfusumuz gittikçe düşüyor, işgücü başka illerden ve ülkelerden gelenlerle karşılanabiliyor.

Şayet 2023 hedeflerinin konuşulduğu bir ortamda biz de Susurluğun bu gidişatını değiştirmek istiyorsak öncelikle durup ta kendimize “Neredeyiz?” sorusunu yöneltmemiz gerekiyor. Burada önerilen çıkış yolu zaten ülkemizde halen yürürlükte olan ‘5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’ gereği ve ‘Stratejik Yönetim’ icabı.

Bu çerçevede; mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulmalı, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmeli, ölçülebilir kriterler geliştirerek performans izlenmeli ve değerlendirilmeli.  Bu da katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyor.

Bu tarz bir yaklaşım orta vadede stratejik amaçları, hedefleri ve bunlara ulaşmayı mümkün kılacak stratejik yöntemlerin belirlenmesine yarıyor. Aynı zamanda uzun vadeli ve geleceğe dönük bir bakış açısı ile değişimin yönetilebilmesini sağlıyor.

İşte bu yaklaşıma kısaca ‘Stratejik yönetim’ diyoruz. Bu tarz bir yönetim yaklaşımı, her şeyden önce; “Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?” şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak başlıyor, bir stratejik plân ortaya konulmasıyla da olgunlaşıyor.

Susurluk için önerdiğimiz bu yöntem: Her şeyden önce bilimsel bir yöntem. Kamu yönetiminde halen yürürlükte olan 5018 sayılı yasadan kaynaklanmakta. Günlük gelişigüzel gelişmelere değil, sonuçlara odaklı olmak, sonuçların plânlanmasıyla mümkün. Değişimden korunmak için değil, bilakis kaçınılmaz değişimlerin istenilen yönde olabilmesine gayret etmek demek. Çünkü dinamik bir şekilde hareket edilerek aslında o değişimlerin bizatihi plânlanması söz konusu. Yapılan çalışmalar düzenli olarak gözden geçirilerek değişen şartlara uyarlanmakta, yani esnek bir plân anlayışıyla hareket edilmekte.

Arzu edilen ve ulaşılabilir bir geleceğe odaklanmak elbette gerçekçi olmayı da gerektirir.  Uzun vadeli bir yaklaşım sadece günü kurtarmaya yönelik olamaz. Günlük işlerin plânlanması ve sorunların halledilmesiyle ilgili değildir. Hayalci de değildir. Zira hayalle ölçülebilir amaç ve hedefler arasında çok büyük bir fark vardır. Kaldı ki, hedeflenen sonuçların nasıl ve ne ölçüde gerçekleştiğinin izlenmesi, değerlendirilmesi ve denetlenmesi aynı zamanda hesap verme sorumluluğuna da temel teşkil eder. O yüzden bu tür bir yönetim sürecinin üst düzey yetkililer tarafından tam olarak desteklenmesi şarttır. Bununla beraber, böyle katılımcı bir yaklaşım ilgili tarafların, her düzeydeki paydaşların katkısı, ortak çabası ve desteği olmaksızın başarıya ulaşamaz.

Kaldı ki bir değişim plânının olması, gerçekleştirilmesi için yeterli değildir. Plânın sahiplenilmesi ve harekete geçilmesi gerekir. Asıl olan plân dokümanı, pırıltılı şablon ve yazılı belgeler değil, yönetim sürecinin bizzat kendisidir.  Şüphesiz bu tarz bir yönetim çalışmasına en geniş katılım sağlanmalı, bu kapsamda değişik taraf ve seviyelerden insanlar sürece dahil edilmelidir. Böylece ortak akıl bir bütün olarak kendisini tanıma, çıkış yolunu ve başarıyı paylaşma fırsatı bulur. Zira bu sürecin bir yan ürünü olarak yaşanan birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon ilerde yaşanabilecek birçok olumsuzluğa da geçit vermeyecektir.

Şayet Susurluk geleceğini öngörmek, karşı karşıya kaldığı sorunları orta vadede aşmak istiyorsa alıştığı minval kısa vadeli çözümlerden uzak durmalıdır. Aksine Susurluğun orta ve uzun vadeyi öngören bir ‘stratejik planı’ olmalıdır. Burada önerdiğimiz şey elbette ki mevcut sorunlarıyla uğraşmayı, projeleri sonuçlandırmayı ve günlük hizmetlerin verilmesini durdurmaz.

Belediye görevi olan hizmetleri sürdürecek, siyasi partiler vaadlerini yerine getirecek ve Mülki idare de vazifesini yürütecektir. Ticaret ve sanayi odası, esnaf kuruluşları, mahalli basın, sosyal medya ve sivil toplum örgütleri varoluşlarının gereğini yapacaklardır. Burada farklı olan şey hep birlikte stratejik plân çalışmalarına sahip çıkmak, katılmak ve destek vermektir. Şayet böyle bir çalışmayı nasıl yapabiliriz? endişesi olursa yakın üniversitelerden d destek alınabilir.

“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusuna cevap bulmak elbette ki işkembe-i Kübra’dan atmakla olmayacaktır. Bu anlamda Stratejik plân hiç te kolay bir çözüm yolu değildir. Zaman, emek ister, en çok da adanmışlık, inanmışlık ister. Ancak başarılırsa gelecek 10-20 yıl için geçerli bir vizyon ve uygulama stratejileri ortaya çıkacaktır.

Hiç kimse “ne yapabilirim ki?” demesin. Hz. İbrahim için gagasında bir damla su taşıyan serçe kadar da mı olamıyoruz? Susurluk için herkes bir şeyler yapabilir. Düşünceleriyle, fikirleriyle, önerileri ve katkılarıyla. Hiçbir şey yapmıyorsa yolda ‘diken’ olmasın yeter. Susurluğun geleceğini, evlatlarının nasıl bir ortamda yaşayacağını düşünen herkes en azından bir dua da mı edemez?

Biliriz ki vatan ve millet sevgisi diğer her şeyin üzerindedir. Bu çerçevede bize geleceği planlayabilme kabiliyeti ve plana sadakat kadar “girişim ve teşebbüs ruhu” da gerekiyor. Çünkü bunlar Susurluğun beka meselesi olan yeni iş sahaları açılması konusunda adeta ihtiyacımız olan bir tür dinamo işlevi görecekler. Girişimcilik; düşünme ve düşündüğünü hayata geçirme demektir. Bu anlamda Susurluğun her kesiminde gelecek için topyekûn bir seferberlik, çalışma isteği ve girişimcilik gücü için bir an evvel harekete geçmeliyiz.

Plân hazırlığını kimler yapacak, Katkı verecekler ve paydaşlar kim, Planın yazılması, izlenmesi ve güncellenmesinden kim sorumlu, Kimler uygulayacak, Sorumlular kim ve kimler etkilenecek?  Bu soruların cevapları da var elbette:

Planı Susurluğun bizzat kendisi, gençleri ve gelecekteki nesilleri için yapacak. Sayın Kaymakam’ın başkanlığında, Kent Konseyinin sahipliğinde, Ticaret Odasının, İlçe hizmet birimleri, Belediye, Siyasi partiler, Sivil Toplum örgütleri ile diğer paydaş gönüllülerin katılım ve katkısı ile olacak. Planın yazım, uygulama, değerlendirme ve güncelleme çalışmaları için bir sekretaryası bulunacak. Bizim bu yoldaki çabalarımız ise sırası geldiğinde harekete geçecek mekanizmaya bayrağı devretmekten ibaret. Biz bir öneri ortaya koyup Susurluğun gelecek vizyonuna, yani bizim ‘Yeşilelma’mıza giden bir istikamet göstereceğiz. Bayrağı devralacaklar bu çizgiyi temize çekecek ve gerçekleştirecekler.  Unutulmamalı ki gelecek bizlerden çok gençlerimiz, çocuklarımız ve torunlarımız içindir.

Stratejik Plan yapılabilirse, 2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için yapacak çok şey var. İşte belirlenen hedeflerin ‘kim tarafından’ yerine getirileceği sorusu bu noktada önem kazanıyor. ‘Önce insan’ bakışıyla gerek ‘stratejik plan yazılması’, gerekse de ‘stratejik plan uygulaması’nda görev alacak kişiler başarı için daha yolun başında +%50 demek.

Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve ‘TEMEL İLKELER’e sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Bu sebeple Stratejik Plan yazım ve uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki temel ilkelere dayanma gereği var.

Ayrıca geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak, onlara dayanarak güç almak ve onları geleceğe daha etkin bir şekilde taşımak da gerekiyor. Bu bağlamda; ‘DEĞ.1-İyilik’, ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’, ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’, ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’, ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’, ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’, ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ ve ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’ dayandığımız TEMEL DEĞERLER.

III.ncü aşamada bu nedenle tüm hedeflerin temel değerlerimiz ve ilkeler ile ilişkilendirilmesi yapılarak birer güçlü yön ve avantaj olarak onlardan mutlaka yararlanılması önerildi. Hedeflerin, kodlama suretiyle stratejik amaç ve stratejilerle bağlantısı sabitlendi. Böylece her hedefin içeriği ve gereğine göre bazen Kaymakamlık (K), bazen Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB), bazen Belediye(B), bazen Kent Konseyi (KK),  bazen de İlçe Müdürlük/ kurum kuruluşlarının liderliği öngörüldü.

Onlara da yine yerine göre Siyasi Partiler (SP), Muhtarlar ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde; Yöre Milletvekili, İl Teşkilatları ve Büyükşehir başkanlığından sağlanan Siyasi Güçle(SG) Ankara’daki Bakanlık/Kurum kuruluşlarından yardım almayı sağlayabilmeliler. Bütün bu işler Kaymakam başkanlığındaki Stratejik Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Çevre Üniversiteleri (ÜN), Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli.

İşte tam da bu noktada III.ncü aşamada yapılan tablolaştırmalar sayesinde hedefleri tüm bu unsurlar ve bağlantılarıyla birlikte  topluca izleme imkanı da var.

Bu konuda edindiğimiz bilgileri artık toparlamalı, aklımızı ve tecrübemizi kullanmalı ama yüreğimizi de ortaya koyan bir çözüm formülü geliştirmeliyiz. Elbette en önemli sorun Susurluğun geleceği ve istikrarlı bir gelişme ile daha üst seviyelere ulaşabilmesidir. Bu da sadece “olması lazım, iş sahası lazım, lazım…lazım…lazım…”diyerek olmuyor.

(Devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder