1 Nisan 2021 Perşembe

01 Nisan 2021 21:30 Perşembe CORONA GÜNLERİ...........................................El-Mucîb/Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerike leh-El-Vâsi'/Duaya davet

El-Mucîb/Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerike leh

Bugüüç ayların 47.ncisi, Corona günlerinin de 384.ncüsü. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esmayı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsnanın kırkyedincisi El-Mucîb' var. Yine tesbihat sonrası dua öncesi söylenen “Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerike leh" zikri ile ilerliyoruz.

EL-MÜCÎB: المجيب  Sözlükte “kesmek; birinin susmasını sağlamak” anlamındaki cevb kökünün “if‘âl” kalıbından (icâbet) sıfat olan mücîb “dua ve dileklere olumlu cevap veren” mânasına geliyormuş. [1]

İcâbetin asıl anlamı “cevap vermek suretiyle söz söyleyenin kelâmını kesmek”. Râgıb el-İsfahânî taleplerin ve onlara mukabelede bulunmanın biri sözle, diğeri fiille olmak üzere iki şekilde gerçekleştiğini söylemiş. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Allah’ın davetçisine icâbet ediniz” meâlindeki âyet (el-Ahkāf 46/31) birincisinin, “Ey Mûsâ ve Hârûn, ikinizin de talebi kabul edilmiştir” âyeti de (Yûnus 10/89) ikincisinin örneğini teşkil ediyor.[2]

İcâbet kavramı beş âyette zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilmekteir. Bunlardan biri mücîb şeklinde olup Hz. Sâlih’in kendi kavmine hitabı sırasında, “Allah’tan bağışlanma isteyin ve O’na dönün, zira benim rabbim kullarına çok yakındır, dua ve isteklerini kabul edendir” şeklindeki ifadesinde (Hûd 11/61) yer almakta. “Nûh bize yalvarıp yakarmıştı. Doğrusu biz en güzel biçimde cevap verenleriz” âyetinde ise (es-Sâffât 37/75) mücîb ismi tâzim amacıyla çoğul olarak kullanılmış. İcâbet kavramı üç âyette fiil kalıplarıyla Allah’a izâfe edilmiş. Kur’ân-ı Kerîm’in dokuz âyetinde yine cevb kökünden türeyen “isticâbet” kavramı da Allah’a nisbet edilmiş.[3] İsticâbetin “icâbet” anlamında olduğu genellikle kabul edilmekle birlikte Ebü’l-Bekā ikisi arasında fark bulunduğunu kaydediyor. İsticâbet talebe “olumlu cevap verme” mânasına geldiği halde icâbet “mutlak olarak cevap vermek” demekmiş ve bu cevabın menfi olması da mümkünmüş.[4]

Mücîb ismi İbn Mâce (“Duʿaʾ”, 10) ve Tirmizî (“Daʿavât”, 82) rivayetlerinde yer almış, icâbet ve isticâbet kavramları birçok hadiste zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilmiş. [5] İbn Abbas’ın naklettiğine göre Hz. Peygamber’in dua ve niyazlarından birinin son kısmı şöyle: “Rabbim! Duamı kabul et, günahımı bağışla, çağrıma icâbet et, hak yol için kullandığım delilleri daima geçerli kıl, kalbimi hidayetten ve dilimi doğruluktan ayırma, kalbime gelebilecek kin duygularını benden uzaklaştır!” (Müsned, I, 227).

Mücîb Allah’ın fiilî sıfatları grubu içinde yer alır. Abdülkāhir el-Bağdâdî ve Fahreddin er-Râzî mücîbin “sözle mukabele eden, ezelde mütekellim olan” mânasına alınması halinde zâtî isimlerden olabileceğini kaydeder. Mücîb latîf, tevvâb ve gafûr isimleriyle anlam ilişkisi içinde bulunur.[6]

'O' İcâbet eden, kendine yalvaranların isteklerine ve dualarına cevap veren, kulları dua ettiğinde ona cevap verip dualara icabet eden, ellerimizi açıp dua ettiğimizde bizi kapısından boş çevirmeyen, duaları kabul eden, istediği şeyleri karşılıksız koymayan, tüm dilek ve muradlarını veren" demek.

LA ILAHE ILLALLAHÜ VAHDEHÜ LA ŞERIKE LEH:  لَهُ شَرِيكَ لَا وَحْدَهُاللَّهُ  إِلَّا إِلَهَلَا   Bu zikir, tesbihattan sonra duaya geçiş aşamasında söyleniyor. “Lâ ilâhe illAllâhü vahdehû lâ şerîke leh” kısaca “Allâh’tan başka hak ilâh yoktur. O birdir ve tektir, ortağı yoktur” mânâsına geliyor.


Tamamı "Allâh-ü Ekber, Lâ ilâhe illAllâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü ve lehu`l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadir" dir. Tekbîr, tehlîl ve tahmîd içeren çok değerli zikirlerden biri.

Anlamı: "Allah Teala'dan başka ilah yoktur, tek ilah sadece odur, ortağı da yoktur. Bütün mülk ona aittir. Bütün hamdü senalar onadır. Her şeye kadirdir" şeklinde.

Veya: “Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O tektir, eşi ortağı yoktur, mülk o'nundur, hamd o'na mahsustur. O her şeye kadirdir; diriltir, öldürür. Bütün hayırlar onun kudret elindedir. O'nun her şeye gücü yeter.”

Daha detaylısı: “Allâh’tan başka ibâdete layık hak olan hiçbir ilâh yoktur. O, zatında rablığında ve ilâhlığında, isimlerinde ve sıfatlarında birdir ve tektir, eşi ve benzeri, misli ve ortağı yoktur.

الْمُلْكُ لَهُ Mülk yani yarattığı şeyler O’na aittir. Kâinatta her ne varsa O’nundur. Bu sebeble mahlûkat hakkında her türlü hüküm verme yetkisi de yalnızca O’na aittir. Kanun koyma, yaşam şekli belirleme, haramlar ve helâllar tayin etmek de, sadece O’nun hakkıdır.

الْحَمْدُوَلَهُ  Hamd yani sınırsız ve kayıtsız olarak hakîki mânâda övülmek ve yüceltilmek yalnızca O’na mahsustur. Hamdın tamâmı tüm çeşitleriyle O’nundur.

 قَدِيرٌ شَيْءٍعَلَى كُلِّ   وَهُوَ  O, her şeye gücü yetendir. O’nun kudreti sonsuzdur. Gücünün üzerinde başka hiç bir güç yoktur. Daim gâlib olandır. Dilediğini dilediği zamanda yapmaya gücü yetendir.”

Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca şu duayı okurdu: “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Allâhümme lâ mâni‘a li-mâ a‘tayte ve lâ mu‘tıye li-mâ mena‘te velâ yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü.”[7]

Manası şöyle: “Allah’tan başka ilâh yoktur, yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter. Allahım! Senin verdiğine engel olacak, vermediğini de verecek bir kimse yoktur. Senin lutfun olmadan hiçbir zengine serveti fayda vermez.”

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her namazdan sonra kim otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh, otuz üç defa Allâhü ekber der, yüze tamamlamak için de lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr: Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter” derse, günahları denizköpüğü kadar çok olsa bile affedilir.[8]

Amr İbnu Şuayb an Ebîhi an Ceddihî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Duaların en faziletlisi Arefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehü'l mülkü ve lehü'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, her şeye kâdirdir.) sözüdür." [9] 

Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim, sabah namazının peşinden 'La ilâhe illallahu vahdehu la şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehû'l-hamdü bi-yedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey'in kadîr.' (Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur, mülk ona aittir, hamdler de ona layıktır, her çeşit hayır O'nun elindedir. O her şeye kadirdir.) derse kendisine, Hz. İsmail evlatlarından bir köleyi âzâd etmiş gibi sevap yazılır." [10]


[1] (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “cvb” md.; Kāmus Tercümesi, I, 98-99)

[2] (el-Müfredât, “cvb” md.)

[3] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “cvb” md.)

[4] (el-Külliyyât, s. 51; krş. Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “cvb” md.)

[5] (Wensinck, el-Muʿcem, “cvb” md.)

[7] Buhârî, Ezân 155, İ‘tisâm 3, Kader 12, Daavât 18; Müslim, Mesâcid 137, 138. Ayrıca bk. Müslim, Salât 194, 205, 206; Ebû Dâvûd, Salât 140, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Tatbîk 25, Sehv 85, 89

[8] Müslim, Mesâcid

[9] [Muvatta, Kur'ân 32, (1, 214, 215); Tirmizî, Da'avât 133, (3579)]

[10] (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte)

El-Vâsi'/Duaya davet

Bugüüç ayların 48.ncisi, Corona günlerinin de 385.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esmayı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsnanın kırksekizincisiEl-Vasî’' var. Yine tesbihat sonrası duaya geçiş sırasında söylenen “Duaya davet" cümleleriyle ilerliyoruz.

EL-VÂSİ': الواسع Sözlükte “bir nesne bir şeye geniş gelmek, onu içine alıp kapsamak; güç yetirmek” anlamlarındaki se‘a (si‘a) kökünden türeyen vâsi‘ “bir şeyi içine alacak şekilde geniş olan; güç yetiren” demekmiş. Terim olarak “ilmi, rahmeti ve kudreti her şeyi kuşatan” diye tanımlanabiliyor. Lugat âlimleri kelimenin kökünden hareketle vâsi‘ ismine “her türlü isteğe karşı ihsan ve lutufkârlığı yeterli olan, ilmi her şeyi kuşatan, rızkı bütün yaratılmışlara yayılan ve rahmeti her şeyi kapsayan” mânası vermişler. [1]

Kur’ân-ı Kerîm’de sea kavramı altısı fiil, üçü isim kalıpları, dokuzu da vâsi‘ şeklinde zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilmiş. [2] Bu kullanışlarda söz konusu kök, “ilim, rahmet, mağfiret, zenginlik ve kudret” mânalarına gelen kelimelerle ilişki içinde bulunmakta.

“Sea” kavramı çeşitli hadis rivayetlerinde daha çok rızkı genişletme ve geçimi kolaylaştırma bağlamında Allah’a izâfe edilmiş [3], vâsi‘ ismi Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listesinde yer almıştır.[4]

Esmâ-i hüsnâ şârihlerinin yanı sıra müfessirler de vâsi‘ ismini sözlük anlamları ve Kur’an’da yer aldığı âyetler bağlamında açıklamaya çalışmıştır. [5]

'O' lütfu bol olan; bağışlaması bol ve rahmeti çok olan; bütün sıfatları sonsuz ve sınırsız olan; ilmi ihsanı, mağfiret ve merhameti her şeyi kuşatan;  geniş rahmeti, kudreti ve sınırsız ilmi ile bütün varlıkları kuşatıcı olan; yarattıklarına maddî ve manevî genişlik veren" demek.

DUAYA DAVET: Tesbihatın son tekbiri "Allahüekber" çekildikten sonra "Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerike leh…” zikrini okuyup, hemen devamında "Sübhane Rabbiye'l-aliyyi'l- âğle'l-vehhab" ya da  "Allahümmehşürna fi zümretis salihin" diyerek duaya geçiliyor.

الوهاب اغلى علييل ربييل سبحان  "Sübhane Rabbiye'l-aliyyi'l- â'le'l-vehhab" cümlesinin anlamı: "Çok bahşedenlerin en yücesi olan Rabb'im! Sen noksan sıfatlardan münezzehsin" demek.


الصَّالِحِينَ زُمْرَةِ فِي احْشُرْنَا  اَللّٰھُمَّ 
"Allahümmehşürna fi zümretis salihin" ise "Allahım, bizi mahşerde salihler topluluğu ile yargıla. Allah’ım bizi salihlerle haşret" anlamına geliyor.

لِلْعَالَم۪ينَ رَحْمَةً اِلَّا اَرْسَلْنَاكَ وَمَٓا "Vema erselnake illa rahmeten lil alemin" Enbiyâ suresinin 107.nci ayeti. Anlamı şöyle: "Ve seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik". Ancak bu ayetin burada doğru yerde kullanılmadığı, sünnet olan "sübhane rabbiyel aliyyil alel vehhab" demenin daha doğru olacağı ifade ediliyor. Ben de öğrenmiş oldum.

Bundan sonra herkes ellerini açıp içinden kendi istediği şekilde, Allah’a dua eder.


[1] (Lisânü’l-ʿArab, “vsʿ” md.; Kāmus Tercümesi, III, 447-448).

[2] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vsʿ” md.)

[3] (Wensinck, el-Muʿcem, VII, 209)

[4] (“Duʿâʾ”, 82)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder