
Arapça müdahene yağcılık ve dalkavukluk anlamındaki mudāhanattan geliyor. Arapça
'dhn' kökünden gelen mudāhanat
birini yüzüne karşı övme, dalkavukluk sözcüğünden alıntı. Arapça bir sözcük olan 'dahana' yağladı, yağ sürdü fiilinin mufā'alat vezni masdarı
oluyor.
Kullanımı çoklukla 'müdana etmemek, müdanası olmamak'
şeklinde. ihtiyacı olsa da ileride minnet borcu olmasın diye yardım istememek
anlamında. Kendini borçlu hissedecek duruma düşürmemek, kendi ayakları üstünde
durmak, kimseye açıklama yapma gereği hissetmemek. Biraz kibir belirtisi, biraz
kırgınlık, yerine göre biraz da başkaldırıyı ifade ediyor.
Gülümseten eski kelimelerden. Aslında çağdaş aile ve
insan halleri için oldukça özet bir kelime. Akıllı telefonu, kulaklığı, sanal
dünyası içine gömülmüş birini düşününüz. Kimseye müdanası olmayan, yardım
istemeyen; komşusuz, dostsuz, arkadaşsız, refah ve kalabalıklar içinde yalnız
insanları hatırlatıyor. Üzerinde durmak lazım.
Zırnık
Küçükken büyüklerimin konuşmaları arasında "Ben olsam ona zırnık
koklatmam" gibi söylenmeler duyardım. Doğrusunu söylemek gerekirse bu
'zırnık' nedir, nasıl bir şeydir ? diye merak etmişimdir.
Ama
'arsenik' gibi çok zehirli bir şey olduğunu
öğrendiğimde nedense bu saflığıma güldüm. Zırnık; sarı renkli, katı, zehirli
bir kimyasalmış. Genelde deri sektöründe kullanılırmış. Çok berbat kokan deri
tabaklamada derinin tüylerini yolmaya yarayan bir madde imiş.
Büyüklerimin bu sözü 'arsenik' anlamında kullandığını hiç sanmıyorum.
Çünkü 'zırnık koklatmam', 'zırnık
vermemek' gibi sözler aslında halk arasında kullanılan bir çeşit deyim.
Buradaki
zırnık, herhangi bir şeyin en küçük, önemsiz ve işe
yaramaz parçası anlamına geliyor.

Ayakkabı çekeceği manasında kerata bir şey değil de,
bazen küçük, sevimli yaramazlar için kullandığımız 'kerata' sözcüğü aslında pek
hoş değilmiş. Çünkü; yunanca’da 'boynuz' anlamına gelen 'keratos' kelimesinden
türeyen bu kelime meğerse 'boynuzlu' anlamına geliyormuş.
Kelimenin kökeni Pontus Rumcasına dayanmaktaymış.
Onlarda karısı tarafından aldatılan erkeğe denirmiş. Karısı tarafından bir
başka erkekle aldatılan, yani boynuzlanan kişilere. Öte yandan kelimenin hayvan
boynuzunun yanı sıra saç ve tırnaklarda bulunan 'keratin' maddesiyle de bir
alâkası var. Bu yüzden kelimenin rumca kullanımında geçen boynuz 'lafı' boşuna
değil.
Peki, bu 'kerata'nın, bizim bildiğimiz ayakkabı
çekeceği 'kerata' ile ne ilgisi var derseniz; oda şurdan geliyor: Eskiden
ayakkabı çekecekleri sığır boynuzundan yapılırmış.
Bilmiyordum, sizi bilmem ama ben bundan sonra hiç
kimseye 'kerata' demeyeceğim.

Adını veya işlevini bilmediğimiz yanar dönerli,
dokunmalı (butonlu), ışıklı şeyler için de bu kelimeyi kullanabiliyoruz. Tam
olarak adı söylenemeyen mekanizmalar, araç, aygıt, gereç ve nesneler için de.
Zavazingo; kelimelerin anlatmaya yetmediği madde ve
mallar için kullanılan aynı türden bir kelime. Zamazingonun bir de eş anlamlısı
var: o da 'zımbırtı'. Çirkin, kulak tırmalayan ses ve konuşmalar için
kullanılıyor. 'Şöyle böyle' demek için ya da 'iriyarı adam, kaba yapılı
nesneler' için de söylenebiliyormuş. Sözlükte telli bir çalgının acemice
çalınışından çıkan uyumsuz, çirkin ses olarak geçiyor. Neticede hepsi
birbirinden komik kelime ve kullanımlar.
Bir de argoda bazen; nikâhsız eş, metres, dost,
sevgili için de zamazingo kullanılırmış. Yani argo dünyasının bile bir ahlakı
var. Utanılacak şeyin adını söylemiyor, yerine uyduruktan bir kelime
kullanıyor. Böylesi bir kullanım dalkavuk için de görülmüş. Bu da küçültücü bir
tavır koyma nedeni diyebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder