13 Mayıs 2020 Çarşamba

13 Mayıs 2020 Çarşamba 12:00 CORONA GÜNLERİ............................Corona mizah

Corona mizah

Corona günleri mizah yeteneğimizin de sınırlarını zorluyor. Her gün ne inciler okuyorum; güleceğim ayıp olacak, ağlamak ta bayağı absürd olur. Ne yapayım şimdi? Yazayım bari, paylaşırsam rahatlarım. 2021'e ulaşabilirsek onu kutlamayacağım zaten "o bizi kutlasın, siz 2020'den nasıl çıkabildiniz?" diye.

Virüs Çin'de çıktı ya ev muhabbetlerimizde en çok kulağı çınlatılan onlar. Bu arada dikkatimi çekmiyor değil. Çin cenahından fazla ses gelmiyor. "Mahallenin delisi gibi ortalığı karıştırıp kenara çekildiler" galiba. Sahi bu Çin'den gelen her şey çakma değil miydi? Nasıl oldu da "bu korona virüsü orijinal çıktı?" Allah Allah! Yıllarca bizi "üç harfliler çarpar diye korkuttular meğerse o cin değil Çin miş!" iyi mi? Sadece bizi değil bütün dünyayı iyi çarptılar hani. Şimdi de Çin'de bir "hanta virüsü çıkmış" diyorlar. Aman, aman! Şu "Cengiz Han'ın mezarını bulup çıkarsak mı acaba?" Bu gidişle biz bu Çinlilerle başa çıkamayacağız diye düşünüyorum.

Corona günlerinde bazen fıkra gibi olaylar duyuyoruz. Aslında acı yaşanmışlıklar. Ancak işin o tarafını değil de mizah tarafını görmek istiyoruz galiba. Meselâ; "testi pozitif çıktı diye tüm köyle helalleşen" adamın halini bir düşünün. Bütün köyün karantinaya alınmasına neden olmuş. Fıkra gibi değil mi? Borçka böyle karantinaya alınmıştı. Van'daki muhtarımızın yaptığı işgüzarlığa bakın: "Taziye çadırı kurmuş", şimdi tüm köy karantinada, hasta sayısı 93. Corona günlerinde, üstelik virüslü iken birinin ailesi ve bütün akrabaları ile sarılıp şapur şupur öpüşmesi "giderken yalnız gitmeyeyim" düşüncesinden mi acaba? Böyle traji komik olaylar sade bizde değil dünyada da yaşanıyor tabi ki. Ürdün'de bir adam "koranadan öldüğü için aracı ile birlikte defnedilmiş!" Aracını çok seviyor olabilir, ama böyle gömülmekle tarihe geçtiği kesin.

Bazılarına göre "korana yüzyılın son kabadayısı". Bana göre de öyle. Baksanıza dünyada ne kadar bar, pavyon, kumarhane varsa tek başına hepsini kapattı. Ona bu yönüyle saygılar sunuyoruz. Ama "bizi evlere hapsedip kendisi dünyayı gezince biraz da kıskandık" yani.

Ev tiyatrosu

Bu nasıl bir zaman, nasıl bir dünya? "Deprem var içeri girmeyin, virüs var dışarı çıkmayın!" Bir dışarı, bir içeri.  Onlarla yaşamaya alışalım da nasıl? İçerde mi, dışarda mı? Hayırlısıyla geçse şu günler. 

Bu sene sadece Mart değil Nisan da kapıdan baktırdı zaten. Mayıs'a girdik ama ürkek kediler gibi arada sırada dışarı çıksak da hemen geri kaçıyoruz. Bu gidişle dışarda dolaşmayı unutacağız. Haziran'da heyecandan elimiz ayağımıza  dolaşacak diye tırsıyorum. İnsanlarla konuşmaya konuşmaya bir müddet dilimiz de dönmeyebilir. Kelimeler yarma çıkacak ağzımızdan diye korkuyorum. Yine de espri yapmaya devam ediyoruz. Arkadaş ne olur ne olmaz diye "yeni gelen arkadaşlık isteklerini 14 gün karantinada bekletiyormuş". Herhalde içerdekilerin sağlığını düşünüyor.

Eskiler kışın evlerinden çıkamayınca ocak başında binbir gece masalları uydururmuş. Şimdi de bir tür sanal kış yaşıyoruz. Uydurduklarımız, dinlediklerimiz hep corona üstüne. Hani yemeklerde vardır ya; yumurtalı, kremalı, sebzeli, etli vs. İşte aynen onun gibi bu corona günlerinde de virüsle ilgili türlü çeşit fıkra, esprik dönüyor ortalıkta. Domatesin bol olduğu zaman nasıl her yemekte, salatada, turşuda hatta tatlıda o varsa, corona virüsü de hayatımıza o kadar girdi. Ne kadar tedbir alsak sanki aramızda hep o varmış gibi yaşıyoruz. Öyle olunca da coronasız laf olmuyor.

Meselâ yarın hava güzel mi olacak, aklımızdan şu geçebiliyor: "çocukları da alıp salona mı geçsek acaba? Biraz da balkonda otururuz". Şehirler arası gidemiyoruz ya, olsun; "Oturma odasına Ankara, mutfağa İzmir, salona İstanbul,  yatak odasına da Körfez ismini koydum. Her gün şehir şehir dolaşıyorum" ohhh! Sefam olsun. Bazen canım sıkılıyor kapıyı açıp "ooooo kimler gelmemiş" deyip kapatıyorum. Kendi kendime eğlenceler icad ediyorum. Meselâ size de şöyle bir şeyler oluyor mu? "Ne eğlenceli bir gün! Dur biraz da şu koltukta oturayım, sonra diğer odaya geçer duvarlara felan bakarım, olmadı belki biraz da salona geçerim" gibi  abuk şeyler. Ramazandan önce bir ikindi üstü ailecek balkona çıkıp kahve içtik, bir ara hafif üşümüşüm "geç oldu artık eve gidelim" diyecektim az daha.

Kadın muhabbetleri de nasibini aldı tabi bu corona musibetinden. Hafif sitemtrak:"Şekerimizi kolonyamızı aldık, görücü bekleyen gibi oturduk evde virüs bekliyoruz canım" diye konuşuyorlar telefonda birbirleriyle. İyi tarafı da varmış meğerse bu günlerin "tarihte ilk defa tüm dünyadaki kadınlar kocalarının nerede olduklarını biliyorlarmış". Bazıları ev tedbirlerini bayağı abartmış duydunuz mu: "Kolonya şişesini çamaşır suyu ile, çamaşır suyu şişesini kolonya ile, kolonya şişesini sirke ile siliyorum ayol! Çıldıracağım neredeyse" diye yakınıyorlarmış. "İki ay sonra bugün ilk defa çöp atmaya çıkıcam, ay o kadar heyecanlıyım ki! Ne giyeceğimi bilemiyorum" diyenler mi ararsın, "Yaz geliyor fit olayım derken, karantinaya girdim fil gibi oldum. Korkudan sadece sokağı değil, tartıya da çıkamıyorum" diye şikayetlenenler mi. Dertlendikleri şeye bakılırsa şayet "kuaförler açılmazsa sarışınların yüzde doksanı yeryüzünden silinecekmiş". O değil de acaba "güzellik salonları daha böyle kapalı kalacak olsaydı koranadan daha korkunç şeylerle karşılaşabilirmiydik?" bilemiyorum.

İyi bildiğim bir şey var; bu virüs erkeklere bir iyilik, kadınlara da bir kötülük yaptı. Evde kalmak kesede bayağı tasarruf yaptı sayılır. Ama bu iş kadınların hiç de hoşuna gitmedi tabi ki. Bilenler internetten alışverişi çoğalttılar. Bu çalım da erkeklerin hiç hoşuna gitmiyor farkındayım. Annelerin olaya bakışı ise olağanüstü: "Anneme virüs var biraz alışveriş yapalım diyorum, oda dur belki ölürüz masraf yapmayalım diyor". Ölürüm ben onlara. İyi ki varlar pambuk güzeller.

Bu corona baya öz eleştirilere de sebep oldu. Tabi herkes kendi dünyasına göre. Geçen gün bir paylaşımda gördüm. Kadının biri diyor ki: "Yüzük partisi, Çiş partisi, Bebek geldi partisi, Bebek geliyor partisi, Cinsiyet belli oldu partisi. Adım adım sapıtıyordunuz, bak şimdi düğün bile yapamıyorsunuz". Bir adam da şöyle demiş: "Allah'ım dünyayı gezmek istiyorum dediğim için çok özür dilerim, mahalleyi gezsem yeter". O değil de bu gidişle "evde kalsak Bakırköy, dışarı çıksak tahtalıköy" olacak. Allah hayra çıkarsın sonumuzu. Bu arada sahi ölümüne sevenlere ne oldu? "Bakıyorum da sokakta el ele gezen çift göremiyorum". Dışarıyı boşverin, benden söylemesi "Beyler! Sakın evde eşlerinizle çekişmeyin. Gidecek yerimiz kalmadı. Sonra ne yaparsınız?" Hiçbir yer açık değil, dertleşecek arkadaş da bulamazsınız. Şu durumda evde kalmak en iyisi. "Kırk katır mı, kırk satır mı?" demiş eskiler. Durum vahim, binlerce erkek arkadaşımızı virüsten değil de, evdeki "kadın dırdırından" kaybetmemiz de mümkün.

Eskiden virüs telefona bilgisayara girmesin diye uğraşılıyordu. Virüs deyince onu anlardık. Şimdi "aman bize girmesin" diye uğraşıyoruz. Ne traji komik durum. Eskiden biri hapşırınca bıyık altından gülümser, genellikle çok yaşa diye dua edilirdi şimdi hapşırıldığında kaşlar kalkıyor, maskeler sıkılanıyor ve "git ileride hapşır vallahi 155'i ararım" edasıyla bakılıyor. Bu da bir değişim. Meselâ bir resmi daireye girerken kapıda güvenlikler gülümseyerek kolonya tutuyorlar. Bu samimi ortam gözlerimizi yaşartabilir. Sakın bu değişimin havasına fazla kaptırmayın kendinizi. "Ayakkabılarınızı çıkarıp terlik rica ederseniz" iki kolunuzdan tutulup dışarı da atılabilirsiniz. 

Değişim dedim de corona günleri işlevsel cinlikler de kattı hayatımıza. Örneğin hastaneye gidiyorsunuz varsayın. Sosyal mesafeyle daha da uzayan kuyruğa bakıp sıranın  size gelmeyeceğinden endişe ederseniz yüksek sesle "Hemşire hanım ben Çin'den yeni geldim çok hastayım" diyebilirsiniz. Emin olun ilk sizi alırlar. Denenmiştir, siz de uygulayabilirsiniz. Ama sonrasına karışmam. Testler filan iyi de en az 14 gün karantina var o nasıl olur bilmem. Daha az tehlikeli cinlikler de var. Diyelim markete gittiniz. Aceleniz var ama kasa kalabalık. İçeriye doğru "Ooo Ahmet abi, ne zaman geldin İtalya'dan?" diye seslenin emin olun markette kimse kalmaz.

Yalnız kim akıl ettiyse çok doğru söylemiş, "dışarı çıkana para cezası değil de evinde kalana para ödülü verirse biz 5 güne kalmaz bu virüsü yeneriz". Keseri hep kendine yontmak bu kadar olur yani. Her çiçekten bal, her sinekten yağ çıkarmayı biliyoruz. Yalnız şu karantina bitsin, orman alanları yasaklanmazsa herkesi pikniğe götürmek isterim "Herkes kesesinden yesin içsin, saltanatın var benim!" diye bağıracağım. Bir yerde okudum adamın biri ciddi ciddi şöyle demiş: "Şayet korona virüsüne yakalanırsam bütün kavgalı olduklarımla öpüşüp barışmayı düşünüyorum". Ne denir? Hayatta asla küs kalmamak lazım değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder