21 Ekim 2014 Salı

193 21 Ekim 2014 Salı 22:45 ESKİMEYEN KELİMELER.....................Yalan, Hile, Aldatma, İhanet

Yalan, Hile, Aldatma, İhanet


Yalan


Dilimizde doğru olmayan, gerçeğe uymayan, uydurma söze (kıtır) yalan ismi verilmektedir. Sıfat olarak da “uydurma” anlamında kullanılmaktadır.

Yalan, herhangi bir kişi, topluluk veya kuruma, yanıltmak amacıyla yapılan rol veya doğru olmayan bir ifadedir. İçi dışına, sözü işine uymamak [1] da böyledir.

Yalan ya hiç aslı olmayan bir şeyi uydurmak, yahut ona ilâvede bulunmaktır. Eksiltmek veya tahrif (değiştirmektir) te aynıdır. Bazı hallerde kişinin gıyabında yoktan uydurma iftiraya girer. Ama belki de yalanın en vahimi, kişinin huzurunda yapılan uydurmadır. Buna da bühtan deniyor. [2] 

Yalan sıdkın zıddı, sıdk ve doğruluk [3] ise islâmiyet’in esaslarından. Çünkü yalan söylemek büyük günah [4] sayılmış. Yalan, günahların [5] en çirkini, ayıpların en fenası, kalbleri karartan bütün kötülüklerin başı olarak nitelendirilmiş.

Karşılıklı güven sebebiyle toplumda yalan her zaman yakalanamayabilir. Ahlâkî olarak genelde yalan kötü olarak nitelendirilse de, yalanın çok farklı boyutları olabiliyor. Masum yalanlar, Palavra, Örtbas etme, Yanıltma, Abartma, İşkembeden atma, Kafa karıştırma, Dezenformasyon, Aşk yalanları ve Günah gibi.

Bunun sonucunda da yalan her zaman, kötü olmayabiliyor. Örneğin, bir kişinin hayatını kurtarmak için yalan söylemek bunlardan birisi. Yasal olarak da yalanın tarifi ve sonuçları durumlara, yasalara ve yasal sistemlere göre büyük farklılık gösterebiliyor. Bu nedenle yalanın toplumlarda farklı durumlar içerisinde farklı konumlandırılabildiğini de belirtmek gerek.

Bununla birlikte yalan genel olarak tarih boyunca büyük bir ahlâksızlık, kötü bir hareket olarak görülmüş.


[1] İçi dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise yalandır. (Hasan-ı Basrî)
[2] Kimya-yı Saadet
[3] Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür.[Buhari]
[4] Bir âyet-i kerime meali şöyledir: Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.[Nahl 105]
[5] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: Yalan yere yemin büyük günahtır.[Buharî]Yalan, nifak kapılarından biridir.[İbni Adiy] Mümin, her hataya düşebilir, ama hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez.[Bezzar] Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür.[İbni Mace]

Hile


Sözlükte birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika şeklinde geçiyor. Genel olarak herhangi bir çıkar veya avantaj elde etmek için gerçekleştirilen, adil veya dürüstçe olmayan davranış bir hile olarak nitelendirilebilir. Bazen söz, bazen de hareketle olabiliyor. Mesela başkasını, kurnazlık yaparak aldatmak veya çıkar sağlamak için bir şeye değersiz bir şey katmak gibi.

İstisnai olarak günümüz sinemasında ya da televizyon çekimlerinde olduğu gibi, elektronik yöntemlerle elde edilen bazı görüntü ve efektler de bu kapsamda nitelenebilirler. Neticede olağan uygulamalarla gerçekleştirilmesi güç, pahalı, tehlikeli, zaman alıcı ya da imkansız bulunan bazı işlemler, optik, mekanik, kimyasal bazı özelliklerden yararlanılarak elde edilebilmektedir. Ancak biz bu olağandışı sonuçları bir göz yanılmasıyla gerçekmiş gibi algılayabiliyoruz.

Bu nedenle yaşam içinde bazen "çare, maharet, kurnazlık, aldatmak, düzenbazlık" gibi daha farklı anlamlara gelen hile, bir fıkıh kavramı olarak daha çok yanıltma anlamıyla kullanılmış. Yani, bir kimseyi istenen yönde etkilemek için yanlış bir kanaat uyandırarak veya mevcut hatanın devamını sağlayarak yanıltmayı ifade ediyor.

Ahlaki olaraksa hile sahtekarlık ve düzenbazlık demek. Örneğin; sağlam meyveleri ön tarafa, çürük meyveleri arka tarafa koyarak insanları aldatmak ya da çıkar nedeniyle hayvanın kusurlarını gizlemek hatta daha iyi nitelikte göstermek için yapılanlar böyle bir şey. Bunlar müslüman'a yakışmayan kötü davranışlar.

Çünkü Müslüman doğru sözlü, özü-sözü bir, güvenilir, yalan söylemeyen, başkalarını kandırmayan [1] kimsedir. Doğruluk ve dürüstlük islâmın temel ilkelerinden.  Doğal olarak bu ilkeleri benimseyen bir Müslüman'ın da özüne ve sözüne güvenilir dosdoğru olması, elinden ve dilinden [2] herkesin emin olması bekleniyor.

Hileye akademik çalışmalardan spora, reklamdan siyasete kadar pek çok farklı alanda rastlamak mümkün. Tabi uygulandığı alana bağlı olarak da değişik sözcükler ile ifade edilebiliyorlar. Bunlar arasında aldatma, kandırma ve dolandırma sayılabilir.


[1] "Ey iman edenler, birbirinizin mallarını haksız yollarla aldatarak yemeyin."( Nisa Suresi: 29) "Ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz insana ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz." (En'am Suresi: 152)
[2] Hz. Peygamber, sattığı buğdayın ıslağını yığının altına gizleyen bir sahabîye, "bizi aldatan bizden değildir" (Buharî, Îmân, 164) buyurmuş, hileye başvuranın ateşte olduğunu bildirmiştir (Buharî, Buyu, 60)

Aldatma


Bu sözcüğü; beklenmedik bir davranışla yanıltma, karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlama, birine verilen sözü tutmama, yalan söyleme, bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı verme, ayartma, kötü yola sürükleme, baştan çıkarma, iğfal etme, eşine sadakatsizlik etme gibi çeşitli durumlar için kullanıyoruz.

Kısaca kandırmak olarak özetleyebileceğimiz bu kelime bazen aldatmaca, oyun, muziplik, işletmek, gırgır geçmek, kafaya almak, şaka yapmak şeklinde de karşımıza çıkar. 

Kur’an-ı Kerimde bu konudaki ayetlerin bir kısmı dünya [1] hayatının aldatıcılığı ile ilgili. Önemli bir kısmı da inanmayanlara kanılmaması [2] hakkında. Ayrıca Kur’an en büyük aldatıcı şeytan [3] hakkında da uyarılarda bulunmuş insanoğluna. Bazen de dünya hayatı ve şeytan [4] birlikte anılmış.  Müminler münafıklar, insan ve cin şeytanları [5] konusunda da uyarılmışlar.

Bir Kur’an terimi olan Mekr; hile ile aldatmak ve gizlice bozgunculuk yapmak demekmiş. Bu kelime ve türevleri, Kur'ân'da 42 defa geçmiş ve peygamberleri yalanlamak (En'âm, 6/123) şirk (Allah'a ortak koşmak) (Fâtır, 35/10), dedikodu yapmak (Yûsuf, 12/31) anlamlarında kullanılmış.

Mekr, insan için kötü olan, yerilen ve cezalandırmayı gerektiren bir davranış olarak geçiyor. "Mü'şâkele" yolu ile Allah'ın mekr yapanları cezalandırmasına [6] da mekr denilmiş. Bu anlamda Allah'ın tuzak kurması, hile yapma ve aldatma anlamında değil, tuzak kuranların tuzaklarını boşa çıkarması ve onları cezalandırması anlamında oluyor.

Bir tasavvuf terimi olarak ise mekr, Allah'ın emirlerini dinlemeyen bir kuluna nimet üzerine nimet vermesi, kusurlarına rağmen durumunu olduğu gibi bırakması ve olağanüstü hususları başarmayı ona nasip etmesi demekmiş. Bu anlamda mekr insanı derece derece helâke götürür. Bu yüzden sûfiler, kendilerinden zuhur eden kerametlerin mekr-i ilâhi olmasından endişe edermiş.


[1] Câsiye Suresi, 35. Ayet: "Bunun sebebi, Allah'ın âyetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatmasıdır. Artık bugün ateşten çıkarılmazlar ve Allah'ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilmez.”
[2] Bakara Suresi, 9. Ayet: Bunlar Allah'ı ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.
Âl-i İmrân Suresi, 196. Ayet: Kafirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
Fâtır Suresi, 40. Ayet: De ki: "Allah'ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?" Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey vaadetmezler.
Mü'min Suresi, 4. Ayet: Allah'ın âyetleri hakkında inkâr edenlerden başkası tartışmaya girişmez. Onların şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın.
[3] Nisâ Suresi, 120. Ayet: Şeytan onlara (birçok) va'dde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor.
İsrâ Suresi, 64. Ayet: "(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun." Halbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez.
[4] Lokmân Suresi, 33. Ayet: Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah'ın va'di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.
Fâtır Suresi, 5. Ayet: Ey insanlar! Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (Şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın.
[5] Nisâ Suresi, 142. Ayet: Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar.
En'âm Suresi, 112. Ayet: İşte böylece biz her Peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları iftiralarıyla baş başa bırak.
[6] "(Ey Peygamberim!) inkâr edenler, seni tutup bağlamaları, öldürmeleri ya da (yurtlarından) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. (Yemkürü). Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Vallâhü hayru'l-mâkirîn)." (Enfâl, 8/30)

İhanet

Sözlük anlamıyla hıyanet, hainlik. Bağlı olduğu, savunduğu düşüncelerden görüşlerden vazgeçerek onlara ters düşme, sevgide aldatma, sadakatsizlik, bir topluluğa, ülkesine kötülük, gerektiğinde yardımda bulunmama, bir kimsenin güvenini yok etme durumlarında kullanılan bir kelime.

Dilimizde mahvetmek, haksızlık etmek, kötülük yapmak, arkadan vurmak ve vefasızlık gibi hallerde de kullanılıyor.

Kur’an emanete hıyanetten [1] bahsediyor. Hatta Allah'a ve Resûlüne ihanet etme hususunda bile emanet [2] kavramı var. Allah, müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını  da hainlik [3] olarak nitelendiriyor. Peygamber ve onun şahsında müminler hainlerin savunucusu ve ihanette ilerlemiş günahkarlardan olmama konusunda [4] uyarılıyorlar. Sürekli ihanet görsen bile yine de onları affet, aldırış etme. Çünkü Allah, “ihanet edenleri sevmez” [5]ama “iyilik yapanları sever” [6] buyruluyor.

İhanet konusunda iki de ilginç örnek var Ku’anda; Nuh ve Lut peygamberlerin eşleri. İkisi de, salih iki kulun nikahları altındaydılar. Ancak ihanetleri sebebiyle  "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" [7] denildi.

İhanet; kişinin verilen güveni, samimiyeti hiçe sayması, kendi menfaatini bu değerlerin üzerinde tutmasıdır. Bu yüzden genellikle menfaat ile ihanet ele ele görünürler. Çünkü menfaatin bittiği yerde ihanet bayrağı yükselir.


[1] Hiçbir peygambere, emanete ihanet yaraşmaz. Kim ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz olarak ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Ali İmran Suresi, 161)
[2] Ey iman edenler, Allah'a ve Resûlüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin. (Enfal Suresi, 27)
[3] Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi, 38)
(Allah,) Gözlerin hainliklerini ve göğüslerin sakladıklarını bilir. (Mü'min Suresi, 19)
[4] Şüphesiz, Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için Biz sana kitabı hak olarak indirdik. (Sakın) Hainlerin savunucusu olma. (Nisa Suresi, 105)
Kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye girişme. Hiç şüphesiz Allah, ihanette ilerlemiş günahkarı sevmez. (Nisa Suresi, 107)
[5] Enfal Suresi, 58
[6] Maide Suresi, 13
[7] Allah, inkar edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi. (Tahrim Suresi, 10)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder