12 Ocak 2024 Cuma

13 Ocak 2024 Cumartesi; TORUNLARIMA MEKTUPLAR.....................ANILAR; 13 Ocak


KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER... albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

Al gülüm, ver gülüm...
Davetli olarak yemekli düğünlere gidiyoruz. Biz de dost, akraba ve arkadaşlarımızı kendi düğünlerimize davet ettik. Ancak bu düğünlerde rahatsız edici pek çok küçük/büyük şeyler var. Yazmasam, paylaşmasam içim rahat etmeyecek.
Belki bir çözüm yolu bulamam, insanları da üzmek istemiyorum ama düşüncelerimi aktarmam gerek. Dürüst ve samimi olarak...

Bir defa yuvarlak masa düzeni son derece itici ve amaca ters. Muhtemelen görsel olarak şık durduğu, ya da işletmelerin servis düzeni böyle olduğu için kabullenilmiş. Ama sahneye sırtımı dönük oturmak sizi bilmem ama doğrusu bana çok rahatsız edici geliyor.
Yanınızdakilerle sohbet etmek istiyorsunuz o da doğal düğün gürültülüsü içinde oldukça zor. Masada karşınıza düşen insanlarla konuşmak ise asla mümkün değil. Bu ister müzikli isterse dini içerikli düğünlerde olsun farketmiyor.
Bir de işin ironik bir tarafı var ki oldukça ilginç. Gürültülü ortamda insanlar anlaşabilmek için biraz seslerini yükseltseler bu sefer de sadece salondaki uğultuyu biraz daha arttırmış oluyorlar.
Bu durumun özellikle sahnede müzik yapanlara, ilahi vb. eserleri seslendirenlere ayrıca saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Hele hele kur'an okunurken ya da sohbet sırasında bu gürültünün bir türlü kesilmemesi çok daha fena bir durum.
Çalanın, okuyanın, söyleyenin ayrı, düğün sahiplerinin telaşlarının ayrı, ancak böyle davetlerde birbirlerini görmüş davetlilerin birbirleriyle kucaklaşıp görüşmeye çalışmaları ise ayrı telden çalınca manzara tam bir kakafoni haline geliyor. Tabloya bir de yemek servisi koşturmacası, çatal kaşık, tabak sesleri karışınca iş çığırından çıkıyor.
Zaten yemek yenirken sahne alan sanatçılara ya da bir şey anlatmaya çalışan konuşmacılara oldum bittim acımışımdır. "Gürültüyü kesmezseniz konuşmayacağım" diyen hoca efendinin ya da eseri bitirdiğinde 'Hani alkış ?' diyen müzisyenin hali ise bambaşka bir trajedidir. Acaba kara komedi mi deseydim ?
Pasta töreni tam bir görsel aldatmaca. Bilmem kaç katlı gibi görünen pastaların sadece görünüşte öyle olduklarını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Ya da bu kültüre ne kadar fransız olduğumu anlayınca…Sadece birkaç resim için yapılan vazgeçilmez düğün ritüellerinden biri.
Ya takı törenleri ?.. Düğün sanki sadece bu serenomi için yapılıyor. 'Türk kaşığı ödünç' diye bir söz bile var bu konuda. Durum fotoğraflarla sabitleniyor, kameralar kayıtta. Ailelerden mutlaka bu işi takip için görevlendirilmiş insanlar var. Şeritler, keseler, sandıklar vb. tablonun diğer aksesuarları. Bir nevi zorunlu 'al gülüm ver gülüm' töreni bu.
Hanımların bu alacak verecek meselesini çok iyi takip ettiğini teslim etmem gerek. Bu konuda fevkalade bir yetenekleri var. Erkeklerin bu konuda ikinci planda kaldıklarını kendimden biliyorum. Vergi gibi ödememiz gereken tahakkuk tarafımıza tebliğ ediliyor, biz de ödüyoruz. İşte olan bu. 


Ne düşünüyorum I albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

13 Ocak 2020

Ne kadar çok yalan var ortada dönen ve ne kadar çok yalan söyleyen. Şimdi yalanın adı 'paylaşım' oldu sanal dünyada. Evet, 'Yalancının mumu yatsıya kadarmış' ama kendi sönse de isi kalıyor geride. Tüketim toplumu olduk ya, sanal dünyada dönen yalanlar da çabuk tüketiliyor, o kadar da çabuk unutuluyor. Eskiden olsa yalancının mumu sönmekle kalmaz el aleme maskara da olur, gün yüzüne çıkamazlardı.
A be kardeşim! Kimin uydurduğuna, doğru olup olmadığına bakmadan iki tıktık paylaşıveriyorsun. Söylenen şey bir iftira mı, yalan mı, ihanet mi bilmiyorsun. Nasıl bir mikroba taşıyıcılık ettiğinin farkında değilsin. Genellikle o tür yalan mikroplarını sanal dünya için üretip saçanlar kendilerini gizliyorlar, anlamıyor musun? Çoğu sahte hesap ya da bir takım organizasyonların kasıtlı tertipleri. Başkalarının piyonu oluyorsun anlasana!
Paylaştığın senin düşüncen değil, 'kopya' bir söylemi ne diye vakit ayırıp okuyayım. O tür düşünceleri aslından okuyup dinleme imkanım varken seni niye kaale alayım ki? Varsa sana ait, kendi düşüncelerini paylaş yine de katılmayabilirim ama hiç değilse seni bilirim, saygı da duyarım. Bu ülkenin tek renkli olmadığını, olamayacağını bilecek kadar aklım fikrim var. Fizikteki F1, F2 kuvvetleri ile 'bileşke' çizimini bir hatırla. Sen F1'sen ben F2'siyim, bunun daha F3'ü,F4'ü,milyonlarca Fx'i var. Hepimiz aynı gemideyiz, birbirimizi, düşüncelerimizi ve yönümüzü etkiliyoruz. Hiç kuşkun olmasın ki hepimizi taşıyan ülke, hatta dünya gemisinin gittiği yön ne tam olarak benim ne de tam olarak senin istediğin yönde. Cumhuriyet ve demokrasi dediğimiz şey de tam olarak bu değil mi zaten?
Eski zamanların arkadan kurmalı saatleri gibi zembereği boşalana kadar tek bir ses: tık-tak, tık-tak, tık-tak da tık-tak..Makinalar veya programlanmış elektronik aygıtlar belki, ama insanoğlu böyle olabilir mi? Hangi insan öğretilmiş papağan gibi konuşur, ya da hangi aklı ve dili olan insan bir kukla gibi başkaları tarafından oynatılır? İnsan ne saattir, ne robot, ne papağan ne de kukla. İnsan her şeyden önce düşünebilen, kendisi olabilen ve kendisini ifade edebilen bir varlık. Esaretin türlü çeşit halleri var ama aklını, fikrini zalim taşeronların kullanımına sunmuş birine özgür denilebilir mi? Özgürlük insana ait, farklı bir haldir, ama bunun farkında olması beklenir.
Anladık okumuyorsunuz, okuduklarınız daha doğrusu baktıklarınız bir iki satırlık paylaşımlardan ibaret. Hiç değilse gönül gözünüz, ferasetiniz açık olsa. Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna aklınızı kiraya verdiğiniz için gücünüz yetmiyor olabilir. Ancak, inanın ki azıcık yüreğinizi dinleseniz o sizi yanıltmayacak. Aksi halde…Aksi halde, biraz abartılı olsa da -teşbihde hata olmaz- bir gün kendinizi şöyle bir kara komedyanın içinde bulabilirsiniz: ''Haber geldi, dünya dönmüyormuş; genel başkan öyle dedi !'' Aaa öyle miymiş, baksen şu aptallara dünyanın döndüğünü sanıyorlar! Cahil işte, ne olacak!..''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder