27 Eylül 2014 Cumartesi

185 27 Eylül 2014 Cumartesi 01:08 HAYATIN İKİ YÜZÜ........................İyilik yolu

İyilik yolu


Hayat iki kapılı bir yol. Sağı solu çarşı pazar. Mısır çarşısı gibi davetkar, işvekar, cazibeli ve pırıltılı. Mahmutpaşa yokuşu, Kapalıçarşı gibi her çeşit dünya malı, ziyneti meydanda. Her daim çığırtkan, yapıştı mı bırakmayan birileri var etrafta. Sürekli bir yerlere çekiştiriyorlar. 

Labirent gibi sokaklar, dar ve kalabalık. O dükkan, bu iş hanı, şu sokak derken izbelerde kaybolmak işten bile değil.

Değilken aç olunuyor, varken yokmuş gibi doyumsuz. Nedense her görüleni can çekiyor. İnsanoğlu biteviye onu da tatmak, onu da almak, onu da giymek istiyor. Her şey o kadar çekici ki; öyle dolaşmaktan, ona buna bakmaktan başlar dönüyor. İştahın, tamahın sınırı yok. Ama para sınırlı, zaman da öyle. Akıl başta olmazsa ikisi de akıveriyor su gibi.  

Ana yolda gitmek en iyisidir. Menzile varmak için en uygunu odur, bilinir. Ama bir sürü yan yol, reklam tabelaları da vardır üzerinde. Onlar da çekicidir, herbiri daha kestirme olduğunu söyler. Hatta doğru yolun kendisi olduğunu da iddia eder bazıları. Daha eğlenceli, daha farklı, kişiye özel anlar vaad etmektedirler. Ancak, her defasında pişman olur insanoğlu böyle maceralardan. En kötüsü dönmek ister de çıkamaz o labirentlerden. Dikkat edilmezse bir cangıl ormanının dibinde ya da bir uçurum kenarında bitebilir o tür yolculuklar. 

Kelimeler...İnsanlar onlarla konuşmayı öğrenmiş, onlar sayesinde birbirleriyle anlaşabilmiştir. Hatta düşünüp anlayabilmeyi, okuyup yazabilmeyi de mümkün kılan onlardır. Her birinin bir manası, ifade ettiği bir kavram vardır. Böylece hayat yolculuğu onlarla anlamlandırılmıştır. Dilleri oluşturur, millet olmayı sağlarlar. 

Kelimeler bu nedenle adeta insan olmanın, yaratıcıya kul olmanın da temel taşlarıdır. Zira insanoğlunun doğuşuyla birlikte kalkıp üzerinde yürüdüğü hayat yollarına döşenmiştirler. Görebilene pusula gibi, işaret levhaları gibi ışık saçarlar. Tercih edip üzerine basılan her taş insanın bulunduğu hali gösterir çünkü. 

İnsan "iyilik" üzerine doğmuştur. Hayatın anayolu da budur. Anlamak kolaydır çünkü bu yolun üzeri iyilik kelimeleri ile döşelidir. Her biri farklı menzillerde, değişik hallerde ve durumlarda nasıl davranılacağını açıklar. 

Yalnız bu kelimelerin herbirinin hemen arkasında "kötülükler" de yazılıdır. Öyle ki aralarındaki sınır insanın dikkat etmezse fark edemeyeceği kadar belli belirsizdir.

İyilik taşları ne kadar aydınlık ve ışıklı ise, kötülük tarafları da o kadar gri ve karanlık. Aralarında neredeyse insanlık tarihiyle eş, Habil'le Kabil'den beri bir mücadele var. İyi ile kötünün çekişmesi hayatın da ne olduğunun, nasılının belirleyicisi aslında.

Peki bu nasıl oluyor ? Birbirine bu kadar zıt iki kelimenin, iki kavramın arasındaki sınır niçin böyle belli belirsiz ? Böylesine tamamen farklı iki dünya neden hem bu kadar uzak, hem bu kadar yakın olabiliyor ? En doğru yol iyilikse, kötülük yolları niye var ? Nereden bileceğiz, nasıl anlayacağız yanlış tarafa geçtiğimizi ? Elimizde mi seçmek ?

Bir arkadaşınızla karşılaştınız yahut ailenizle, dostlarınızla şöyle bir muhabbet edeceksiniz. Muhabbet sevgidir, iyilik halidir. Tabi ki de sevdiklerinizle muhabbet hakkınız, hatta görevimizdir. Muhabbet çaysız kahvesiz olmaz, yemek yiyecekseniz o da sohbetsiz. Konuşmadan, karşılıklı söyleşmeden olur mu ? Olmaz tabi. 

Nasılsın iyimisinle başlar, havalardan devam eder. Çoluk çocuktan, komşudan akrabadan işten politikadan derken, nasıl olup da sözün dedikoduya kaçtığını anlayamazsınız bile. Gelin kayınvalideden, görümceden eltiden bahsetmeyi sever. Onlar da gelin hanımın hallerinden. O kadar tatlıdır ki bu bahis, sözün nerede gıybete geçtiğini, hangi sınırdan sonra iftiraya vardığını fark edemezsiniz.

Her sabah işe gidiyorsunuz. Köşe başında "Allah rızası için" diye bir ses işittiniz. Dönüp bakmadınız bile. Gerçekten ihtiyaç sahibi midir diye düşünmediniz. Hatta "Allah versin, Allah versin" diye terslediniz. Yetmedi içinizden "Bunlar sahtekar, kimbilir kaç evi, bankada kaç parası vardır" dediniz. Bir de "Çık..çık..çık !" etti dudaklarınız. 

Birine yardım etmek, karnını doyurmak, sadaka bir iyiliktir. Güzel söz söylemek iyiliktir. Hiç değilse bir dua edivermek iyiliktir. Maalesef bunları kaçırdınız, üstelik o kişi hakkında kötü söz, gıybet, hatta iftira ürettiniz bir çırpıda. Yok canım mı diyorsunuz; durun bakın ! Saptığınız yol sapağında kötülük yazıyor. 

İşinizde doğru söylemek, doğru yapmak, doğru çalışmak, dürüst olmak iyiliktir. Bütün gün yalan söylediniz, işiniz eksik yanlış oldu. Mesaiden kaytardınız, sözünüzde durmadınız, insanları aldattınız. Ne yaptım ki, demeyin. Kötülük yaptınız, kötülük !

Yaradan insanı yaratmış. İsimleri, kavramları o öğretmiş ilkin Adem'e. Şu şu iyiliktir, bunlar bunlar da kötülük, sakın onlara yaklaşmayın diye tembihlemiş. Yetmemiş peygamberler göndermiş, kelamıyla takviye etmiş. İnsanoğlunun artık "bilmiyordum" deme imkanı yok.
En son gönderdiği kitap Kuran-ı Kerim ve sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) le üzerimizdeki nimeti tamamlamış, din olarak "İslam"ı seçmiş. üphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." (Nahl Suresi, 90. Ayet) demiş. 

Daha nasıl söylesin, çok açık değil mi ? Bir de uyarı yapmış anlayana, dinleyene "Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın !"(A'râf Suresi, 56. Ayet)  diye.

Bunca yıldır birikmiş muhteşem bir kültür ve medeniyetin varisleriyiz. Neyin ne olduğunu nasıl yapılması gerektiğini biliyoruz. Kuran'a göre iyilik: “Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmaktır. Sonra Allah için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, kölelere, dilencilere ve isteyenlere sevdiği mallarından harcamaktır. Sonra namaz kılmak, zekât vermek ve anlaşmalarda sözlerini yerine getirmek, sıkıntıda, hastalıkta ve savaş zamanlarında sabretmektir.” (Bakara, 2:177) 

Kafanız mı karıştı ? Çok karmaşık değil aslında. Bakın insana yerleştirilen pusula nasıl ayrıştırıyor iyilikle kötülüğü. Peygamber efendimizin (sav) sözüyle "İyilik insanın kalbini rahatlatan ve insana huzur veren şeydir. Kötülük ise insanı rahatsız eder ve huzurunu kaçırır." İşte bu kadar basit. 

Peki ne yapmalı ? Bunun cevabı yine bir hadis-i şerif mealinden "En iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenilen ve şerrinden emin olunandır. En kötünüz, kendisinden iyilik beklenilmeyen ve şerrinden emin olunmayandır." [Tirmizi]  

Yalnız bizim kötülüğümüz de yine hemen yanıbaşımızda, kendimiz !  Bu yüzden Hz. Ali'nin (ra) şöyle dediği naklediliyor: “İyilik Allah’ın emridir, kötülük ise nefis ve şeytanın isteğidir. Ben elbette Allah’ın emrine uymakla mükellefim!” Unutmamalı ki İyi İnsan; aklından hiç kötülük geçirmeyen saf insan değildir. İyi İnsan; Her kötülüğün farkında olup, İYİLİĞİ tercih edendir.

Şu halde, insanın önündeki anayol çok net çok açık. Nereden geldiği nereye gittiği belli. Bastığımız her iyilik taşı aslında ışığıyla bize yolumuzda kalmamızı sağlıyor. Saptığımız, kaydığımız her kötülük taşı ise tehlike sinyali veriyor. Yalnız fark edebilmek gerekiyor. Çünkü dairenin iki ucu gibi kelimeler de birbirine hem uzak, hem çok yakınlar. 

Tıp oyununu bilirsiniz.İnsanlara hakkını vermekten haksızlık yapmaya geçen o ince çizgide durmalı. Adaletten zulme geçen o belli belirsiz aralıkta düşünebilmeli. Sabırdan vazgeçip öfkeye yenilmemeli.  Sevgi varken nefrete dönüşen duygularımıza "tıp !" demeli mesela. 

Hayır üzere yaşamak bereketken, şer elinde kuruyan bir hayatı neden seçelim ki ? Savunma güdüsüyle "Ama, fakat, ben şöyle düşünmüştüm, sanmıştım ki" aldatmacalarına da kanmamalı, öyle değil mi ? 

Başkasına değil, ancak sana söylüyorum ey nefsim, bugünün yarını da var unutma ! Sen sen ol iyilik otobanından ayrılma. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder