1 Ocak 2015 Perşembe

208 02 Ocak 2015 Cuma 00:31 ZAMAN DURAKLARI........................Rahmet peygamberi bir öksüzün doğumu

Rahmet peygamberi bir öksüzün doğumu


Bugün, yani 2 Ocak 2015 Cuma akşamı Mevlid Kandili. Mevlid en-Nebi ya da Veladet Kandili sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ay takvimine göre doğduğu gece. Efendimiz Rabîu’l-evvel ayının on ikinci pazartesi gecesi Mekke’de dünyaya gelmişti.  

Mevlid, "doğum zamanı" demek. Kandil geceleri islam dünyasında hicrî 3. asırdan beri var. 

Osmanlı ülkesinde ise ilk kez padişah II. Selim bu gecelerde minarelerde kandil yaktırmış. Bu yüzden ışıl ışıl yanan mahyalarla birlikte halk dilinde kandil gecesi olarak anılmışlar.

Sevgili Peygamberimiz, Rabbimizin insanlığa gönderdiği en son elçi. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle [1] o, âlemlerin Rabbinden, “âlemlere rahmet olarak” gönderilmiş bir önder. Onun nübüvveti sayesinde bütün insanlık karanlıklardan aydınlığa, zulmetten nura geçebilmiş.

Bu kutlu doğum aslında, insanlık tarihinin en muazzam ve mübârek olaylarından birisi. Çünkü onun dünyaya geldiği dönemde, insanlar her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmış bir haldeydi. Ayrıca, dünyanın birçok köşesinde kanlı boğuşmalar devam ediyordu.

Tarihte bu dönem başka hiçbir zaman için kullanılmayan “cahiliyye” kavramıyla ifade edilmiş. Zira o dönemin en temel özellikleri; bilgisizlik, putperestlik, kabîle asabiyeti, zorbalık, zulüm, haksızlık, başıbozukluk, merkezî otoriteden yoksunluk, adaletsizlik, barış ve nizamdan uzak bir hayat, çocukları öldürmek, vahşiyâne hareketler, kan dâvası gibi kötü davranışlardı.  

Öyle bir zamandı ki insanlığın ıslâhı o peygamberin gönderilmesine hasretti. Bütün dünya, karanlıklar içinde, o kurtarıcıyı dört gözle bekliyordu. Milli şâirimiz Mehmet Akif Ersoy, “Bir Gece” adlı şiirinde [2] bu olayı şöyle tasvir eder:

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi / Kumdan ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi! / Lâkin, o ne husrandı ki; hissetmedi gözler / Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi; / Bir kerre, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi; / Bir kerre de mâmûre-i dünya, o zamanlar, / Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. / Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; / Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! / Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zeminin, / Salgındı, bütün şark’ı yıkan tefrika derdi. / Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz, / Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! / Bir nefhada insanlığı kurtardı o mâsum, / Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi! / Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, verildi;)

Gerçekten de efendimizin doğumu, içinde yaşadığımız dünyanın akışını değiştirmiş oldu. Bir fazilet güneşi ve hidâyet meş’alesi olan Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v) gönderilişi, yüce Allah’ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisiydi. Müminler kendilerini yeniden tanzim etme ve istikamet sahibi olma konusunda sağlam bir dayanağa kavuştular. Böylece insanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılabilmişti. [3]

O yirmi üç yıllık peygamberlik dönemi boyunca en başta cahiliye dönemi alışkanlıklarıyla mücâdele etti. Putperestliğin yerine tevhidi, zulmün yerine adâleti, düşmanlığın yerine kardeşliği, sürtüşmenin yerine dayanışmayı getirdi. Toplumda barışın hâkim olmasını sağladı. Bizatihi kendisi doğruluk, nezâket, güvenilirlik, adâlet, hoşgörü ve cömertlik gibi ahlâkî davranışlarıyla insanlara örnek oldu.

Bütün bu gayretlerin sonucu olarak, vahyin ışığında, mükemmel kişiliğiyle ekonomik, sosyal, kültürel ve ahlâkî alanlarda gerçekleştirdiği faaliyetler sayesinde o dönemi kapatarak, yerine barış ve huzurun hâkim olduğu yepyeni bir toplum oluşturdu.

Biraz dikkat edersek onun hayatının, muhabbet, şefkat, fazilet, ihlâs ve samimiyet dolu bir hayat olduğunu görebiliriz. O, insanlığa, Allah’ın ilk ve son dinini tebliğ etmiş, kullarına olan nimet ve ihsanı İslam’la tamamlanmıştır. Hiç şüphesiz onun büyüklüğü ve başarısı; en güzel bir şekilde insanlığı iyiliğe dâvet etmesindendir.

Allaha binlerce hamdü senalar olsun ki onun rahmet yüklü mesajları ve hikmetle dolu güzel ahlâkı hala bütün insanlık için umut olmaya devam ediyor.

Ancak, gerçekten, güzel ahlâkla [4] yoğrulmuş o örnek hayatı araştırmaya, bilmeye ve ondan yararlanmaya bugün de çok ihtiyacımız var. Sevgili Peygamberimiz’i (s.a.v), onun güzel ahlâkını, davranış ve uygulamalarını yeniden hatırlamamız gerekiyor. Hiç kuşku yok ki gelişen dünya şartlarına yeniden yön ve anlam verecek zemin Kur’an-ı Kerim’de vardır. Ayrıca yine inanıyoruz ki, Allah resulünden alacağımız ilham, insanlığın bugünkü ve yarınki problemlerine çözüm getirecek tükenmez bir şifa kaynağı durumundadır.

O son peygambere ümmet olmak, pek tabiidir ki sadece onun varlığını bilmek ve doğumunu anmakla sınırlanamaz. Ona tabi olmayı gerektirir. Bu nedenle hemen her vesileyle kendimizi onun sünnetiyle gözden geçirmeyi, kendimizi yeniden inşa etmeyi ve onun çizdiği yol haritasına uymayı ihmal etmemeliyiz.

Bu gece, kutlu bir doğumu anarken, yalnız mevlid okumak, ilâhiler söylemek ve kandil simidi dağıtmakla yetinemeyiz. Onun doğumunu anmak; zaman ve mekanları kuşatan risâletini, yüksek ahlâkını, fazîletini, adâlet ve doğruluğunu hatırlamak ve bunları hayatımızda uygulama azmini tazelemek demek. Bu aynı zamanda Rabbimizin de sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına vesile olabilir. Çünkü Allah’ı hoşnut etmek, [5] biliyoruz ki O’nun Peygamberine uymak ve örnek almakla mümkün.

Bugün etrafımızı çepeçevre saran ateş çemberini doğru tahlil etmeliyiz. Müslümanın Müslümanı katlettiği iç çatışmaları İslâma mal etmek ve onaylamak asla mümkün değildir. Biz “Ben, beni görmeden bana iman eden kardeşlerimi özlüyorum” buyuran bir Peygamberin ümmeti değil miyiz ? Acaba o, bugün yaşadığımız acıları görseydi neler hissederdi ?..

Utanmış olmalıyız. O halde, böylesine bir zaman ve mekânda bile hem efendimize hem de birbirimize kardeş olmayı yeniden başarabilmeliyiz. Gücümüz yetmese, en azından bu özlemi çeken insanlar olamaz mıyız ?

Bugün efendimizin dünyaya teşriflerinin yıl dönümü. Elbette ki böyle mübarek gecelerin feyz ve bereketinden istifade etmeye gayret edeceğiz. Ama ondan daha önemlisi içimize yönelmek, nefis muhasebesi yapmak, görev ve sorumluluklarımızı hatırlamak olmalı. Olup bitenlerden ders almak, iyi, doğru ve güzel için azmimizi yenilemek kaçınılmaz.

Bu Mevlid Kandili inşallah bütün İslam dünyasına, ülkemize huzur vesilesi olsun. İnsanlığın içine düştüğü sıkıntıların aşılması ve kardeşlik bağlarımızın güçlenmesi için o yüce kudrete, Cenâb-ı Allah’a dua ve iltica ediyoruz. Yine çok daraldık, yeni yeni rahmet kapılarının açılmasına çok ihtiyacımız var. Rabbim Müslümanları Peygamberimizin özlemle andığı kardeşler topluluğu yapsın.

Hepinizin Mevlid Kandilini kutluyorum. 


[1] Enbiyâ, 107
[2] Mehmet Âkif Ersoy, Safâhat, İstanbul 1975, S. 499
[3] “İçlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklık içindeydiler.”(Âl-i İmrân, 164)
[4] “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, cilt: 2, s. 381)
[5] “(Ey Muhammed!) De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder