3 Şubat 2021 Çarşamba

03 Şubat 2021 Çarşamba 22:00 SİTE YÖNETİMİ.....................................Orjan’ın ‘zaman tünelleri’

Orjan’ın ‘zaman tünelleri’

Tünel kavramını sözlükler şöyle tanımlıyor: “bir yandan öbür yana geçebilmek için yerin altında, genellikle dağların içinde açılan, çevresi kapalı yol.” Zaman kavramı ise “bir iş ya da oluşun, bir eylemin içinde geçmekte olduğu, geçtiği ya da geçeceği süre” olarak tarif edilmiş. İkisi bir araya gelince zaman tüneli; “değişik zamanlar arasında geçişi sağlayan kesintisiz zaman dilimi” anlamına geliyor.

Bir bilim kurgudan bahsetmiyorum. İnsan hayatında, kurum ya da şehirlerin yaşamında da böyle zaman tünelleri olur. Arkaya baktığınızda geçen yılları, güzellikleri, zorlukları ve değişimleri görürsünüz. İçindeyken size ne kadar da dar gelmiş, yaşanan hoşluk ve mutlulukların tadı ise damağınızda kalmıştı. Sürekli bir yaşam mücadelesiyle geçen zaman adeta bir tünel gibi sizi getirip bugüne bırakıvermiş. Şimdi de ileriye baktığınızda aşmak zorunda olduğunuz bir sürü güçlük, karmaşık sorunlar, umutlar ve sürprizlerle dolu dönemeçler görüyorsunuz. İşte yine bir tünelin ağzındasınız ve koyu karanlık bir zaman tüneli daha siz yolcularını bekliyor.

Orjan’a her yıl geldiğimde özlemle yaptığım şeyler vardır. Bahçemle ilgilenmek, seher vaktinde balkona çıkıp kuş sesleri eşliğinde güneşin doğuşunu seyretmek, akşamları salıncakta oturup hep birlikte çay içmek, o güzel havayı doya doya teneffüs etmek bunlardan bazıları. Elbette sabah yürüyüşleri de öyle. Yürüyüş sonrası denize girip duş aldıktan sonra zinde vücutla kahvaltı hazırlamak inanın sadece orjan’a özgü bir keyif.

İşte o yürüyüşler sırasında imkan buldukça sabahları iki kez Orjan’ı çepeçevre dönerim. Bu arada benim “zaman tüneli”mden de geçerim. Sessizce selamlarım onu, her yıl biraz daha büyüyen çamların hizasından masmavi körfezi, zeytin yeşili koyu kazdağlarını görürüm. Bilirsiniz İnönü caddesinin denize çıkan ucunda sıralı çam ağaçları vardır. İşte benim “zaman tüneli”m de o yeşilin maviye uzandığı geçit. Oradan her geçişimde evvelki yılları düşünürüm. Her seferinde de kendimin, ailemin, Orjan’ın geleceğini.

1979 yılında Orjan’a katıldığımda henüz 22 yaşında nişanlı bir gençtim. Elime geçen broşür bataklıktan kazanılmış, üzerinde birkaç elektrik direği ve belli belirsiz bir yol görülen boş bir araziyi gösteriyordu. Üzerinde “400 m2 48.000 lira” yazısını bugün bile hatırlıyorum. Almanya’da çalışan rahmetli halam oğlu ile merak edip gidip görmüştük. O vakit henüz köprü yoktu. Arabayla da gidilemiyordu. Çoruk köyü yolundan kanal boyunca yürüyünce gele gele ılgınlık bir arazi karşılamıştı bizi. Zor bela denize ulaştığımızda derme çatma bir balıkçı kulübesiyle karşılaşmıştık. Deniz de bulanık ve dalgalıydı.

Adamla konuştuk. Bize hiç umut vermemişti. “Burası bataklık. Ev mev olmaz, sizi aldatmışlar. Avcılar eskiden ördek avlardı bu sulak yerde” dedi. Moralimiz bozuldu, zaten hava da soğuktu duramadık daha fazla. Döndüğümüzde ikimiz de “belki ilerde değerlenir, yatırım olsun” dedik umutsuzca. Benim ruh halim onu da bu işe sokmanın mahcubiyetiyle daha da karamsardı. Zira, oradan baktığımızda tünelin ağzı karanlık, sonu da görünmüyordu. 

Yıllar Ankara’da loş ve dar düğün salonlarında yaptığımız genel kurullarla geçti. Kura çekimi yaptığımız böyle bir günde o karanlık tüneli artık arkada bıraktığımı hissettim. Yeniden Orjan’a gittiğimizde artık “şurası bizim” diyebileceğimiz belli bir yerimiz vardı. Yaşım 25'i aşmıştı, evliydim, ve iki çocuğumuz vardı. Eşimle Orjan’ı evlerimizin yapıldığı bir yer olarak hayal etmeye başlamıştık. Artık genel kurullarda “tapularımızı verin!” sesleri yükseliyordu. Daha bunun ev yapım aşaması da vardı. Nasıl olacaktı acaba, yapabilecek miydik?..

Yine yıllar geçti. Bir bahar günü bugünkü yönetim binasının olduğu yerde büyük sahra çadırları kuruldu. Törenle üstünde “tapu belgesi” yazan kağıtlar dağıtıldı, ihaleyle müteahhide verilmiş örnek evler gösterildi üyelere. Hemen hemen 5 yıllık bir zaman tüneli daha geçilmiş, bir başkasının önüne yığılıp kalmıştık. 1986'da kooperatif denetçisi seçildim. Yaşım henüz 30'du. Tapu denilen, aslında hisseli tapularımızı almaktan memnunduk ama müteahhid işi hiç hoşumuza gitmemişti. Evler böyle mi olacaktı yani? Öncelikle köprü ve su deposu da yapılması lazımdı. Sonrası nasıl olurdu, bilmiyorduk.

Sonrasında girdiğimiz tünelde birçok büyük iş başarıldı: Kooperatif merkezi Orjan'a geldi. Köprü yapıldı. Su deposu tamamlandı. Su basman mecburiyeti getirilerek müteahhidin taahhüdü sınırlandı. Ardından plana uygun olmak şartıyla ev yapımı üyelere bırakıldı. Belki on kadar usta müteahhid oldu Orjan'da. Üyelerin bizzat işin içinde olmasıyla da birçok ev yapıldı beş yıl içinde.  Büyük Kanalizasyon projesi de aynı dönemde hayata geçirildi. Orjan şantiyeye döndü adeta. "Yaş otuzbeş yolun yarısı eder" demiş şair.  80'li yılların sonları, 90’lı yılların başında zaman tüneli böyle görünüyordu.  

90’ların sonu ile 2000’li yıllar, yaklaşık 10 sene “yazlık keyfinin doyasıya çıkarıldığı” bir zaman dilimiydi. Evler %90-95 tamamlanmış, insanlar iyinin de iyisini istiyorlardı. Beton iskele, parke taşlı yollar, kaldırımlar, yeşillendirme, marketler vb. hep bu dönemin eseridir. Ancak farkında olmadan Orjan’ın konumu ve üye yapısı giderek değişmiş, talepler beklentiler inşaat işinden çok sosyal bir yerleşim yerine evrilmişti. 40'lı yaşların olgunluğundaydım. İki çocuğumuz ve bir torunumuz daha Orjan'da büyüyordu. Görüyordum ki artık bu dönem öncekilerden çok daha farklı bir istikamete, yani “site” oluşumuna doğru uzanan yeni bir zaman tüneliydi.

Önce elektrik sisteminin eksikleri tamamlanıp ancak 4 yılda devredilebildi. 2-3 sene genel kurullarda yüzme havuzu yapılsın mı yapılmasın mı meselesi tartışıldı. Tamamlandığında ne kıyamet koptu ne de herşey güllük gülistanlık oldu. Artık gündemin ilk sıralarına deniz kirliliği ve güvenlik sorunu oturmuştu. İnsanlar yönetimden daha yakın ilgi bekliyor, neredeyse her konuda hizmet istiyorlardı. Bense 2011 yılında yaşım artık elliyi geçmiş, dört evlat babası ve iki torun dedesiydim. Benim açımdan Orjan radikal kararlar almakta gecikmeleri oynayan yorgun bir takım gibiydi.

Sosyal medya ortamında her yandan talep yağıyordu orta yere. "Elektrik kesilmesin, su aksın, kanalizasyon tıkanmasın, çimenler sulansın, yollar sokaklar temiz olsun, çay ucuz olsun, siteye yabancılar alınmasın, hırsızlar yakalansın, deniz kirlenmesin, canlı müzik olsun, eğlenceler düzenlensin, refüjler bakımlı olsun otlar temizlensin, ağaçlar budansın, çiçekler kurumasın, sokak hayvanlarına bakılsın,……" Liste böyle uzayıp gidiyordu. Aslında öyle bir zaman tüneline daha girilmişti ki biz yukarıda böyle şeylerle tartışır dururken yerin altını unutmuştuk.

Kanalizasyon sistemimizin çürüdüğünü düşünmek istemedik. Yağış nedeniyle her yan göl olduğunda, logarlardan atık su fışkırdığında sorunun kanalları temizlemek, logarları açmaktan ibaret olduğunu sandık. Nedense suyumuzun çoktan içme suyundan kullanma suyuna döndüğünü bile hala itiraf edemiyoruz. Yıllar öncesinin su şebekesinin bugün için dahi eski kaldığını konuşmadık, konuşamadık. Kuraklığın artması sonucu eninde sonunda şehir suyuna ihtiyaç duyabileceğimizi öngöremedik, hala da hesaba katamıyoruz.

Yollarımızın, kaldırımlarımızın iyileştirilmesinin ancak tüm alt yapılarımızın yenilenmesinden sonra olabileceğini hep öteledik. Doğal gaz istedik ama o geldiğinde; hadi hepsini birlikte yapalım telaşından kanalizasyon, su ve doğalgaz inşaatları nedeniyle yolların sokakların delik deşik olacağını hayal edemedik, edemiyoruz. Ama ne çare ki zaman durmuyor, ihtiyaçlar çözümleri zorluyor. Daha iyi bir yaşam, daha sağlıklı bir Orjan için toprağın üstü kadar altıyla da baş etmemiz gereken yeni bir dönemin başındayız. Karşımızda birden fazla yol var. Bazı tüneller karanlık, korkutucu. Ama öyle de yollar var ki sonu çıkmaz. Yol sandıklarımızın bizi dağdan aşırtamama ihtimali var. Patinaj yapmak, çaresiz kalıp başladığımız noktaya dönme ihtimali de büyük. Zaman kaybetmekse en büyük maliyet.

Yine de en kısa yol için bir "zaman tüneli" seçmek zorundayız. Bu öyle bir tünel olacak ki: Hem site yönetimine geçiş, hem kooperatifin tasfiyesi, hem de çevremizde giderek yoğunlaşan kentleşme gibi devasa meseleleri göğüsleyebilelim. O tünelin başında: Bir taraftan üye yapısı olarak değişen farklılaşan bir orjan var, öbür yanda genel kurullarda daha fazla gecikmeden etkin kararlar alma mecburiyeti. Bir yanda artık siteye dönüşmüş orjan ve site yaşamına uygun beklentiler var, öbür yanda kooperatifin böyle bir misyonu yerine getirip getiremeyeceği açmazı. 

Yaşım 63, yoğun bir memuriyetten sonra 8 yıldır emekliyim. Doğrudur tanık olduğum 42 yılda pek çok tünelden geçerek, pek çok dağları aşarak bu güne geldik. Önümüze daha böyle pek çok zaman tüneli gelecek ona da kuşku yok. Nasıl ki bizden öncekiler geldi geçti. İyi kötü biz de geçeceğiz bu yollardan, bizden sonrakiler de. Tüneller aşılamayan dağları, zorlu coğrafyaları delip geçmek için var. Zaman tünelleri de var olan karamsarlığı, güzel günlere ve umuda dönüştürmek için.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder