Çalışanın Fizyolojisi (IV) 180 yıl önce Fransa'dan
Memur
"…Ancak
bürokrasi makinesi bu şekilde
monte edilmiştir. Ve onu yeniden düzenlemek için önce onu ortadan kaldırıp sonra en baştan
yeniden kurmak gerekir." Honore de Balzac (*)

Böylece o kurumlar zarar görüyor ve işler yavaş
yürüyor. Kaçınılmaz sonuç bu.
İnsan, ekonominin detaylarını Maliye Bakanı kadar iyi
bilen ve onunki kadar sermayeyi hareket ettirebilen Rothschild Hanedanı yirmi
katiple idare ederken, neden Fransız Maliye Bakanının bin çalışanı olduğunu
merak ediyor. Üstelik onun yalnız Fransa'daki değil, İngiltere, İspanya,
Belçika, Avusturya, Napoli, Papalık devletleri ve (ödemek zorunda olduğu borcun
faizi Fransa'nınkine denk olan ve bütün büyük Avrupa şehirleriyle ilişkileri
olan) Osmanlı Devletindeki gelişmelerden de haberdar olması gerekiyor.
Rothschild'in yirmi çalışanı, Hazinenin
çalışanlarından on kat daha fazla çalışıyor. Fakat onların aksine Rothschild
çalışanlarının gerçekten bir geleceği mevcut. Banker olmayı öğreniyorlar. Nasıl
milyoner olabileceklerini öğrenmek ve emeklerinin karşılığını orantılı olarak
almak istiyorlar.
Öte yandan devlet memurlarının önündeyse perişan bir
gelecek var. Saygın kişiler olsalar da kariyerleri onlara pek bir saygı
sunmuyor. Dahası sadece harcamayı öğreniyorlar, kazanmayı öğrenmiyorlar.
Geçmişte Fransız devlet memurlarının çalışması ve çabaları layığıyla
ödüllendiriliyor olabilirdi. O zamanlar bakanlıklar Colbert, Letellier ve
Lyonne gibi isimlerin doğduğu anlardı. Bugünlerde yüksek düzeyde bir memur
olmak için insanın vekil olması gerekir.
Maaşlar, işin zorlu tabiatıyla hiç orantılı değil.
Ayda 12.000 kazanan yüz çalışan, 1.200 kazanan bin çalışandan daha iyi ve hızlı
iş yapar. Ancak bürokrasi makinesi bu şekilde monte edilmiştir. Ve onu yeniden
düzenlemek için önce onu ortadan kaldırıp sonra en baştan yeniden kurmak
gerekir.
Ancak Meclise, Muhalefetin saçma beyanlarına ya da
gazetelerdeki ateş soluyan şarlatanlara karşı çıkacak cesaret kimsede mevcut
değildir. Bunun sonucu olarak da hükümet ile devlet memurları birbirlerinden
hazzetmez. Bakanın biri bir şey yapmak ister ama yapamaz.
Bir fikrin doğmasıyla gerçekleşmesi arasında sonu
gelmeyen bekleyişler bulunur. Açıkça yolsuzluk neredeyse imkansız olsa da, o
iktidar çevrelerinde ne muvazaalar mevcuttur. İnsanlar ancak tabiatını
keşfetmenin imkansız olduğu gizli pazarlıklar sonuca vardıktan sonra işlerini
halledebilir.
Dolayısıyla en alt kademedeki çalışandan genel
müdürlere kadar herkes görüşlerini kendine saklar. Tek bir beynin yönettiği
eller ya da Hükümetin düşüncelerini icra edenler olmaktansa çok başlı bir
canavarı oluştururlar. Sadece hükümete muhalefetle kalmaz, hükümete karşı oy
verip, hükümete karşı da hüküm sürebilirler.
Parisli devlet memurları söz konusu olduğunda, hizmet
diye bir şeyden bahsedemeyiz. Şık bir arabada yanında güzel bir kızla gezen
idari katip, Champs-Elysees'de yürürken yakaladığı bir daire başkanını
kolaylıkla küçük düşürebilir.
Üst düzey bir çalışan, başkanları batırıp
çıkarabilecek, hükümet adına son derece ciddi kararlar verme görevini üstlenen
bir kişi, Paris'te neredeyse hiç sayılır. Napoleon'un pek düşkün olduğu
gelenekler ve üniformaları kaldırarak çok şey kaybettik.
Her bir çalışanın hükümete borçlu olduğu dokuz saatten
en az dört buçuğu boş dedikodu, didişme, entrika ve kalem ucu sivriltmeyle
harcanır. Dolayısıyla devlet yatırımının yüzde 50'sini kaybeder. On milyona
yapılacak işin faturası yirmiye çıkar.
Büro amiri
"…Hiç kimse
kırk ya da elli yaşından önce büro amiri olmayı başaramaz. Büro amirlerinin
tamamı idare basamaklarını tırmanmıştır. Tabii ki böylesi kayda değer bir
konuma ulaşmak için mevzubahis kişilere doğal kabiliyetler bahşedilmiş olması
ve bu kabiliyetlerin başkaları tarafından fark edilmiş olması
gerekmektedir." Honore de Balzac (*)

Doğal olarak büro
amiri çalışkan olmalıdır ve o yaşta yorgun yüzü yine de oldukça kendinden
memnun bir hava sergiler. Hemen hemen hepsinin göğsüne iliştirilmiş
madalyaları, kafalarında kalmış bir kaç tel saçı vardır. Gösterişli veya
titizlikle giyindiklerine pek rastlanmaz; ancak o nefret ifadesi yüzlerine
ilelebet kazınmış gibidir. Zahmetlerinin hiçbir zaman sonucunu alamadıklarını
düşünürler.
Bu büro amirleri
arasında iyi, güvenilir, azametli adamlar da bulunur; ancak yüzlerinden belli
belirsiz bir öfke ve despotluk okunması daha yaygın bir durumdur. Onları daima
insanlar, eşyalar ya da bakanlıklardan şikayet eder halde bulabilirsiniz. Dört
duvarın arasına da sıkışsalar, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde de olsalar,
hiçbiri size şöyle demez: "Ah, devlet memurluğu ne tuhaf şeydir!"
Teoride faydalı bir
çok iş yapılabilecek olsa da, bunları pratiğe dökmenin imkansız olduğunu
görmüşlerdir. Umut veren başlangıçların zıt sonuçlar doğurduğuna şahit
olmuşlardır. Aynı anda hem her şeye inanırlar hem de hiçbir şeye inanmazlar.
Tamamıyla nihilist olan bu kişiler, Hz. İsa hakkında kendi sorumluluğundan
kaçınarak hüküm veren Pontius Pilatus gibi, vazifelerini yerine getirmekten
başka bir şey yapmazlar. Gülümsemeleri ve bakışları o kadar kendilerine hastır
ki, Parislilerin yüzlerine iyice aşina olan insanlar onlardan birini atlı
otobüste gördüğünde derhal "İşte bu bir Büro Amiri !" derler.
Büro amiri işyerinde
affetmez, çok şey ister, bezdirir ve her işte bir kusur bulur. Genel olarak
sağlık durumu iyi değildir. Başkalarının lütfundan yararlanmıştır ve
çalışanlarını bir zamanlar kendisi maruz kaldığı bütün haksızlıklara maruz
bırakır. Kibirlidir; vatandaşlarla muhatap olduğunda mağrurdur, kendi
çalışanlarına karşıysa sert bir despottur. İnsanların ricalarını reddederken
tatlı dil kullanmaz.
Kaygısız müdür
sakin, hoşgörülü ve merhametlidir. Ancak kimsenin kendisini kandırmasına
müsaade etmez. Bu kategoriye dahil olan müdürler başarılarını genel olarak
cinsi latifin sevgisine nail olmalarına borçludur. Kadınlara karşı
çekicidirler, görmüş geçirmiştirler. Kılık kıyafetlerinde stil sahibidirler,
tatlı dil kullanmaya meylederler ve birisini azarlamak zorunda kaldıklarında
onlara bunun kendisi için ne kadar zor bir şey olduğunu belli ederler.
Genel olarak bir
müdürü diğer çalışanlardan ayıran çok açık bir sınır vardır. Albayların
genellikle generalleriyle canciğer olmaları gibi, büro amirleri de çoğunlukla
daire başkanları ile dostane bir ilişki içindedir. Bunun sebebi merdivenin
basamaklarını çıktıkça formalitelerin gevşemeye başlaması, vesveselerin
azalması ve ufukların genişlemesidir. Düğme deliklerinden madalyalar sökün
eder. Karakterler daha ayırt edilebilir hale gelir. Adamlar heybetlenir ve
aldıkları maaşlar Parist'e yaşamalarına müsaade eder.
Daire başkanı
"…Daire başkanı
iki koltuk değneğiyle yürür: raporlar ve iç yazışmalar. Daire başkanı
kolaylıkla antika bir moruk da olabilir, fark edilmemiş bir deha da."
Honore de Balzac (*)
Bir büro amiri
sıradan bir insan olabilir, ama Daire başkanı her daim seçkin bir kimsedir.
Çoğu zaman aralarındaki yegâne fark rütbe ve maaşlarıdır. Genel Müdürlerin
tamamıysa kendilerini devlet adamı olarak düşler.
Daire başkanı
çalışanlarına göz kulak olur. Cumartesileri biraz temiz hava teneffüs etsinler
diye onların çıkmasına izin verir. Hafta içinde alacaklılar sadece o gün ofise
girebilirler. Borçları için aracılık teklif eder. Bazen çok ağır bir borç varsa
bakanın iznini isteyip birazını dahi ödeyebilir. Çalışanlarına baba olmaya
çalışır.
Daire başkanları
bakanlıkların tam kalbi ve ruhudurlar ve etkin bir şekilde o kurumları idare
ederler. Daire başkanları rapor yazmak için yaşar, nefes alır. Onların gururu
ve neşesi raporlardır. Krallar ve bakanlar çeşitli önemli konularda rapor talep
eder. Aynı zamanda bakanlar kendilerini iki meclise karşı savunmakla o kadar
meşguldür ki, çaresizce raporlara tutunurlar.
Bir bakanın
portfolyosu için raporlar, kanun taslaklarının meclisin yasama süreci için
önemi nispetinde önemlidir. Bir istişare özelliği taşır ve bakanın raporu
okumadan önceki kadar konu hakkında kötü bilgilenmesini garanti eder.
Bakan olunca karar
verme iktidarına haiz olunduğu var sayılır. Ayır, aksine, Fransa'da her şeye
rapor hükmeder. Her yerde durum budur. Her şey hem karşılıklı hem de yazıda
tartışılır, önemsiz detaylar üzerine münakaşalar edilir, ta ki artılar eksiler
birbirlerini götürene kadar.
Fransa raporlarını
sever, ondan tonlarca üretir, o kadar çok sever ki, kendini mahveder. Bu
raporlar ne kadar cafcaflı ve güzel olursa olsun, zamanını israf eder ve yapmak
yerine malumatfuruşluk yapar. Yılda bir milyon rapor üretilir Fransa'da. Bundan
şu sonuç çıkar: Ülke bürokratlar tarafından yönetilmektedir.
Rapor bir
ertelemedir, sadece arada sırada bir katkı olur. Neyse ne, karar verilmelidir.
Fransa'daki en güzel şeyler, raporların varışından önce, kararların spontane
alındığı bir devirde başarılmıştır.
Daire başkanı iki
koltuk değneğiyle yürür: raporlar ve iç yazışmalar.
Nasıl yapılabilir ve
hangi araçlar kullanılmalı? Bakan bir iç rapor taslağı yazmak için bir yıl
harcar; muhtemeller belirtilir ve kullanılacak araçlar detaylandırılır. Rapor
sonrasında bir klasöre atılır ve ebedi pineklemeye gömülür. Ya da mesele acilse
birdenbire uygulamaya konur.
Daire başkanı işte
budur: kolaylıkla antika bir moruk da olabilir, fark edilmemiş bir deha da.
-------------
(*) Çalışanın Fizyolojisi/Honore de Balzac, 1841
OKUDUYSANIZ LÜTFEN YORUM YAPINIZ.
YanıtlaSil