Ramazan geldi hoş geldi
Ramazan hazırlıkları
Ramazan
yaklaşıyordu. Geçen yıl bayramdan sonra göreve başlamıştım. Bu yıl yurtta ilk
Ramazanım olacaktı.
Daha önceki yıllarda iftar kuyruğunda
yaşanan kavgalar henüz unutulmamıştı. Bu nedenle hem öğrenci hem de personel ciddi şekilde gergindi. Ramazan ayı böyle olmamalı, huzur ve barış içinde geçmeliydi. Oruç ve kur'an ayının manevi iklimi burada da hissedilmeliydi. Kin ve kavgayla değil, hoşgörü ve selametle hatırlanmalıydı.
Bunun için öncelikle kantinde bazı önlemler almalıydım. Alınacak önlemler hem
güvenlik anlamında etkin olmalıydı, hem de öğrenci kitlesinin ilgi ve
sempatisini toplamalıydı. Bu yüzden ramazan öncesi ciddi bir hazırlık süreci başlattım.
İlk olarak kepçeci sayısını arttırarak yemek kuyruğunu dört farklı noktadan aynı anda
vermeyi planlayarak işe başladık. İki sıra sadece iftarlık tabldot uygulaması
için olacaktı. Tabldot uygulaması iftar saatinin sıkışık vaktinde öğrencilerin
hızla yemeklerini alabilmelerine yardımcı olacaktı. Ayrıca o akşam tabldot
yemeğinin görülebilmesi için de merdiven başına ayaklı bir menü tahtası yerleştirmeyi düşünmüştük.
Bu
uygulamalar gerçekten işe yaramıştı. Bu şekilde hem iftar saatinde aynı kuyrukta yığılma
ve gerginlikler önlenmiş, hem de yenilik sayılabilecek bu gibi önlemlerle
öğrencinin hayatına renk katılmıştı.
Bloklarda çay
İftardan
sonra kantindeki yoğunluğu azaltacak bir başka yenilik de bloklara çay makinaları yerleştirmek olacaktı. Böylece
her blokta var olan kantin alanları şenlenecek, öğrencilerin bloklarında çay
içmeleri mümkün hale gelecekti.
Bu mekanlarda masa, sandalye ve televizyon
olmasına rağmen en basit çay ihtiyacı için bile büyük kantine gitmek
gerekiyordu. Bu durum özellikle kız bloklarında zaten sürekli şikayet konusuydu. Erkek
bloklarında da aslında yasak olan, ancak önüne geçilemeyen odalarda ısıtıcı kullanımı bilhassa ramazanda çok artıyordu. Bu tedbirin önemli ölçüde sorunu azaltabileceğini düşünüyorduk. Böylece gayet doğal bir ihtiyacı, öğrencinin çay ihtiyacını yerinde karşılayabilecektik.
Bu konuda en büyük
sorun minimum elemanla çalışmaya ve ana kantinde satış yapmaya ayarlı
işletmecinin hizmeti bloklara yaymakta isteksiz davranmasıydı. Neyse, Ramazan
ayına özel böyle bir uygulama için onu resmen zorladık. Ardından, çay kazanlarını
sipariş ettirdik. Son olarak firma elemanlarından bazılarını ikinci iş olarak iftardan sonra ve sahurda blok kantinlerinde hizmet vermeleri için ayarladık.
Çay makinalarının lezzeti belki klasik demleme gibi olmayacaktı, ama
ihtiyacı karşılayabilirdi. Çünkü
yanında ayrıca bisküvi çeşitleri, sandviç, ayran ve meşrubat da satılacaktı. Hatta sıcak su ile hazır çorba
imkanı da sunulacaktı isteyenlere. Böylece belki oruç tutmak isteyip de sahur saatinde dışarı çıkıp kantine gidemeyenler için bir kolaylık, farklı bir alternatif olacaktı bu hizmet.
Yalnız bazı
bloklarda kantin için bir yer olmasına rağmen çay makinası ve diğer malzemenin
konulabilmesi için banko tipi bölmelere ihtiyaç vardı. Hayatımda yaptığım belki
en komik, en acemice işlerdi. Ne yapabiliriz diye düşünüp, eski yeni demeden elimizde ne varsa demir, ahşap,
tahta, sunta vs. malzemeden küçük bölmeler yaptık o bloklara. Başlangıçta
ortamda çok komik ve eğreti durdular, gecekondu gibiydiler. Ancak
boya, cam ve kantin malzemesi sayesinde iyi kötü bir şeye benzediler.
Böylece, işletmecinin bloklarda
hizmet vereceği, malzemesini kilit altına alabileceği küçük kantincikler
tamamlanmıştı. Artık öğrencinin baştan beri şikayet ettiği bir ihtiyaç
karşılanmış, müstecirin de yapmamak için herhangi bir mazereti kalmamıştı.
Yurtta Ramazan
Blok kantinleri
uygulamasından belki daha delicesi yurtta ezan okunması ve teravih kılınması
fikriydi. Personelimin bu kadarı da olmaz bakışları ve sonu gelmez itirazlarına
rağmen ben bu farklılığın yurdun normalleşmesine katkısı olacağına inanıyordum.
Her sene kavgalı, olaylı, gergin bir ramazan yerine, bu yıl ibadet ihtiyacı
karşılanmış bir ramazan geçirecektik. Öğrencilerin böyle bir ortamı
koruyup kollayacağını ümid ediyor, hatta bekliyordum. Bu manevi destek de inşallah
bize iyi gelecekti.
İlk iş
olarak Bursa müftülüğü ve ilahiyat fakültesiyle görüşüp onların desteğini
almaya çalıştım. Bana yardımcı olacaklarını söylediler. Gerçekten de müftülük
teravih için tahsis ettiğim büyük salonu tamamen dolduracak kadar halı verdi
depolarından. İlahiyat fakültesinden
görevlendirilecek hocalar da bütün ramazan boyunca teravih öncesinde vaaz edecek ve namaz kıldıracaklardı.
Bir tek eksiğimiz
kalmıştı; ezan. Onu da salonun kuzey doğu dış köşesine, kantine ve bloklara dönük iki yeni hoparlör monte ederek çözdük. Akşam ezanını da
yurttaki ilahiyat öğrencileri okuyacaktı.
Ezan ve teravih
Bu yıl
Ramazan 23 Şubat Salı günü başlamıştı. İlk ezanı beklerken bayağı
heyecanlıydık. Bir taraftan şükrediyor, bir taraftan da nasıl karşılanacağını merak ediyorduk. Bu yüzden ilk iftarı öğrencilerle
birlikte yapmak istedim.
Tabldot kuyruğunda iken yüksek sesle hoparlörden
gelen ezan sesi gayet net işitiliyordu. Kısa bir şaşkınlıktan sonra,
kuyruktakilerden ve masalarında radyodan ezan bekleyen öğrencilerden bir sevinç
nidası yükseldi. Ardından, herkes iftar etmenin acelesine daldı. Mutluydum,
gençler bu sesi sevmişlerdi, başarmıştık.
İdare
binasının üst katı olağanüstü bir gün yaşıyordu. Bütün ışıklar açılmış, teravih için hazırladığımız salon apaydınlık olmuştu. Akşam namazını Selim kıldırdı. Ezanı da o
okumuş. Duadan sonra alıcı bir gözle çevreme baktım. Durum gerçekten gurur
vericiydi. Salon boydan boya Bursa camilerinden çıkan eski yün halılarla
kaplanmış, mihrap seccadesi, tesbihleri ve kur'anı kerimleriyle tam bir mescid
haline getirilmişti.
Baktım, bir çok meraklı öğrenci gelmiş inanamayan gözlerle
etrafı seyrediyorlardı. Evime gidemedim, ilahiyattan gelen öğretim üyesi çok
güzel bir vaaz verdi. Sonra da o heyecan ve huzurla ilk teravihimizi çok kalabalık bir şekilde kıldık. Çıkarken etrafımda oldukça fazla sayıda yabancı öğrenci gördüm. Yaptığımız iyilik ölçüsüzdü, bir kez daha mutlu oldum.
Barış içinde bir ramazan
Ramazanın
üçüncü günü bir Cuma akşamı bazı kız öğrencilerin talebi üzerine kültür merkezinde mevlid
okundu.
Vakit ikindi ile iftar saati arasında, hava da oldukça yumuşaktı.
Yanımda iki Müdür yardımcısı ve birkaç yönetim memuru merdivenlere çıkıp minder
üzerinde okunan kur'an-ı kerim ve mevlidi dinledik.
Söylediklerine göre kültür merkezi kız öğrencilerle dolmuş, erkekler de gruplar halinde kimisi sandalye, kimi
tretuvar üzerine, kimi de çimenlere oturmuşlar.
Okuyanların sesini rahatça duyabiliyorduk. Duaya iştirak ettik ve o gün ilk kez
evime iftar etmeye gittim.
Kadir gecesi de 20 Mart Cumartesi günüydü. O gece yabancı öğrencilerle birlikte gerçekten muhteşemdi.
Yurtta
ezan okunması, vaaz dinlenmesi ve toplu teravih kılınması inanılması güç
şeylerdi. Ne var ki, bütün bunlar başarılmıştı. Ramazan ayı süresince kavgasız dövüşsüz iftarlar, canlı sahurlar yaşadık. Değişik
ağızlardan vaaz ve sohbetler dinledik, coşku içinde teravih namazları kıldık, huzur içinde oruç tuttuk. Ramazan ayı barış içinde geçmişti.
Bu arada sayılı günler bitmiş, yurt bayram havasına girmişti. Ramazan bayramı Mart ayının son
haftası olacaktı ve Çarşambadan Cumaya kadar dokuz günlük bir tatil
fırsatıyla gelmişti. O yüzden öğrencinin çoğu kadir gecesinden sonraki gün yurttan ayrılmaya başladı.
Ben de ailemle
birlikte hemen 100 km. uzaklıktaki memleketime gitmeye hazırlanıyordum. Elbette
bayram ziyaretiydi amacım. Kendimi gerçekten yorgun ama mutlu hissediyordum. Bu tatil bize maddi, manevi bir
mükafat gibi gelmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder