27 Kasım 2017 Pazartesi

274 27 Kasım 2017 Pazartesi 21:45 UMRE GÜNLÜĞÜ.......................Hudeybiye umresi

Hudeybiye umresi

27 Kasım 2017 Pazartesi: Umre yolculuğumuzda 10. gün

Sabah 4.30 gibi uyandım. Gece epey uzun geldi bana. Üç vakit kazaya kalan sabah namazı kıldım

İki rekat da (teeccüt ya da) Allah rızası için.

Saat 5.30'a doğru eşimi uyandırdım. O da kalktı ve önce ben sonra o sabah namazımızı kıldık.

Hazırlanıp kahvaltıya indik. Saat 6'yı biraz geçiyordu. Fazla oyalanmadan tekrar odamıza çıkıp abdestlerimizi tazeledik. Hazırlanıp aşağıya indik.

Erkekler ihramlarımızı giymiştik. 2. umre için Mekke dışına, mikad yerlerinden biri olan Hudeybiye'ye gideceğiz.

Diğer gruplar yine gecikti. Otobüs ancak 7.30'da gelebildi. 

Otobüs mescidi haramın etrafında dönerek Mekkenin kuzey batısına doğru gidiyor. Selçuk hoca otobüsün mikrofonunu ayarlamaya çalışıyor. Nedense buradaki bütün otobüslerin mikrofonlarında eko var. Yansımalı sesle doğru düzgün bir şey anlaşılmıyor.

Neyse hallettiler. Önce kur'an okundu. Sonra da gideceğimiz yer Hudeybiye hakkında bilgi verdiler. Umre kuralları bir kez daha hatırlatıldı.

Hudeybiye, Resûlullah (sav) ile Mekke müşrikleri arasındaki 10 yıllık antlaşmanın  yapıldığı yerin adı. 

Mekke'ye yaklaşık 17 km. mesafede, eski Cidde Yolu üzerinde.

Harem sınırının dışında yer aldığı ve yol üzerinde bulunduğu için Mekkede bulunanların umre için ihrama girdikleri yerlerden biri.

Hicretin 6. yılında peygamber efendimiz ve 1400 sahabisi umre yapmak üzere ihramlı vaziyette buraya gelmiş. Devesi kasva buraya çökmüş ve kalkmamış. Zaten Mekkeliler de onları sokmak istemediklerini bildirmişler.

Bunun üzerine Hudeybiye suyu başında çadırlarını kuran müslümanlar ile mekkeli müşrikler arasında günlerce görüşmeler yapılmış. 

Bir ara Mekkeliler elçi giden Hz. Osman'ı bile hapsetmişler. 

Bunun üzerine peygamber efendimiz sahabisinden beyat (1) istemiş.

Sahabi bir ağaç altında duran peygamberimize biat ederken Mekkeliler uzaktan (Halit Bin velid ve süvarileri) onları uzaktan gözlüyorlarmış. 

Savaşa hazırlandıklarını sanmışlar. Bunun üzerine Suheyl Bin Amr (2) ve iki kişiyi görüşmelerde bulunmak üzere göndermişler.

Suheyl diplomat bir adammış. Nitekim görüşmeler anlaşmayla sonuçlanmış. 

Bu arada 'Bismi Allahümme' ve 'Abdullahın oğlu Muhammed' gibi kabulü zor düzeltmeler de yapılmış anlaşma metni üzerinde.

Tam bu sırada Suheyl'in oğlu (3)çıkageliyor. 

Meğer müslüman olduğu için babası tarafından zincirlenmiş. Manzara çok dokunaklı; anlaşma Mekkeli müslümanların Medineye iltihakını engelliyor. Medineli mürtedlerin ise geriye verilmesini önlüyor.

Anlaşmanın öbür maddeleri: anlaşma 10 yıllık olacak, müslümanlar seneye umre yapabilecekler, ve üç gün mekkede kendilerine dokunulmayacak  (çoğunun ailesi, çoluğu çocuğu, malı mülkü orada) şeklinde.

Hudeybiye yolunda bir ara deve pazarı gibi bir yerde duruldu. İnsanlar indiler. Fotoğraf falan çektiler. 

Afrikalıya benzer bir arap deve sütünü küçük su şişelerine doldurup 5 riyale satıyor. 

Birileri deve sütü içmeyin demiş. O yüzden kadınlar ne aldı ne de içti.Yalnız Oflu Ali bir şişe almış kapağıyla bize ikram etti. 

Ben de öyle içtim. Pek bir şey anlamadım, süt işte.

Hicretten 6 yıl sonra 628 yılında Efendimiz (sav) Umre için yanındakiler ile birlikte Mekke'ye yola çıkıyor. 

Fakat müşrikler tarafından burada engelleniyorlar. 

Çölde su sıkıntısına düşülünce, Allahın izni, efendimizin (sav) vesilesiyle burada su bulunuyor.

İşte Hudeybiye biatı da burada yapılmış. Savaş kararı alındığını zanneden Mekkeli müşrikler (4) Hudeybiye anlaşması imzalayarak ilk defa Müslümanları ve İslam Devleti'ni hukuken tanımış olmuşlar.

Hudeybiye ismi aslında imza atılan yakın köyün adından alınmış. Aynı zamanda Mekkenin etrafındaki harem bölgesinin sınırlarını çizen altı adet mikad noktasından da biri oluyor.

Hudeybiye hala bir köy görünümünde. Sınır taşları Osmanlı tarafından dikilmiş. Bu taşlar da halen duruyor, ancak etrafı bakımsız.

Harem bölgesinin sınırlarının ilk olarak Cebrail'in (a.s.) bildirmesiyle Hz. İbrahim (a.s.) belirlemiş. Hz. Muhammed (sav) ise bu sınırları gösteren işaretleri yenilemiş.

Böylece Mekke-i Mükerreme'nin etrafında altı yöndeki altı mekan, Harem sınırlarını gösterir olmuş. Daha sonraları Osmanlı tarafından da Harem sınırlarını belirlemek ve sınırların yok olmamalarını sağlamak için ana yol kenarlarına alem taşları konulmuş.

Hudeybiye mikad yerinin çok küçük bir mescidi var. Tuvalet ve abdest alma yerleri kalabalık umrecilere yetersiz kalıyor. Zor bela abdest tazeledik. Küçük mescitte iki rekat ihram namazı kıldık. Niyetimizi de otobüste yaptık.

Saat 9.30 gibi hareme geldik. Yeniden abdest tazeleyenler oldu. 88 nolu kapıdan girildi. Selçuk hoca refakatinde topluca umre tavafına niyet ettik. 

Kabe insan denizi içinde nilüfer çiçeği gibi karşımızdaydı. Hanımın elini tuttum ve tavafa girdik.

Kabe bu defa oldukça kalabalık. Özellikle hacerül esved ile makamı İbrahim ve hatim bölgesi arası bayağı sıkışıyor. 

Eşim elimi yine sıkı sıkı tutmakta. Önceki gibi değilse de yine kalabalık olduğunda panikleyip kenara çıkalım, kalabalığa girmeyelim diye sesleniyor.

Selçuk hocanın yüksek sesle tekrar ettirdiği dualarla tavaf 15-20 dakikada bitti. Makamı ibrahimin arka tarafında bir yerde iki rekat namaz kıldık.

Safa tepesine geldik. Bu defa say daha uzun sürdü. Saat 10.30'da girdik 11.30'da bitti. Burada da alt kat kalabalık olduğu için bir üst katta say yaptık. Yavaş gidelim istekleri nedeniyle de hızlı gidilmedi.

Yeşil lambalı alanlarda yine remel (koşu gib) yaptık. 7. şavt Merve tepesinde bitince topluca dua edildi ve biz erkekler Seçuk hocanın jiletli tarağı ile traş olduk. 

Kadınlar da bir köşede kendi aralarında yaptılar bu işlemi. Böylece ihramdan çıkmış olduk.

Öğle ezanı yakındı. Bu yüzden orada bekledik ve namazı merve tepesinde kıldık. Ejyad kapısından çıktığımızda serbest olduğumuzu söyledi Selçuk hoca.

Biz de gruptan ayrılarak biraz dükkanları dolaştık.

İki gündür zaman zaman karnımdan rahatsızım. İshal gibi haller var sanki. Buranın iki yaygın hastalığından birisi bu. 

Ama hasta olmak istemiyorum. Bu yüzden dolaşmayı kısa kesip otele dönüyoruz.

Makarna ve cacıktan oluşan iki kap öğle yemeğini yiyip odamıza çekildik.

Saat 4.30'a kadar uyumuşuz. Ben kalktım önce ve ikindi namazını kıldım. Banyoda biraz çamaşır yıkadım. İş başa düştü ne yapalım. Daha on gün var. Yıkanırsa bir daha ihtiyaç olmaz. Çamaşırları astım ve saat 5 gibi eşimi uyandırdım.

Hazırlanıp kabeye doğru yola çıktık. Niyetimiz akşam ve yatsı namazlarını mümkün olduğunca kabenin yakınında kılmak.

Kral A.Aziz kapısından girip hemen içerdeki yürüyen merdivenlerin yanından alt kata indik. Cemaat kalabalıklaşmaya başlamıştı.

Hanımı arkadaki kadınlar kısmında bir yere oturttum. Seccadesini çıkarıp yerleşti. Ben de biraz önde sağ tarafta Ümmü Hani annemizin evinin olduğu yerdeki halılarda kendime yer buldum. 

Sol yanımda bir Malezyalı, sağ yanımda da bir arap vardı. Safta önlerine bir naylon örtü serilmiş, iftarlıklar konulmuştu. Zemzem, hurma, küçük bir bardak çorba.

Arabın oruçlu olduğunu anladım. 'Allah kabul etsin' dedim. Anlamış olmalı. Hem o, hem öbürü bana önlerindekinden ikram ettiler.

Ezan okundu. Namaza durduk. Kılarken kabeyi seyrettim. Böyle olur mu bilmiyorum, ama kendimi alamadım işte. 

Namaz bittiğinde Malezyalı hararetle elimi sıktı, musfaha yaptık.

Kalktım eşimi aradım. Baktım korunaklı bir yerde kendine yer bulmuş namaz kılıyor. Ben de kabe alanına giderek bir halı üzerinde oturdum.

Bu sefer sol yanımdaki güney asyalı sessizdi. Sağ tarafımdaki pakistanlı genç ise benim ne okuduğum ve ne yaptığımla ilgiliydi.

Küçük el kitabımdan Yasin okuyordum. Bitirdiğimde almak istedi verdim. Ne olduğunu anlamıştı. O da biraz okudu. Karşılıklı Allah kabul etsin anlamında gülümsedik.

Namaza kalktık. Bitirdiğimde eşim telefonla aradı. Yer değiştirmiş, yeni yerini söyledi. Ben de gidip onu buldum. 

Birlikte iki tabure-sandalye alıp daha ileriye kabeye yirmi metre mesafede ön halı üzerine yerleştik. Hanım durumundan memnundu.

Kabeyi, insanları seyrettik bir süre. Saat sekizi geçiyordu.

Ben oğlum Cüneyt'i çaldırdım. Bekledim, biraz sonra o aradı. Hoparlörden görüştük. Sibel de katıldı görüşmeye. Burayı anlattık memnunlukla. "Dünyanın binbir çeşit insanı burada. Etrafımız mahşer gibi. Kabeye çok yakınız. Allaha şükürler olsun bu gün bir umre daha yapmış olduk. Şu ana kadar ayrıca anneniz 5 ben 4 tavaf yaptık. Devam da edeceğiz. Doğacak torunumdan başlayarak bütün torunlarıma ve çocuklarıma tavaf yapıp sevabını bağışlayacağım inşallah" dedim. Karşılıklı hal hatır ve iyi dileklerle görüşmemiz bitti.

Biraz fotoğraf çektik.

Sonra birdenbire bir şey aklıma geldi. Kabeden canlı yayın yapılıyor. Elifler bizi görebilir. 

Bu kez kızım Elifi çaldırdım. O da hemen aradı. Kızım dedim "kabe yayınını açın, bizi görebilirsiniz." Baba açalım dedi. Bir müddet sonra aradı: "Evet, şu anda canlı yayını seyrediyoruz. Siz neredesiniz ?" Yerimizi tarif ettim. Ama kamera açısı bizi görmelerine engel oluyordu galiba, göremediler.

Ayağa kalktık, el filan salladık ama yine olmadı. Ne yapalım nasip değilmiş dedik ve hayırlı geceler dileyerek görüşmeyi sonlandırdık.

Öndeki temizlik görevlisi çocuklardan birine rica ettim. Bizim boy resimlerimizi o çekti. Arka fonda kabe vardı. Güzel bir fotoğraf oldu. Ben de çocuğun eline 5 riyal sıkıştırdım.

A.Aziz kapısından çıkıp buluşma yerine doğru alandan çıktık. Kimse kalmamış. Biz de gidelim dedik, otele doğru yürüdük. 

Otelde yemek katında da kimse yoktu. İnsanlar ya alışverişte ya da dinleniyorlar. Yemek aldık kendimize. Bu arada iki aile geldiler. Alışveriş yapmışlar.

Odamıza çıktık. Bir muz ve bir portakal yedik. Hanım söküğünü dikti, ben de defterimi yazmaya başladım. İlaçlarımı içtim.

Yine erken yatacağız. Çünkü bu sefer sabah 2.30'da çıkacağız inşallah. 

3'te Selçuk hocayla tavaf var. Ece Mercan ve Yağız için yaptım. Bu sefer Nazlı için yaparım inşallah, sevabını bağışlayarak. Sabah namazını kılıp döneriz.

---------------------------
(1) Sözlükte Bî’at (Bey’at) Sözleşme, söz verme, teslimiyet olarak geçiyor. Istılahta Kabul etmek, razı olmak ve tasdik etmek anlamında kullanılıyor. İslami bir terim olarak Bey`at "Bir mükellefin, ehil olan bir cemaat (Ehlu`l-hall ve`l-akd) tarafından tesbit edilen Halîfe`ye (Imam`a, Ulû`l-emr`e) itaat edeceğine ve sadık kalacağına dair söz vermesi" demek. Bir sadakat yemini.

Resûlüllah (sav) Efendimiz, Hudeybiye’ye kadar geldi. Anlaşmak için Hz. Osman’ı (r.a.) Kureyş’e elçi olarak gönderdi. Ancak onun dönüşü gecikince Peygamberimiz (sav), Semure denilen bir ağacın altında oturarak ashâbından, Osman öldürülmüş ise, ölünceye kadar Resûlüllah ile birlikte savaşacaklarına dair söz aldı. Onlar da kendisine bîat edip bu sözü verdiler.

Osman (r.a.)’ın şehit edildiği yolundaki haber üzerine 1400 sahabe-i kiramın, Kur’ân-ı Kerim’de övgüyle anlatılan meşhur biatı Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle Bey’atu’r-Rıdvan adını almış.

(2) Süheyl b. Amr Müslüman olmadan önce Kureyş adına Hudeybiye Antlaşması’nı imzalayan kişi. Câhiliye devrinde genç yaşına rağmen Kureyş’in ileri gelenleri arasında yer almış. Oğullarından Ebû Cendel ile Abdullah, kızlarından Ümmü Külsûm ve iki kardeşi Mekke döneminde müslüman olmuşlar. Hz. Peygamber’in, İslâmiyet’e davet etmek üzere gittiği Tâif halkından umduğunu bulamayınca kendisinden himaye talep ettiği ikinci kişi işte bu Süheyl. 

Bedir Gazvesi’ne müşrikler safında ve onların hatibi olarak katılan Süheyl müslümanlardan Mâlik b. Duhşüm tarafından esir ediliyor. Ancak Fidyesi ödenip serbest kaldıktan sonra Mekke’ye dönüyor ve yeniden savaş hazırlıklarına başlıyor. Ancak aynı Suheyl Mekkenin fethiyle birlikte Müslüman oluyor ve Resûlullah’ın vefatı üzerine Hz. Ebû Bekir’in Medine’de yaptığı konuşmanın bir benzerini Mekke’de yaparak müslümanları teskin etmiş, dinden dönmeye kalkışanları uyarıp yatıştırıyor.

Hudeybiye Antlaşması’nda Mekkeliler’i Süheyl b. Amr temsil ediyor. Onun antlaşma sırasında ileri sürdüğü şartlar ve metindeki bazı kelimelere yaptığı itirazlar henüz otuz yaşında olmasına rağmen güçlü bir müzakereci olduğunu ortaya koyuyor.

(3) Çocuk yalvarıyor, Suheyl kızıyor ve ashap üzülüyor. Peygamberimiz ise henüz anlaşmayı imzalamadık bu genci biz alalım diyor. Suheyl vallahi onu alırsanız ben bu anlaşmayı imzalamam diyor. Peygamberimiz 'inşallah sabret oğlum. Allah sana bir yol gösterecektir' deyip gönderiyor Suheylin oğlunu.

Gerçekten de bu delikanlı bir süre sonra yine bir yolunu bulup Mekkeden kaçıyor ama Medineye de gitmiyor. İki şehrin arasında bir dağda kendisiyle birlikte olanlarla Mekkeli kervanları vurmaya başlıyor. İş o hale geliyor ki Mekkeliler anlaşmanın o maddesini kendileri kaldıralım diye peygamberimize geliyorlar.

(4) Bu biatı haber alan Kureyşliler, korkuya kapılarak Hz.Osman’ı hemen serbest bırakıyorlar ve Süheyl başkanlığında bir heyet göndererek Müslümanlarla meşhur Hudeybiye antlaşmasını imzalıyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder