29 Mart 2020 Pazar

29 Mart 2020 Pazar 17:00 CORONA GÜNLERİ..................................... Alacakaranlık kuşağı

Evde kal Türkiye!

Dün alınan yeni tedbirlerle artık şehirlerarası yolculuklar da yapılamayacak. Bu benim için daha belirsiz bir süre evime dönemeyeceğim anlamına geliyor. Oğlumun yanında İstanbul'dayım. Ona göre karantina süresi olan 14 gün boyunca evden çıkmamalıymışım. İstanbul'da hava kapalı, pencereden görebildiğim küçük sokaklar yalnız ve sessiz.

Bir yandan aklım İzmir'de bıraktığım hasta annemde, kalbim evim ve torunlarımda. İş başa düştü, oğlumun bekar evinde yemek yapmayı öğreniyorum. Evin balkonu da yok. Ruhum daraldığında pencereden dışarı bakabiliyorum yalnızca. Ama dışarısı içerden kasvetli görünüyor. 'Evde kal Türkiye' çağrısı sanki daha sıcak geliyor o anlar için.

Çarşamba günü İzmir'den İstanbul'a yola çıkmıştık. Yollar oldukça tenhaydı. Hele de Ayvalık. Sanki, derler ya sanki "in cin top oynuyordu." Motorlar karaya çekilmiş, her yer kapalı ve ortalıkta kimseler yok. Orayı hep kalabalık, renkli ve hareketli hatırlıyorum. Hiç kışın görmemiştim. Evet kış olmasının, havanın kapalı ve serin olmasının etkisi muhakkak vardı. Ama bu başka bir şey, tıpkı (Allah göstermesin) darbe olmuş, savaş çıkmış ta sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş gibiydi.

Unutmadan, Ayvalığa girmeden önce Küçükköy'e uğrayıp biraz boşnak böreği almak istedim. Ne mümkün. Köy meydanındaki her yer kapalı. Boşnak böreği arıyorum ya, burası nihayetinde bir köydür mutlaka vardır diyorum ya. Çok fena yanılmışım. Yok, yok...Bir dükkanda birini gördüm. Kitap okuyordu. Derdimi söyledim. Güldü, ellerini açtı "Görüyorsun halimizi boşuna arama bulamazsın" dedi o hareketiyle.

Yazları Ayvalığa gittiğimizde uğramak istediğim ilk üç yerden biridir Küçükköy. Yine Ayvalıkta üç şeyi mutlaka yemeden veya almadan dönmek istemem. Küçükköyden boşnak böreği almak, Paşalimanında oturup çay içmek ve Ayvalık'ta Macaron kahvelerinde çiğ börek yiyip koruk suyu içmeyi çok severim. Orada sakızlı kurabiye satan küçük bir eski fırın var. Perşembe günü Ayvalığın pazarıdır. Macaron kahveleri sokağından kurabiye aldıktan sonra o dar sokaklarda kurulan pazarı boydan boya geçeriz. Ayvalığı o halde görünce sakızlı kurabiye almak aklıma bile gelmedi.

Orjan'a geldiğimizde akşam olmuştu. O cıvıl cıvıl sahil sitesinden çıt çıkmıyordu. Sokak lambaları silikleşmiş, evler karanlığa gömülmüştü. Evime girdim, namaz kıldım, bir kaç parça eşya aldım ve çıktım. Yazın bir kedi ve yavrusuna bakmıştık. Bir baktım yavru 'Panda' karşımda, biraz sonra annesi 'Boncuk' da gelip ayaklarıma süründü. Pandayı kucağıma alıp sevdim. Yavrucak hiç ayrılmayacakmışız gibi göğsüme sokulup duruyordu. Boncuk yine hamile kalmış. Bol bol mama ve su bıraktım balkona. Fotoğraflarını çektim ve son kez ikisini de severek vedalaştım onlarla. İnşallah en kısa zamanda geliriz, yine birlikte oluruz diyerek.

Ayrıldığımızda saat 21'i geçiyordu. Bir an evvel İstanbula ulaşmak için otobandan gitmeye karar verdik. Gökçeyazıdan sonra yeni otoyol gişelerinden geçiliyor. Balıkesir ve Susurluğa girmeden devam ediyor. Karanlıkta ışıklarını seçebildim yalnızca. Yol oldukça tenhaydı. Sanki bize aitmiş gibi önümüzde uzayıp gidiyordu. 1,5 saatte susurluğa 3 saatte Gebzeye ulaştık. Bursaya kadar 61 lira, oradan Gebzeye kadar Osmangazi köprüsü dahil 156 lira ücret yazdı. Çok şükür rahat, hızlı ve güvenli bir yolculukla saat 00.30'da Beşiktaş'taki evimize girmiştik.

İstanbul da kapalı, serin ve yaşlı gözlerle corona günlerini yaşıyordu. Her geçen gün sıkılaşan tedbirler, artan vaka sayıları ve ölüm haberleri ile sadece ülkemizin değil adeta bütün dünya üzerine bir karabasan çökmüş gibi.
------------
28 Mart itibariyle dünya genelinde coronadan can kaybı 30 bini aşmış. En az 177 ülke ve bölgeye yayılan salgın 650 bine yakın kişiyi de hastanelik etmiş. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, örgüt depolarında tutulan 250 bin maskeyi büyük bir felaket yaşayan New York'a bağışladıklarını açıklamış. Avrupa da alev alev. İspanya 5 bin 690 can kaybıyla İtalya'dan sonra en fazla ölümün yaşandığı ülke olmuş

Türkiye'de ise can kaybı sayısı 16 artarak 108'e, vaka sayısı 1704 artarak 7 bin 402'ye ulaşmış.28 Mart itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte yine 2 bine yakın (1704) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulduğu, toplam vakanın 7 bin 500'e yaklaştığı (7402) ve can kaybının da 100'ü aştığı (108) açıklandı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun güncel verilerine göre bugün test sayısı yine 7 bin 600'ün (7641) üzerinde gerçekleşmiş, toplam test sayısı da 55 bin 500'ü (55464) geçmiş bulunuyor. Toplam iyileşen hasta sayısı 70, vefat sayısı ise 108 olmuş. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısı 450'ye yakın (445), toplam entübe hasta sayısı 300'ün (309) biraz üstünde, toplam iyileşen hasta sayısının da 70'i aşmak (70) üzere olduğu açıklanmış.

Beterin beteri var
Bugün virüsün Çinde ortaya çıkışının 3 ayı doldu. Orada durumun yavaş yavaş normale döndüğünü haber alıyoruz. Yine de de kontrollü olduklarını, hatta ikinci dalgaya karşı ilave tedbirler alındığını duymaktayız. Bizde ise ilk vakanın ortaya çıkmasından bu yana henüz bir ay bile dolmuş değil. Bu kadar tedbire rağmen uzmanlar daha tepe noktasını görmediğimizi söylüyorlar. Tedbirlerin artışı ve sıkılaştırılmasına bakılırsa daha bir kaç hafta daha dişimizi sıkmamız gerekiyor.
Öyle görünüyor ki asıl trajedi Avrupa'da ve ABD'de yaşanıyor. Çizmede ölümler Çin'i üçe katladı, ABD şimdiden virüsün merkezi haline gelmiş durumda. Bütün dünyada vaka sayısı 600 bini geçti, hızla 1 milyona doğru gidiyor. Ölüm sayısı da 25 bini bulmuş vaziyette. Virüsün vahametini mevcut iletişim ve internet kanalları en az 10'la çarparak hissettiriyor.
Cobit-19'un ne kadar tehlikeli ve sarî olduğu açık. Ancak, şimdiye kadar hiç yaşamadığımız kadar bir 'bilg' ve 'haber' kasırgasıyla da karşı karşıyayız. Belki bu hastalık bir süre sonra arkasında önemli bir hasar bırakmış olarak geçip gidecek. Küresel çapta alınan tedbirler, panik, korku, sağlık sisteminin çaresizliği, aşı ve ilaç geliştirme rekabeti, teknolojik icatlar, internet tabanlı pek çok yeni gelişme vs. hepsi birbirine karıştı. Bütün bunlarla dünyanın nereye doğru evrileceğini, sonuçta bu gidişin hakkımızda iyi mi kötü olacağını bilmiyoruz.
Ben insanlığa kapalı, dijital bir anafora doğru pupa yelken gidileceğini düşünüyorum. Fırsatçılar sadece karaborsacılar değil, böyle zamanlardan yenilik, bilimsellik, teknoloji görüntüsü altında yeni ağlar örülür hep insanoğluna. Kulaklara küpe olsun, bu can pazarından yine onlar para kazanarak çıkacaklar. Ama, globalleşmenin küçücük bir virüsle sarsıldığını görebiliyoruz. Küresel yaşamanın bütün insanlar için daha fazla sömürülme, daha fazla savaş, kan ve gözyaşı anlamına geldiğini zaten acı acı öğrenmiştik. Böylesi salgın hastalıkların da sanki 'Küçük bir köy'müş gibi kısa sürede nasıl bütün dünyayı sarabildiğini de yaşamış olduk. Kuşkusuz artık bütün bunlar olmamış gibi davranamayacağız. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.
Neler olacağını, sonrasında bizi ne gibi değişim ve dönüşümlerin beklediğini bir an için kenara koyalım. Bütün dehşetiyle şu soru pusuda yatıyor gibi geliyor bana: "Ya böylesine küçücük bir 'dijital' virüs o çok övündüğümüz iletişim ve internet dünyamıza musallat olursa?" Sadece kişisel bilgisayarlarımızı, cep telefonlarımızı değil bütün devlet sistemlerini, haberleşme alt yapılarını ve bilgi ağlarını çökertiverirse? Dev borsaların, bankaların, savunma, adalet, sağlık ve eğitim sistemlerinin hastalanıp çalışmadığını bir düşünsenize. Ekonomilerin yerle bir olduğu, aramızdaki iletişimin tamamen kesildiği, şehirlerimizin karanlığa gömüldüğü, temel hizmetlerin yapılamadığı, herşeyin birbirine girdiği bir günü hayal edebiliyor musunuz?
O zaman dünya liderleri birbirleriyle videokonferansla bile görüşemez. Hükümetler neye nasıl tedbir alacağını şaşırır. Kime hangi talimatı, nasıl vereceğini bilemez. Kıyamet senaryosu mu yazıyorum? Onu bilemem. Ama dünyası küçük bir telefona hapsolmuş insan için kıyamet kopmuş demektir. İnsan gibi yaşamayı unutmuş toplumlar birdenbire kendilerini hayvani bir anarşi içinde bulurlar.
Allah muhafaza! Demek beterin de beteri var. Canımızı sıksa da, alışkın olmasak da sınırları belli, tedbirleri ortak bir musibetle savaşıyoruz. Durumumuza şükredelim. Hazır evlerimize çekilmişken insanlığımızı, aileyi, komşuyu ve iyilik etmeyi bol bol hatırlamakta yarar var. Hamd etmeyi, isyan etmemeyi, sabretmeyi, her şarta rağmen ayakta kalabilme kapasitemizi test ediyoruz. Dışarıya çıkıp dolaşabilme özgürlüğünü, rahatça seyahat edebilmenin lüksünü, nefes alabilmenin zenginliğini düşünelim biraz da. Konuşabildiğimiz, bir ailemiz olduğu için şükredelim. Kibirden arınıp, çaresizliğimizi kabul ve mütevazılığımızı kazanalım bu sürecin içinde. Dua etmeyi keşfedelim yeniden. Akrabalığın, sılai rahimin, dostluğun ve arkadaşlığın kıymetini bilelim.
Bunlar size bir şey ifade etmiyorsa sevdiklerinizin, eşinizin, çocuklarınızın varsa torunlarınızın gözlerine bakın. Sağlık içindeki bedeninizi fark edin. Elinizdeki nimetlerin ne denli değerli olduğunu anlayacaksınız. Herşeyin ötesinde tüm zamanlarda sadece 'insan' olabilmenin ne demek olduğu üzerinde düşünün biraz bakalım.
Corona günlerinin bu alacakaranlık kuşağında hiç olmazsa bir faydası olsun.
---------------
Bugün Pazar. Hava biraz kapalı. Normal zamanda olsa biraz çıkıp dolaşırdım Beşiktaş'ta ama şimdi bu mümkün değil. Yasak değil ama ben kendi kendimi izole ettim. Sibel daha geceden: "Marketten aldıklarınızı nasıl sterilize etmelisiniz?" diye ABD'li doktorun pratik yöntemlerini göndermiş. Eh biz de tam öyle olmasa bile aldıklarımızı silip temizliyoruz. 

Sibel bize bir psikiatrist tarafından hazırlanan "Evde yaşam ipuçları" adlı bir çalışma gönderdi. 10 sayfalık bir dijital rehber bu. İçinde ücretsiz konserlerden online müze turlarına, youtube kanallarından çeşitli canlı yayınlara çok fazla platform ve bilgi mevcut. İtiraf edelim ki, aslında her zaman ücretsiz olan, daha önce varlığından bile haberdar olmadığımız site ve kanallar bunlar. Rehberde farklı kategoriler altında, evden izlenebilecek konser, opera, bale ve etkinliklere; film ve kitap önerilerine; katılabileceğimiz müze turları ve online sergilere; uzaktan gezilebilecek tarihi mekanlara; eğitim platformları ve binlerce ücretsiz derse; portallara ve çeşitli youtube kanallarına; evde spor ve yemek önerilerine ulaşılabiliyor.

Psikiatrist: "Elbette bu günlerde internetteki kaynaklar dışında da evde yapılabilecek çok fazla şey var. Beraber oynayabileceğimiz aile ve kutu oyunları, kendimizin üretebileceği sanatsal/bilimsel proje ve fikirler gibi. Yaratıcılık size kalmış. Rehberden faydalanmanız dileğiyle" demiş sonunda. Baktım, gerçekten de ilginç, renkli ve yararlı bir rehber bu.

Akşam haberlerinde Türkiye'de can kaybı sayısının 23 artarak 131'e, vaka sayısı 1815 artarak 9 bin 217'ye ulaşmış.29 Mart itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte yine 2 bine yakın (1815) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulduğu, toplam vakanın 9 bin 500'e yaklaştığı (9217) ve can kaybının da 130'u aştığı (131) açıklandı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun güncel verilerine göre bugün test sayısı 10 bine (9982), toplam test sayısı da 65 bin 500'e (65446) yakın gerçekleşmiş bulunuyor. Toplam iyileşen hasta sayısı 105, vefat sayısı ise 131 olmuş. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısı 570'e (568), toplam entübe hasta sayısı 400'e (394) yakın, toplam iyileşen hasta sayısının da 100'ü aşmış (105) olduğu açıklanmış.

Bu arada 29 Mart itibariyle dünya çapında vaka sayısının 700 bini, can kaybı sayısının da 33 bini aştığını da öğrenmiş oldum. Salgının merkez üssü haline gelen New York'ta ölü sayısı 1000'e yaklaşmış. ABD'de can kaybı sayısının 200 bini bulabileceği uyarıları üzerine Başkan Donald Trump, sosyal mesafe kurallarını 30 Nisan'a kadar uzattığını açıklamış. Türkiye'de ise can kayı 131'e vaka sayısı 9 bin 217'ye çıkmış. Suriye, Corona virüsüne bağlı ilk ölümü bildirmiş. Ülkede vilayetler arası seyahatler de yasaklanmış. Sanki gidilebiliyor da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder