29 Kasım 2013 Cuma

098 29 Kasım 2013 Cuma 17:06 ANKARA HASTALIKLARI……………..Bir gün elinize bir kitap verecekler

Bir gün elinize bir kitap verecekler


Kayırmacılık bu ülkenin kanayan bir yarasıdır. Genellikle Ankara işaret edilir ama, bence insan olarak bizim kanımıza girmiş, hücrelerimize işlemiş bu hastalık. Söküp atmak gerçekten çok zor. 

İyi niyetli yapılanlar da taammüden olanları da aynı kapıya çıkar. 

Hangi türü olursa olsun hepsi aynı hastalığın mikroplarıdır. Çünkü ister kavmiyet (ırkçılık), ister asabiyet (hemşericilik), isterse de bir ideolojiye (partizanlığa) bağlı olsun Nepotizmin [1] (ayrımcılık) her çeşidi, toplum barışını ve sosyal adaleti tahrip eder.

Mesela asabiyet; konuşma dilinde “sinirlilik” anlamına gelse de ve sosyolojik boyutuyla kişilerin kan (akrabalık) yada başka psiko-sosyal (hizip, meşrep, mezhep, bölge, tanış, çıkar) bağı bulunan yakınlarını sırf bu sebepten dolayı koruması ve kayırmasıdır.

Bu koruma, kollama ve dayanışma; aralarında fikrî, siyasî, etnik, cinsel ve/ya ideolojik yakınlık bulunanların arasında da görülebiliyor. Nitekim İbn-i Haldun, asabiyeti, daha geniş anlamda kolektif bir yaşayış, örgütlenme ve dayanışma biçimi olarak tarif ediyor.

Her ne kadar asabiyet duygusu [2] ilk bakışta, kişinin korunduğu gruba bağlı olduğu şuurunu ve heyecanını veriyorsa da aslında oldukça ilkel bir dayanışma biçimi. Bu yönüyle, sosyal ve siyasî güç elde edebilmek için, "zalim de olsa, mazlum da olsa, kardeşine yardım et" biçiminde açıklanabilir. [3] Sonuçta eşini, dostunu, akrabalarını, partidaşını/ya da kabile (aşiret) menfaatlerini korumak, terazinin öbür yanını, yani herkesi ilgilendiren toplumsal düzenimizi bozar.

Nitekim siyaset ve idare hayatında nepotizm, etkin olunan değişik kamusal alanlarda bazı torpilli-imtiyazlı kişileri daha fazla koruma, diğerlerini (dürüst ve ehil olanları) görmezden gelme olarak görülür. Böyle bir yapılanma, zaten mahiyeti itibariyle toplumsal dayanışmaya açık değildir. Gizlidir, el altından yapılır. O nedenle de bu kastî suiistimal/ihmal, aslında, sosyal adaletten şuurlu olarak uzaklaşmak demektir.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama, bu konuyu araştırırken ilginç bir “kayırmacılık” örneğine rastladım. Devlet Hastanesi'nin birinin ilan panosuna Başhekim "Hastane personeli ve birinci dereceden akrabaları muayenede önceliklidir'' yazmış. Demek orada bir yakınınız varsa yaşadınız, yoksa “kırk satır mı, kırk katır mı” çilesine hazır olun ! Doğrusu başhekimi tebrik etmek lazım, torpilin göstere göstere yapılacağını da ilan etmiş delikanlıca. Yıllar boyu torpilin her türlüsünü gördüm. Ama bu kadar alenen yapılanını, ne yalan söyleyeyim ilk kez duydum.  

Ne olursa olsun, özellikle yargı, eğitim, sağlık, istihdam, siyaset, terfi ve atama gibi herkesin hakkı olan alanlara vaki bu tür haksız müdahaleler, sudaki halkalar gibi daha geniş çapta sosyal kırılmalara yol açar. Hele de eğitim, vasıf, ahlâk ve liyakate bakılmaksızın elinde güç bulunan yöneticilerin, arkadaş, dost ve yakınlarının yükselmesine öncülük etmeleri, sosyal ve ekonomik gelişmemizi bile olumsuz etkiler. Çünkü sosyal hayatımızın dengesini bozar, sağlıklı çalışma ilişkilerini tahrip eder ve sonuçta ekonomik yozlaşmalara da neden olurlar.

Bu nedenlerledir ki günümüz sosyal siyaseti [4] nepotizmi doğru bulmuyor. Zira kayırmak, tutmak, haksız olarak yardımda bulunmak, bir şeyin yapılmasını istemek, adam kayırmak, başkası için aracılık yaparak ona hakkı olmayan bir şeyin verilmesi için çaba göstermek gibi davranış biçimleri sosyal ahlâk esaslarına ters düşer. Ne var ki nepotizm, tarihte ve günümüzde bütün ülkelerde görülmüş, hala da varlığını sürdürmekte. Ancak özellikle de gelişmekte olan ülkelerde daha fazla.

Sebepleri ayrı bir yazı konusu olabilir ama, böyle toplumlarda nepotizm, mesela bürokraside aşağıdan yukarıya hemen her kademede görülebiliyor. Tabi bu da o ülkelerin iktisadî, siyasî ve sosyal gelişmesinin önünde ciddi bir engel teşkil ediyor. Neden mi ? Çünkü önemli mevkilere gelen ehil olmayan kişiler, genellikle dirayetli ve vasıflı insanları çevresinde barındırmıyor da ondan.

Müslümanız diyoruz değil mi ? Peki inancımız asabiyeti benimsemiş mi ? Hayır. Aksine onunla mücadele etmiş. [5] Emanet ve adalet kavramı hep vurgulanmış. Güven, emniyet ve barış ortamının devamı için mutlaka işin ehline verilmesi [6] gerektiği hatırlatılmış. Yetmemiş, kayırmacılık konusunda da idareciler açıkça uyarılmışlar. Buna rağmen, bu tür davranışların özellikle de müslüman coğrafyasında yaygın oluşu, ne kadar da düşündürücü değil mi ?

Netice-i kelam; iltimas, imtiyaz, ayrıcalık, dayıcılık, torpil veya adam kayırmacılığı gibi hastalıklar gelişmiş-az gelişmiş, müslüman-müslüman olmayan bütün ülkeler için tehlikeli. Toplumsal bünyeleri hasta eden, kemirgen sosyal mikroplar. Dolayısıyla onlarla mücadele etmek, sadece ülkemiz için değil, sağlam kalmak isteyen bütün ülkeler için de son derece önemli.

Ama bu mücadele, öncelikle insandan başlamalı. Her bir fert nepotizmi nefsinde ve kafasında bitirebilmeli. Bu tür hastalıkların iyi niyetlisi, hizmet kılıflısı filan olmaz. Zaten “cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşeli”, bunu anlayabilmek lazım. Sonrasında kurumlardan da bu mikropları söküp atabilmek gerekiyor. Politika da mutlaka kendisine pay biçmeli bu hastalıktan. “İş yapmayı” insanlara torpil anlamında değil, milletin, "umumun" yararına hizmet olarak görmeli.

Yazımızı bir hikaye ile bitirelim. Zamanın birinde hükümdarın önüne çıkan bir kurnaz şöyle seslenmiş ona “Sultanım hepimiz Ademoğlu değil miyiz ?” Hükümdar durmuş, düşünmüş “Evet demiş, öyle, hepimiz Adem aleyhisselamın çocuklarıyız.” Adam “Öyleyse demiş biz kardeşiz.” “Tabi ki” demiş hükümdar “Tabi ki hepimiz kardeşiz.” Adam avucunu açmış hükümdara “Sultanım senin hazinelerin var, benimse hiç malım mülküm yok. Bu adalet değil. Bana da hazinenden kardeş payı ver.” Hükümdar ancak o zaman anlamış adamın kurnazlığını. Etrafındakiler de durup olay nereye varacak diye merakla bakıyorlarmış. Sultan kesesinden bir akçe çıkarmış yavaşça, adamın eline tutuşturmuş. Bu arada kulağına eğilmiş ve “Al bunu, yalnız öbür kardeşlerin duymasın “demiş usulca.

Evet, her seviyedeki idarecilerimizin çok dikkatli olması gerekiyor. Unutmamalı ki devlet kesesinden “itibar devşirmek” adaleti bitirir. “Kayırmaksa” toplumsal güvenin bile bile torpillenmesidir.

Tüyü bitmedik yetimin de, bu ülkede yaşayan en zengin adamın da bir hakkı hukuku var. Doğulusunun da batılısının da, alevisinin de romanının da gözü yöneticilerin üzerinde. Yedi katlı, muhkem, korunaklı yerde de olunsa çare yok, ne yapıp edildiği bilinecek. 

Bir gün elinize bir kitap verecekler. Oku bakiym   ; Aaa!,
Oku bakem    ; Yee,
Oku bakayım  ; Iıı…, Ne oldu şimdi ?..

---------------------------------------
[1] Nepotizm; İltimas; Ayrıcalık; Kayırmak, tutmak, haksız olarak yardımda bulunmak, bir şeyin yapılmasını istemek, adam kayırmak, başkası için aracılık yaparak ona hakkı olmayan bir şeyin verilmesi için çaba göstermek gibi sosyal ahlâk esaslarına ters düşen davranış biçimlerinin bütünü. (Prof. Dr. Ali Seyyar)
[2] Asabiyet duygusu netice itibariyle kavmiyetçiliğe (mikro ve(ya) menfi milliyetçiliğe) veya belirli bir ideolojiye dayanan dar bir dayanışma türüdür. (Ömer Faruk EJDER)
[3] Akrabasıymış, dostuymuş, arkadaşıymış, yeğeniymiş, bacanağı imiş, askerlik arkadaşı imiş, hemşerisi imiş, köylüsü imiş, kendisine vefa borcu varmış... Bu sebeplerle ehliyetsiz ve liyakatsiz kişilere makam, mevki, memuriyet, iş, vazife verilmez. Verilirse mülkün temelleri dinamitlenmiş olur. (Mehmet Şevket EYGİ)
[4] Sosyal ahlâk bilimcileri, adam kayırmacılığı, gerek dinlerin, gerekse hukuk sistemlerinin adalet anlayışı ile bağdaşmayan bir davranış biçimi olarak görmektedir. (Prof. Dr. Ali Seyyar)
[5] Şöyle ki İslâmî sosyal siyaset, inananlar arasında manevî ve sosyal dayanışmayı teşvik ederken, başka toplulukların mal, can, ırz güvenliklerini ve diğer hak ve menfaatlerini de korumayı ön görmüş ve onlara karşı şiddete başvurarak üstünlük sağlamayı reddetmiştir. Bir kimsenin haksız olmasına rağmen, sırf nesebe veya sebebe bağlı olarak kendisine yardımcı olunmasını onaylamayan Sosyal İslâm, haksız tarafın karşısında olmayı, adalet ve hakkaniyetten yana tavır konulmasını istemektedir.
[6] Peygamber Efendimiz ashabıyla sohbet ederken yanına bir gün bir bedevi gelir ve “Kıyamet ne zaman?” diye sorar. Allah’ın Rasulü, konuşmasını bitirdiğinde o kişiye şöyle cevap verir: “Emanetin zayi edildiğinde kıyameti bekle.” Emanetin zayi olması nasıldır diye sorunca, “İşi ehli olmayana verilince kıyamete bekle” buyurarak, ehliyetsizliğin toplumun her yanını sarmasının kıyamet alametlerinden birisi olduğunu haber verir (Buhârî, İlim; 2)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder