Yilmaz Yalcın, Bahadır Cüneyt Yalçın albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
Yilmaz Yalcın profil resmini güncelledi.
4 Mart 2017
Görsel düşünceler II albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
4 Mart 2020
Ömür treni 'Selamsız bandosu' ndaki gibi. Kırmızı halılar seriyorsun, o geçip gidiyor. Arkasından bakakalıyorsun. Sadece pencereden sallanan belli belirsiz bir el. Şaka gibi. Hüzünleniyorsun, gülümsemen dudaklarında donmuş. Ağlar gibi.
Bir şeyler yapmak gerektiği açıktı ama ‘Ne yapılmalıydı?’ ‘Alacakaranlık’ başlıklı yazımıza şöyle başlamıştık: “Artık bir şeyler yapmalı” demekle o ‘bir şeyler’ kendiliğinden olur mu? Ya da kendiliğinden olmakta olan, oluveren şeyler gerçekte bizim istediğimiz şeyler midir? “Hatta bu meseleyi ‘Kim yapacak, ne zaman yapacak, nasıl yapacak, nerede yapılacak?” gibi sorularla sistemli biçimde ele alabilmeyi önermiştik.
İlk adımın sağlıklı bir
durum analizi yapmak olduğunu, "Görmem, duymam, konuşmam"
duyarsızlığının zamanı olmadığını, nerede durduğumuzu, karşı karşıya olduğumuz
tehdit ve fırsatları, zayıf ve güçlü yönlerimizi tespit etmeden sağa sola yalpa
yapmanın bir yararı olmayacağını yazdık.
Ancak, bu yürüyüşte suni ayrılıklara, laf üretmeye, sadece eleştiriye ve sen ben kavgasına yer yoktu ve olmamalıydı. En başta bu hareketin önderlerine böyle bir vazife düşüyordu. Tavsiyem şu olmuştu: “Bırakın birileri alıştığı minval vıdı vıdı etmeye devam etsin, siz ‘besmele’ ile yola çıkmaya, ayrıştırmaya değil birleştirmeye gayret edin. Birileri aranızı ayırmak istese de siz aksine toparlayıcı olun, istikametinizi ve saflarınızı bozmayın.” Hatırlarsanız o yazım şöyle bitiyordu: “Biliniz ki hiç bir ‘alacakaranlık’ kalıcı değildir. Bakın! Bir şeyler yapmaya niyet edenler için şafak sökmekte bile.
Bir sonraki ‘Yol çatırığı’ başlıklı yazımda; hepimizin günümüzü yaşayarak, ama bilmediğimiz yarınlarımıza yol almak için uğraştığımızı söylemiştik. Kuşkusuz bazen karşımıza yeni yeni yol çatırıkları çıkıyordu. O zaman da durumumuzu, karşımızdaki seçenekleri ve olabilecek riskleri gözden geçirmek zorunda kalıyorduk. Bu değerlendirme aynı zamanda geçmişimizi muhasebe etmek, seçimlerimizi daha doğru yapmak için de bir fırsattı. Bir yol çatırığına gelmiş, ne yöne gideceğini düşünüyordu. Elbet geçmişte pek çok hata yapılmış olabilirdi. Geleceği görememiş, elindekileri koruyup geliştirememiş ve zaman kaybetmiş olabilirdi. Elbet bunlar bir bir değerlendirilmeliydi. Ancak, suçlu bulmanın, kabahati birilerine yüklemenin hiçbir yararı da yoktu. Aksine, yapılan yanlışların tekrar edilmemesi, nelerin doğru olmadığının anlaşılması için de onları bilmek gerekiyordu. Bilirsek, en uygununu bulmamız kolaylaşabilirdi.
Fakat, şayet 2023 hedeflerinin
konuşulduğu bir ortamda biz de öncelikle durup ta kendimize “Neredeyiz?” sorusunu yöneltmemiz gerekiyordu. Burada önerilen
çıkış yolu da zaten ülkemizde halen yürürlükte olan ‘5018 Sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunu’ gereği ve ‘Stratejik Yönetim’ icabıydı. Bu çerçevede;
mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon
oluşturulmalı, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak
hedef ve stratejiler belirlenmeli, ölçülebilir kriterler geliştirerek performans
izlenmeli ve değerlendirilmeliydi. Bu da
katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyordu. İşte bu
yaklaşıma kısaca ‘Stratejik yönetim’ deniliyordu. Bu tarz bir yönetim
yaklaşımı, her şeyden önce; “Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz
noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?” şeklinde ifade
edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak başlıyor, bir stratejik plân
ortaya konulmasıyla da olgunlaşıyordu.
‘Stratejik Plân’ başlıklı yazımız ile işte o önerdiğimiz planlama seçeneğinin ne olup ne olmadığını açıklamıştık. Çünkü; bir değişim plânının olması, gerçekleştirilmesi için asla yeterli değildi. Plânın sahiplenilmesi ve harekete geçilmesi şarttı. Zira; asıl olan plân dokümanı, pırıltılı şablon ve yazılı belgeler değil, yönetim sürecinin bizzat kendisiydi. Elbette bu tarz bir yönetim çalışmasına da en geniş katılım sağlanmalı, bu kapsamda değişik taraf ve seviyelerden insanlar sürece dahil edilmeliydi. Böylece ortak akıl bir bütün olarak kendisini tanıma, çıkış yolunu ve başarıyı paylaşma fırsatı bulacaktı. Bu sürecin bir yan ürünü olarak yaşanan birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon ilerde yaşanabilecek birçok olumsuzluğa da geçit vermeyecekti.
Burada önerdiğimiz şey elbette
ki mevcut sorunlarla uğraşmayı, projeleri sonuçlandırmayı ve günlük hizmetlerin
verilmesini durdurmayacaktı. Belediye görevi olan hizmetleri sürdürecek, siyasi
partiler vaadlerini yerine getirecek ve Mülki idare de vazifesini yürütecekti.
Ticaret ve sanayi odası, esnaf kuruluşları, mahalli basın, sosyal medya ve
sivil toplum örgütleri varoluşlarının gereğini yapacaklardı. Farklı olan şey
hep birlikte stratejik plân çalışmalarına sahip çıkmak, katılmak ve destek
vermekti. Özetle bunları yazmıştık o haftaki yazımızda.
Son yazım ise ‘5n 1k formülü’ hakkındaydı. Bu formül
meseleyi anlama, benimseme, İnanma, destekleme ve katkı verme anlamında bilinen
en etkili yöntemlerden biriydi. Buraya kadarki yazılar ‘ne
yapılabilir?’ sorusuna doğru, etkili ve gerçekçi bir cevap üretebilmenin alt
yapısını oluşturmaktaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder