Karacaoğlan diye bir aşık
Zengin
kültürümüzde ve kökleri derinlere uzanmış tarihimizde iz bırakmış bir Türkmen halk
ozanıdır Karacaoğlan. 17. yüzyılda yaşadığı kabul ediliyor. Doğduğu ve öldüğü
yer hakkında birden çok rivayet var. Bunlar arasında Kırşehir’in Çiçekdağı
ilçesinin Mamalı köyünden olduğu da geçiyor. [1]
Anadoluyu
ve Osmanlı ülkesinin bazı yerlerini dolaştığı anlaşılıyor. Zira şöhreti
Azerbaycan, Kırım ve Balkanlar'da bile yaygın.
Dilden
dile anlatılanlara göre Karacaoğlan bölgenin beyi Sarı Haliloğlu kızı Elif'e
aşık olmuş. Kızı kaçırmışlar. Ancak, beyin yetişip kızı ellerinden almışlar.
Hani benim emmim oğlu Ömer'im / Ciğerime bir
od düştü yanarım / Mamalı'yla Afşar benim tımarım / Bölük bölük tımarlarım kal demiş
Hani benim emmim oğlu Bücür'üm / Yüreğime bir
od düştü acırım / Sarı Haliloğlu çeksin ecirim / Toplu toplu
alaylarım var demiş
Derilirler üstümüze
gelirler / Haramiyiz deyi korku verirler / Elif kızı elimizden alırlar / Gece
gündüz işim ahü zar demiş [2]
Amcaoğulları
öldürülen kendisi kaçmayı başaran Karacaoğlan, Toroslardaki Türkmen obalarına sığınmış.
Memleketine dönemediği için de sazı omuzunda sevdiği kız Elif'in aşkıyla diyar
diyar dolaşmış.

Türkünün
çeşitli kaynaklarda çok az farkla yer aldığı görülüyor. Değişmeyen şey ‘Gül
yüzlü’ yarinden ayrı düşen Karacaoğlanın ‘sinesine düşen ateş’ ve memleket
hasreti.
Hayal mayal oldu şu bizim eller / Dostun
bahçesinde açıldı güller / Her seher her sabah öter bülbüller / Aşkı bu serime koydu gidiyor
Aktı gözüm yaşı oldu revane / Bir ateş koyuldu şimdi cihane / Bir selam iletin
bizim gülşene
/ Halim bir Mevlaya kaldı gidiyor [3]
Bir
yerlerde duramamasını da anlatmış bu dizelerde Karacaoğlan:
Karacoğlan der ki durmam bu yerde / Sarı
Haliloğlu düşürdü derde / Güzeller diyarı şu Kırşehir'de / Gözümden kanlı yaş aktı gidiyor [4]
Sevdiği
Elif'in aşkıyla yanıp tutuşan Karacaoğlan, bir müddet Toroslarda dolaştıktan
sonra Kayseri yoluyla bir kış günü Mucur'a gelmiş. Sarı Haliloğlu ve sevdiği
Elif hakkında bilgi alıp kahvede şu meşhur türküyü söylemiş:
İncecikten bir kar yağar / Tozar Elif Elif deyi / Deli gönül abdal olmuş / Gezer Elif Elif deyi
Elif'im uğru nakışlı / Yavrı balaban bakışlı / Yayla çiçeği kokuşlu / Kokar Elif Elif deyi
Elif kaşlarını çatar / Gamzesi sineme batar / Ak elleri kalem tutar /
Yazar Elif Elif deyi
Evlerinin önü
çardak / Elif'in elinde bardak / Sanki yeşil başlı ördek
/ Yüzer Elif Elif deyi
‘Dert
inletir, aşk söyletir’ derler ya. Bir yolunu bulup zengin bir kadının
yardımıyla Sarı Haliloğlu'nun köyüne giden Karacaoğlan, bağ evinden kendisini
bekleyen sevdiği Elif ile gizlice görüşüp hasret gidermiş. Ayrılık saati gelip
çattığında ise çok bilinen şu türküyü söylemiş:
Seyyah olup gezdim
gurbet elleri / Kar etti bağrıma yeter ayrılık / Söyleyeyim başa gelen halleri / Çok çektim ölümden beter ayrılık
Bu aşkın ateşi sönmüyor
serde / Ah çeker ağlarım gezdiğim yerde
/ Yar burda kalmıştır ben gurbet elde / Beni dağdan dağa atar
ayrılık
Gezerim ben daim
diyarı gurbet / Aşığın başında
gitmiyor bu dert / Dost ile bir saat ettim muhabbet / Sevdiğim gözümde tüter ayrılık
Karac'oğlan der ki vakit gelince / Ötüşür bülbüller
hasret gülünce / Ben orda yar burda mahzun
kalınca / İster ölüm olsun ister ayrılık
Elif'ten
ayrıldıktan sonra Kırşehir halkından sözü geçen bazı kişileri Çiçekdağı'ndaki
Elif'in babası Sarı Haliloğlu'na ricacı göndermiş. Fakat yine bir netice
alamamış. Kavuşamamanın üzüntüsü içinde sazını sırtlayan Karacaoğlan, çaresiz
tekrar Torosların yolunu tutmuş.
Karacaoğlan'ın
giderken söylediği türkü bugün bile belleğimizde yer etmiş bulunuyor. Türkü bir
çok sanatkar tarafından okunmuş. Ancak genellikle ‘Gönlüm Ataşlara Yandı
Gidiyor’ adıyla Neşet Ertaş türküsü
olarak biliniyor.
Gül yüzlü yarimden
ayrı düşeli
/ Her günüm bir yıla döndü gidiyor / Yine zindan oldu dünya başıma / Sinem ateşlere yandı gidiyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder