7 Temmuz 2014 Pazartesi

167 08 Temmuz 2014 Salı 05:32 KAYIP DEFTER'den.............................Ramazan geldi hoş geldi

Ramazan geldi hoş geldi


Ramazan hazırlıkları
Ramazan yaklaşıyordu. Geçen yıl bayramdan sonra göreve başlamıştım. Bu yıl yurtta ilk Ramazanım olacaktı. 

Daha önceki yıllarda iftar kuyruğunda yaşanan kavgalar henüz unutulmamıştı. Bu nedenle hem öğrenci hem de personel ciddi şekilde gergindi. Ramazan ayı böyle olmamalı, huzur ve barış içinde geçmeliydi. Oruç ve kur'an ayının manevi iklimi burada da hissedilmeliydi. Kin ve kavgayla değil, hoşgörü ve selametle hatırlanmalıydı. 

Bunun için öncelikle kantinde bazı önlemler almalıydım. Alınacak önlemler hem güvenlik anlamında etkin olmalıydı, hem de öğrenci kitlesinin ilgi ve sempatisini toplamalıydı. Bu yüzden ramazan öncesi ciddi bir hazırlık süreci başlattım. 

İlk olarak kepçeci sayısını arttırarak yemek kuyruğunu dört farklı noktadan aynı anda vermeyi planlayarak işe başladık. İki sıra sadece iftarlık tabldot uygulaması için olacaktı. Tabldot uygulaması iftar saatinin sıkışık vaktinde öğrencilerin hızla yemeklerini alabilmelerine yardımcı olacaktı. Ayrıca o akşam tabldot yemeğinin görülebilmesi için de merdiven başına ayaklı bir menü tahtası yerleştirmeyi düşünmüştük. 

Bu uygulamalar gerçekten işe yaramıştı. Bu şekilde hem iftar saatinde aynı kuyrukta yığılma ve gerginlikler önlenmiş, hem de yenilik sayılabilecek bu gibi önlemlerle öğrencinin hayatına renk katılmıştı.

Bloklarda çay
İftardan sonra kantindeki yoğunluğu azaltacak bir başka yenilik de bloklara çay makinaları yerleştirmek olacaktı. Böylece her blokta var olan kantin alanları şenlenecek, öğrencilerin bloklarında çay içmeleri mümkün hale gelecekti. 

Bu mekanlarda masa, sandalye ve televizyon olmasına rağmen en basit çay ihtiyacı için bile büyük kantine gitmek gerekiyordu. Bu durum özellikle kız bloklarında zaten sürekli şikayet konusuydu.  Erkek bloklarında da  aslında yasak olan, ancak önüne geçilemeyen odalarda ısıtıcı kullanımı bilhassa ramazanda çok artıyordu. Bu tedbirin önemli ölçüde sorunu azaltabileceğini düşünüyorduk. Böylece gayet doğal bir ihtiyacı, öğrencinin çay ihtiyacını yerinde karşılayabilecektik.

Bu konuda en büyük sorun minimum elemanla çalışmaya ve ana kantinde satış yapmaya ayarlı işletmecinin hizmeti bloklara yaymakta isteksiz davranmasıydı. Neyse, Ramazan ayına özel böyle bir uygulama için onu resmen zorladık. Ardından, çay kazanlarını sipariş ettirdik. Son olarak firma elemanlarından bazılarını ikinci iş olarak iftardan sonra ve sahurda blok kantinlerinde hizmet vermeleri için ayarladık.

Çay makinalarının lezzeti belki klasik demleme gibi olmayacaktı, ama ihtiyacı karşılayabilirdi.  Çünkü yanında ayrıca bisküvi çeşitleri, sandviç, ayran ve meşrubat da satılacaktı. Hatta sıcak su ile hazır çorba imkanı da sunulacaktı isteyenlere. Böylece belki oruç tutmak isteyip de sahur saatinde dışarı çıkıp kantine gidemeyenler için bir kolaylık, farklı bir alternatif olacaktı bu hizmet.

Yalnız bazı bloklarda kantin için bir yer olmasına rağmen çay makinası ve diğer malzemenin konulabilmesi için banko tipi bölmelere ihtiyaç vardı. Hayatımda yaptığım belki en komik, en acemice işlerdi. Ne yapabiliriz diye düşünüp,  eski yeni demeden elimizde ne varsa demir, ahşap, tahta, sunta vs. malzemeden küçük bölmeler yaptık o bloklara. Başlangıçta ortamda çok komik ve eğreti durdular, gecekondu gibiydiler. Ancak boya, cam ve kantin malzemesi sayesinde iyi kötü bir şeye benzediler. 

Böylece, işletmecinin bloklarda hizmet vereceği, malzemesini kilit altına alabileceği küçük kantincikler tamamlanmıştı. Artık öğrencinin baştan beri şikayet ettiği bir ihtiyaç karşılanmış, müstecirin de yapmamak için herhangi bir mazereti kalmamıştı.

Yurtta Ramazan
Blok kantinleri uygulamasından belki daha delicesi yurtta ezan okunması ve teravih kılınması fikriydi. Personelimin bu kadarı da olmaz bakışları ve sonu gelmez itirazlarına rağmen ben bu farklılığın yurdun normalleşmesine katkısı olacağına inanıyordum. 

Her sene kavgalı, olaylı, gergin bir ramazan yerine, bu yıl ibadet ihtiyacı karşılanmış bir ramazan geçirecektik. Öğrencilerin böyle bir ortamı koruyup kollayacağını ümid ediyor, hatta bekliyordum. Bu manevi destek de inşallah bize iyi gelecekti.

İlk iş olarak Bursa müftülüğü ve ilahiyat fakültesiyle görüşüp onların desteğini almaya çalıştım. Bana yardımcı olacaklarını söylediler. Gerçekten de müftülük teravih için tahsis ettiğim büyük salonu tamamen dolduracak kadar halı verdi depolarından. İlahiyat fakültesinden görevlendirilecek hocalar da bütün ramazan boyunca teravih öncesinde vaaz edecek ve namaz kıldıracaklardı. 

Bir tek eksiğimiz kalmıştı; ezan. Onu da salonun kuzey doğu dış köşesine, kantine ve bloklara dönük iki yeni hoparlör monte ederek çözdük. Akşam ezanını da yurttaki ilahiyat öğrencileri okuyacaktı.

Ezan ve teravih
Bu yıl Ramazan 23 Şubat Salı günü başlamıştı. İlk ezanı beklerken bayağı heyecanlıydık. Bir taraftan şükrediyor, bir taraftan da nasıl karşılanacağını merak ediyorduk. Bu yüzden ilk iftarı öğrencilerle birlikte yapmak istedim. 

Tabldot kuyruğunda iken yüksek sesle hoparlörden gelen ezan sesi gayet net işitiliyordu. Kısa bir şaşkınlıktan sonra, kuyruktakilerden ve masalarında radyodan ezan bekleyen öğrencilerden bir sevinç nidası yükseldi. Ardından, herkes iftar etmenin acelesine daldı. Mutluydum, gençler bu sesi sevmişlerdi, başarmıştık.

İdare binasının üst katı olağanüstü bir gün yaşıyordu. Bütün ışıklar açılmış, teravih için hazırladığımız salon apaydınlık olmuştu. Akşam namazını Selim kıldırdı. Ezanı da o okumuş. Duadan sonra alıcı bir gözle çevreme baktım. Durum gerçekten gurur vericiydi. Salon boydan boya Bursa camilerinden çıkan eski yün halılarla kaplanmış, mihrap seccadesi, tesbihleri ve kur'anı kerimleriyle tam bir mescid haline getirilmişti. 

Baktım, bir çok meraklı öğrenci gelmiş inanamayan gözlerle etrafı seyrediyorlardı. Evime gidemedim, ilahiyattan gelen öğretim üyesi çok güzel bir vaaz verdi. Sonra da o heyecan ve huzurla ilk teravihimizi çok kalabalık bir şekilde kıldık. Çıkarken etrafımda oldukça fazla sayıda yabancı öğrenci gördüm. Yaptığımız iyilik ölçüsüzdü, bir kez daha mutlu oldum.

Barış içinde bir ramazan
Ramazanın üçüncü günü bir Cuma akşamı bazı kız öğrencilerin talebi üzerine kültür merkezinde mevlid okundu. 

Vakit ikindi ile iftar saati arasında, hava da oldukça yumuşaktı. Yanımda iki Müdür yardımcısı ve birkaç yönetim memuru merdivenlere çıkıp minder üzerinde okunan kur'an-ı kerim ve mevlidi dinledik. 

Söylediklerine göre kültür merkezi kız öğrencilerle dolmuş, erkekler de  gruplar halinde kimisi sandalye, kimi tretuvar üzerine, kimi de  çimenlere oturmuşlar.  Okuyanların sesini rahatça duyabiliyorduk. Duaya iştirak ettik ve o gün ilk kez evime iftar etmeye gittim.

Kadir gecesi de 20 Mart Cumartesi günüydü. O gece yabancı öğrencilerle birlikte gerçekten muhteşemdi. 

Yurtta ezan okunması, vaaz dinlenmesi ve toplu teravih kılınması inanılması güç şeylerdi. Ne var ki, bütün bunlar başarılmıştı. Ramazan ayı süresince kavgasız dövüşsüz iftarlar, canlı sahurlar yaşadık. Değişik ağızlardan vaaz ve sohbetler dinledik, coşku içinde teravih namazları kıldık, huzur içinde oruç tuttuk.  Ramazan ayı barış içinde geçmişti. 

Bu arada sayılı günler bitmiş, yurt bayram havasına girmişti. Ramazan bayramı Mart ayının son haftası  olacaktı ve Çarşambadan Cumaya kadar dokuz günlük bir tatil fırsatıyla gelmişti. O yüzden öğrencinin çoğu kadir gecesinden sonraki gün yurttan ayrılmaya başladı. 

Ben de ailemle birlikte hemen 100 km. uzaklıktaki memleketime gitmeye hazırlanıyordum. Elbette bayram ziyaretiydi amacım. Kendimi gerçekten yorgun ama mutlu hissediyordum. Bu tatil bize maddi, manevi bir mükafat gibi gelmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder