Zor günler
İlk gün geçmek bilmedi. İnsanların gözleri
üzerimdeyken ve yapış yapış temmuz
sıcağında dakikalar saat gibiydi. Salondaki saatin tik takları sanki beynime çekiç gibi iniyordu.
Diğer
memurlar öğle yemeğine
gittiklerinde oturduğum yerde biraz nefes alabildim. Çektiğim eziyet açlığımı
bastırmıştı. Tuvaleti buldum ve elimi yüzümü yıkadım.
Abdest alayım mı almayayım mı diye düşünürken arkamdan "Selamünaleyküm !" diyen bir sesle irkildim. Esmer, yüzünde güney
doğululara özgü bir yara izi olan otuz yaşlarında biriydi.
"Aleykümselam" dedim soran gözlerle. "Abdest almak istersen
mescidimiz var, orada alabilirsin" dedi gülümseyerek. "Sağol,
gösterirsen olur" dedim kısaca. "Hoşgeldin, benim adım Abdurrahman,
yemek yedin mi ?" "Aç değilim" dedim gözlerimi kaçırarak.
"Ben de oruçluyum, hadi gidelim" dedi. Koluma girdi, dışarı çıktık.
Mescitte biraz oturup vakti bekledik. Urfa
fabrikasında personel şefiymiş. Buraya göndermişler. Kalender olgun biriydi.
Biraz dertleştik. Sürgündeki ilk arkadaşımdı. Az konuşuyorduk ama konuşmasak
bile lisanı hallerimiz çok şey anlatıyordu. Küskün, kırgın ve kızgındık.
Ezanlar okununca içeriye üç kişi daha girdi.
Onlar da bana hoş geldin dediler. Biri güleç beyaz yüzlü, yapılı ve konuşkandı.
Adı Ekrem'miş. Veznedar olduğunu söyledi. Diğeri benim akranımdı. Sabah onu
serviste görmüştüm.
Karadenizli bir aksanı vardı ve adı Dursun Ali'ydi. Namaz kıldıranın da adı
Mustafa'ymış. Oldukça asabi birine benziyordu. Söylediğine göre o da İskenderun'dan sürgün gelmiş.
Mesut abi
Hatice abla
Bülent bey
Anarşik olaylar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder