Ziyaretçilerimiz var
Vali
Deniz Gezmiş
gecesinden sonraydı. Bir akşam aniden Vali geliyor dediler. Bir yerlerden ses
geleceğini bekliyordum ama bunu düşünmemiştim. Biraz tedirgin oldum. Acaba
gece ile mi ilgiliydi bu ziyaret ?
Aslında, piyesin ortasında o tabanca ortaya
çıkana kadar her şey gayet normaldi. Gecede tabi ki bilinen ve beklediğim
ideolojik konuşmalar yapılmış, şiirler
okunmuştu. Bu doğaldı. Ne kadar rahatsız olsam da katlanmam gerektiğini biliyordum.
Ama oyun içinde
gençlerden birinin aniden bir tabanca çıkarması, ardından duyulan silah sesi
canımı sıkmıştı. Birdenbire olmuş ve ancak birkaç saniye sürmüştü. Atılan
sloganlar ardından ışıkların
kararması ile de yok olmuşlardı. Rol
gereğiydi, gerçek bir silah olup olmadığını da bilmiyorduk. Ama belli ki haber
anında Jandarma komutanına ulaşmıştı.
Nitekim
dışarı çıktığımızda gördük ki Jandarma kapıda tertibat almıştı. Geceye dışardan
gelip katılanlar vardı. Mesela oyunda rol alan ve elinde silah olan kişiyi ben
de tanımıyordum. Öğrencimiz olmadığı gibi kesinlikle öğrenci bile değildi. Orta
yaşlı ve saçı sakalı birbirine karışmış biriydi. Bu yüzden biraz merak, biraz da
herhangi bir sorun yaşanmaması için herkes çıkana kadar ben de kapıya yakın bir
noktada durup kontrolleri izledim. Tabi ki hiçbir şey, özellikle de o kişi ve tabanca bulunamadı.
Jandarma komutanı da
oradaydı. Ama bilhassa biraz uzak durmaya çalışıyor gibiydi. Yüzüme
herhangi bir şey söylemedi ama bir Müdür Yardımcıma "Yaptığınızı gördünüz
mü ? Böyle bir geceye nasıl izin verirsiniz ?" demiş. Ona göre yasa dışı olan
bir gruba müsamaha gösterilemezdi. Devlet tarafından asılmış bir sol teröristi
anma gecesi ise hiç yapılmamalıydı.
Vali Necati
Çetinkaya ile karşılaşmalarımız son bir yıl içinde belki beşi geçmemesine rağmen
ilişkimiz fena sayılmazdı. Farklı bir
yol izlediğimi duyuyor, biliyordu. Muhtemelen hakkımda gereken araştırmayı
yaptırmış, eski genel müdürümüz de dahil Ankara'dan birileriyle görüşmüştü.
Sözlerinden, sorularından edindiğim izlenim, hakkımda olumsuz düşünmediği, ancak endişeli olduğuydu.
Vali gelmeden yolda,
kapıda ve yurtta abartılı bir güvenlik tedbiri alınmıştı. Ben ve arkadaşlarım
da onu girişte karşılayacaktık. Araba konvoyu yurda girdiğinde akşam karanlığı çökmüştü.
Kalabalık maiyetiyle birlikte arabalarından indiler. Yanında bir
Rektör yardımcısı da vardı. Anlaşılan yurda gelmeden üniversiteye uğramışlardı.
İdare binasına davet ettim ama Spor salonuna gitmek istiyorlardı.
Elimden tuttu salona
doğru yürüdük. Daha çok yabancı öğrencilerle ilgiliydi soruları.
Yaşadıklarımızı, yaptıklarımızı, çabalarımızı anlattım nefes nefese. Bir
taraftan "Hı, hı…, öyle mi, hay yaşa" gibi sözcükler mırıldanıyor,
öbür taraftan da sık sık dönüp Rektör Yardımcısına ve yanındakilere "Bak,
gördünüz mü ?" der gibi bakıyordu. Salona girdiğimizde daha çok rektör
yardımcısına yönelmişti soruları. Yeni açılan Beden Eğitimi bölümü ile ilgili
bilgi alıyordu.
Bir ara bana dönüp
"salon gayet iyi olmuş" dediğini hatırlıyorum. Salonun eski halini,
onarmak için nasıl uğraştığımı biliyordu. Yalnız çıkarken Jandarma Binbaşısına
"Burada mı olmuştu ?" diye sordu. "Evet sayın Valim" cevabını
alınca da "Tabi bulamadınız,
yakalayamadınız…" diye laf attı gülerek.
Son şifreli konuşmayı yalnızca o ve ben anlamıştım. Bir daha da bu konu
açılmadı. Vakti olmadığını söyleyip ikram teklifimizi kabul etmedi. Arabasına binmeden önce el sıkışırken
"Haftaya Özbekistan Başbakan Yardımcısı gelecek. Ben de refakat edeceğim.
Hazırlığınızı yapın Müdür bey. Bize bir ihtiyaç olursa arkadaşlar yardımcı
olur" dedi. Hepsi bu kadar. Uğurladık, geldikleri gibi gittiler.
Uzak Misafir

Özbekistan, 30 milyon civarındaki
nüfusuyla Orta Asya bölgesinin, en kalabalık ülkesiydi. Afganistan dahil diğer bütün bölge ülkeleriyle sınırı bulunuyordu. Nüfusun % 80’ini Özbekler, diğer kalanını ise Tacik, Kazak, Karakalpak, Kırgız, Rus, Tatar, Ukrayna ve
Yahudi kökenlilerler oluşturmaktaydı.
Sovyet
blokunun çökmesinden sonra 31 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Özbekistanı ilk tanıyan ülkelerden birisi de Türkiye olmuştu. Zamanın Başbakanı Süleyman Demirel 1992 yılının Nisan ayında Özbekistan’ı ziyaret etmiş ve Taşkent’te bir Büyükelçilik açılmıştı. Özbekistan’ın Ankara Büyükelçiliği ise Ocak 1993 tarihinde faaliyete
geçmişti.
1992
yılı sadece Özbekistan'la değil diğer Türki Cumhuriyetlerle ilişkilerde de
yoğun geçen bir yıl olmuştu. Ankara'da ilk kez bir araya gelen altı Türk Cumhuriyeti Devlet Başkanı bir ‘’TÜRK ZİRVESİ’’ gerçekleştirdiler. Süleyman Demirel, bu zirvede şu tarihi
açıklamayı yapmıştı; ‘’Bu zirve ile Türk Dünyası Adriyatik kıyısından Çin
Seddi’ne kadar uzanmıştır.’’
Bu zirvenin bir başka sonucu
da Türk Cumhuriyetlerinden gelecek 10000 öğrencinin Türkiye'de eğitim
almalarının öngörülmüş olmasıydı. Kültür-Bilim-Eğitim-Sağlık
ve Turizm Alanında İşbirliği Antlaşması ile 92-93 Kültürel, Eğitsel ve Bilimsel Değişim Protokolü imzası bu döneme rastlar.
Misafir Başbakan
Yardımcısı ve Vali en uygun şekilde karşılandı. Özbek öğrencilerle görüştüler,
kaldıkları blokları gezdiler ve onlarla birlikte pişirilen Özbek Pilavından
yediler. Özellikle kantinde açılan yeni işletmeler ilgilerini çekmişti. Böyle
büyük, kalabalık bir yurt için duyduklarına karşılık, gördükleri onları bayağı
şaşırtmış görünüyordu.
Sanırım yurttan olumlu etkilenmişlerdi. Misafir öğrencilerin burs, dil ve
eğitim sorunları olduğunu biliyorlardı. Zamanla bunların yoluna girebileceğini
de. Ancak en çok merak ettikleri şey Özbek gençlerin herhangi bir
asayişsizliği olup olmadığıydı. Bizden öğrendiklerinden memnun oldular. Vali
teşekkür etti.
Geçen yıllara rağmen bu yıl gördüğü ilerleme nedeniyle
gözlerinin içi gülüyordu. Özbek Başbakan Yardımcısı da memnundu. Ayrılırken beni de Özbekistan'da görmek istediğini
söyledi. "İnşallah, nasip" dedim gülerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder