27 Mayıs 2021 Perşembe

28 Mayıs 2021 23:30 Cuma CORONA GÜNLERİ...................................Corona tüneli

Tünelden çıkıyor muyuz?

Corona günlerinin 441.ncisindeyiz. Bu karabasan başlayalı neredeyse 1,5 yıl oluyor. Her dalga ya da kabarmada yüreğimiz sıkıştı, her inişte "acaba?" diye umutlandık. Böyle modern bir zamanda, güya ilimlerin ve teknolojinin en gelişmiş olduğu bir çağda insanlık büyük bir şokla sarsıldı. Küçücük bir virüsün küresel ölçekte ne biçim bir kâbusa dönüştüğünü gördük, yaşadık. Ne gelişmişliğimiz, ne de sahip olduğumuz güç böyle bir felaket karşısında işe yaramadı. 

Tek umut aşıydı, onu da geliştirme ve üretme çalışmaları neredeyse bir yılı aldı. Şimdi 10'a yakın aşı çıktı meydana, ancak aralarındaki didişme ve çekişmenin ardı arkası kesilmiyor. Yüz milyar dolarlık pahalı bir dalaş bu. Üstelik 8,5 milyar nüfuslu bir dünyada yalnızca 1-1,5 milyarlık zengin ülkeler arasında dönüyor. Dünyanın geri kalanı şu anda onların gündeminde yok. Kendi başlarının derdindeler.

Evet, bir buçuk yıl sonra insanlar nihayet aşı olabiliyorlar. Yarısı oldu desek diğer yarısının olması da yaklaşık 6 ay sürer. Nerden baksanız 2021 yılı da böyle geçecek demektir. Görüyor musunuz bakın iki yıl nasıl da heba olup gitti. Genlerimize kadar işleyen pandemi izi, ölümler, sağlık sorunları ve ruhsal problemlerin iç karartan etkileri kolay kolay hafızalarımızdan silinmeyecek. Düşünsenize bu dönemde gözünü açıp büyüyen çocuklar bu "hastalık var!" korkusunu hiçbir zaman unutmayacaklar. Bu ne kadar sarsıcı bir imtihan.

"Evde kal!", "Temizlik, maske, mesafe" sloganlarıyla yaşadığımız bu iç karartıcı "tünel" sanırım sadece bizim ülkemizde değil bütün insanlık için hep endişeyle hatırlanacak. İçinde yol alırken "baharda bitecek", "yıl sonunda normale döneceğiz" ya da "Bu yaz rahatlayacağız" umutlarıyla geçti. Bazen çok yakınımıza kadar sokulan ölüm rüzgarları hayatta sadece umutların değil, düşünülmesi gereken akibetlerin de olduğunu gösterdi.

Kişisel dünyalarımızda, iş yaşamımızda, aile ve sosyal hayatımızda önemli tahribatları oldu salgının. Elbette bunlar sadece sağlıkla ilgili değildi; psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlara da sebep oldu coronavirüs. İnsanlar kadar; Hükümetler, aileler, işverenler ve çalışan kesimler de halen  bu yıkıcı tsunaminin enkazıyla meşguller. Neredeyse bütün insanlığın diline gelen tek bir dua var: "Allahım bitsin artık bu hastalık!"

Gencinden yaşlısına, çalışanından emeklisine, erkeği ve kadını hep birlikte artık "tünelin sonunu görmek istiyor". En çok duyulan konuşma; "Çok sıkıldık, çok bunaldık" muhabbeti.

Türkiye olarak yeni bir umudun şafağındayız. Ama yine de sorular üst üste zihnimizde. 1 Haziran "Normalleşmeye mi açılacak" yoksa Yine bir "bahar aldatmacası" yaşadıktan sonra  yine o karanlık tünellere geri mi döneceğiz? "tünelin sonuna mı geldik" yoksa "karanlıklara dalmadan önce kısa bir nefes alma molası" daha mı vereceğiz?

Dileğimiz bu günleri bir daha yaşamamak üzere artık geride bırakmak. Ancak en iyi bakış açısıyla bile sona erme sürecinin bu günden yarına pat diye olmayacağını biliyoruz. Muhtemelen her şey olumlu giderse bu da yıl sonunu bulacak. Ya da umutlar bir sonraki bahara kalabilir.

Neticede bu salgın küresel çapta bir hastalık. Dünyanın gelişmiş ülkeleri herkesi aşılasa bile dünyanın geri kalanı ne olacak? Onlar hallolmadan bu pandeminin sona ermesi teorik olarak mümkün değil. Hiçbir sınırın virüse duvar olamadığı geçtiğimiz süreçte gayet iyi anlaşılmış olmalı. Nasıl ki Dünya Sağlık Örgütü tarafından covid-19 küresel pandemi ilan edildi, aynı şekilde "artık bitti" denmeden de bitmiş olmayacak.

Dileriz o gün çok uzak olmaz. Gönlümüzce gezmeyi, sarılıp kucaklaşmayı, yasakların olmadığı günleri, işyerlerinin açık herkesin işinde gücünde olduğu sabahları ve akşamları, kaygısızca kalabalıklarda yürümeyi ve korkusuz günler geceler geçirmeyi çok özledik.

Tüneldeki haller

Corona günlerinin 442.ncisinde bir Cuma günündeyiz. Corona günlerinde hayat da kendi sarmalını öre öre yoluna devam ediyor. Ona dur durak yok. Dünya savaşı da çıksa, küresel felaketler de yaşansa, corona gibi pandemik salgınlar da türese o akışını değiştirmez. Denize ulaşmaya odaklanmış nehirler gibi akibete doğru yol almayı sürdürür. İş insanoğlunda; her ne olursa olsun bir yolunu bulup ayakta kalmaya, imtihanını tamamlamaya mecbur.

Adı "Corona günleri" olsa da yolculuk hep aynı. Sanki hızla yol alan bir otobüstesiniz; akıp giden manzara, geçtiğiniz şehirler, sabah güneşi ya da akşam karanlığı, yağmur, kar, soğuk sıcak hepsi dekormuş gibi. Yolculuğunuzun sizi çepeçevre saran, biteviye değişen yenilenen ortamını oluşturuyor. O yolculuğu sade biriyle anlatamazsınız. Rengiyle, sesiyle, olumsuzlukları ve güzellikleriyle içinden geçtiğiniz herşey katkı sunar hayatınıza.

Hastalık da böyle bir şey, sağlık ta. Mutluluk da o yolculuğun içinde, zorluk ya da acılar da. Corona günlerini bir tünele benzettik ya, orada bile takip eden iki saniye boyunca gördüğünüz yaşadığınız şeyler asla birbirinin aynı değildir. Yola odaklanmışsanız farkları pek önemsemezsiniz. Ancak bu onlar yok demek değildir.

Şu yaşadığımız 1,5 yılı bir düşünelim. Aynı süreçte ne felaketler de yaşandı dünyada. Seller oldu, depremler yıktı geçti, kasırgalar fırtınalar koptu dünyanın çeşitli yerlerinde. Darbeler oldu, savaşlar çatışmalar sürüp gitti yakınımızda uzağımızda. Terör can almaya devam etti, insanlar sinek gibi öldü patlayan bombalarla. Siyasilerin yüreğimizi ağzımıza getiren atışmaları oldu sıkça. Ekonomik savaşlar, ambargolar, yaptırım kararları bütün hızıyla devam etti aynı süreçte.

Corona vakalarına, ölümlere, korkulara, hastanelerdeki çaresizliklere, hükümetlerin bazen sıkılaşan bazen gevşeyen tedbir kararlarına o kadar odaklıydık ki, bütün bu diğer olup bitenlere dikkatimizi vermek mümkün olamıyordu. "Ne zaman bitecek bu hastalık?" sorusu "Bu tünelin ucu ne zaman görünecek?" hissiyatıyla adeta bir olmuştu. "Ne olacak?" sorusu bizi o kadar meşgul ediyordu ki ömrümüzden ömür gittiğini bile fark edemiyorduk. 

Bu 1,5 yıl içinde iki ramazan, üç bayram geçirdik. İki kış bir yaz yaşadık, fark edemedik ama ikinci bahar da bitti bu arada. Mesela bugün Cuma. Müslümanlar için başlı başına önemli bir gün. Haftanın bayramıdır denilmiş bu yüzden. Her hafta defalarca geldi geçti hayatımızdan. Bazen cumaya bile gidemedik, hava uygun olduğunda açık alanlarda kıldık bazen. Kuru Cuma paylaşımları çoğaldı belki ama Cuma bilincinde önemli bir zaafiyet yaşadık, yaşıyoruz ümmet olarak.

Bu pasiflik; Mescidi Aksa işgal edilirken, oradaki Filistinliler itilip kakılırken, kovulup evlerinden çıkarılırken, hatta kadir gecesi ve bayramda uçaklarla masum çocuk ve kadınlar katledilirken de devam etti. Mübarek belde Kudüsü şerifte, Gazzede İslamın izzeti ayaklar altına alınırken "yeter artık!" bile diyemedik. İslamın gür sedasının sesi işitilemedi bir türlü. Zalimlerin zulmü dünyanın gözü önünde kanırta kanırta ifa edildi yine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder