2 Eylül 2020 Çarşamba

02 Eylül 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı177.................................Gelecekten gelen mektup

Aziz dost, Sana bu kez 2027 yılının 5 Eylülünden, Susurluk’tan yazıyorum. Bilirsin memleketimi severim, ailemin kökleri seninkiler gibi oradadır. Eskiden daha sık giderdim, özellikle de babam annem sağken. Gençtim tabi o zamanlar. Eşim de Susurlukludur biliyorsun. Eh iki taraf ta aynı memleketten olunca akraba sayısı da haliyle fazla oluyor. Her bayram çocuklarımızın elinden tutup akraba akraba dolaşırdık. Onlarında buralara karşı bizimki gibi bir sevgisi, bağlılığı olsun isterdik. İş güç torun torba derken sonraları seyrekleşti gidip gelmelerimiz. Tatile giderken ya da gelirken senede bir iki defa nostalji olsun diye uğrar olduk. Tabi oraya gidip de ayran tost ya da kokoreç yemeden olur mu? Aslında her beş eylülde gidip görmeyi çok istemişimdir. Ama olmadı tabi. Sonra, biliyorsun yurt dışına gittim. Tam yedi yıl olmuş görmeyeli. Son zamanlarda çok değiştiğini, geliştiğini söylediler. Doğrusu merak ettim.    S
Gelecekten gelen mektup

Aziz dost, Sana bu kez 2027 yılının 5 Eylülünden, Susurluk’tan yazıyorum. Bilirsin memleketimi severim, ailemin kökleri seninkiler gibi oradadır. Eskiden daha sık giderdim, özellikle de babam annem sağken. Gençtim tabi o zamanlar. Eşim de Susurlukludur biliyorsun. Eh iki taraf ta aynı memleketten olunca akraba sayısı da haliyle fazla oluyor. Her bayram çocuklarımızın elinden tutup akraba akraba dolaşırdık. Onlarında buralara karşı bizimki gibi bir sevgisi, bağlılığı olsun isterdik. 

İş güç torun torba derken sonraları seyrekleşti gidip gelmelerimiz. Tatile giderken ya da gelirken senede bir iki defa nostalji olsun diye uğrar olduk. Tabi oraya gidip de ayran tost ya da kokoreç yemeden olur mu? Aslında her beş eylülde gidip görmeyi çok istemişimdir. Ama olmadı tabi. Sonra, biliyorsun yurt dışına gittim. Tam yedi yıl olmuş görmeyeli. Son zamanlarda çok değiştiğini, geliştiğini söylediler. Doğrusu merak ettim.  

Sağ olsunlar, her yıl 5 Eylül etkinlikleri için davet ederler. Bu yıl davet eden Belediye Başkanı genç bir delikanlı. Kendini iyi yetiştirmiş, çok çalışkan. Sanırım rakip görüştekiler de dahil herkesçe seviliyor. Bizzat telefon edip “Abi mutlaka gelmelisin, Susurluk Allahın izniyle zor günleri aştı. Sizlerin de gurur duyacağı çok güzel gelişmeler var. Gel, bu tarihi günde bizimle birlikte ol” dedi. “Peki”, dedim “inşallah geleceğim, ben de merak ediyorum neler yapmışsınız.” Kapıkuleden yurda girdikten sonra doğru yeni yapılan ‘18 Mart Çanakkale’ köprüsüne yöneldim. Görmeyeli Edirne’den köprüye kadar yeni bir otoyol yapılmış. Oraya vardığımda gerçekten tüylerim diken diken oldu. Bu olağanüstü eserle milletim adına iftihar ettim. Azizim, müthiş bir şey! Anlatmakla olmaz. Görmek, üzerinden geçmek lazım. Lapseki tarafına geçtiğimde hala dönüp dönüp köprüye bakıyordum. Dedesi gibi fotoğrafa meraklı torunum bol bol resim çekti. Derin bir nefes aldım, ülkemin eski günleri geçti aklımdan “Allah yapanlardan, emeği geçenlerden razı olsun” dedim sessizce. 

Biraz dolaşmalık oldu ama Bandırma’yı görmek, sonra da otoyola girmeden eski yoldan Susurluğa ulaşmak istemiştim. Dışardayken uluslararası Tekirdağ limanı ile Bandırma limanının bağlantısı hakkında biraz okumuştum. Yeni liman uzaktan bile muhteşem görünüyor. En az 5 gemi saydım yükleme yapan. Etraf dizi dizi konteyner doluydu. İhraç malları olmalılar. Buradan Tekirdağ limanına, oradan da yurt dışına gidecekler. Bandırma çıkışından kuş cennetinin olduğu Manyas gölüne kadar çift taraflı fabrika, tesis ve depolar sıralanmış. Ben bu manzarayı biliyordum ama sanki Susurluğa doğru daha bir uzamışlar gibi geldi bana. Şaşırtıcı da gelmedi aslında, bu bekleniyordu. Nasıl olsa olacaktı bu taşma. Tam “gölü göreceğiz, burası da kuş cenneti” demeye kalmadı sağımızdan şimşek gibi metalik bir şeyin hızla şarlayıp aktığını gördük. Yüksek hızlı trenmiş, önümüzde kayboluverdi. Elbet YHT görmemiş değildim ama eskiden memurken sıkış tepiş bindiğimiz köhne Bandırma-İzmir trenlerini hatırlamıştım bir an. Yüksek hızlı tren, hem de bu hatta ha! Vallahi bravo! Bir vakitler duymuştum galiba olacağını. Ama böyle birdenbire karşılaşıvereceğini düşünemiyor işte insan.

Fakat beni asıl şaşırtan şey Karadere’den sonra dizi dizi sıralanmış yeni tesis ve işletmeler oldu. Ilıca boğazı ve Kepekler’de 3 yıldızlı, 4 yıldızlı yeni termal oteller yapılmış. Levhalar tedavi amaçlı bu tesislere insanları davet ediyor. Okçugöl’den sonra yol boyu daha birçok işletme gördüm. Hızla geçtiğimiz için çoğunun tarıma dayalı işletmeler olduğunu zannediyorum. Galiba bazıları da makine ve elektronik üretim tesisleriydi. Üzerinde yol aldığımız bölünmüş, eski tabirle duble yol mükemmel denilebilecek kalitede. Bir anda kendimizi lojistik bölgenin arasından geçer bulduk. Anlaşılan lojistik tesisler Okçugöl’den Yahyaköy’e kadar geniş bir alana yayılmış.  Yola paralel entegre tesisler, büyük depolar, soğuk hava ve paketleme işletmeleri, üst üste istiflenmiş konteynerler, tır filoları gözümün önünde bir film şeridi gibi geçip kayboldular.
      Fakat beni asıl şaşırtan şey Karadere’den sonra dizi dizi sıralanmış yeni tesis ve işletmeler oldu. Ilıca boğazı ve Kepekler’de 3 yıldızlı, 4 yıldızlı yeni termal oteller yapılmış. Levhalar tedavi amaçlı bu tesislere insanları davet ediyor. Okçugöl’den sonra yol boyu daha birçok işletme gördüm. Hızla geçtiğimiz için çoğunun tarıma dayalı işletmeler olduğunu zannediyorum. Galiba bazıları da makine ve elektronik üretim tesisleriydi. Üzerinde yol aldığımız bölünmüş, eski tabirle duble yol mükemmel denilebilecek kalitede. Bir anda kendimizi lojistik bölgenin arasından geçer bulduk. Anlaşılan lojistik tesisler Okçugöl’den Yahyaköy’e kadar geniş bir alana yayılmış.  Yola paralel entegre tesisler, büyük depolar, soğuk hava ve paketleme işletmeleri, üst üste istiflenmiş konteynerler, tır filoları gözümün önünde bir film şeridi gibi geçip kayboldular.
        Bandırma çatırığından dönüp Şeker fabrikasına yöneldiğimizde bir levha ilişti gözüme: “İyi insanların şehri Susurluğa hoş geldiniz. Sizi misafir etmeden, köpüklü ayranımızı içmeden, tostumuzu yemeden bırakmayız.” Daha ben bu çarpıcı karşılamayı hazmedememişken Dört Mevsim’in yanında Balıklıdere’ye doğru birkaç tane daha yeni tesis kurulmuş olduğunu fark ettim. Tırlar da var. Bu arada internete dalmış olan torunum yüksek sesle bir şeyler okudu arkamdan: “Burada ‘süt ve et ürünlerimizi, taze sebze meyvemizi ve yöresel lezzetlerimizi de keşfedeceksiniz. Misafirperver insanımızı tanıdıkça daha fazla Susurluk’ta kalmak isteyeceğinizden eminiz. Bu arada gezmeye doyamayacağınız doğal güzellikler de sizi bekliyor. Bagajınızda yer açın, almadan gitmeyeceğiniz farklı ürünlerimizle dolacak’ yazıyor dedecim.” Gözüm şeker fabrikası tarafında kulağım torunumda. Omuzuma eğilip “Dede Susurluk’ta kalacak mıyız?” diyor bu defa da. Keyifle gülümsüyorum: “İnşallah kızım, inşallah.”

Şeker Fabrikasına yaklaşırken dikkatim bir an için otoyol çıkışına takılıyor. Rampayı tırmanan iki tır birkaç da araç görüyorum, hareket halindeler. Tekrar fabrikaya odaklanıyorum. Fakat o da ne? Kantarın olduğu yöndeki girişte ‘ŞEKER YEM’ levhası var. Gözlüklerimi düzeltip anlamaya çalışıyorum; burası yaş ve kuru küspe tesisi olmuş galiba. 

Şaşkınlığımı atmaya çalışırken, bu defa da fabrikanın olduğu yerde yoğun bir inşaat faaliyeti olduğunu fark ediyorum. Caminin yanındaki kapıda bir başka levha: ‘ŞEKER KİMYA’ yazıyor. “Allah, Allah! Neler olmuş burada?” Demeye kalmıyor fabrikadan aşağıya sallanınca Susurluğu görüveriyoruz karşıdan. Eskiden bu yolda sağlı sollu birkaç mola tesisi, birkaç depo, bir de üç yıldızlı otel hatırlıyorum. Ama şu anda iki taraflı çok sayıda bina yapılmış. Neredeyse hiç boşluk kalmamış yol boyu.  Yapıların hemen hemen hepsi tek katlı depo türünden binalar. İçlerinde ambalaj ve paketleme tesisi ile soğuk hava deposu bile var. Ulusoy hala çalışıyormuş, Köfteci Yusuf da dopdoluydu. Sol tarafta da bir tesis gördüm ama adını tam okuyamadım. Ayran evine geldiğimizde bir şey daha fark ettim: Küçük stantlar halinde yöresel ürün satanlara yer verilmiş bahçede. Sanırım aynı şeyi yol kenarındaki diğer tesis otoparklarında da görmüştüm. Doğrusu Ayran evinin hala faaliyette oluşuna sevindim, sergilerin çoğunda kadın gördüğüme de. Işıklardan hareket ettiğimizde artık karşıda Yasa levhası görünmüştü. “Helal olsun Nuri’ye” dedim “Akıllı, girişimci, çalışkan adammış”. Akçay’da ve otoyolda da ilk tesisi o açmıştı. İleriyi görebiliyormuş. Tam bu sırada solda büyük yeşil bir alan dikkatimi çekti. Galiba ıslah edilen derenin bu yakasına park yapılmış. “Evvet!” dedim yüksek sesle: “İşte bu be, işte bu!” Arabadakiler hep “Ne oldu?” diye bana baktılar. Işıklardan kalacağımız otel Mut’a dönerken seslice güldüm: “30 sene önce bir arkadaşım bunun hayalini kurmuştu. Ben de “hadi be!” demiştim. Vallahi yapmışlar”. Otelin önünde durduk. Bizi Şafak bey karşıladı. Eskisini yıkıp yerine dört yıldızlı daha büyüğünü yapmışlar. “Hayırlı olsun” dedim, selam vererek. “Abi sağol, ama acele etme burada daha çok hayırlı olsun diyeceksin, sakın şaşırma! Haydi buyrun”.

Azizim, o akşam eski dostlarla bir araya geldik, özlemişiz. Öyle şeyler anlattılar ki, sen bile bu kadarını hayal edememiştin. Demek önündeki taş kaldırılınca su yolunu bulabiliyormuş. Epeydir memleketten uzaksın. Merak ettiğini de biliyorum. Ama sana bunları sayfalar boyu anlatsam bitiremem. Görmeden, yaşamadan da tam anlaşılamaz ki zaten. Bak dinle! Şeker Fabrikası ve Yörsan’a bizzat halk sahip çıkmış. Pancar kooperatifi, Ziraat odası, sendika bir olup kendilerine yatırımcı ortak bulmuşlar. Pancar kesme kısmı yem fabrikası olmuş. Şeker kısmına da melasa dayalı bir kimya tesisi kuruluyormuş. Yörsan’ı da 2022’de ağırlığı süt üreticileri ile Susurluk tüccar ve esnafında olmak üzere ülkenin önde gelen bir gıda firması ortaklık kurarak satın almışlar. İlk iki yıl zor geçmiş ama 2025’ten bu yana yine Yörsan markasıyla ve maksimum kapasite çalışıyorlarmış. Yörsan’ın yanındaki Küçük sanayi sitesi Endüstri Meslek lisesiyle bütünleşerek harıl harıl üretim yapar hale getirilmiş. Eski kışlanın olduğu yerde kurulan 17 Eylül Üniversitesi Susurluk kampüsü de biri İletişim diğeri de Hukuk olmak üzere iki fakülte ve 2 yüksekokulla faaliyetteymiş. Şimdiden 1500 öğrencisi varmış üniversitenin. Şimdi de bir Türk müziği konservatuvarı kurmak istiyorlarmış. Malum Susurluğun müzisyenleri meşhurdur. Nasıl, hoşuna gitti değil mi? Şimdi sıkı dur! İstanbul sanayisinden bir gurup yatırımcı Ömerköy’de özel OSB kuruyorlarmış. 2029 yılına kadar da 3 fabrika, 4 orta ölçekli işletme tesisi yapılacakmış. Aziz kardeşim, müthiş bir şey bu. Düşünebiliyor musun? Demek oluyor ki Susurluk için tam 2000 kişilik yeni istihdam kapısı açılıyor. Bu güne kadar toplam 1200 kişiye iş imkânı sağlanmış zaten. İki yıl içinde OSB’de dahil olmak üzere yatırımı süren planlanmış fabrika ve tesislerde toplam 3500 kişiye daha ekmek verilecekmiş. Ne güzel haber değil mi? 

Daha da neler neler…Mesela Yenilenebilir enerji konusunda iddialılar. Özellikle de güneş enerjisi panellerinin tesis ve montajında daha şimdiden çalışan firma sayısı 6’yı bulmuş. Bir “alternatif turizm” hikâyesi dinledim ki akla ziyan. Köyleri kendi doğallığı içinde yerli turiste açmışlar. Dolaşıyorsun, misafir ediyorlar, yiyor içiyorsun. İstiyorsan tarlada bağda bahçede çalışıyorsun. Küçük çaplı turlara katılıp Çataldağa çıkıyorsun, Gürece göletinde balık yutuyorsun, Çaylak mesire yerinde mangal yapıyorsun. Sonra da bagajını peynirinden tarhanaya, fasulyeden domatese, Allah ne verdiyse doldurup dönüyorsun. Var mı böyle bir güzellik? Yok değil mi. Dahası da var ama en iyisi sana 5 Eylül etkinliklerinde kürsüye çıkan Belediye Başkanının konuşması hakkında bir gazete kupürü göndereyim. Susurluğun REİS gazetesinde yayınlanmıştı. Gözlerin aydın dostum. Seni çok dinlemişliğim var, burada neredeyse bütün rüyaların gerçek oluyor. İnşallah en kısa zamanda yine burada bir 5 Eylülde görüşmek üzere. Çok çok selam.

yyalcin3@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder