Quo Vadis, dünyada bilinen ve kullanılan Latince
bir deyiş. "Nereye gidiyorsun?" anlamına geliyor. Rivayete göre, Hıristiyanlığı
yaymakla görevli havarilerden Peter, İmparator Neron'un zulmünden ve muhtemel
bir çarmıha gerilme hadisesinden kurtulmak için Roma'dan kaçıyor. Yolda
sırtında haç taşıyan Hazreti İsa'ya rastlıyor. Soruyor: "Quo vadis?." Hz. İsa cevap veriyor: "Romam vado iterum crucifig!" yani "Roma'ya tekrar çarmıha gerilmeye.." Havari Peter hatasını
anlıyor ve cesaretini toplayıp yeniden Roma’ya dönüyor. Hak yolunda mücadelesi
unutulmayan ve sonrasında aziz ilan edilen St. Peter’in hikayesi kısaca böyle.
Ünlü Fransız deneme yazarı Montaigne ‘Hedefi olmayan gemiye, hiçbir rüzgâr yardım etmez” demiş. “Eğer bir hedefiniz yoksa o hedefe nasıl varabilirsiniz?” diye sormuş Maltalı bir doktor olan yazar Edward de Bono. İngiliz yazar matematikçi Lewis Carroll’un sözleri ise çok daha etkileyici: ”Nereye gittiğinizi bilmiyorsanız, ne yaptığınızın bir önemi yoktur!” Büyük şampiyon Muhammed Ali de şöyle demiş: “Şampiyonlar salonlardan çıkmaz. Şampiyonlar içlerinde tutku, hayal ve amaç olan insanlardan çıkar.” Demek ki yönümüzü ve yolumuzu belirlemek için zihnimize nereye gitmek istediğimizi, neyi başarmak istediğimizi söyleyebilmeliyiz. Ne istediğimizi gerçekten biliyorsak, aklımız, bilgimiz ve yeteneklerimiz bizi olduğumuz yerden olmak istediğimiz yere götürebilir.
Mahalli seçimlerin üzerinden 8 aydan fazla bir
zaman geçti. Susurluğumuza yeni bir belediye başkanı seçildi. Hayırlı olsun
dedik, kolaylıklar diledik. Gözümüz kendi yolumuzda, gönlümüz ve kulağımız
orada oldu. Politik laf kalabalığına itibar etmedik, dostlarımızdan
duyduklarımıza baktık, yazılı basını ve sosyal medyayı takip ettik. Susurluk
için ne düşünüldüğünü, hedeflerin ne olduğunu anlamak istedik. Ancak ne yazık
ki o cenahtan karın gurultusu gibi sesler geliyor, nedense yapılmak istenen
şeyler hakkında çok net şeyler anlaşılamıyor. Biz de seçim öncesi vaatlerine
bir bakalım, orada ne denmiş, niyet neymiş anlayalım dedik.
Millet ittifakı adayı Nurettin Güney’in seçim
öncesi sevgili Ramazan Topraktepe’ye gönderdiği açıklamayı didik didik edip işe
yarar bir şeyler olup olmadığını, geçen süre zarfında bu sözlerine uyup
uymadığını anlamaya çalıştık. Meselâ Başkan Güney Belediye Meclisi ile ilgili
olarak ‘Bir orkestra benzetmesi yapmış. Yaklaşım oldukça şık, demiş ki: “..vurmalı, üflemeli, yaylı ve telli
çalgılar bir araya geldiğinde güzel ve kulağa hoş gelen, huzur veren çok sesli
bir müzik ortaya çıkıyorsa farklı fikirler ve bakış açıları bir araya
geldiğinde de göze ve kulağa hoş gelen, yaşayanlara huzur veren bir şehir
ortaya çıkacağına inanıyorum.” Çok güzel bir tasvir, ideal bir hedef. Peki,
hayata geçirilebildi mi? Geçen hafta Başkan Yardımcısı ile aralarında ortaya
çıkan çatlak bunun böyle olmadığını gösterdi. Muhatabının beyanlarına göre de
ihtilaf oldukça derin.
Sayın Başkan yönetim anlayışı konusunda da oldukça
demokrat bir çizgi sergilemiş: “..her
fikri dinleyen, önemseyen, saygı duyan bir yapım var. Şehrimizi yönetirken de -ben
bilirim, ben yaptım oldu- anlayışını değil, soran, araştıran, danışan bir
anlayışla çalışacağım.” Bir belediye başkanı ve lider bir siyasi kişilik
için bundan daha güzel ne olabilir ki? Fakat gel gör ki, masanın bu yanında
işler öyle yürümüyor demek ki. Başkan yardımcısıyla aralarında çıkan ihtilaf ve
“Kendini hala asker sanıyor”
suçlaması sayın Başkanın yönetim anlayışında bir sorun olduğunu gösteriyor. Sadece
bu değil, yukardaki sözlerin hemen devamında verdiği örnek de kendisini
yalanladı. Ne diyordu orada: “Örneğin
şehrimizde bir cadde veya meydan düzenlemesi yapılacaksa konunun uzmanlarına
farklı projeler hazırlatıp referanduma sunacağım. Halkın parasıyla, halkın
kullanımı için bir proje yapılacaksa ne yapılacağına veya yapılıp
yapılmayacağına halk karar verecek. Güler yüzlü, şeffaf, katılımcı bir yönetim
anlayışım var.” Öyle mi oldu?
Misâl; Yeni mahalle Bulvar caddesi düzenlemesi onun
sahiplendiği ilk işlerdendi. Ben o düzenleme yapılırken farklı projeler
hazırlandığını, referanduma sunulduğunu duymadım. Sorun ‘ben yaptım oldu’
anlayışından mı yoksa Büyükşehirden rol kapma telaşından mı kaynaklanıyordu
anlaşılamadı.
Şahsen beni, genel olarak şehrimiz ile ilgili nasıl
bir vizyonu olduğu konusunda umutlandırmıştı. Susurluğu Afrika kıtasına benzetmiş,
Afrika kıtasının yeraltı zenginlikleri açısından dünyanın en zengin bölgesi
olduğundan bahsetmiş, buna karşılık dünyanın en yoksul, en az gelişmiş bölgesi
olduğunu çarpıcı bir şekilde dile getirmişti. “Susurluk da gerek coğrafi konumu dolayısıyla gerek verimli
topraklarıyla ve en önemlisi üreten, çalışkan, eğitimli insanlarıyla olması
gereken yerin çok gerisindedir. Bundan 30-40 yıl önce çevre ilçelere göre daha
gelişmiş veya eşit seviyede olan ilçemiz bugün ne yazık ki hak ettiği yerde
değildir. Bunun sorumlusu elbette halkımız değil, bugüne kadar uygulanan yanlış
politikalardır. Biz bu gidişatı tersine çevirmeye ilçemizi bölgenin parlayan
yıldızı yapmaya talibiz.” İlçemizin makûs talihini yenip, ‘bölgenin
parlayan yıldızı” yapmak, ne kadar da ışıltılı ve bir o kadar da etkileyici bir
vizyon.
Bu sözlerin sarf edildiği günden yaklaşık dokuz ay
geçti. Henüz hava parçalı bulutlu görünüyor, bölgede parlayan bir yıldızı henüz
seçebilmiş değiliz. Daha işin başında borç batağında bir belediye portresi
çizen, geçmiş politikaları suçlayan, eli kolu bağlı mağdur bir başkan izlenimi
verdi. Böyle olduğunu biliyor olmalıydı. Bilmemek doğrusu büyük kusur olur, ama
bilip de böyle davranmak samimiyeti konusunda soru işaretleri oluşturur.
Hangisi doğru? İlçemizin bugün hak ettiği yerde olmadığında haklı iken, bunun sorumlusunun
halkımız olmadığında haklı iken, bugüne kadar uygulanan yanlış politikalardan
şikayet etmekte haklı iken nasıl oldu da bir anda haksız durumuna düştü? Çünkü
‘gidişatı tersine çevirmeye, ilçeyi bölgenin parlayan yıldızı yapmaya’ niyetli
ve azimli birinin bizim gibi şikayetlenmesi değil çözümler bulması bekleniyordu.
|
Gelişmeler daha ilk karşılaştığı sorunda öncekileri suçlamak ‘birinci zarfı’ açtığını, daha sonra işler istediği gibi gitmeyince de en yakın etrafını suçlayarak ‘ikinci zarfı’ açtığını gösteriyor. Korkarız ki böyle giderse o da ‘üçüncü bir’ zarf bırakarak gidecek. Sayın başkan belki unutulup gider ancak Susurluk bir on yıllar daha kaybetmiş olacak.
Onu daha cesur, daha inançlı, daha kararlı görmek istiyoruz. Siyasi olarak aynı görüşte olmayabiliriz, ancak Susurluk için yüreğimizin aynı yönde attığını düşünüyorum. “Yalnız ilçemizin değil ülkemizin en önemli sorunu işsizliktir” feryadına da canü gönülden katılıyorum. Bu sorunla mücadele etmenin çözüm yolu elbette ki bir işgücü veri tabanı oluşturmak değildir. O bir araçtır, mühim olan “Susurluk’ta işyeri açmak üzere belediyemize gelen yerli yabancı herkese çalıştıracağı personelin yüzde 80-90’ını bu veri tabanından seçerek çalıştırmasını şart koşacağız. Kısacası Susurluk’tan para kazanan, Susurlukluya para kazandıracak. Ayrıca yaratacağımız yeni istihdam sahaları ile belediye olarak işsizlik derdine derman olacağız” sözünün arkasında olabilmek. “Daha güzel, daha huzurlu, daha temiz, daha mutlu bir Susurluk’ta yaşayacağız” vaadinin içini doldurabilmek. “Susurluk’ta yaşamanın bir ayrıcalık olduğunu hissettireceğiz” sözünü gerçekleştirebilmek. Unutulmamalı ki ‘Hayal ile hedef arasındaki fark eylemdir.’ Harekete geçmezseniz hiçbir hedefi tutturamazsınız.
Onu daha cesur, daha inançlı, daha kararlı görmek istiyoruz. Siyasi olarak aynı görüşte olmayabiliriz, ancak Susurluk için yüreğimizin aynı yönde attığını düşünüyorum. “Yalnız ilçemizin değil ülkemizin en önemli sorunu işsizliktir” feryadına da canü gönülden katılıyorum. Bu sorunla mücadele etmenin çözüm yolu elbette ki bir işgücü veri tabanı oluşturmak değildir. O bir araçtır, mühim olan “Susurluk’ta işyeri açmak üzere belediyemize gelen yerli yabancı herkese çalıştıracağı personelin yüzde 80-90’ını bu veri tabanından seçerek çalıştırmasını şart koşacağız. Kısacası Susurluk’tan para kazanan, Susurlukluya para kazandıracak. Ayrıca yaratacağımız yeni istihdam sahaları ile belediye olarak işsizlik derdine derman olacağız” sözünün arkasında olabilmek. “Daha güzel, daha huzurlu, daha temiz, daha mutlu bir Susurluk’ta yaşayacağız” vaadinin içini doldurabilmek. “Susurluk’ta yaşamanın bir ayrıcalık olduğunu hissettireceğiz” sözünü gerçekleştirebilmek. Unutulmamalı ki ‘Hayal ile hedef arasındaki fark eylemdir.’ Harekete geçmezseniz hiçbir hedefi tutturamazsınız.
Ben sayın başkanın yaşadığı hayal kırıklığını
atlatıp, günün gelir geçer anaforlarını da er geç aşıp vaad ettiği vizyon, amaç
ve hedeflere doğru harekete geçmesini bekliyorum. Tanıdığım Nurettin zımba
gibi, heyecanlı ve inançlı biriydi. O Kızılelma ülküsünü bütün varlığıyla
hisseden ve yaşayan bir gençti. Ürküp tırstığını, büyük işlerden korkup, ıvır
zıvırla gününü geçiştirdiğine inanamam. Belediye hizmeti nihayet bir çöp toplama işidir deseydi anlardım,
elimden geleni yapacağım deseydi yine anlardım ama ortaya bir hedef koyup sonra
da mırın kırın ederse işte onu anlayamam. O zaman dönüp ona başlangıçtaki
kıssayı hatırlatmak boynumun borcudur: “Romaya dön ve seni aslanlar da
parçalasa sen yolundan sapma! Sana nereye gidiyorsun Başkan diye seslenmek
istemem.”
Kimse de arkasından “Quo Vadis?” diye seslenilmesini istemez.
OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM
YanıtlaSil