Yalan, Hile, Aldatma, İhanet
Yalan
Dilimizde doğru olmayan, gerçeğe uymayan, uydurma
söze (kıtır) yalan ismi verilmektedir. Sıfat olarak da “uydurma” anlamında
kullanılmaktadır.
Yalan, herhangi bir kişi, topluluk veya kuruma,
yanıltmak amacıyla yapılan rol veya doğru olmayan bir ifadedir. İçi dışına,
sözü işine uymamak [1] da
böyledir.
Yalan ya hiç aslı olmayan bir şeyi uydurmak, yahut ona
ilâvede bulunmaktır. Eksiltmek veya tahrif (değiştirmektir) te aynıdır. Bazı
hallerde kişinin gıyabında yoktan uydurma iftiraya girer. Ama belki de yalanın
en vahimi, kişinin huzurunda yapılan uydurmadır. Buna da bühtan deniyor. [2]
Yalan sıdkın zıddı, sıdk ve doğruluk [3]
ise islâmiyet’in esaslarından. Çünkü yalan söylemek büyük günah [4]
sayılmış. Yalan, günahların [5]
en çirkini, ayıpların en fenası, kalbleri karartan bütün kötülüklerin başı
olarak nitelendirilmiş.
Karşılıklı güven sebebiyle toplumda yalan her zaman
yakalanamayabilir. Ahlâkî olarak genelde yalan kötü olarak nitelendirilse de,
yalanın çok farklı boyutları olabiliyor. Masum yalanlar, Palavra, Örtbas etme,
Yanıltma, Abartma, İşkembeden atma, Kafa karıştırma, Dezenformasyon, Aşk
yalanları ve Günah gibi.
Bunun sonucunda da yalan her zaman, kötü olmayabiliyor.
Örneğin, bir kişinin hayatını kurtarmak için yalan söylemek bunlardan birisi. Yasal
olarak da yalanın tarifi ve sonuçları durumlara, yasalara ve yasal sistemlere
göre büyük farklılık gösterebiliyor. Bu nedenle yalanın toplumlarda farklı
durumlar içerisinde farklı konumlandırılabildiğini de belirtmek gerek.
Bununla birlikte yalan genel olarak tarih boyunca
büyük bir ahlâksızlık, kötü bir hareket olarak görülmüş.
[1] İçi
dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise yalandır. (Hasan-ı
Basrî)
[2] Kimya-yı
Saadet
[3] Doğru
olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan
fücura, fücur ise Cehenneme götürür.[Buhari]
[4] Bir
âyet-i kerime meali şöyledir: Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü
teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta
kendileridir.[Nahl 105]
[5] Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki: Yalan yere yemin büyük günahtır.[Buharî]Yalan, nifak
kapılarından biridir.[İbni Adiy] Mümin, her hataya düşebilir, ama hainlik
yapamaz ve yalan söyleyemez.[Bezzar] Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan
fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla
çıkarılan fitneden de kötüdür.[İbni Mace]
Hile
Sözlükte birini aldatmak, yanıltmak için yapılan
düzen, dolap, oyun, desise, entrika şeklinde geçiyor. Genel olarak herhangi bir
çıkar veya avantaj elde etmek için gerçekleştirilen, adil veya dürüstçe olmayan
davranış bir hile olarak nitelendirilebilir. Bazen söz, bazen de hareketle olabiliyor.
Mesela başkasını, kurnazlık yaparak aldatmak veya çıkar sağlamak için bir şeye
değersiz bir şey katmak gibi.
İstisnai olarak günümüz sinemasında ya da
televizyon çekimlerinde olduğu gibi, elektronik yöntemlerle elde edilen bazı
görüntü ve efektler de bu kapsamda nitelenebilirler. Neticede olağan uygulamalarla
gerçekleştirilmesi güç, pahalı, tehlikeli, zaman alıcı ya da imkansız bulunan bazı
işlemler, optik, mekanik, kimyasal bazı özelliklerden yararlanılarak elde edilebilmektedir.
Ancak biz bu olağandışı sonuçları bir göz yanılmasıyla gerçekmiş gibi
algılayabiliyoruz.
Bu nedenle yaşam içinde bazen "çare, maharet,
kurnazlık, aldatmak, düzenbazlık" gibi daha farklı anlamlara gelen hile,
bir fıkıh kavramı olarak daha çok yanıltma anlamıyla kullanılmış. Yani, bir
kimseyi istenen yönde etkilemek için yanlış bir kanaat uyandırarak veya mevcut
hatanın devamını sağlayarak yanıltmayı ifade ediyor.
Ahlaki olaraksa hile sahtekarlık ve düzenbazlık
demek. Örneğin; sağlam meyveleri ön tarafa, çürük meyveleri arka tarafa koyarak
insanları aldatmak ya da çıkar nedeniyle hayvanın kusurlarını gizlemek hatta
daha iyi nitelikte göstermek için yapılanlar böyle bir şey. Bunlar müslüman'a
yakışmayan kötü davranışlar.
Çünkü Müslüman doğru sözlü, özü-sözü bir,
güvenilir, yalan söylemeyen, başkalarını kandırmayan [1]
kimsedir. Doğruluk ve dürüstlük islâmın temel ilkelerinden. Doğal olarak bu ilkeleri benimseyen bir Müslüman'ın
da özüne ve sözüne güvenilir dosdoğru olması, elinden ve dilinden [2]
herkesin emin olması bekleniyor.
Hileye akademik çalışmalardan spora, reklamdan siyasete
kadar pek çok farklı alanda rastlamak mümkün. Tabi uygulandığı alana bağlı
olarak da değişik sözcükler ile ifade edilebiliyorlar. Bunlar arasında aldatma,
kandırma ve dolandırma sayılabilir.
[1] "Ey
iman edenler, birbirinizin mallarını haksız yollarla aldatarak yemeyin."(
Nisa Suresi: 29) "Ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz insana ancak gücünün
yeteceği kadar yükleriz." (En'am Suresi: 152)
[2] Hz.
Peygamber, sattığı buğdayın ıslağını yığının altına gizleyen bir sahabîye,
"bizi aldatan bizden değildir" (Buharî, Îmân, 164) buyurmuş, hileye
başvuranın ateşte olduğunu bildirmiştir (Buharî, Buyu, 60)
A ldatma
Bu sözcüğü;
beklenmedik bir davranışla yanıltma, karşısındakinin dikkatsizliğinden,
ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlama, birine verilen sözü
tutmama, yalan söyleme, bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından
yanlış bir kanı verme, ayartma, kötü yola sürükleme, baştan çıkarma, iğfal etme,
eşine sadakatsizlik etme gibi çeşitli durumlar için kullanıyoruz.
Kısaca
kandırmak olarak özetleyebileceğimiz bu kelime bazen aldatmaca, oyun, muziplik,
işletmek, gırgır geçmek, kafaya almak, şaka yapmak şeklinde de karşımıza çıkar.
Kur’an-ı
Kerimde bu konudaki ayetlerin bir kısmı dünya [1] hayatının
aldatıcılığı ile ilgili. Önemli bir kısmı da inanmayanlara kanılmaması [2] hakkında.
Ayrıca Kur’an en büyük aldatıcı şeytan [3] hakkında
da uyarılarda bulunmuş insanoğluna. Bazen de dünya hayatı ve şeytan [4] birlikte
anılmış. Müminler münafıklar, insan ve
cin şeytanları [5]
konusunda da uyarılmışlar.
Bir Kur’an
terimi olan Mekr; hile ile aldatmak ve gizlice bozgunculuk yapmak demekmiş. Bu
kelime ve türevleri, Kur'ân'da 42 defa geçmiş ve peygamberleri yalanlamak
(En'âm, 6/123) şirk (Allah'a ortak koşmak) (Fâtır, 35/10), dedikodu yapmak
(Yûsuf, 12/31) anlamlarında kullanılmış.
Mekr, insan
için kötü olan, yerilen ve cezalandırmayı gerektiren bir davranış olarak
geçiyor. "Mü'şâkele" yolu ile Allah'ın mekr yapanları
cezalandırmasına [6]
da mekr denilmiş. Bu anlamda Allah'ın tuzak kurması, hile yapma ve aldatma
anlamında değil, tuzak kuranların tuzaklarını boşa çıkarması ve onları
cezalandırması anlamında oluyor.
Bir
tasavvuf terimi olarak ise mekr, Allah'ın emirlerini dinlemeyen bir kuluna
nimet üzerine nimet vermesi, kusurlarına rağmen durumunu olduğu gibi bırakması
ve olağanüstü hususları başarmayı ona nasip etmesi demekmiş. Bu anlamda mekr insanı
derece derece helâke götürür. Bu yüzden sûfiler, kendilerinden zuhur eden
kerametlerin mekr-i ilâhi olmasından endişe edermiş.
[1] Câsiye
Suresi, 35. Ayet: "Bunun sebebi, Allah'ın âyetlerini alaya almanız ve
dünya hayatının sizi aldatmasıdır. Artık bugün ateşten çıkarılmazlar ve
Allah'ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilmez.”
[2] Bakara
Suresi, 9. Ayet: Bunlar Allah'ı ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece
kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.
Âl-i İmrân Suresi, 196. Ayet: Kafirlerin refah içinde
diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
Fâtır Suresi, 40. Ayet: De ki: "Allah'ı bırakıp
da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne
yaratmışlardır?" Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa
kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip
bulunuyorlar? Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey
vaadetmezler.
Mü'min Suresi, 4. Ayet: Allah'ın âyetleri hakkında
inkâr edenlerden başkası tartışmaya girişmez. Onların şehirlerde gezip
dolaşmaları seni aldatmasın.
[3] Nisâ
Suresi, 120. Ayet: Şeytan onlara (birçok) va'dde bulunur ve onları kuruntulara
sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor.
İsrâ Suresi, 64. Ayet: "(Haydi) onlardan gücünün
yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine
yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun."
Halbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez.
[4] Lokmân
Suresi, 33. Ayet: Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir
babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına
hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah'ın va'di gerçektir.
Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi
aldatmasın.
Fâtır Suresi, 5. Ayet: Ey insanlar! Şüphesiz Allah'ın
vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı
(Şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın.
[5] Nisâ
Suresi, 142. Ayet: Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların
bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel
kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar.
En'âm Suresi, 112. Ayet: İşte böylece biz her
Peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için
birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O
halde onları iftiralarıyla baş başa bırak.
[6] "(Ey
Peygamberim!) inkâr edenler, seni tutup bağlamaları, öldürmeleri ya da
(yurtlarından) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. (Yemkürü). Onlar tuzak
kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
(Vallâhü hayru'l-mâkirîn)." (Enfâl, 8/30)
Sözlük
anlamıyla hıyanet, hainlik. Bağlı olduğu, savunduğu düşüncelerden görüşlerden
vazgeçerek onlara ters düşme, sevgide aldatma, sadakatsizlik, bir topluluğa,
ülkesine kötülük, gerektiğinde yardımda bulunmama, bir kimsenin güvenini yok
etme durumlarında kullanılan bir kelime.
Dilimizde mahvetmek,
haksızlık etmek, kötülük yapmak, arkadan vurmak ve vefasızlık gibi hallerde de
kullanılıyor.
Kur’an
emanete hıyanetten [1]
bahsediyor. Hatta Allah'a ve Resûlüne ihanet etme hususunda bile emanet [2] kavramı
var. Allah, müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını da hainlik [3] olarak
nitelendiriyor. Peygamber ve onun şahsında müminler hainlerin savunucusu ve ihanette
ilerlemiş günahkarlardan olmama konusunda [4] uyarılıyorlar.
Sürekli ihanet görsen bile yine de onları affet, aldırış etme. Çünkü Allah, “ihanet
edenleri sevmez” [5]ama
“iyilik yapanları sever” [6] buyruluyor.
İhanet
konusunda iki de ilginç örnek var Ku’anda; Nuh ve Lut peygamberlerin eşleri. İkisi
de, salih iki kulun nikahları altındaydılar. Ancak ihanetleri sebebiyle "Ateşe diğer girenlerle birlikte
girin" [7]
denildi.
İhanet; kişinin
verilen güveni, samimiyeti hiçe sayması, kendi menfaatini bu değerlerin
üzerinde tutmasıdır. Bu yüzden genellikle menfaat ile ihanet ele ele görünürler.
Çünkü menfaatin bittiği yerde ihanet bayrağı yükselir.
[1] Hiçbir
peygambere, emanete ihanet yaraşmaz. Kim ihanet ederse, kıyamet günü ihanet
ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz olarak ödenir.
Onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Ali İmran Suresi, 161)
[2] Ey iman
edenler, Allah'a ve Resûlüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet
etmeyin. (Enfal Suresi, 27)
[3] Şüphesiz
Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden
uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac
Suresi, 38)
(Allah,) Gözlerin hainliklerini ve göğüslerin
sakladıklarını bilir. (Mü'min Suresi, 19)
[4] Şüphesiz,
Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için Biz sana kitabı
hak olarak indirdik. (Sakın) Hainlerin savunucusu olma. (Nisa Suresi, 105)
Kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye
girişme. Hiç şüphesiz Allah, ihanette ilerlemiş günahkarı sevmez. (Nisa Suresi,
107)
[5] Enfal
Suresi, 58
[6] Maide
Suresi, 13
[7] Allah,
inkar edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de,
kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara
ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir
şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte
girin" denildi. (Tahrim Suresi, 10)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder