Farklı bir nevruz
Nevruz geliyor
Nevruz yaklaşıyordu. Geçen yıl
yaşanan sıkıntılar henüz unutulmamıştı ve endişeliydik. Gazetelerde ve
televizyonlarda yayınlanan haberlere bakılırsa o yangın geride kalmış gibi
görünüyordu. Ama, yine de tedbirli olmak
lazımdı.
Bu yüzden, Halil'in grubuyla temas kurmuştum. Benden iki istekleri vardı. Biri o gün ateş yakıp eğlenmelerine izin vermem, diğeri de halk oyunu kursu
için yer göstermem. Buna mukabil benim tek şartım da yurdun huzurunu bozacak
eylemlerde bulunmamalarıydı. Bana söz verdiler, ben de isteklerine yardımcı
olacağımı ilettim.
Fakat, o yılki nevruzu
belirleyen şey onlardan değil, türki öğrencilerden gelmişti. Biz onları muhtemel
nevruz ateşinden korumak istemiştik, tam tersine nevruzun ne olduğunu onlardan
öğrenecektik.
Duyuyordum, bana haberleri
geliyordu; onlar da nevruz kutlayacaklarmış. Bir haftadır nevruz hazırlığı
yapıyorlarmış. Önce endişelendim, ancak hazırlıklarının daha çok yemek üzerine
olduğunu öğrenince bu sefer de meraklanmıştım.
Kendi aralarında organize olmuşlar
ve yemekler için de işletmeciden destek sağlamışlardı. İki gün kala bana da
geldiler ve 60 kişilik yer istediler. "Ne yapacaksınız ?" dedim,
"milli yemeklerimizi yapacağız, birlikte yiyip içeceğiz ve şarkı
söyleyeceğiz" dediler. Beni, yardımcılarımı ve uygun gördüğüm yönetim
memurlarını da aralarında görmek istiyorlarmış. Merakım, heyecana dönüşmüştü
"Nasıl olacaktı acaba ?" Özellikle de yöresel yiyecekler zaten hep
ilgimi çekmiştir benim.
Yine de tedbiri elden
bırakamazdım ve onlara dikkat etmeleri gereken şeyleri sıraladım.
"Biliyorsunuz Ramazan ayındayız. Kavga, gürültü, içki istemem. Benim
gösterdiğim yer ve zamanı aşmak yok." Gülümsediler, içlerinden biri "Nevruz
bayram ! Neden olsun kavga ? Yok bizde kavga" dedi.
Bu sefer de ben ve arkadaşlarım
ülkemizde yaşanan nevruzları hatırlayıp gülümsedik. Onlara, idare binasının yan
tarafında bulunan boş binanın üst katında, teravih kılınan büyük salonun hemen
arkasındaki orta büyüklükte bir yer tahsis ettim. Orası altışar kişiden
yaklaşık 15 kadar masa alırdı. Düşüncem, mümkün olduğu kadar bu olayı diğer
öğrencilerle karıştırmadan kendi kendilerine kutlamalarını sağlamaktı. Böylece
herhangi bir provakasyona karşı da emin olmuş olacaktık.
Bu nevruz başka newroz
Nevruz 21 mart Pazar gününe
denk geliyordu. Benim ricam üzerine iftar saatine göre ayarlanacaktı. İftar
saatine yarım saat kala idare binasına geldim. Spor giyinmiştim, çünkü yemekten sonra
teravih kılacaktık. İki yardımcım ve 5 yönetim memuru ile makamda ayaküstü
konuştuk. "Nasıl gidiyor ? Ne yapıyorlar ?"
Bayan Müdür yardımcım
"Valla Müdürüm hepsi güzel güzel giyinmişler, masaları bir görseniz çiçek
bahçesi gibi. Yemekler, içecekler çeşit çeşit. Hele bir özbek pilavı var ki
yemek için sabırsızlanıyorum."
Hoşuma gidiyor, yine de soruyorum
"Bütün yabancılar var mı, yoksa sadece belli bir grup mu ?" Soruma yönetim memuru Bülent cevap veriyor "Hepsi var müdürüm, her ülkeden 5'i
erkek 5'i kız onar kişi seçmişler. Gagauzlar bile gelmiş. İçerde şimdi toplam
7 gruptan 80 kişi var."
Saat iftara 10 dakika kaldığını
gösterdiğinde salona giriyoruz. Hepsi ayağa kalkıyor ve hep birlikte alkışlıyorlar. Bir taraftan biz de onları alkışlarken, diğer taraftan etrafı
kolaçan ediyorum. Gerçekten pırıl pırıl gözler, ışıldayan yüzlerle karşılaşıyorum. Rengarek,
temiz, en güzel elbiselerini giymişler.
Bütün
endişelerim geçiyor, rahatlıyorum. Bize ayrılan bölüme geçip oturuyoruz. Onlar
da oturuyorlar. Bakıyorum, Azerisi, Türkmeni, Özbeği, Kazağı, Kırgızı, Moğolu
ve Gagauzu ile tam bir çiçek bahçesi masalar. Gruplaşma da yok, karışık
oturmuşlar. Onları böyle, hep birlikte ve mutlu görmek beni de neşelendiriyor.
Konuşmamı istiyorlar. Ben de
aynı duygularla sesleniyorum onlara. Basit kelimeler kullanıyorum, sade
cümleler kuruyorum beni anlayabilsinler diye. Ama, sanırım sözlerimden ziyade, yüzüme yansıyan mutluluğu herkes anlıyor. Müthiş bir alkış sesiyle oturuyorum.
Benim ardımdan içlerinden Azeri Muhammedov adlı öğrenci söz alıp konuşuyor. O da kardeşlikten, birlik
beraberlikten, nevruz coşkusundan bahsediyor. Tam bu sırada ezan okunuyor.
"Buyrun, afiyet olsun" diyor acemice. Ben de mikrofonu alıp
"Bismillahirrahmanirrahim, Rabbimize hamdolsun. Siz de buyrun, herkese
afiyet olsun" diyorum.
Bütün salon, çatal bıçak
sesleri eşliğinde yeme içme moduna geçiyor. Tam özbek pilavını bitirmiş bir
Gagauz tatlısına yönelmişken, salonun uzak ucundan bir dombra sesi işitiliyor. Ardından Kazak bir kız öğrencinin ince sesi yükseliyor:
"Yıl başı Nevruz günü âlem gülistan bolgusu,
Asmandan yir yüzige ab-ı rahmet yagkası, Her oğul hizmet kılıp üstadını, İki âlemde bu ferzend hak rızasın tapkusı, Nevruz keldi cihanga, Barıp
eytkıl atanga, Keldi Nevruz ıyş bünyad
itkeli, Barça adem künlini şad itkeli, Her ogul
mollasındın alsa dua, Könlini gamlardan
azad itkeli.”
Ardından
bir Gagauz kız öğrenci başlıyor şarkısına:
"Çalsın çırtma oynaylım, Toplansın oğlanlarım,
Dostlara sevinelim mari hey, Tatlı dile doymaylım, Gün
orta harman gibi, Mavi gökün
yok dibi, Çalsın çırtma
oynaylım, Tatlı dile doymaylım, Gelin dostlar kol kola, Oynaylım bir düz hava, Çalsın çırtma bucakta, İşidilsin
uzakta."
Bu şarkıyı bir Azeri türküsü, onu da bir Özbek koşması takip
ediyor. Günlerdir ilk defa gülümseme yüzüme yapışmış gibi, elim patlarcasına
alkışlıyorum.
Üç gün sonra Ramazan bayramı. Ama o gün iftar saatinde erken bir bayram coşkusu yaşıyoruz. Nevruzun aslında
ne demek olduğunu öğreniyoruz. Balkanlar'dan, Karadeniz'e, Anadolu'dan Kafkaslar'a,
ta dünyanın öbür ucu Altaylar'a kadar ne kadar geniş bir aile olduğumuzu
fark ediyoruz.
Sonradan öğreniyorum ki, Kazaklar,
Nevruz törenlerinde Mevlid okuturlarmış. Evler baştan başa temizlenir, herkes en
iyi elbiselerini giyermiş. Nevruz törenleri sırasında ev duvarlarına veya çeşitli
eşyalar üzerine kil kaplar atılarak parçalanır, ateş üzerinden atlanırmış.
Nevruz'da yapılan yemeğe de "Nevruz-köcö" denirmiş.
Ayrıca, nevruz çorbası veya lapa adı verilen başka bir yemek de yapıp o
gün komşulara dağıtırlarmış.
Özbekistan'ın Semerkand, Buhara ve Andican taraflarında Nevruz törenleri, Nevruz günü başlamakta ve bir hafta devam etmekteymiş. Halk, bu Nevruz eğlencelerine "Seyil Eğlenceleri" dermiş. Seyil yerleri dönme dolaplar, çalgıcılar, beççeler, seyyar satıcılarla dolar, Nevruzun birinci günü, halk çadır çadır gezerek birbirlerinin bayramını kutlarmış.
Bu ziyaretler sırasında ikram edilen
yemekse, "aş" adı verilen özbek pilavıymış. Ayrıca çay ve çeşitli
meyveler de sunulur. Köpkari, güreş, at yarışları ve horoz dövüşleri gibi spor
gösterileri düzenlenirmiş.
Türkmenler de, yeni yılın ilk gününe Novruz adını verirlermiş.
Novruz'dan beş altı gün önce, her Türkmen ailesi temizlik yapmaya başlar,
Novruz için Türkmen çöreği, Türkmen petiri, külce, yağlı börek, şekşeke, koko,
bovursak, Türkmen palovu hazırlanır, ne kadar çok yiyecek hazırlanırsa, yeni
yılın o denli iyi geçeceğine inanılırmış.
Semeni, Novruz'un özel yiyeceğiymiş.
Bu yemek birkaç ailenin birleşerek büyük bir kazanda buğday
özüne, un, su ve şeker eklenerek hazırlanırmış. Bir gün önceden pişirilmeye
başlanan semeni, ancak 21 Mart sabahı hazır olurmuş.
Semeni geleneği Azeri Türklerinde de varmış. Mart ayının ortalarında bir
kap içindeki toprağa soğan, buğday veya çimen
tohumu ekilir. Bunlar yeşerdiği zaman, yaz geldiğinin işareti olurmuş.
Nevruz ise, üç gün sürmekteymiş. Her yıl Mart ayının 21-23'üncü günleri,
büyük törenle kutlanır, "Ahir çerşenbe"den önceki Salı günü mezarlığa
giden erkekler, Fatiha okuyup dönerlermiş.
Kadınlar ise mezarlığa, hazırladıkları helva, pilav ve
daha başka yiyecekler ile giderler, Kur'an-ı Kerim okunur, Fatihaların ardından
yemekler fakirlere dağıtılıp, 1-2 saat sonra mezarlıktan ayrılınırmış.
Mart içeri, pire dışarı
Gagauz Türkleri’nde sene iki kısma ayrılırmış. Birinci kısım “Hedrelez” veya “Hederlez”
denilen, Hıdrellez’miş. Ve o eski
anlayış nisandan başlayıp, kasıma kadar devam edermiş.
Nevruz
yaklaşırken, mart ayının başında, Gagauz kadınlar, sabahın erken saatlerinde,
evlerinde esaslı bir temizliğe girişirlermiş.
“Mart içeri, pire dışarı”
sözü, Gagauz kadınlarının eskiden beri gelen bu temizlik geleneğinden kaynaklanmaktaymış.
Gagauzlar için Nevruz öncesinde yapılan hazırlıklar
çok önemliymiş. Mart ayının
başlarında, küçük çocuklara ve genç kızlara kırmızı yün ipliğinden bilezikler
örülüp, kollarına takılır, evlenme çağına gelen kızlar ise, turnaların gelişini
bekleyerek, onların yuvalarına yün ipliği bırakır ve “bu ipliği yuvanıza alın,
bizim çocuklarımız olacak, bizim için Allah’a dua edin”derlermiş.
Gagauz Türkleri Hıristiyanlığın Ortodoks
mezhebinden. Dolayısıyla dini
inançlarına bağlı olarak Gagauzlar, Hıristiyanların bahar bayramı olan “İlkyaz
Yortusu”nu da kutluyorlarmış. Bu
yortu, şubat ayının son Pazar günü yapıldığı için de, buna “Aziz Lazar Günü” adı
da verilmekteymiş. O gün, kızlar
aralarında küçük yaşta birisi seçilerek “İlkyaz Gelini” yapılır, başına çiçeklerden taç takılırmış.
Kızlar bu şekilde ev ev gezerek, türkü söylerler, el-ele tutuşup hora oynarlarmış.
Bütün bunlar, 21 Mart’ta geniş biçimde kutlanacak olan
İlkyaz yortusu yani Nevruz bayramı içinmiş. Bir yandan Hristiyan dininin tesiri, öte yandan
Gagauzların çeşitli Hristiyan halklar arasında yaşamış olmaları sebebiyle,
Nevruz adı, zamanla İlkyaz Yortusu’na dönüşmüş. Bu şekilde Gagauzlar, Nevruz ve Hidrellez
geleneklerini yaşatabilmişler.
Teravih namazını ön salonda çok sayıda türki öğrenci ile birlikte kılarken, ister istemez arkada yaşadığımız bu güzelliği zihnimden çıkaramıyordum. İşte bizim Hıdırellez diye bilip her yıl 6 Mayısta yaşadığımız eğlenceler farklı coğrafyalarda değişik ad ve zamanlarda böyle sürdürülmüş, çağları aşıp günümüze ulaşmıştı. İnsana tazelik veren, sevgi ve neşe dolu bir güzelliğin kanla, ateşle, acıyla hatırlanması olacak şey miydi ? Baharın gelişi insana coşku verir. Ya nasıl olup da bu topraklarda bugün gerginlik vesilesi olabilmişti ?
Biraz sonra namaz bitecek ve biz bu defa da işte öyle bir newroz ateşiyle yüz yüze gelecektik. İnşallah verdikleri sözü tutar, taşkınlık yapmazlar, inşallah diğer gruplardan herhangi bir taciz yaşanmazdı. Yine iş çığırından çıkacak olursa bu defa da gerçekten çok üzülecektim. Dua ettim sürekli, rabbime sığındım namaz boyunca.Gereken tedbirleri almıştık ama o ateş sönünceye kadar bana rahat ve huzur yoktu...
Teravih namazını ön salonda çok sayıda türki öğrenci ile birlikte kılarken, ister istemez arkada yaşadığımız bu güzelliği zihnimden çıkaramıyordum. İşte bizim Hıdırellez diye bilip her yıl 6 Mayısta yaşadığımız eğlenceler farklı coğrafyalarda değişik ad ve zamanlarda böyle sürdürülmüş, çağları aşıp günümüze ulaşmıştı. İnsana tazelik veren, sevgi ve neşe dolu bir güzelliğin kanla, ateşle, acıyla hatırlanması olacak şey miydi ? Baharın gelişi insana coşku verir. Ya nasıl olup da bu topraklarda bugün gerginlik vesilesi olabilmişti ?
Biraz sonra namaz bitecek ve biz bu defa da işte öyle bir newroz ateşiyle yüz yüze gelecektik. İnşallah verdikleri sözü tutar, taşkınlık yapmazlar, inşallah diğer gruplardan herhangi bir taciz yaşanmazdı. Yine iş çığırından çıkacak olursa bu defa da gerçekten çok üzülecektim. Dua ettim sürekli, rabbime sığındım namaz boyunca.Gereken tedbirleri almıştık ama o ateş sönünceye kadar bana rahat ve huzur yoktu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder