25 Nisan 2021 Pazar

25 Nisan 2021 23:30 Salı CORONA GÜNLERİ.........................................El-Kâdir/Hud Sûresi-El-Muktedir/Yusuf Sûresi

El-Kâdir/Hud Sûresi

Bugün üç ayların 71, ramazanın 12.ncu günü. Corona günlerinin de 407.ncisini geride bıraktık. Salgınla mücadele hem alınan yeni tedbirlerle hem de aşıyla devam ediyor. 

Rahmetli annem geçen yıl bugün vefat etmişti. Ramazanın ilk günüydü. Mide kanseri sebebiyle ölmüştü ama Corona tedbirleri yüzünden ne cenazeye kimseyi çağırabildik, ne herhangi bir adet yapabildik, ne de taziye kabul edebildik. Şehirlerarası izinle bir günlüğüne gittik, toprağa verdik ve döndük.

Dün evlatları olarak okuduğumuz hatmi şerifin duasını online olarak yaptık aramızda görüntülü olarak. Rahmet ve mağfiret diledik, dua ettik yaradanımıza. 2006'nın 2 Haziranında vefat eden babamızı ve diğer ölmüşlerimizi de unutmadık. Allah kabul etsin. Rabbim mekanlarını cennet eylesin.

Üzerinden bir yıl geçti. İşte Nisan ayı da bitmek üzere. İnşallah bir yandan şu musibet hastalıktan sakınmaya çalışırken, öbür yandan da içinden geçmekte olduğumuz rahmet, mağfiret ve bereket ikliminden yararlanmaya çalışıyorum.

Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana devam ettirdiğim her gün bir esma”yı anma geleneğimi ve Kur'an kaynaklı "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimi Ramazan ayı boyunca da sürdürüyorum.

Bugün sırada Esma ül Hüsnanın yetmişbirincisi “El-Kâdir" var. Ayrıca içinde Nuh (as) ve Şuayb (as)ın duaları bulunan Kur'an ı Kerimin "Hud sûresi"ile ilerliyoruz.

EL-KÂDİR:  القادر Sözlükte “gücü yetmek; ölçü ile yapmak, planlamak; kıymetini bilmek; rızkını daraltmak” anlamlarına gelen kadr (kudret) kökünden sıfat olup “her şeye gücü yeten” demekmiş [1].

Kudret kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de 103 yerde Allah’a nisbet edilmekte olup bunların yetmiş dördü isim, yirmi dokuzu fiil şeklinde. İsim statüsüne giren kavramlar genellikle “güç yetirmek, ölçülü ve planlı yaratıp düzenlemek” anlamında, fiil kalıplarındaki kavramlar da sözlük mânalarında kullanılmış.

Kādir ismi yedi âyette tekil, beş âyette tâzim ifade etmek üzere çoğul sîgasıyla Allah’a izâfe edilmiş. Bunlardan başka kadîr ismi kırk beş âyette, muktedir ismi de dört âyette (bk. MUKTEDİR [2]) zât-ı ilâhiyyeyi nitelemekte [3].

Kādir doksan dokuz isme yer veren rivayetlerde yer almış [4] ve başka hadis rivayetlerinde de Allah’a nisbet edilmiş [5]. [6]

"O' İstediğini, istediği gibi yapmaya gücü yeten, istediğini yapabilen, dilediğini istediği gibi yaratmaya muktedir olan, kudretli, her türlü güç, kuvvet ve kudret sâhibi, tükenmez kudreti olan,  her şeye gücü yeten, gücü kuvveti, kudreti sonsuz olan, her şeyi bilen ve herşeye kâdir olan" demek.

HÛD SÛRESI:  سُورَةُ هُودٍ   s52.nci sırada Mekke döneminde inmiş, 123 âyet. Kur'an'ın 11. suresi oluyor. Sûre, adını içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almış. Başlıca konuları; tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza.  Bu konular bazı peygamberlerin kıssalarıyla desteklenmiş.

25. ayetten 48. ayete kadar Nuh (as) dan bahsediliyor. Peygamber efendimize (sav)  "Resulüm! İşte bunlar sana vahiy ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Daha önce ne sen bunları biliyordun, ne de kavmin biliyordu. Öyleyse sen de sabret! Hiç şüphesiz ki âkibet takvâya erenlerindir." (49) şeklinde açıklanan gayb haberlerinden.

NUH (as)'IN DUASI

Kendisine iman etmeyen oğlu tufan sırasında suda boğulunca: "Nuh Rabbine duâ edip: “Ey Rabbim! Şüphesiz ki oğlum da benim âilemdendir. Senin vaadin elbette haktır, sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.” dedi." (Hûd, 45)

Bunun üzerine yüce Allah, "Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir, onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. O hâlde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim" (Hûd, 46) buyurmuş.

Bu uyarı sonunda Nuh (as.) Allah'a şöyle dua etmiş ve bir yakarışla bağışlama dilemiş:

Hud Sûresi: 47. Âyet:


"
Kale “Rabbi innî e'ûzü bike en es'eleke mâ leyse lî bihî 'ılm. Ve illâ teğfirlî ve terhamnî eküm-minelhâsirîn." (Hûd sûresi, 47.nci ayet)

“...Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.”

"Nûh, "Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum" dedi." 47﴿ [7]

"Nûh dedi ki: Ey rabbim! Ben, senden hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, kaybedenlerden olurum!” [8]

"Nûh, "Rabb'im! Ben, hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım! Eğer sen beni bağışlamaz ve bana acımazsan kaybedenlerden olurum!” dedi. [9]

Böylece kendisine: “Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in! Amma (gelecek nesiller içinde) kendilerini (dünyada bol rızıklarla) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine acıklı bir azabın dokunacağı ümmetler de vardır.” denildi. (48)

ŞUAYB (as)'IN DUASI

Hûd suresi 84.ayetten 95. ayete kadar Şuayb (as) dan bahsediliyor. "Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik…" (84) “Ey Kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam dengeli yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” (85) "Dediler ki: “Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı veya mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Doğrusu sen yumuşak huylusun, çok akıllısın.” (87) "Dedi ki: “Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana nezdinde güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerde, aksini yaparak size aykırı hareket etmek istemem. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum…"

Devamında Şuayb (as) ın şöyle dua ettiği naklediliyor:

Hud Sûresi: 88. Âyet: 


"
Kale ya kavmi! Ereeytüm in küntü ala beyyinetin min rabbi ve rezekani min hü rızkan hasenen ve ma üridü en ühlifeküm ila ma enhaküm anh. İn üridü illelıslahe mestetatü Ve mâ tevfîkî illâ billâhi, 'aleyhi tevek-keltu ve ileyhi unîb." (Hûd sûresi, 88. âyet)

“Şu'ayb şöyle dedi: "Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!... Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum....Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben yalnızca O’na dayandım ve ancak O’na döneceğim”

"Şu'ayb şöyle dedi: "Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!... Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah'ın yardımı iledir. Ben sadece ona tevekkül ettim ve sadece ona yöneliyorum." 88﴿ [10]

"Şuayb de şöyle dedi: Ey kavmim! Bir de şöyle düşünün: Ya benim, rabbimden açık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir nasip vermişse! Size yasakladığımı kendim yapmak niyetinde değilim. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam Allah’ın yardımına bağlıdır. Yalnız O’na dayanıyor ve O’na yöneliyorum." [11]

"Şu'ayb dedi ki: "Ey kavmim! Ne dersiniz; ya ben Rabb'imden gelen bir belgeye dayanıyorsam ve Rabb'im beni güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, sizi men ettiğim şeyi yaparak size muhalefet etme arzusunda değilim; sırf gücüm yettiği ölçüde sizi ıslah etmek istiyorum! Başarım da yalnız Allah'a bağlıdır. Ben yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na yöneldim." 88﴿ [12]

Sonraki ayetlerde Hud (as) ile kavmi arasında geçen konuşmalar açıklanıyor ve Medyen kavminin sonu geliyor:

“Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra da O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim çok merhametlidir ve çok sever.” (90) "Dediler ki: “Ey Şuayb! Sözlerinin çoğunu anlamıyoruz. Biz seni cidden içimizde zayıf, güçsüz görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlardık. Senin bize karşı hiçbir üstünlüğün yoktur.” (91)

"Emrimiz gelince, Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri o korkunç ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar." (94) "Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Haberiniz olsun ki Semud kavmi nasıl uzaklaşıp gittiyse, Medyen kavmi de öyle uzaklaşıp gitti." (95)


[1] (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḳdr” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ḳdr” md.)

[3] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḳdr” md.)

[4] (İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Tirmizî, “Daʿavât”, 82)

[5] (Wensinck, el-Muʿcem, “ḳdr” md.)

[9] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 27

[12] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 35

El-Muktedir/Yusuf Sûresi

Bugün üç ayların 72, ramazanın 13.ncü günü. Corona günlerinin de 409.ncusunu geride bıraktık. Salgınla mücadele hem alınan yeni tedbirlerle hem de aşıyla devam ediyor. 

Bugün saat 23 itibariyle aşı uygulanan kişi sayısı 1.dozda 13.229.037, 2.dozda 7.963.253 olmak üzere toplam 21.192.290'ı bulmuş. 25 Nisan itibariyle toplam test sayısı 45.884.258, toplam vaka sayısı 4.629.969, Toplam Vefat Sayısı 38.358 ve toplam iyileşen hasta sayısı ise 4.073.644 olarak gözüküyor. Öte yandan bugünkü Test Sayısı 260.280, Vaka 38.553, Hasta 2.801,  Vefat 347 ve Ağır Hasta Sayısı da 3.590 olarak kayıtlara geçmiş.

Bu rakamlara göre; aşılamada 21 milyon geçilmiş, toplam Vefat 39 bine yaklaşırken ağır hasta sayısı da 3.590'u geçmiş durumda.  Rakamlar Pozitif/test oranının %14,7 ve Hasta/pozitif oranının %7,3 seviyesinde olduğunu gösteriyor. Ölüm oranı (vefat/toplam vaka) ise %1'in altında (%0,83) gerçekleşmiş. Özellikle 60'binlerin üzerine çıkan vaka sayılarının 40'binlerin altına düşmüş olması umut verici. Ancak binli sayılara inmesi için galiba Bayram dahil sıkı tedbirin devamı gerekiyor. Rabbim bir an evvel kurtulmayı nasip etsin.

Bu arada Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana devam ettirdiğim her gün bir esmayı anma geleneğimi ve Kur'an kaynaklı "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimi Ramazan ayında da sürdürüyorum. 

Bugün sırada Esma ül Hüsna’nın yetmişikincisi El-Muktedir" var. Ayrıca içinde Yakup (as) ve Yusuf (as)ın duaları bulunan Kur'an ı Kerimin "Yusuf sûresi"ile ilerliyoruz.

EL-MUKTEDİR: المقتدر  Sözlükte “gücü yetmek; ölçü ile yapmak, planlamak” mânalarındaki kadr (kudret) kökünün iftiâl kalıbından türemiş bir sıfat olup “gücü yettiği fiilen sabit olan” demekmiş [1].

Muktedir ismi Allah’a izâfe edildiği dört âyette “bir işi gerçekleştirmeye fiilen güç yetiren” anlamını ifade etmekte [2].

Muktedir, Ebû Hüreyre’den nakledilen doksan dokuz esmâ-i hüsnânın Tirmizî rivayetinde yer almış [3]. Naslarda Allah’a nisbet edilen kādir, kadîr ve muktedir isimlerinden birincisi ve üçüncüsü esmâ-i hüsnâ listesinde mevcut. Bu üç ismin kādirden başlamak üzere gittikçe zenginleşen bir anlam içerdiği kabul ediliyor. Zira aynı kökten gelen kelimelerin harfleri arttıkça mânaları da güçlenmekte [4].

Buna göre muktedir, zât-ı ilâhiyyeye kudret izâfe eden kavramlar içinde muhtevası en zengin olan isim. Kudret kökünden türeyen kādir ve kadîrde kudretin kullanılacağı hususlarda bir tür sınırlama söz konusu iken muktedirde böyle bir durum yok [5]. Ayrıca kādir ve kadîr güç yetirme sıfatını Allah’a izâfe ederken muktedir, gerçekleştirilenden hareketle aynı sıfatı fiilî mânada zât-ı ilâhiyyeye nisbet etmekte [6]. [7]

'O' her şeye gücü yeten, muktedir, iktidar sahibi, kudretli, Varlık üzerinde, kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi dilediği duruma getiren, her şeyi yapabilecek mutlak güç, kuvvet ve kudret sahibi olan" demek.

YUSUF SURESİ: سُورَةُ يُوسُفَ Mushaftaki sıralamada 12.inci, iniş sırasına göre 53.ncü sûre. Hûd sûresinden sonra, Hicr sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuş. 111 âyet. Bu sûrede Yûsuf Peygamberin hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar verilmekte. Kur’an’da baştan sona kadar bir tek konuyu anlatan tek sûre bu.

Yahudilerin telkini ile Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e, “İsrâiloğulları Mısır’a niçin gittiler?” şeklindeki sorusuna cevap olarak veya müslümanların Resûlullah’tan bir kıssa anlatmasını istemeleri üzerine indiği rivayet edilmiş. Ancak Muhammed b. İshak’a göre sûrenin nüzûl sebebi, kavmi tarafından zulme uğramış olan Hz. Peygamber’i teselli etmekti [8].

Yusuf suresi 4. ayetten 101. e kadar Hz. Yusuf (as) dan bahsediliyor.

HZ. YAKUP'UN (as) DUÂSI

Yusuf (as) kardeşlerine “Baba bir kardeşinizi de bana getirin.." dedi. (59) “Eğer onu bana getirmezseniz, artık bundan böyle benden bir ölçek dahi zahire beklemeyin ve bana yaklaşmayın!” (60) Onlar Babalarına (Yakup as) döndüklerinde: “Ey babamız! Bize yiyecek yasak edildi, artık bize zahire verilmeyecek. Kardeşimizi bizimle gönder de (onun sayesinde) ölçüp yiyecek alalım. Biz onu mutlaka koruruz” dediler. (63)

Babaları Hz. Yakup (as) dedi ki: “Daha önce kardeşi hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da ancak o kadar güvenirim. Allah en hayırlı koruyucudur ve O merhametlilerin en merhametlisidir.” (64) “Etrafınızın çepeçevre kuşatılması (çaresiz kalmanız) hariç, onu bana geri getireceğinize dair Allah’a karşı sağlam bir söz vermezseniz, onu aslâ sizinle göndermem.” Artık onlar ona söz verince: “Allah söylediklerinize şâhit olsun.” dedi. (66)

Sonra da Yakup (as) onları uyardı: “Oğullarım! Şehre bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. (Olur ki herhangi bir musibetle karşılaşırsınız.) Bununla beraber ben, Allah’ın hükmünden hiçbir şeyi sizden gideremem…"(67) ve şu duayı yaptı:

Yusuf sûresi, 67. âyet:


"Ve kale yabeniyye latedhulü min babin vahidin vedhulü min ebvabin müteferrikatin vema ügni anküm minellahi min şeyin
inil hukmü illâ lillâh, aleyhi tevekkeltu ve aleyhi felyetevekkelil mütevekkilûn."(Yusuf sûresi, 67. âyet)

“Oğullarım! Şehre bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. (Olur ki herhangi bir musibetle karşılaşırsınız. Bununla beraber ben, Allah’ın hükmünden hiçbir şeyi sizden gideremem. Hüküm yalnız Allah’ındır. Ben ancak O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de O’na tevekkül etsinler.”

"Sonra da, "Ey oğullarım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan gelecek hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben ona tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnız ona tevekkül etsinler" dedi. " [9]

"Sonra şunu söyledi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allahtan başkasının değildir. Ben yalnız O’na güvenip dayandım. Güvenecek olanlar yalnız O’na güvenip dayansınlar." [10]

"Daha sonra onlara şunu söyledi: Oğullarım, şehre hepiniz aynı kapıdan girmeyin; ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi bu sözü söylemekle ben sizi Allah’tan gelecek bir şeyden koruyacak değilim. Hüküm ancak Allahındır. Ben sadece O'na tevekkül ettim. Tevekkül etmek isteyenler de O'na tevekkül etsinler!" [11]

HZ. YÛSUF'UN (as) DUÂSI

Yusuf suresi 101. ayetinden hemen önce Mısırda Hz. Yusuf (as) ile bir araya gelen baba Hz. Yakup (as) ve 11 kardeşin kavuşması anlatılıyor:

"Nihayet Yusuf’un yanına vardıklarında, o anasını babasını bağrına basıp kucakladı ve: “Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a girin!” dedi.(99) "Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: “Ey Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyânın tahakkukudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana gerçekten pek çok iyilikte bulundu. Şüphesiz ki Rabbim dileyeceği şeyleri çok ince düzenler. O her şeyi hakkıyla bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.” (100)

101. Ayet Hz. Yusuf'un (as) Rabbine şükrettiği ve ona yöneldiği anı bize naklediyor. Orada Hz. Yusuf'un dilinden şu dua var:

Yusuf sûresi, 101. âyet:


"Rabbi kad
âteytenî minel-mülki ve 'allemtenî min te'vîlil-ehâdîs. Fâtıras-semâvâti vel-ardı ente veliyyî fiddünyâ vel-âhıreti teveffenî müslimen ve elhıknî bissâlihîn."(Yusuf Sûresi, 101. Âyet)

"Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni sâlih kulların arasına kat!"

"Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat." [12]

Ey rabbim! Bana iktidar verdin ve bana rüyaların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da âhirette de beni yönetip himaye eden sensin. Müslüman olarak canımı al ve beni iyi kulların arasına kat! [13]

 “Ey rabbim! Sen bana iktidar ve güç bahşettin, bana olayların delalet ettiği hakikatleri öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da âhirette de benim sahibim sensin. Benim canımı müslim olarak al ve beni salihler arasına kat!” diye dua etti. [14]


[1] (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḳdr” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ḳdr” md.)

[2] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḳdr” md.; bk. KĀDİR)

[3] (“Daʿavât”, 82)

[4] (Zeccâc, s. 59)

[5] (Hattâbî, s. 86)

[6] (Halîmî, I, 194)

[8] (Elmalılı, IV, 2841)

[11] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 61

[14] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 67 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder