Dün alınan yeni tedbirlerle artık şehirlerarası
yolculuklar da yapılamayacak. Bu benim için daha belirsiz bir süre
evime dönemeyeceğim anlamına
geliyor. Oğlumun yanında İstanbul'dayım. Ona göre karantina süresi olan
14 gün boyunca evden çıkmamalıymışım. İstanbul'da hava kapalı,
pencereden görebildiğim küçük sokaklar yalnız ve sessiz.
Bir
yandan aklım İzmir'de bıraktığım hasta annemde, kalbim evim ve
torunlarımda. İş başa düştü, oğlumun bekar evinde yemek yapmayı öğreniyorum.
Evin balkonu da yok. Ruhum daraldığında pencereden dışarı bakabiliyorum
yalnızca. Ama dışarısı içerden kasvetli görünüyor. 'Evde kal Türkiye' çağrısı
sanki daha sıcak geliyor o anlar için.
Çarşamba günü İzmir'den İstanbul'a yola çıkmıştık.
Yollar oldukça tenhaydı. Hele de Ayvalık. Sanki, derler ya sanki "in cin
top oynuyordu." Motorlar karaya çekilmiş, her yer kapalı ve ortalıkta
kimseler yok. Orayı hep kalabalık, renkli ve hareketli hatırlıyorum. Hiç kışın
görmemiştim. Evet kış olmasının, havanın kapalı ve serin olmasının etkisi
muhakkak vardı. Ama bu başka bir şey, tıpkı (Allah göstermesin) darbe olmuş,
savaş çıkmış ta sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş gibiydi.
Unutmadan, Ayvalığa girmeden önce Küçükköy'e uğrayıp
biraz boşnak böreği almak istedim. Ne mümkün. Köy meydanındaki her yer kapalı.
Boşnak böreği arıyorum ya, burası nihayetinde bir köydür mutlaka vardır diyorum
ya. Çok fena yanılmışım. Yok, yok...Bir dükkanda birini gördüm. Kitap okuyordu.
Derdimi söyledim. Güldü, ellerini açtı "Görüyorsun halimizi boşuna arama
bulamazsın" dedi o hareketiyle.
Yazları Ayvalığa gittiğimizde uğramak istediğim ilk üç
yerden biridir Küçükköy. Yine Ayvalıkta üç şeyi mutlaka yemeden veya almadan
dönmek istemem. Küçükköyden boşnak böreği almak, Paşalimanında oturup çay içmek
ve Ayvalık'ta Macaron kahvelerinde çiğ börek yiyip koruk suyu içmeyi çok
severim. Orada sakızlı kurabiye satan küçük bir eski fırın var. Perşembe günü
Ayvalığın pazarıdır. Macaron kahveleri sokağından kurabiye aldıktan sonra o dar
sokaklarda kurulan pazarı boydan boya geçeriz. Ayvalığı o halde görünce sakızlı
kurabiye almak aklıma bile gelmedi.
Orjan'a geldiğimizde akşam olmuştu. O cıvıl cıvıl
sahil sitesinden çıt çıkmıyordu. Sokak lambaları silikleşmiş, evler karanlığa
gömülmüştü. Evime girdim, namaz kıldım, bir kaç parça eşya aldım ve çıktım.
Yazın bir kedi ve yavrusuna bakmıştık. Bir baktım yavru 'Panda' karşımda, biraz
sonra annesi 'Boncuk' da gelip ayaklarıma süründü. Pandayı kucağıma alıp
sevdim. Yavrucak hiç ayrılmayacakmışız gibi göğsüme sokulup duruyordu. Boncuk
yine hamile kalmış. Bol bol mama ve su bıraktım balkona. Fotoğraflarını çektim
ve son kez ikisini de severek vedalaştım onlarla. İnşallah en kısa zamanda
geliriz, yine birlikte oluruz diyerek.
Ayrıldığımızda saat 21'i geçiyordu. Bir an evvel
İstanbula ulaşmak için otobandan gitmeye karar verdik. Gökçeyazıdan sonra yeni
otoyol gişelerinden geçiliyor. Balıkesir ve Susurluğa girmeden devam ediyor.
Karanlıkta ışıklarını seçebildim yalnızca. Yol oldukça tenhaydı. Sanki bize
aitmiş gibi önümüzde uzayıp gidiyordu. 1,5 saatte susurluğa 3 saatte Gebzeye
ulaştık. Bursaya kadar 61 lira, oradan Gebzeye kadar Osmangazi köprüsü dahil
156 lira ücret yazdı. Çok şükür rahat, hızlı ve güvenli bir yolculukla saat
00.30'da Beşiktaş'taki evimize girmiştik.
İstanbul da kapalı, serin ve yaşlı gözlerle corona
günlerini yaşıyordu. Her geçen gün sıkılaşan tedbirler, artan vaka sayıları ve
ölüm haberleri ile sadece ülkemizin değil adeta bütün dünya üzerine bir
karabasan çökmüş gibi.
------------
28
Mart itibariyle dünya genelinde coronadan can kaybı 30 bini aşmış. En az
177 ülke ve bölgeye yayılan salgın 650 bine yakın kişiyi de hastanelik
etmiş. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, örgüt depolarında tutulan 250 bin maskeyi büyük bir felaket
yaşayan New York'a bağışladıklarını açıklamış. Avrupa da alev alev. İspanya 5 bin 690 can kaybıyla İtalya'dan sonra en fazla ölümün yaşandığı ülke olmuş.
Türkiye'de ise can kaybı sayısı 16 artarak 108'e, vaka sayısı 1704
artarak 7 bin 402'ye ulaşmış.28 Mart itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte yine
2 bine yakın (1704) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı
konulduğu, toplam vakanın 7 bin 500'e yaklaştığı (7402) ve can kaybının da 100'ü
aştığı (108) açıklandı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun güncel
verilerine göre bugün test sayısı yine 7 bin 600'ün (7641) üzerinde gerçekleşmiş,
toplam test sayısı da 55 bin 500'ü (55464) geçmiş bulunuyor. Toplam iyileşen hasta
sayısı 70, vefat sayısı ise 108 olmuş. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta
sayısı 450'ye yakın (445), toplam entübe hasta sayısı 300'ün (309) biraz
üstünde, toplam iyileşen hasta sayısının da 70'i aşmak (70) üzere olduğu açıklanmış.
Beterin
beteri var
Bugün virüsün Çinde ortaya
çıkışının 3 ayı doldu. Orada durumun yavaş yavaş normale döndüğünü haber
alıyoruz. Yine de de kontrollü olduklarını, hatta ikinci dalgaya karşı ilave
tedbirler alındığını duymaktayız. Bizde ise ilk vakanın ortaya çıkmasından bu
yana henüz bir ay bile dolmuş değil. Bu kadar tedbire rağmen uzmanlar daha tepe
noktasını görmediğimizi söylüyorlar. Tedbirlerin artışı ve sıkılaştırılmasına
bakılırsa daha bir kaç hafta daha dişimizi sıkmamız gerekiyor.
Öyle görünüyor ki asıl
trajedi Avrupa'da ve ABD'de yaşanıyor. Çizmede ölümler Çin'i üçe katladı, ABD
şimdiden virüsün merkezi haline gelmiş durumda. Bütün dünyada vaka sayısı 600
bini geçti, hızla 1 milyona doğru gidiyor. Ölüm sayısı da 25 bini bulmuş vaziyette.
Virüsün vahametini mevcut iletişim ve internet kanalları en az 10'la çarparak
hissettiriyor.
Cobit-19'un ne kadar
tehlikeli ve sarî olduğu açık. Ancak, şimdiye kadar hiç yaşamadığımız kadar bir
'bilg' ve 'haber' kasırgasıyla da karşı karşıyayız. Belki bu hastalık bir süre
sonra arkasında önemli bir hasar bırakmış olarak geçip gidecek. Küresel çapta
alınan tedbirler, panik, korku, sağlık sisteminin çaresizliği, aşı ve ilaç
geliştirme rekabeti, teknolojik icatlar, internet tabanlı pek çok yeni gelişme
vs. hepsi birbirine karıştı. Bütün bunlarla dünyanın nereye doğru evrileceğini,
sonuçta bu gidişin hakkımızda iyi mi kötü olacağını bilmiyoruz.
Ben insanlığa kapalı,
dijital bir anafora doğru pupa yelken gidileceğini düşünüyorum. Fırsatçılar
sadece karaborsacılar değil, böyle zamanlardan yenilik, bilimsellik, teknoloji
görüntüsü altında yeni ağlar örülür hep insanoğluna. Kulaklara küpe olsun, bu
can pazarından yine onlar para kazanarak çıkacaklar. Ama, globalleşmenin
küçücük bir virüsle sarsıldığını görebiliyoruz. Küresel yaşamanın bütün
insanlar için daha fazla sömürülme, daha fazla savaş, kan ve gözyaşı anlamına
geldiğini zaten acı acı öğrenmiştik. Böylesi salgın hastalıkların da sanki
'Küçük bir köy'müş gibi kısa sürede nasıl bütün dünyayı sarabildiğini de
yaşamış olduk. Kuşkusuz artık bütün bunlar olmamış gibi davranamayacağız. Hiç
bir şey eskisi gibi olmayacak.
Neler olacağını,
sonrasında bizi ne gibi değişim ve dönüşümlerin beklediğini bir an için kenara
koyalım. Bütün dehşetiyle şu soru pusuda yatıyor gibi geliyor bana: "Ya
böylesine küçücük bir 'dijital' virüs o çok övündüğümüz iletişim ve internet
dünyamıza musallat olursa?" Sadece kişisel bilgisayarlarımızı, cep
telefonlarımızı değil bütün devlet sistemlerini, haberleşme alt yapılarını ve
bilgi ağlarını çökertiverirse? Dev borsaların, bankaların, savunma, adalet,
sağlık ve eğitim sistemlerinin hastalanıp çalışmadığını bir düşünsenize.
Ekonomilerin yerle bir olduğu, aramızdaki iletişimin tamamen kesildiği,
şehirlerimizin karanlığa gömüldüğü, temel hizmetlerin yapılamadığı, herşeyin
birbirine girdiği bir günü hayal edebiliyor musunuz?
O zaman dünya liderleri
birbirleriyle videokonferansla bile görüşemez. Hükümetler neye nasıl tedbir
alacağını şaşırır. Kime hangi talimatı, nasıl vereceğini bilemez. Kıyamet
senaryosu mu yazıyorum? Onu bilemem. Ama dünyası küçük bir telefona hapsolmuş
insan için kıyamet kopmuş demektir. İnsan gibi yaşamayı unutmuş toplumlar
birdenbire kendilerini hayvani bir anarşi içinde bulurlar.
Allah muhafaza! Demek
beterin de beteri var. Canımızı sıksa da, alışkın olmasak da sınırları belli,
tedbirleri ortak bir musibetle savaşıyoruz. Durumumuza şükredelim. Hazır
evlerimize çekilmişken insanlığımızı, aileyi, komşuyu ve iyilik etmeyi bol bol
hatırlamakta yarar var. Hamd etmeyi, isyan etmemeyi, sabretmeyi, her şarta
rağmen ayakta kalabilme kapasitemizi test ediyoruz. Dışarıya çıkıp dolaşabilme
özgürlüğünü, rahatça seyahat edebilmenin lüksünü, nefes alabilmenin
zenginliğini düşünelim biraz da. Konuşabildiğimiz, bir ailemiz olduğu için
şükredelim. Kibirden arınıp, çaresizliğimizi kabul ve mütevazılığımızı
kazanalım bu sürecin içinde. Dua etmeyi keşfedelim yeniden. Akrabalığın, sılai
rahimin, dostluğun ve arkadaşlığın kıymetini bilelim.
Bunlar size bir şey ifade
etmiyorsa sevdiklerinizin, eşinizin, çocuklarınızın varsa torunlarınızın
gözlerine bakın. Sağlık içindeki bedeninizi fark edin. Elinizdeki nimetlerin ne
denli değerli olduğunu anlayacaksınız. Herşeyin ötesinde tüm zamanlarda sadece
'insan' olabilmenin ne demek olduğu üzerinde düşünün biraz bakalım.
Corona günlerinin bu
alacakaranlık kuşağında hiç olmazsa bir faydası olsun.
---------------
---------------
Bugün Pazar. Hava biraz kapalı. Normal zamanda
olsa biraz çıkıp dolaşırdım
Beşiktaş'ta ama şimdi bu mümkün değil. Yasak değil ama ben kendi kendimi
izole ettim. Sibel daha geceden: "Marketten aldıklarınızı nasıl sterilize
etmelisiniz?" diye ABD'li doktorun pratik yöntemlerini göndermiş. Eh biz
de tam öyle olmasa bile
aldıklarımızı silip temizliyoruz.
Sibel bize bir psikiatrist tarafından hazırlanan "Evde yaşam ipuçları" adlı bir çalışma gönderdi. 10 sayfalık bir dijital rehber bu. İçinde ücretsiz konserlerden online müze turlarına, youtube kanallarından çeşitli canlı yayınlara çok fazla platform ve bilgi mevcut. İtiraf edelim ki, aslında her zaman ücretsiz olan, daha önce varlığından bile haberdar olmadığımız site ve kanallar bunlar. Rehberde farklı kategoriler altında, evden izlenebilecek konser, opera, bale ve etkinliklere; film ve kitap önerilerine; katılabileceğimiz müze turları ve online sergilere; uzaktan gezilebilecek tarihi mekanlara; eğitim platformları ve binlerce ücretsiz derse; portallara ve çeşitli youtube kanallarına; evde spor ve yemek önerilerine ulaşılabiliyor.
Sibel bize bir psikiatrist tarafından hazırlanan "Evde yaşam ipuçları" adlı bir çalışma gönderdi. 10 sayfalık bir dijital rehber bu. İçinde ücretsiz konserlerden online müze turlarına, youtube kanallarından çeşitli canlı yayınlara çok fazla platform ve bilgi mevcut. İtiraf edelim ki, aslında her zaman ücretsiz olan, daha önce varlığından bile haberdar olmadığımız site ve kanallar bunlar. Rehberde farklı kategoriler altında, evden izlenebilecek konser, opera, bale ve etkinliklere; film ve kitap önerilerine; katılabileceğimiz müze turları ve online sergilere; uzaktan gezilebilecek tarihi mekanlara; eğitim platformları ve binlerce ücretsiz derse; portallara ve çeşitli youtube kanallarına; evde spor ve yemek önerilerine ulaşılabiliyor.
Psikiatrist:
"Elbette bu günlerde
internetteki kaynaklar dışında da evde yapılabilecek çok
fazla şey var. Beraber oynayabileceğimiz aile ve kutu
oyunları, kendimizin üretebileceği
sanatsal/bilimsel proje ve fikirler gibi. Yaratıcılık
size kalmış. Rehberden faydalanmanız dileğiyle" demiş sonunda. Baktım, gerçekten de ilginç, renkli ve yararlı bir rehber bu.
Akşam haberlerinde Türkiye'de can kaybı sayısının 23 artarak 131'e, vaka sayısı 1815 artarak 9 bin 217'ye ulaşmış.29 Mart itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte yine 2 bine yakın (1815) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulduğu, toplam vakanın 9 bin 500'e yaklaştığı (9217) ve can kaybının da 130'u aştığı (131) açıklandı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun güncel verilerine göre bugün test sayısı 10 bine (9982), toplam test sayısı da 65 bin 500'e (65446) yakın gerçekleşmiş bulunuyor. Toplam iyileşen hasta sayısı 105, vefat sayısı ise 131 olmuş. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısı 570'e (568), toplam entübe hasta sayısı 400'e (394) yakın, toplam iyileşen hasta sayısının da 100'ü aşmış (105) olduğu açıklanmış.
Bu
arada 29 Mart itibariyle dünya çapında vaka sayısının
700 bini, can kaybı sayısının da 33 bini aştığını da öğrenmiş oldum. Salgının
merkez üssü haline gelen New York'ta ölü sayısı 1000'e yaklaşmış. ABD'de can
kaybı sayısının 200 bini bulabileceği uyarıları üzerine Başkan Donald Trump,
sosyal mesafe kurallarını 30 Nisan'a kadar uzattığını açıklamış. Türkiye'de ise can kayı 131'e vaka sayısı 9 bin 217'ye çıkmış. Suriye, Corona
virüsüne bağlı ilk ölümü bildirmiş.
Ülkede vilayetler arası seyahatler de yasaklanmış. Sanki gidilebiliyor da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder