Bir gün elinize bir kitap verecekler
Kayırmacılık bu
ülkenin kanayan bir yarasıdır. Genellikle Ankara işaret edilir ama, bence insan olarak bizim kanımıza girmiş, hücrelerimize işlemiş bu hastalık. Söküp atmak gerçekten çok zor.
İyi niyetli yapılanlar
da taammüden olanları da aynı kapıya çıkar.
Hangi türü olursa olsun hepsi aynı hastalığın
mikroplarıdır. Çünkü ister kavmiyet (ırkçılık), ister asabiyet (hemşericilik),
isterse de bir ideolojiye (partizanlığa) bağlı olsun Nepotizmin [1] (ayrımcılık)
her çeşidi, toplum barışını ve sosyal adaleti tahrip eder.
Mesela asabiyet;
konuşma dilinde “sinirlilik” anlamına gelse de ve sosyolojik boyutuyla
kişilerin kan (akrabalık) yada başka psiko-sosyal (hizip, meşrep, mezhep,
bölge, tanış, çıkar) bağı bulunan yakınlarını sırf bu sebepten dolayı koruması
ve kayırmasıdır.
Bu koruma, kollama
ve dayanışma; aralarında fikrî, siyasî, etnik, cinsel ve/ya ideolojik yakınlık
bulunanların arasında da görülebiliyor. Nitekim İbn-i Haldun, asabiyeti, daha
geniş anlamda kolektif bir yaşayış, örgütlenme ve dayanışma biçimi olarak tarif
ediyor.
Her ne kadar
asabiyet duygusu [2]
ilk bakışta, kişinin korunduğu gruba bağlı olduğu şuurunu ve heyecanını
veriyorsa da aslında oldukça ilkel bir dayanışma biçimi. Bu yönüyle, sosyal ve
siyasî güç elde edebilmek için, "zalim de olsa, mazlum da olsa,
kardeşine yardım et" biçiminde açıklanabilir. [3] Sonuçta eşini, dostunu,
akrabalarını, partidaşını/ya da kabile (aşiret) menfaatlerini korumak, terazinin öbür yanını, yani herkesi
ilgilendiren toplumsal düzenimizi bozar.
Nitekim
siyaset ve idare hayatında nepotizm, etkin olunan değişik kamusal alanlarda
bazı torpilli-imtiyazlı kişileri daha fazla koruma, diğerlerini (dürüst ve ehil
olanları) görmezden gelme olarak görülür. Böyle bir yapılanma, zaten
mahiyeti itibariyle toplumsal dayanışmaya açık değildir. Gizlidir, el altından
yapılır. O nedenle de bu kastî suiistimal/ihmal, aslında, sosyal adaletten
şuurlu olarak uzaklaşmak demektir.
Örnekleri çoğaltmak
mümkün. Ama, bu konuyu araştırırken ilginç bir “kayırmacılık” örneğine
rastladım. Devlet Hastanesi'nin birinin ilan panosuna Başhekim "Hastane personeli ve birinci dereceden akrabaları muayenede
önceliklidir'' yazmış. Demek orada bir yakınınız varsa yaşadınız, yoksa “kırk
satır mı, kırk katır mı” çilesine hazır olun ! Doğrusu başhekimi tebrik etmek
lazım, torpilin göstere göstere yapılacağını da ilan etmiş delikanlıca. Yıllar
boyu torpilin her türlüsünü gördüm. Ama bu kadar alenen yapılanını,
ne yalan söyleyeyim ilk kez duydum.
Ne olursa olsun,
özellikle yargı, eğitim, sağlık, istihdam, siyaset, terfi ve atama gibi
herkesin hakkı olan alanlara vaki bu tür haksız müdahaleler, sudaki halkalar
gibi daha geniş çapta sosyal kırılmalara yol açar. Hele de eğitim, vasıf,
ahlâk ve liyakate bakılmaksızın elinde güç bulunan yöneticilerin, arkadaş, dost
ve yakınlarının yükselmesine öncülük etmeleri, sosyal ve ekonomik gelişmemizi
bile olumsuz etkiler. Çünkü sosyal hayatımızın dengesini bozar, sağlıklı
çalışma ilişkilerini tahrip eder ve sonuçta ekonomik yozlaşmalara da neden
olurlar.
Bu nedenlerledir ki
günümüz sosyal siyaseti [4]
nepotizmi doğru bulmuyor. Zira kayırmak, tutmak, haksız olarak yardımda
bulunmak, bir şeyin yapılmasını istemek, adam kayırmak, başkası için aracılık
yaparak ona hakkı olmayan bir şeyin verilmesi için çaba göstermek gibi davranış
biçimleri sosyal ahlâk esaslarına ters düşer. Ne var ki nepotizm, tarihte ve
günümüzde bütün ülkelerde görülmüş, hala da varlığını sürdürmekte. Ancak
özellikle de gelişmekte olan ülkelerde daha fazla.
Sebepleri ayrı bir
yazı konusu olabilir ama, böyle toplumlarda nepotizm, mesela bürokraside
aşağıdan yukarıya hemen her kademede görülebiliyor. Tabi bu da o ülkelerin
iktisadî, siyasî ve sosyal gelişmesinin önünde ciddi bir engel teşkil ediyor.
Neden mi ? Çünkü önemli mevkilere gelen ehil olmayan kişiler, genellikle
dirayetli ve vasıflı insanları çevresinde barındırmıyor da ondan.
Müslümanız diyoruz
değil mi ? Peki inancımız asabiyeti benimsemiş mi ? Hayır. Aksine onunla
mücadele etmiş. [5]
Emanet ve adalet kavramı hep vurgulanmış. Güven, emniyet ve barış ortamının
devamı için mutlaka işin ehline verilmesi [6] gerektiği hatırlatılmış. Yetmemiş, kayırmacılık konusunda da idareciler açıkça uyarılmışlar. Buna rağmen, bu tür
davranışların özellikle de müslüman coğrafyasında yaygın oluşu, ne kadar da
düşündürücü değil mi ?
Netice-i kelam;
iltimas, imtiyaz, ayrıcalık, dayıcılık, torpil veya adam kayırmacılığı gibi
hastalıklar gelişmiş-az gelişmiş, müslüman-müslüman olmayan bütün ülkeler için
tehlikeli. Toplumsal bünyeleri hasta eden, kemirgen sosyal mikroplar.
Dolayısıyla onlarla mücadele etmek, sadece ülkemiz için değil, sağlam kalmak
isteyen bütün ülkeler için de son derece önemli.
Ama bu mücadele,
öncelikle insandan başlamalı. Her bir fert nepotizmi nefsinde ve kafasında
bitirebilmeli. Bu tür hastalıkların iyi niyetlisi, hizmet kılıflısı filan
olmaz. Zaten “cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşeli”, bunu
anlayabilmek lazım. Sonrasında kurumlardan da bu mikropları söküp atabilmek
gerekiyor. Politika da mutlaka kendisine pay biçmeli bu hastalıktan. “İş yapmayı”
insanlara torpil anlamında değil, milletin, "umumun" yararına hizmet olarak
görmeli.
Yazımızı bir hikaye
ile bitirelim. Zamanın birinde hükümdarın önüne çıkan bir kurnaz şöyle
seslenmiş ona “Sultanım hepimiz Ademoğlu değil miyiz ?” Hükümdar durmuş,
düşünmüş “Evet demiş, öyle, hepimiz Adem aleyhisselamın çocuklarıyız.” Adam
“Öyleyse demiş biz kardeşiz.” “Tabi ki” demiş hükümdar “Tabi ki hepimiz
kardeşiz.” Adam avucunu açmış hükümdara “Sultanım senin hazinelerin var,
benimse hiç malım mülküm yok. Bu adalet değil. Bana da hazinenden kardeş payı
ver.” Hükümdar ancak o zaman anlamış adamın kurnazlığını. Etrafındakiler de
durup olay nereye varacak diye merakla bakıyorlarmış. Sultan kesesinden bir
akçe çıkarmış yavaşça, adamın eline tutuşturmuş. Bu arada kulağına eğilmiş ve
“Al bunu, yalnız öbür kardeşlerin duymasın “demiş usulca.
Evet, her seviyedeki
idarecilerimizin çok dikkatli olması gerekiyor. Unutmamalı ki devlet
kesesinden “itibar devşirmek” adaleti bitirir. “Kayırmaksa” toplumsal güvenin bile bile torpillenmesidir.
Tüyü bitmedik
yetimin de, bu ülkede yaşayan en zengin adamın da bir hakkı hukuku var. Doğulusunun da batılısının da, alevisinin de romanının da gözü yöneticilerin
üzerinde. Yedi katlı, muhkem, korunaklı yerde de olunsa çare yok, ne yapıp
edildiği bilinecek.
Bir gün elinize bir kitap verecekler. Oku bakiym ; Aaa!,
Bir gün elinize bir kitap verecekler. Oku bakiym ; Aaa!,
Oku
bakem ; Yee,
Oku
bakayım ; Iıı…, Ne oldu şimdi ?..
---------------------------------------
[1] Nepotizm; İltimas; Ayrıcalık; Kayırmak, tutmak, haksız
olarak yardımda bulunmak, bir şeyin yapılmasını istemek, adam kayırmak, başkası
için aracılık yaparak ona hakkı olmayan bir şeyin verilmesi için çaba göstermek
gibi sosyal ahlâk esaslarına ters düşen davranış biçimlerinin bütünü. (Prof.
Dr. Ali Seyyar)
[2] Asabiyet duygusu netice itibariyle kavmiyetçiliğe
(mikro ve(ya) menfi milliyetçiliğe) veya belirli bir ideolojiye dayanan dar bir
dayanışma türüdür. (Ömer Faruk EJDER)
[3] Akrabasıymış, dostuymuş, arkadaşıymış, yeğeniymiş,
bacanağı imiş, askerlik arkadaşı imiş, hemşerisi imiş, köylüsü imiş, kendisine
vefa borcu varmış... Bu sebeplerle ehliyetsiz ve liyakatsiz kişilere makam,
mevki, memuriyet, iş, vazife verilmez. Verilirse mülkün temelleri dinamitlenmiş
olur. (Mehmet Şevket EYGİ)
[4] Sosyal ahlâk bilimcileri, adam kayırmacılığı, gerek
dinlerin, gerekse hukuk sistemlerinin adalet anlayışı ile bağdaşmayan bir
davranış biçimi olarak görmektedir. (Prof. Dr. Ali Seyyar)
[5] Şöyle ki İslâmî sosyal siyaset, inananlar arasında
manevî ve sosyal dayanışmayı teşvik ederken, başka toplulukların mal, can, ırz
güvenliklerini ve diğer hak ve menfaatlerini de korumayı ön görmüş ve onlara
karşı şiddete başvurarak üstünlük sağlamayı reddetmiştir. Bir kimsenin haksız
olmasına rağmen, sırf nesebe veya sebebe bağlı olarak kendisine yardımcı
olunmasını onaylamayan Sosyal İslâm, haksız tarafın karşısında olmayı, adalet
ve hakkaniyetten yana tavır konulmasını istemektedir.
[6] Peygamber Efendimiz ashabıyla sohbet ederken yanına
bir gün bir bedevi gelir ve “Kıyamet ne zaman?” diye sorar. Allah’ın Rasulü,
konuşmasını bitirdiğinde o kişiye şöyle cevap verir: “Emanetin zayi edildiğinde
kıyameti bekle.” Emanetin zayi olması nasıldır diye sorunca, “İşi ehli olmayana
verilince kıyamete bekle” buyurarak, ehliyetsizliğin toplumun her yanını
sarmasının kıyamet alametlerinden birisi olduğunu haber verir (Buhârî, İlim; 2)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder