
Bayram da geride kaldı. İki hafta bir iki hafta derken bugün tam yetmişdokuz gün oldu corona nam Cobit-19
virüsü ile tanışmamız. Bilim
insanları adına 'Yeni tip Korona virüsü' diyorlar. Ülkemizde
inişe geçmekle birlikte yine de 159 bine
dayanan bir vaka sayısına ulaştı. Bu rakam toplam 1 milyon 900 bin test
sayısının % 8,4'ü
oluyor ki bu oran Martın sonu Nisan başlarında %15'leri geçmişti.
Bu bağlamda vaka sayısının toplam test sayısına oranı 31 Martta
%15,1 iken, 11 Nisanda %15,3 olmuştu. Bu noktadan itibaren düşüş başladı ve 17
Nisanda %14,2, 30 Nisanda %11,6, 2 Mayısta %11,2, 7 Mayısta %10,6, 14 Mayısta
%9,3 ve en nihayet 26 Mayısta %8,4'e kadar geriledi. Dün itibariyle yapılan
test 19.853 iken çıkan vaka sayısı 948 olmuş. Buradaki oran ise çok daha iyi,
sadece %4,8. Artık günlük vaka sayılarının binin altına, vefat edenlerin sayısının da otuzun altına düştüğü bir aşamadayız.
Aynı şekilde yoğum bakım (739) ve entübe hasta (338) sayıları da 1000
seviyesine inmiş durumda.
158762 olan toplam vaka sayısını hasta kabul edersek,
bugüne kadar iyileşen toplam 121507 kişinin % 76,5'uğunun yani 4 kişiden üçünün
iyileşip taburcu olduğunu söyleyebiliriz. Bu oranlar Amerika Birleşik
Devletlerinde şu anda % 21,3 (364.797/1.716.612), Brezilya'da % 40,4
(158.593/392.360), Rusya'da % 38,4 (142.208/370.680), İspanya'da % 63,6
(150.376/236.529), İtalya'da %62,7 (144.658/230.555), Almanya'da % 90,3
(163.681/181.288) ve Fransa'da %45,3 (65.879/145.555) görünüyor. Tüm dünyada
iyileşenlerin (2.287.152) Onaylanmış vaka sayısına (5.591.067) oranı ise daha
%40,9'da.
Öte yandan ülkemizde toplam vakaya göre 4397 olan
vefat edenler oranı ise % 2,8 (4397/158.762) olarak gerçekleşti. Oysa ABD'de
bu oran %5,8 (100.191/1.716.612), Brezilya'da % 6,3 (24.549/392.360),
İspanya'da %11,5 (27.117/236.529), İtalya'da %14,3 (32.955/230.555), Almanya'da
%4,7 (8.498/181.288), Fransa'da ise %19,6 (28.530/145.555) olarak gerçekleşmiş.
Tüm dünyada ölenlerin (350.458) Onaylanmış toplam vaka (5.591.067) sayısına
oranı %6,3 görünüyor.
Belli başlı ülkelerdeki durumu daha iyi anlamak için
vaka sayılarını nüfuslarıyla da oranlamak gerekiyor. Bunun için dünya ölçeğinde
takip edilen kriter 1 milyon kişi başına vaka sayısı. Ülkemizde bu sayı 1.909.
Fakat ABD'de 5.210, İspanya'da 5.022, İngiltere'de 3.992, İtalya'da 3.827, Rusya'da 2.526,
Fransa'da 2.170, Almanya'da 2.180 olarak hesaplanmış. Bu rakamlar eğer bir şey
ifade ediyorsa nüfusu küçük ülkelerde durum çok daha vahim denilebilir. Peru
4.038, Şili 4.080, Belçika 4.997, İsveç
3.396, Singapur 5.764, BAE 3.143, İsviçre 3.584, İrlanda 5.026, Kuveyt 5.107,
Bahreyn 6.069, Ermenistan 2.629, Lüksemburg 6.508, İzlanda 4.953, Maldivler
3.837, Tüm dünyada ise 1 milyon kişi başına vaka sayısı 722 görünüyor.
Görüldüğü üzere sayılar ülkemizdeki mücadelenin
dünyanın diğer ülkelerine nazaran daha iyi durumda olduğunu gösteriyor. Ancak, ölen bir
kişi bile olsa, bir kişi bile yoğun bakımda kalsa bu sevinilecek bir şey olmaz.
Ölenin acısını, hastalananın derdini sayılarla unutamayız. Sadece elimizden
gelenin en iyisini yaptığımızı söylememiz mümkün. Bir de henüz hiçbir şeyin
henüz bitmediğini.
Normalleşme sayıklamaları
Bir şey kaybettiğinizde ne hissedersiniz? Ya da kırıldığında veya
bozulduğunda? Allah göstermesin
eviniz yansa, kaza yapıp arabanızda bir hasar oluşsa duygularınız ne olur?
Ayağınız kayıp uçuruma
düşmek üzereyken bir yerlere
tutunmuş olsanız? Kendinizi derin bir kuyuda bulsanız ve oradan çıkmak için çabalıyor olsanız? Sele
kapılıp sürükleniyor olsanız
aklınızdan neler geçer?
Bırakın ciddi bir hastalığı, basit bir baş ağrısı ya da
soğuk algınlığında bile iyi olduğunuz hale dönmeyi ne kadar da istersiniz değil
mi?
İçindeyken kıymetini bilmediğiniz, 'zaten cepte' diye
düşünüp hep ileriye baktığımız anılar geride kaldığında ne kadar da tatlı ve
güzel görünürler. Fotoğraflarla, nostaljik şarkılarla ve hülyalara dalarak
tekrar tekrar yaşamaya çalışırız onları. Bir daha geri gelmeyeceğini bile bile
geçmişi hatırlar, hiç olmazsa zihnimizde canlandırırız. Daha dün elimizin
altında olan şeyler artık yerine konulması imkansız, hiçbir bedelle geri
getirilemeyecek kıymetlere dönüşmüştür. Aslında onlar yaşanırken de öyleydiler.
Ama biz görememiş, o anlarda değerini anlayamamıştık.
Kaybolan bir para,
ziynet ya da eşyanızı bulabilirsiniz. Kırılan, bozulan şeyler tamir edilebilir.
Yanan evinizi yeniden yapabilir, hasarlı arabanızı yenileyebilirsiniz. Belki
düşmek üzere olduğunuz uçurumlardan can havli bir çabayla uğraşıp kurtulabilirsiniz.
Derin bir kuyudan veya bir maden göçüğünden her dakikası ömür gibi geçen
saatlerden sonra yeniden özgürlüğe çıkabilirsiniz. Sele kapılmış giderken biraz
sonra öleceğinizi düşünürsünüz. Bataklığa düşmüşseniz an be an santim santim
ayaklarınızın gömüldüğünü anlar fakat çırpındıkça batarsınız. Bu arada geride
bıraktığınız her şey aklınızdan film şeridi gibi geçmiştir. Ama belki bir küçük
dal parçası, bir taş ya da yoldan geçen biri çekip çıkarır siz oradan. Orada
geçen dakikalarınızın, duyduğunuz korkunun tarifi olmaz. Peki ya kavuştuğunuz
yaşamın değeri? Geri döndüğünüz anların kıymetini biçebilir misiniz?
Hasta olmak ya da
salgın sebebiyle hayatımızın sınırlandırılması da benzer duyguları yaşatıyor
hepimize. Hasta olmadanki sağlıklı halimize dönmeyi, normal yaşamımıza
kavuşmayı ne kadar da istiyoruz değil mi? Yoğun bakımda olanlar var, ölenler
oluyor. Onlar için bir anda, ne olduğunu bile anlayamadan hayat sönüp gidiyor.
Tedavi olanlar uzun ve meşakkatli bir tünele giriyorlar. Tünelin sonunda ışık
görmeyi ne kadar da istiyorlardır. Allahın ömür verdikleri sağlığına
kavuşuyorlar, alkışlarla uğurlanırken neler hissediyorlardır acaba? Hz.
Eyyub'un yıllarca tahammülü zor bir dert çektikten sonra Allahın lütfuyla
yaralarının iyileşmesini ve yeniden ayağa kalkışını bir düşünün. Şu anda bütün dünya böyle bir imtihanın içinde.
Çıkabilenler var, normal bir cenaze işlemi bile yapılamadan alel acele ortadan
kaldırılanlar var. Batıda mezar yeri bulunamayıp ne olacağı meçhul soğuk hava
tırlarında depo edilenleri hiç saymıyorum.
Şimdi herkes bir
'Normalleşme'den söz ediyor. Hükümetler, yerel yönetimler, şirketler, küçük
esnaf, eğitimci ve sivil toplum kuruluşları herkes (X) gününe hazırlanıyor.
İnsanlar 'Ne zaman normalleşeceğiz?" sorusunun peşinde. Bu soruya net
cevap veremeyen bilim insanları ise bu sürecin daha uzun süre devam
edebileceğini, rehavete kapılmamak gerektiğini söylüyorlar. Hükümetler kademeli
geçiş, kontrollü sosyal hayat nasıl olur diye düşünüp toplumları buna
hazırlamaya çalışıyorlar. Hepimiz evlere hapsedilmiş umutları gelecek günler
için canlı tutmaya çalışıyoruz. Çeşitli senaryolara göre planlar yapıyoruz
kafamızda. Maskeli, sosyal mesafeli bir normalin aslında pek de normal
olmayacağını düşünmemeye çalışarak.
Düşünmediğimiz bir
şey daha var: Normal nasıl bir şeydi? Tekrar (0) a ulaşmak için daha ne kadar
çaba sarf edeceğiz? Bunun maliyeti ne olacak? Kuşkusuz bu salgının başta
ekonomi olmak üzere hayatın pek çok alanına hasar vereceğini biliyoruz. Sosyal,
siyasal ve teknolojik açılardan da bir çok değişime neden olacağı açık. Fakat
insanoğlunun ruh dünyası, psikolojisi ve manevi yapısında da derin izler
bırakacağı anlaşılıyor. Peki bütün bunların tam olarak telafisi mümkün mü?
Hasarlarımızın herhangi bir para cinsinden karşılığı olabilir mi? Salgın öncesi günler diğer anılarımız gibi
geri gelmeyecek hatıralar arasına mı karıştılar?
Şimdi anlayabildik
mi acaba o 'normal'imizin kıymetini. Daha da önemlisi şu halimizden kurtulmak
için bir sürü özveride bulunup olağanüstü çaba harcarken, bu salgın geride
kaldığında karşı karşıya geleceğimiz 'normal'in değerini bilebilecek miyiz
acaba? Henüz elimizde iken bazı şeyler, ondan geriye düştüğümüzde o ana tekrar
ulaşabilmenin nelere mal olduğunu hep aklımızda tutabilecek miyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder