3 Aralık 2019 Salı

04 Aralık 2019 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı138..................................Quo Vadis?

Quo Vadis?

Quo Vadis, dünyada bilinen ve kullanılan Latince bir deyiş. "Nereye gidiyorsun?" anlamına geliyor. Rivayete göre, Hıristiyanlığı yaymakla görevli havarilerden Peter, İmparator Neron'un zulmünden ve muhtemel bir çarmıha gerilme hadisesinden kurtulmak için Roma'dan kaçıyor. Yolda sırtında haç taşıyan Hazreti İsa'ya rastlıyor. Soruyor: "Quo vadis?." Hz. İsa cevap veriyor: "Romam vado iterum crucifig!" yani "Roma'ya tekrar çarmıha gerilmeye.." Havari Peter hatasını anlıyor ve cesaretini toplayıp yeniden Roma’ya dönüyor. Hak yolunda mücadelesi unutulmayan ve sonrasında aziz ilan edilen St. Peter’in hikayesi kısaca böyle.
Ünlü Fransız deneme yazarı Montaigne ‘Hedefi olmayan gemiye, hiçbir rüzgâr yardım etmez” demiş.  “Eğer bir hedefiniz yoksa o hedefe nasıl varabilirsiniz?” diye sormuş Maltalı bir doktor olan yazar Edward de Bono. İngiliz yazar matematikçi Lewis Carroll’un sözleri ise çok daha etkileyici: ”Nereye gittiğinizi bilmiyorsanız, ne yaptığınızın bir önemi yoktur!” Büyük şampiyon Muhammed Ali de şöyle demiş: “Şampiyonlar salonlardan çıkmaz. Şampiyonlar içlerinde tutku, hayal ve amaç olan insanlardan çıkar.” Demek ki yönümüzü ve yolumuzu belirlemek için zihnimize nereye gitmek istediğimizi, neyi başarmak istediğimizi söyleyebilmeliyiz. Ne istediğimizi gerçekten biliyorsak, aklımız, bilgimiz ve yeteneklerimiz bizi olduğumuz yerden olmak istediğimiz yere götürebilir.                         
Mahalli seçimlerin üzerinden 8 aydan fazla bir zaman geçti. Susurluğumuza yeni bir belediye başkanı seçildi. Hayırlı olsun dedik, kolaylıklar diledik. Gözümüz kendi yolumuzda, gönlümüz ve kulağımız orada oldu. Politik laf kalabalığına itibar etmedik, dostlarımızdan duyduklarımıza baktık, yazılı basını ve sosyal medyayı takip ettik. Susurluk için ne düşünüldüğünü, hedeflerin ne olduğunu anlamak istedik. Ancak ne yazık ki o cenahtan karın gurultusu gibi sesler geliyor, nedense yapılmak istenen şeyler hakkında çok net şeyler anlaşılamıyor. Biz de seçim öncesi vaatlerine bir bakalım, orada ne denmiş, niyet neymiş anlayalım dedik.
Millet ittifakı adayı Nurettin Güney’in seçim öncesi sevgili Ramazan Topraktepe’ye gönderdiği açıklamayı didik didik edip işe yarar bir şeyler olup olmadığını, geçen süre zarfında bu sözlerine uyup uymadığını anlamaya çalıştık. Meselâ Başkan Güney Belediye Meclisi ile ilgili olarak ‘Bir orkestra benzetmesi yapmış. Yaklaşım oldukça şık, demiş ki: “..vurmalı, üflemeli, yaylı ve telli çalgılar bir araya geldiğinde güzel ve kulağa hoş gelen, huzur veren çok sesli bir müzik ortaya çıkıyorsa farklı fikirler ve bakış açıları bir araya geldiğinde de göze ve kulağa hoş gelen, yaşayanlara huzur veren bir şehir ortaya çıkacağına inanıyorum.” Çok güzel bir tasvir, ideal bir hedef. Peki, hayata geçirilebildi mi? Geçen hafta Başkan Yardımcısı ile aralarında ortaya çıkan çatlak bunun böyle olmadığını gösterdi. Muhatabının beyanlarına göre de ihtilaf oldukça derin.
Sayın Başkan yönetim anlayışı konusunda da oldukça demokrat bir çizgi sergilemiş: “..her fikri dinleyen, önemseyen, saygı duyan bir yapım var. Şehrimizi yönetirken de -ben bilirim, ben yaptım oldu- anlayışını değil, soran, araştıran, danışan bir anlayışla çalışacağım.” Bir belediye başkanı ve lider bir siyasi kişilik için bundan daha güzel ne olabilir ki? Fakat gel gör ki, masanın bu yanında işler öyle yürümüyor demek ki. Başkan yardımcısıyla aralarında çıkan ihtilaf ve “Kendini hala asker sanıyor” suçlaması sayın Başkanın yönetim anlayışında bir sorun olduğunu gösteriyor. Sadece bu değil, yukardaki sözlerin hemen devamında verdiği örnek de kendisini yalanladı. Ne diyordu orada: “Örneğin şehrimizde bir cadde veya meydan düzenlemesi yapılacaksa konunun uzmanlarına farklı projeler hazırlatıp referanduma sunacağım. Halkın parasıyla, halkın kullanımı için bir proje yapılacaksa ne yapılacağına veya yapılıp yapılmayacağına halk karar verecek. Güler yüzlü, şeffaf, katılımcı bir yönetim anlayışım var.” Öyle mi oldu?
Misâl; Yeni mahalle Bulvar caddesi düzenlemesi onun sahiplendiği ilk işlerdendi. Ben o düzenleme yapılırken farklı projeler hazırlandığını, referanduma sunulduğunu duymadım. Sorun ‘ben yaptım oldu’ anlayışından mı yoksa Büyükşehirden rol kapma telaşından mı kaynaklanıyordu anlaşılamadı.
Şahsen beni, genel olarak şehrimiz ile ilgili nasıl bir vizyonu olduğu konusunda umutlandırmıştı. Susurluğu Afrika kıtasına benzetmiş, Afrika kıtasının yeraltı zenginlikleri açısından dünyanın en zengin bölgesi olduğundan bahsetmiş, buna karşılık dünyanın en yoksul, en az gelişmiş bölgesi olduğunu çarpıcı bir şekilde dile getirmişti. “Susurluk da gerek coğrafi konumu dolayısıyla gerek verimli topraklarıyla ve en önemlisi üreten, çalışkan, eğitimli insanlarıyla olması gereken yerin çok gerisindedir. Bundan 30-40 yıl önce çevre ilçelere göre daha gelişmiş veya eşit seviyede olan ilçemiz bugün ne yazık ki hak ettiği yerde değildir. Bunun sorumlusu elbette halkımız değil, bugüne kadar uygulanan yanlış politikalardır. Biz bu gidişatı tersine çevirmeye ilçemizi bölgenin parlayan yıldızı yapmaya talibiz.” İlçemizin makûs talihini yenip, ‘bölgenin parlayan yıldızı” yapmak, ne kadar da ışıltılı ve bir o kadar da etkileyici bir vizyon.
Bu sözlerin sarf edildiği günden yaklaşık dokuz ay geçti. Henüz hava parçalı bulutlu görünüyor, bölgede parlayan bir yıldızı henüz seçebilmiş değiliz. Daha işin başında borç batağında bir belediye portresi çizen, geçmiş politikaları suçlayan, eli kolu bağlı mağdur bir başkan izlenimi verdi. Böyle olduğunu biliyor olmalıydı. Bilmemek doğrusu büyük kusur olur, ama bilip de böyle davranmak samimiyeti konusunda soru işaretleri oluşturur. Hangisi doğru? İlçemizin bugün hak ettiği yerde olmadığında haklı iken, bunun sorumlusunun halkımız olmadığında haklı iken, bugüne kadar uygulanan yanlış politikalardan şikayet etmekte haklı iken nasıl oldu da bir anda haksız durumuna düştü? Çünkü ‘gidişatı tersine çevirmeye, ilçeyi bölgenin parlayan yıldızı yapmaya’ niyetli ve azimli birinin bizim gibi şikayetlenmesi değil çözümler bulması bekleniyordu. 
 

Gelişmeler daha ilk karşılaştığı sorunda öncekileri suçlamak ‘birinci zarfı’ açtığını, daha sonra işler istediği gibi gitmeyince de en yakın etrafını suçlayarak ‘ikinci zarfı’ açtığını gösteriyor. Korkarız ki böyle giderse o da ‘üçüncü bir’ zarf bırakarak gidecek. Sayın başkan belki unutulup gider ancak Susurluk bir on yıllar daha kaybetmiş olacak.        

Onu daha cesur, daha inançlı, daha kararlı görmek istiyoruz. Siyasi olarak aynı görüşte olmayabiliriz, ancak Susurluk için yüreğimizin aynı yönde attığını düşünüyorum. “Yalnız ilçemizin değil ülkemizin en önemli sorunu işsizliktir” feryadına da canü gönülden katılıyorum. Bu sorunla mücadele etmenin çözüm yolu elbette ki bir işgücü veri tabanı oluşturmak değildir. O bir araçtır, mühim olan “Susurluk’ta işyeri açmak üzere belediyemize gelen yerli yabancı herkese çalıştıracağı personelin yüzde 80-90’ını bu veri tabanından seçerek çalıştırmasını şart koşacağız. Kısacası Susurluk’tan para kazanan, Susurlukluya para kazandıracak. Ayrıca yaratacağımız yeni istihdam sahaları ile belediye olarak işsizlik derdine derman olacağız” sözünün arkasında olabilmek. “Daha güzel, daha huzurlu, daha temiz, daha mutlu bir Susurluk’ta yaşayacağız” vaadinin içini doldurabilmek. “Susurluk’ta yaşamanın bir ayrıcalık olduğunu hissettireceğiz” sözünü gerçekleştirebilmek. Unutulmamalı ki ‘Hayal ile hedef arasındaki fark eylemdir.’ Harekete geçmezseniz hiçbir hedefi tutturamazsınız.
Ben sayın başkanın yaşadığı hayal kırıklığını atlatıp, günün gelir geçer anaforlarını da er geç aşıp vaad ettiği vizyon, amaç ve hedeflere doğru harekete geçmesini bekliyorum. Tanıdığım Nurettin zımba gibi, heyecanlı ve inançlı biriydi. O Kızılelma ülküsünü bütün varlığıyla hisseden ve yaşayan bir gençti. Ürküp tırstığını, büyük işlerden korkup, ıvır zıvırla gününü geçiştirdiğine inanamam. Belediye hizmeti nihayet bir çöp toplama işidir deseydi anlardım, elimden geleni yapacağım deseydi yine anlardım ama ortaya bir hedef koyup sonra da mırın kırın ederse işte onu anlayamam. O zaman dönüp ona başlangıçtaki kıssayı hatırlatmak boynumun borcudur: “Romaya dön ve seni aslanlar da parçalasa sen yolundan sapma! Sana nereye gidiyorsun Başkan diye seslenmek istemem.”
Kimse de arkasından “Quo Vadis?” diye seslenilmesini istemez.

1 yorum: