29 Nisan 2020 Çarşamba

29 Nisan 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı159...................................Fırsat ve tehditler (IV)

Fırsat ve tehditler (IV)

ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR başlığı altında önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş bazı  'Fırsatlar' var. “Rüzgâr enerjisinin gelişimi” ile bölgemizin “Biyogaz kapasitesi” Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer dış 'Fırsat’ örneği. Zira son yıllarda Türkiye’de izlenen enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi politikaları çerçevesinde bazı uygulamalar bölgemizde de giderek yaygınlaşmış bulunuyor. Bu bağlamda yakın çevremizde yenilenebilir enerji üretimi yapılan pek çok ilçe var. Aynı şekilde önümüzdeki yıllarda da artan şekilde “Güneş enerjisinden yararlanma” projeleri görebileceğiz. Şimdiden güneş gören bazı kıraç ve yamaç arazilerde güneş panelleri çoğalıyor. İleriki dönemlerde bu tip projelerin yaygınlaşması hiç de şaşırtıcı olmaz. Aynı şekilde bölgemiz yüksek tarım ve hayvancılık birikimi ile ülkenin en önemli biyogaz/biokütle üretim merkezlerinden olmaya aday. Özellikle bizim de yakın olduğumuz Bandırma Alt Planlama Bölgesi bu açıdan öne çıkıyor. Gönen’de 2,2 MWh kapasiteli bir biyogaz/biokütle enerji santrali faaliyete geçmiş bulunuyor. Edincik’te de 2,16 MWh kapasiteli bir diğer biyogaz/biokütle enerji santrali kuruluyor. Biz niye böyle bir santrale sahip olmayalım ki? Susurluk bu rüzgârı görüp, bir fırsat olarak önümüzdeki orta vadede değerlendirebilir. Devletimizin bu yönde attığı her adım ilçemiz için de bir fırsattır.
Öte yandan bölgede çıkarılan endüstriyel hammaddeler arasında Susurluk’ta da bulunan bor madeni en ön sırada yer alıyor. Bunların şu anda işletilmiyor olması işletilemez anlamına gelmiyor. Yatırımcısı olması ve uygun projelerle gelinmesi halinde Susurluğun yeniden madencilik sektöründe yerini alması mümkün. Zira geçmişe nazaran Bor madeninin kazandığı stratejik önem ülkemizin gündeminde. Bor kaynağının sadece çıkarılması değil, işlenerek katma değerli pek çok ürüne dönüşmesi da artık hayal değil. Bu gün itibariyle bor konusunda alınan mesafe hiç şüphesiz ilçemiz için de yararlanılması gereken bir fırsat. Belki de eskiden taş toprak olarak vagonlarla Bandırma’ya geçen bor madeni gelecekte ilçemizde işlenebilir. Bu bir hayal değil, neden olmasın ki? Borun, sanayide çok sayıda kullanım alanına sahip olması ve yeni tüketim alanlarının artması bölge ekonomisi için bir avantaj. Artan petrol ve enerji maliyetine bağlı olarak ısıtma ve soğutma amaçlı izolasyon sektöründeki büyüme potansiyelinin de bor ürünlerine olan talebi arttıracağı düşünülüyor. Erdek-Kapıdağ, Ayvalık-Bağyüzü ile birlikte Susurluk-Çatal Dağda da granit rezervi var. İnşaat sektörünün gelişmesi oranında doğal taş kullanımı da artıyor. Madencilik sektöründeki bu gibi fırsatların değerlendirilmesi ile kalkınmamıza katkı sağlanması pekâlâ mümkün. 
 SANAYİ başlığı altında Susurluk için doğan ‘Fırsatlar’: “İstanbul sanayisinin desantralizasyonu” ve “İstanbul sanayiinin giderek bizim bölgemize doğru kayması” olarak görünüyor. Büyük sanayi merkezleri çağımızda hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme gibi nedenlerle yoğun bir baskı altında. Merkezlerin sürekli olarak büyümesi; bölge içi ve bölgeler arasında gittikçe büyüyen nüfus ve sosyo-ekonomik gelişmişlik farklarına neden oluyor. Bu durum aşırı büyüyen merkezlerin doğal ve ekonomik kaynaklara dayalı olan sürdürülebilir kalkınmasını da tehlikeye sokmakta. Günümüzde giderek daha önem kazanan çevre sorunları da bu desantralizasyonu zorluyor. Bu yüzden İstanbul gibi geçmişte belli merkezlerde yoğunlaşmış bulunan sanayiinin yakın çevrede daha az yoğunluklu bölgelere taşınması gündemde. 

Özellikle İstanbul karayolu ağında ve kent merkezinde giderek artan trafik yoğunluğunun sanayinin yeniden dağılım politikaları ile ne ölçüde hafifletilebileceği üzerinde plan ve projeler var. Bu duruma bulunan çözüm stratejilerinden birisi İstanbul sanayisinin yer değiştirmesi üzerine gelişmekte. Nitekim bu fırsatı değerlendiren Güney Marmara Kalkınma ajansı aşırı büyüyen merkezlerin çevresindeki alanlara yayılması suretiyle merkezdeki yoğunluğu hafifletilip kaynakların devamlılığının sağlanması konusuna Bölge Planı’nda yer vermiş bulunuyor. Gerçekten de bu bağlamda Çanakkale ve Balıkesir’i içine alan TR22 Düzey 2 Bölgesi, coğrafi konumu, merkezlere yakınlığı ve sahip olduğu gelişme potansiyelleri bakımından aşırı büyüyen bu merkezlere alternatif olarak görülüyor.

2010- 2013 Güney Marmara Bölge Planı Mekânsal Gelişim Şemasında Bölgenin hangi alanlarının ne tür işlevler için uygun olduğu gösterilmiş. Bu doğrultuda Güney Marmara Bölgesi’nin kuzeyi sanayi, güneydoğusu madencilik alanları için uygun iken bölge genelinde tarımsal topraklar söz konusu. Bölgenin mekânsal gelişmesinin bu yönde devam edeceği varsayılarak İstanbul’dan taşınması gündemde olan sanayi için Balıkesir Merkez, Bandırma ve Biga uygun mekânlar olarak değerlendirilmiş. 
 
Zira bu noktalar gerek ulaşım kolaylığı gerekse hâlihazırda var olan sanayileşmeden dolayı desantralizasyon cazip görünüyor. İçemizin İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük sanayi merkezleri arasında bulunması, güçlü ulaşım ağları içinde bulunmamız, söz konusu alternatif alanlara ve Bandırma limanına yakınlığımız bize de bu açıdan bir avantaj sağlıyor. Sadece biraz daha yüksek ve etkili bir sesle “Biz de varız!” dememiz gerekiyor. Bu açıdan Ömerköy’de kurulması planlanan karma OSB’sinin çok kıymetli bir fırsat olacağını sanıyorum. 

Bölgenin en önemli kentleri, Balıkesir, Çanakkale, Bandırma ve Edremit. Bandırma; limanları, demir yolu bağlantısı ve büyük ölçekli sanayi tesisleriyle bölgenin sanayi merkezi durumunda. Sanayide diğer ilçelere oranla daha çok gelişme gösteren Balıkesir merkez, Susurluk ve Bandırma ile birlikte Biga ve Çan bölgenin kuzeyinde uzanan bir sanayi aksı oluşturuyor. Sanayinin hâlihazırda Bandırma- Biga-Çan-Çanakkale aksı ile daha zayıf düzeyde Susurluk-Balıkesir-Edremit akslarında geliştiği, ancak bu gelişmenin asıl olarak Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Bursa yönünde kuvvetli olduğu izleniyor. Bursa-Gebze-İstanbul otoyolu ve Lojistik Köyü projelerinin etkisiyle önümüzdeki yıllarda bu gelişme daha da hızlanacak. Ancak sanayi gelişme akslarında yeni tesislerin dağınık, gelişigüzel ve sürdürülebilir olmayan bir şekilde yer seçmeleri yerine, daha ziyade OSB’lere yönlendirilmesi politikası da var. Bu nedenle OSB’lerin sağladığı uygun ortam ve maliyet avantajları göz önüne alınarak taşınması düşünülen sanayi için bu merkezlerin öncelikli alanlar olarak dikkate alınması söz konusu.
SANAYİ başlığı altında karşımıza çıkabilecek en önemli “Tehdit; “İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması” gibi görünüyor. Ancak, doğaya duyarlı gelişim alanları olan Edremit Körfezi ve Kapıdağ Yarımadasının desantralizasyon için uygun görülmediğini de biliyoruz. Aynı şekilde verimli tarım toprakları ve sit alanları olan iç bölgelerin de hem nitelikleri hem de ulaşım modlarına uzaklığı bakımından İstanbul’la ilişkisinin zayıf kaldığını lehimize bir avantaj olarak değerlendirebiliriz. Bu açıdan ilçemizde kurulacak karma Organize Sanayi Bölgesinin (OSB); yasal altyapısı, oluşum disiplini sayesinde buraya gelecek sanayi için belirli bir plan çerçevesinde ve kendi içinde otokontrol sağlayarak doğru tercihler yapılmasını sağlayabileceğini düşünüyorum. Ayrıca, ilçemizin daha çok tarımsal üretime dayalı gıda sektöründe ileri olduğu açık. Bu sebeple normal şartlarda gelişmenin daha çok gıda sektörü ağırlıklı ve öncelikli bir sanayie doğru olacağını öngörebiliriz. Diğer yandan bölgenin genelinde olduğu gibi orman ürünleri ve enerji üretimi de ilçemizde varlığı gözlenen diğer faaliyetler. Bu sebeple ilçemizin taşıdığı fırsat ve güçlü yönlerinin gelecek sanayi tesisleri için etkili ve yönlendirici olacağını tahmin ediyorum.
Ancak sevgili S.Ramazan Topraktepe’nin de belirttiği gibi: “Hadi yatırım yapın” demekle kimse yatırım yapmaz. Bütün şehirler, bütün il, ilçe, kasabalar yatırımlardan pay almak için rekabet halindeler. Hiçbiri “benim bu fabrikaya, bu üniversiteye, bu tesise ihtiyacım yok, bu da sizin şehrinize olsun” demeyecektir. Sürekli rekabet halindesin. Birlik ve beraberliğini korumaz, akıllı davranmaz, harekete geçmezsek anında denklemin dışında kalırız. Susurluk’a bir yatırım gelecekse eğer…Bu şehrin insanının göstereceği gayrete, isteğe, birlik ve beraberlik içinde hareket edip etmediğine bağlı…” Şayet gelecek on yıllara daha yaşanılası bir Susurluk” olarak girmek istiyorsak…Cumhuriyetimizin 100. yılına kalkınmış bir Susurluk olarak girmek istiyorsak…Her alanda Susurluk’un gelişmesini, ilerlemesini istiyorsak, öncelikle bir yol haritasına ihtiyacımız var. Biz bazı şeyleri değiştirmedikçe hiçbir şey değişmez.” Yine bir arkadaşımızın çok doğru olarak söylediği gibi: “Susurluğun Resmî kurumları, STK’lar ve Siyasiler ilçemize gelecek her yatırım için ortak hareket etmek zorunda olduklarını bilmeliler.” Yoksa eskisi gibi kısır çekişme, çıkar hesapları ve politik tartışmalar içine girersek sadece ilçemiz ve bizler kaybetmiş olmayız, gelecek nesilleri de mağdur etmiş oluruz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder