Kur’an’da; mü’minlerin her konuda adil olması
emrediliyor.(Mâide, 5/8) “Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve
insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu
Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor!” (Nisa, 4/58) buyrularak birinci
elden adalet ve doğruluk öğütlenmekte. Peygamberimiz ise gördüğü hileli bir
davranış hakkında: “Bizi aldatan bizden değildir" buyurmuş. Böylece her
türlü hile yasaklanmış.
Bizzat Allah Kur’anda yalan sözden kaçınmayı, en yakın
akrabalar aleyhine bile olsa doğruluktan ayrılmamayı emrediyor. Bu yüzden
yalancı şahitlik en büyük günahlardan, yalan ise bir münafıklık alâmeti
sayılmış. Savaşta düşmanı yanıltmak, karı-kocayı veya iki kişiyi barıştırmak,
zulüm görenin can, mal ve namusunu kurtarması dışında yalan caiz görülmemiş.
Çünkü yalan, kişiyi kötülüğe götürür. İstikametten sapıp kötülük yollarına
düşenin ise nereye gideceği belli.
Hasılı kelâm dinimiz; Müslümanın özünün, sözünün dosdoğru
olmasını istiyor. Çünkü Cenab-ı Hakk,
sevgili Peygamberimizin şahsında tüm insanlara “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol
!” demekle; sözünde, özünde ve her işinde doğru olmayı, hak, adalet, doğruluk
ve merhamet üzere bulunmayı emretmiş. Müslüman olduğunu söyleyen kişi yalan da
söylemeyecek, rüşvet de almayacak, hak da yemeyecek, harama da el uzatmayacak,
yani dosdoğru olacak.
İslam’ın bütün kuralları; işte bu anayolda, dinin özünü
oluşturan bu ölçüler üzerinde bulunuyor. Bunlara itina gösteren kişi; hem
kendine, hem vatanına ve hem de milletine karşı dini, milli ve insanî
vazifelerini yapmış olur. Tabi en önemlisi Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmış
olmak. İste dosdoğru yol, yani ‘istikamet’ !
Doğruluk, dürüstlük, sadakat nihayetinde hepsi birer
kelime. Onlara anlam kazandıran, içlerini dolduran şey bize gösterilen ve
açıklanan ana istikamet. O istikamette yürüyecek olan ise sadece ‘insan’. Ne
demiş Yunus; “Cümleler doğrudur sen doğru isen/ Doğruluk bulunmaz sen eğri
isen”. Bir de Mevlana’ya bakalım, o da şöyle demiş: ”Asalet; Boyda Değil,
Soyda/ İncelik; Belde Değil, Dilde/Doğruluk; Sözde Değil, Özde/Güzellik; Yüzde
Değil, Yürekte Olur !”
Ne kadar doğru
değil mi ? Artık doğruluğun sadece yalan söylememek olmadığını, eşref i
mahlûkat olan insanoğluna gösterilen ana ‘istikamet’ olduğunu, o istikametin de
bütün herşeyi içine aldığını ve ‘dosdoğru’ olarak tanımlandığını biliyoruz. O
halde öylesine kullanıverdiğimiz ve yerine göre öğündüğümüz ‘doğruluk’ ya da
‘doğru dürüst olmak’ konusunda yeniden düşünmeye var mısınız ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder