31 Marta on sekiz gün kaldı. Seçim
takvimi işliyor. Kesin aday listeleri belli oldu. Adaylar seçim sath-ı mailine
girdiler. Liderler şehir şehir, hatta ilçe ilçe geziyor. Mahallelerde
giydirilmiş arabalar, aday afişleri boy gösteriyor. Sokaklarda, caddelerde
yüksek volümlü hoparlörlerden sık sık şarkılar ve anonslar işitiliyor.
Meydanlar rengârenk, bayrak ve kalabalıklarla dolup taşıyor. Hülâsa seçim
sandığı yaklaşırken, havalar da epeyce ısındı.
Seçimler için demokrasinin bayramı denilir, doğru. Seçim günlerine bayılırım. Bir sakinlik çöker o pazar sabahlarına. İnsanlar hayranlık veren bir usûl adap içinde temiz giysilerle bayram ziyaretine gider gibi çoluk çocuk okullara giderler. Sanki bir gün öncesinin tantanası, şamatası gitmiş yerine özenli bir saygı ve hoşgörü ortamı yerleşmiştir. Sandığa atılan her oy yerine göre besmeleyle, ama çoklukla “Hayırlısı olsun” duasıyla düşer bir bir. Söylemez tercihini, oyunun rengini seçmen, bir sır gibi saklar içinde. Sadece sandığa atılan zarfların sesini duyarsınız: Tak, tak, tak…Anlarsınız ki “Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın son sözü ben söylerim” zamanıdır o gün.
O gün diller değil gönüller konuşur. Akıllar saygıyla kenara çekilmiş, kâlplere “Lütfen siz buyrun, tercih sizin” denilmiştir. Öyle bir derin sessizlik, öyle bir özenli coşku içinde kullanılır ki oylar; sanki ölçülüp biçilmiş, kavilleşilmiştir. Daha sonuçların alınmaya başlandığı ilk birkaç saatte işin rengi belli olur. İnce bir tebessüm şekillenir gözümün önünde. “Siz bin konuştunuz, benimse yalnızca bir hakkım vardı, onu da mukaddes bir emanet gibi sahiplendim ve ülkemin hayrına en iyi şekilde kullandım işte” der gibi bakar.
Bu yüzden oy verme işinin akıldan ziyade vicdanla, kâlple ve gönüllerle alâkalı olduğunu düşünürüm. Kime oy verilmişse ‘gönülden gönüle bir yol’ çizilmiştir gizliden. İşte şimdi önümüzde seçimler var. Liderler, siyasiler ve adaylar milletin karşısına görücüye çıkacaklar. Elbette yaptıklarını, yapacaklarını, inandıklarını, proje ve düşüncelerini anlatacaklar. Akıllar yaşadıklarını, gördüklerini, anlatılanları tartıp biçecek. Vicdanlar altınla tenekeyi mihenk taşına vurup ayıracak. Talip olanların kulağı onların şu sessiz çağrısında olsa iyi olur: “Müjdelerle gel sevinçlerle gel / Gönüllere rahmetle gel / Dertlilere devayla gel / Yoksullara nimetle gel” Zira yarışın sonunda kâlplere girebilen, gönüller kazanabilenler başaracak. İnşallah da en hayırlısı olacak.
Seçimler için demokrasinin bayramı denilir, doğru. Seçim günlerine bayılırım. Bir sakinlik çöker o pazar sabahlarına. İnsanlar hayranlık veren bir usûl adap içinde temiz giysilerle bayram ziyaretine gider gibi çoluk çocuk okullara giderler. Sanki bir gün öncesinin tantanası, şamatası gitmiş yerine özenli bir saygı ve hoşgörü ortamı yerleşmiştir. Sandığa atılan her oy yerine göre besmeleyle, ama çoklukla “Hayırlısı olsun” duasıyla düşer bir bir. Söylemez tercihini, oyunun rengini seçmen, bir sır gibi saklar içinde. Sadece sandığa atılan zarfların sesini duyarsınız: Tak, tak, tak…Anlarsınız ki “Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın son sözü ben söylerim” zamanıdır o gün.
O gün diller değil gönüller konuşur. Akıllar saygıyla kenara çekilmiş, kâlplere “Lütfen siz buyrun, tercih sizin” denilmiştir. Öyle bir derin sessizlik, öyle bir özenli coşku içinde kullanılır ki oylar; sanki ölçülüp biçilmiş, kavilleşilmiştir. Daha sonuçların alınmaya başlandığı ilk birkaç saatte işin rengi belli olur. İnce bir tebessüm şekillenir gözümün önünde. “Siz bin konuştunuz, benimse yalnızca bir hakkım vardı, onu da mukaddes bir emanet gibi sahiplendim ve ülkemin hayrına en iyi şekilde kullandım işte” der gibi bakar.
Bu yüzden oy verme işinin akıldan ziyade vicdanla, kâlple ve gönüllerle alâkalı olduğunu düşünürüm. Kime oy verilmişse ‘gönülden gönüle bir yol’ çizilmiştir gizliden. İşte şimdi önümüzde seçimler var. Liderler, siyasiler ve adaylar milletin karşısına görücüye çıkacaklar. Elbette yaptıklarını, yapacaklarını, inandıklarını, proje ve düşüncelerini anlatacaklar. Akıllar yaşadıklarını, gördüklerini, anlatılanları tartıp biçecek. Vicdanlar altınla tenekeyi mihenk taşına vurup ayıracak. Talip olanların kulağı onların şu sessiz çağrısında olsa iyi olur: “Müjdelerle gel sevinçlerle gel / Gönüllere rahmetle gel / Dertlilere devayla gel / Yoksullara nimetle gel” Zira yarışın sonunda kâlplere girebilen, gönüller kazanabilenler başaracak. İnşallah da en hayırlısı olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder