Arkada kalan iki
ayın muhasebesi özetle şöyle:
İstanbul'daki
günlerim daha çok MTTB ile meşgul olmakla geçiyor. Şu ana kadar Genel
sekreterlikte üç vazife ile uğraştım. İlki Sheraton otelinde verilecek MTTB
yemeğinin davetiyelerinin -ki her biri 250-500TL idi- İstanbul'daki özel
teşebbüs erbabına, umum müdürlüklerine satışı. Sonradan iptal edildi ama
10000TL ye yakın davetiyesini sattım.
İkinci olarak, Milli Gençlik gecesinin
dört kişilik tertip komitesinden biriydim. Burada vazifem programa çıkacak
sanatçı, ekip vs. ile mukaveleleri tanzim ve gecede program akışını ve
aksamamasını temin etmekti. Tabi gece sırasında başımdan hayli sıkıntılı anlar geçti, ama başardım. Üçüncü vazifem
Üniversite giriş imtihanı deneme imtihan komisyonu üyeliği idi. Burada da vazifem
hala devam ediyor. Esas itibariyle İstanbul'daki imtihanın yürümesini temin,
okullarla temas, mümeyyiz meselesi, imtihan günü organizesi vb. işlerle
ilgiliyim. Komisyon başkanı Cemalettin abi. Netice olarak MTTB raporunu da
bunlara eklersek hayli önemli vazifeler bunlar. Bu durum hakkımda müspet
düşünüldüğünü mü ifade ediyor bilemiyorum. Bütün bildiğim önemli biri gibi
davranmaları. Bu arada işaret etmem gereken bir nokta var. Gerek MTTB ve
gerekse İslamî camiada bir otokritik dönemi başladı. Yer yer ülkücülerle
çatışma haberlerinin geldiği böyle bir ortamda bu vakıanın hayırlı neticeler
doğurmasını diliyorum. İnşallah fitneye yer verilmez. Ayrıca son İslam
konferansı ve Ayasofya'da kılınan namazın düzende doğurduğu 'İRTİCA' korkusu ve
saldırganlığının hedef aradığı bir dönemde çok dikkatli olmalıyız.
Mayısın 5'inde
Susurluk'ta idim. Orada bir hafta kaldım. Bu süre içinde Susurluk Lisesi, MSP
ve diğer özel işlerle uğraştım. Susurluk lisesi ile ilgili düşündüklerim tam
manasıyla gerçekleşmedi. Gerçi hocalarla tanışıklığım var, talebelere test
dağıtmak suretiyle MTTB'nin tanıtılmasına bir ölçüde çalıştım ama ne deneme
imtihanı yapabildim, ne de talebelerle yüz yüze gelme imkanı bulabildim. Bütün
tesellim seneye yapacaklarım için bir hazırlık yapmış olmak. MSP ile ilgili
işler ise hayli önemliydi. Bir kere 12 Mayısta kongreler dışında şimdiye kadar
en kalabalık bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda 'iş listesi' kesin hale
kavuştu. Aşağı yukarı Susurluk köylerinin yarısının köy temsilcileri tespit
edildi. Kongre delege listesi aşağı yukarı belirlendi. 13-15 Mayısta
Balıkesir'e gelecek olan Ahmet Akçael'e bir rapor halinde gönderildi. Diğer
özel işlere gelince; rahat ve sakin bir hafta geçirdim diyebilirim. Yeni
dükkana Haziran sonunda girebilecekmişiz. Hayli geç oldu ama inşallah temiz
olur. Evdeki evlenme meselesi her zamanki gibi ordan burdan sözlerle hiçbir
neticeye ulaşmadan geçti. Daha da ne kadar sürecek bakalım. Aslında bu
atışmalardan hoşlanmıyor değilim. Ama biraz da rahatsız oluyorum. Zamansız
gibi…
…………
Ev arkadaşlarım
Beyazıt'taki muhallebiciye gitmişlerdi. İrfan ve Kadirin eve dönmesi ile
başlayan ve az önce biten hemen hemen 2 saati bulan bir sohbet yaptık. Kadirin
beklemeli olduğu tarih kitabından başlayan sohbet, nice derin ve önemli
meselelere dalıp çıktıktan sonra Yılmaz Güney'in senaryosunu yazdığı 'Bir gün
mutlaka' adlı filme ve komünizmde nihayete erdi. Sanıyorum her üçünün de
üzerlerinde epey etki bırakan bu konuşma esnasında ben de epeydir dolan enerji
depomu deşarj etmiş oldum. İnşallah boşuna boğaz patlatmamışımdır. Sene
başından beri Ziya'daki değişiklikler çok ümit verici. Kendisine açık açık
konuştuğum ve hiç zorlamadığım halde maşallah odasındaki çıplak resimleri
kaldırıp atacak, yerine Osmanlı padişahlarının posterlerini ve eski yazı hat
tabloları asacak kadar şuurlu hale geldi. Allah çok çok daha sevindirici ve
kurtarıcı merhalelere çıkarsın inşallah. İrfan ve Kadir'den şimdilik ümitli
olamıyorum maalesef. Gerçi solcu olmaları imkansız ama davranışları müstakbel
birer 'Kapitalist' gibi ikisinin de. İrfan bu konuda Kadir'e çok kötü örnek
oluyor. Fakat şuna inanıyorum ki biraz daha okuma ve düşünmeye yer
ayırabilseler hakikatleri ve doğru yolu bulacaklar. Belki de bunu hissediyorlar
ama mesuliyetinin ağırlığı karşısında ürküp, hiç adını anmak dahi istemiyorlar.
Boş vermişlikleri tamamen kendilerini aldatmadan ibaret. Gün doğmadan neler
doğar. Bakalım Mevla'm neyler, neylerse güzel eyler.
Evet…Gelelim maddi
durumuma. İki ay önceki karamsar tablo bir hayli düzeldi. Şu anda yaklaşık 2500
lira borcum var. Bunun 1750'si Temel'e. Aslında ona karşı çok mahcubum.
Krediden alacağım 750 lirayı hemen ona vereceğim. Geri kalan 750 liranın 500
lirası Kaya'ya, 200 lirası Kasım abiye, 50 lirası da bana kalacak. Ne şirin bir
durum değil mi?!!! Aslında yine de Allah çok şükür sene başındaki o felaket
durumum neydi öyle? Bu arada halamdan ve evden 500'er lira alabilirim. Bu
parayla da haziran sonuna kadar idare etmenin yolunu bulmalıyım.
'Macera'ya gelince,
hala hatırladıkça tüylerim ürperiyor. Neyse ki çabuk ve kazasız belasız bitti.
Köyüne giderken acıdım kızcağıza. Ama yine de nazik davrandığım ve incitmediğim
için bir parça teselli buluyorum.
Derslerle daha yeni
yeni tanışacağız. Üç ders ikinci sınıftan, 10 ders te üçten var. Bütün bu
derslerin imtihanlarına bir ay içinde hem çalışmak, hem de girmek
zorundayım. Özellikle 2.sınıftan dersleri muhakkak vermem gerek. Bunlara ve
diğerlerine arkadaşlarla beraber çalışmak tek çözüm. Tek başıma çalışmam gülünç
olur çünkü kitapları bile yok bende. Bu gidişle onları
alamayacağım da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder